aşereimübeşere
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Haz 2008
- Mesajlar
- 228
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
İSLÂM'DA DİNÎ VE ŞER'Î HÜKÜMLERİN KAYNAKLARI .
HARAMDAN KAÇANI ALLAH KORUR
Timur İmparatorluğu hükümdarlarından Şahıruh (H. 779-850) zamanında, Nimetullah Efendi adında haramdan kaçınmaktaki titizliği ile meşhur, bir mâneviyat büyüğü yaşamıştır. Aşağıda zikredeceğimiz hâdise, onun bu husustaki şöhretinin ne kadar yerinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Şahıruh, bir gün ziyaretine gelen Nimetullah Efendi'ye mânâlı bir ifade ile takılır.
"İşittiğime göre gönderilen hediyelerden yiyormuşsunuz. Halbuki hediyelerin içinde bâzılarının haram maldan kazanılmış şeyler olma ihtimali kuvvetlidir. Bu haramlardan nasıl yersiniz?" der.
Nimetullah Hazretleri şu cevabı verir:
"Bize helâl tarafı gelir, haram yemeyiz. Allah haramdan kaçan kulunu korur, ona haram yedirmez. Yeter ki o kul, haram yememek azminde olsun."
Şahıruh, Nimetullah Efendi'nin bu sözünün zayıflığını isbat etmek için adamlarına gizlice emir verir. Hemen koşarlar, şehrin dışında tek kuzusunu otlatan bir kadıncağız görürler. Dövme tehdidi ile korkuttukları kadıncağızın elinden, kuzusunu alıp saraya götürürler.
Kuzu orada hemen kesilir, güzelce kebab yapılır. Ziyafete haram yemeyen Nimetullah Efendi'yi de dâvet ederler.
Hazret, dâveti reddetmez, icâbet eder. Saraydakiler de az sonra mahcub olacağı düşüncesiyle neticeyi heyecanla beklerler.
Şahıruh, Nimetullah Efendi'yi sofraya buyur eder. Birlikte otururlar. Vezir, vükelâ hepsi de önlerindeki kuzu etinden iştiha ile yerler. Tabiî ki Nimetullah Efendi de aynı iştiha ile yer, hem de arada sırada Allah'ın helâl nimetine şükreder.
Yemekten kalkanlar ellerini yıkarlar, sedir üzerine oturup işin sonunu beklerken, Şahıruh tebessüm ederek konuşur:
"Hazret," der, "'Allah haramdan kaçan kullarını korur, haram yedirmez' diyordunuz. Bak işte, haramı bal gibi sen de yedin. Allah seni korumadı. Buna ne buyrulur?"
"Ben haram yemedim. Benim yediğim helâldı. Haramı siz yediniz."
"Nasıl olur? Senin yediğin bu kuzuyu adamlarımız kırda bir kadının elinden zorla aldılar. Gasben alınan bu kuzunun haram etinden sen de bizimle birlikte yedin. Bunun te'vil, tefsir tarafı yok ki?"
"Te'vil, tefsir değil, gerçeğin tâ kendisinden söz ediyorum. Bu kuzu benim için helâldı. Sizin için ise haram. İsterseniz, kuzuyu elinden zorla aldığınız kadını bulun ve sorun."
Şahıruh'un adamları koşarlar, kuzusunu elinden zorla aldıkları kadıncağızı bulurlar, ondan kuzuyu niçin otlattığını sorarlar.
Bir şeyden habersiz kadıncağız, aynen şu cevabı verir:
"Burada Nimetullah Efendi adında bir büyük zâtdan bahsediyorlardı. Kuzumu ona götürüyordum. Fakat sizler elimden aldınız. O zâtın hakkını yediniz. Haram yemiş oldunuz."
Haramdan kaçanı Allah'ın koruduğunu bu hâdise ile göstermiş olan Nimetullah Efendi, Şahıruh zamanında Kirman'da vefat etmiştir. Türbesi Mahan'dadır. Allah rahmet eylesin.
(Ahmed Şahin, Bir Oku Bin Düşün)
* * *
"HARAMDAN FAKİRE SADAKA OLMAZ"
Devrinin hükümdarı, Seyyid Ebûl-Vefâ Hazretlerini imtihan etmek istemişti. İhlâs ve velâyet derecesini anlamak istiyordu. Bunun için, helâl yoldan kazanılmış yüz dînârın içine, haram yoldan kazanılmış on dînâr koydu. O on dînârın üzerine, kendisinin anlayabileceği bir işâret bıraktı. Bunların hepsini bir kese içine koyarak, adamlarından birine verdi ve "Bunları Ebû'l-Vefâ'ya götür, talebelerine dağıtsın" dedi. Gönderdiği kimse, Ebû'l-Vefâ'nın huzûruna gelerek, halifenin dediğini söyledi. Ebû'l-Vefâ Hazretleri, "Keseyi çevir de mührü açılsın" buyurdu. O kimse söylenileni yaptı ve kesenin içindekileri bir tabağa boşalttı. Seyyid Ebû'l-Vefâ, "Şunları ayır. Şunları da, şunları da" diyerek, halifenin karıştırdığı haram yoldan kazanılmış olan on dinârı birer birer ayırdı. Helâl yoldan kazanılmış olan yüz dînârı alıp kabûl etti. On dînârı da bir keseye koydurarak, "Bu dînârlar, fakirlere nafaka olarak harcanamaz. Götür kendisi harcasın" diyerek, halifeye geri gönderdi. Halife, on dînârı eline alınca gördü ki, işâretlediği ve haram yoldan kazanılmış olan dînârlar idi. O zaman anladı ki, Tâc-ül-ârifîn Seyyid Ebû'l-Vefâ Hazretleri, Allahü Teâlâ'nın velî kullarındandır. Cenâb-ı Hak sevdiği kullarını haramdan korur.
* * *
HARAMDAN UZAK OLANIN DUASI MAKBÛLDÜR
Şöyle anlatılır: Evliyâ'nın büyüklerinden Ebû'l-Hasen-i Harkânî'nin talebeleri, memleketlerine izinli gidiyorlardı. Kendisinden duâ istediler. "Korkulu yerde 'Yâ Ebe'l-Hasen' deyiniz" dedi. Bir gece yolda eşkıyânın hücûmuna uğradılar. Bağırıp "Yâ Allah" dediler. Yalnız birisi: "Yâ Ebe'l-Hasen" dedi. Eşkıyâlar onu görmediler. Diğerlerinin hepsini soydular. Sabah olup onu selâmette görünce şaşırdılar. Sebebini sordular. O da: "Yâ Ebe'l-Hasen, dedim, kurtuldum" dedi. Hocalarına gelip: "Biz Allah deyip soyulduk. Bu ise, yâ Ebe'l-Hasen diyerek sana sığınıp kurtuldu" dediler. Bunun sırrını, sebebini bildirmesi için yalvardılar. O da: "Ağzınızdan haram girer, haram çıkar. Allahü Teâlâ'yı hakkıyla tanımazsınız. Sadece dilden Allah dersiniz. Böyle kimselerin duâları kabûl olmaz. Allahü Teâlâ, o arkadaşınızın sesini Ebû'l-Hasen'e duyurdu. Ebû'l-Hasen de, onu kurtarması için Allahü Teâlâ'ya yalvardı. Ebû'l-Hasen ise, haram yemez, haram içmez. Haram söz söylemez. Allah'a yalnız diliyle değil gönlüyle de bağlıdır. Bu bakımdan duâsı kabûl olup o kurtuldu" dedi.
* * *
HARAMDAN KAÇANI ALLAH KORUR
Timur İmparatorluğu hükümdarlarından Şahıruh (H. 779-850) zamanında, Nimetullah Efendi adında haramdan kaçınmaktaki titizliği ile meşhur, bir mâneviyat büyüğü yaşamıştır. Aşağıda zikredeceğimiz hâdise, onun bu husustaki şöhretinin ne kadar yerinde olduğunu ortaya koymaktadır.
Şahıruh, bir gün ziyaretine gelen Nimetullah Efendi'ye mânâlı bir ifade ile takılır.
"İşittiğime göre gönderilen hediyelerden yiyormuşsunuz. Halbuki hediyelerin içinde bâzılarının haram maldan kazanılmış şeyler olma ihtimali kuvvetlidir. Bu haramlardan nasıl yersiniz?" der.
Nimetullah Hazretleri şu cevabı verir:
"Bize helâl tarafı gelir, haram yemeyiz. Allah haramdan kaçan kulunu korur, ona haram yedirmez. Yeter ki o kul, haram yememek azminde olsun."
Şahıruh, Nimetullah Efendi'nin bu sözünün zayıflığını isbat etmek için adamlarına gizlice emir verir. Hemen koşarlar, şehrin dışında tek kuzusunu otlatan bir kadıncağız görürler. Dövme tehdidi ile korkuttukları kadıncağızın elinden, kuzusunu alıp saraya götürürler.
Kuzu orada hemen kesilir, güzelce kebab yapılır. Ziyafete haram yemeyen Nimetullah Efendi'yi de dâvet ederler.
Hazret, dâveti reddetmez, icâbet eder. Saraydakiler de az sonra mahcub olacağı düşüncesiyle neticeyi heyecanla beklerler.
Şahıruh, Nimetullah Efendi'yi sofraya buyur eder. Birlikte otururlar. Vezir, vükelâ hepsi de önlerindeki kuzu etinden iştiha ile yerler. Tabiî ki Nimetullah Efendi de aynı iştiha ile yer, hem de arada sırada Allah'ın helâl nimetine şükreder.
Yemekten kalkanlar ellerini yıkarlar, sedir üzerine oturup işin sonunu beklerken, Şahıruh tebessüm ederek konuşur:
"Hazret," der, "'Allah haramdan kaçan kullarını korur, haram yedirmez' diyordunuz. Bak işte, haramı bal gibi sen de yedin. Allah seni korumadı. Buna ne buyrulur?"
"Ben haram yemedim. Benim yediğim helâldı. Haramı siz yediniz."
"Nasıl olur? Senin yediğin bu kuzuyu adamlarımız kırda bir kadının elinden zorla aldılar. Gasben alınan bu kuzunun haram etinden sen de bizimle birlikte yedin. Bunun te'vil, tefsir tarafı yok ki?"
"Te'vil, tefsir değil, gerçeğin tâ kendisinden söz ediyorum. Bu kuzu benim için helâldı. Sizin için ise haram. İsterseniz, kuzuyu elinden zorla aldığınız kadını bulun ve sorun."
Şahıruh'un adamları koşarlar, kuzusunu elinden zorla aldıkları kadıncağızı bulurlar, ondan kuzuyu niçin otlattığını sorarlar.
Bir şeyden habersiz kadıncağız, aynen şu cevabı verir:
"Burada Nimetullah Efendi adında bir büyük zâtdan bahsediyorlardı. Kuzumu ona götürüyordum. Fakat sizler elimden aldınız. O zâtın hakkını yediniz. Haram yemiş oldunuz."
Haramdan kaçanı Allah'ın koruduğunu bu hâdise ile göstermiş olan Nimetullah Efendi, Şahıruh zamanında Kirman'da vefat etmiştir. Türbesi Mahan'dadır. Allah rahmet eylesin.
(Ahmed Şahin, Bir Oku Bin Düşün)
* * *
"HARAMDAN FAKİRE SADAKA OLMAZ"
Devrinin hükümdarı, Seyyid Ebûl-Vefâ Hazretlerini imtihan etmek istemişti. İhlâs ve velâyet derecesini anlamak istiyordu. Bunun için, helâl yoldan kazanılmış yüz dînârın içine, haram yoldan kazanılmış on dînâr koydu. O on dînârın üzerine, kendisinin anlayabileceği bir işâret bıraktı. Bunların hepsini bir kese içine koyarak, adamlarından birine verdi ve "Bunları Ebû'l-Vefâ'ya götür, talebelerine dağıtsın" dedi. Gönderdiği kimse, Ebû'l-Vefâ'nın huzûruna gelerek, halifenin dediğini söyledi. Ebû'l-Vefâ Hazretleri, "Keseyi çevir de mührü açılsın" buyurdu. O kimse söylenileni yaptı ve kesenin içindekileri bir tabağa boşalttı. Seyyid Ebû'l-Vefâ, "Şunları ayır. Şunları da, şunları da" diyerek, halifenin karıştırdığı haram yoldan kazanılmış olan on dinârı birer birer ayırdı. Helâl yoldan kazanılmış olan yüz dînârı alıp kabûl etti. On dînârı da bir keseye koydurarak, "Bu dînârlar, fakirlere nafaka olarak harcanamaz. Götür kendisi harcasın" diyerek, halifeye geri gönderdi. Halife, on dînârı eline alınca gördü ki, işâretlediği ve haram yoldan kazanılmış olan dînârlar idi. O zaman anladı ki, Tâc-ül-ârifîn Seyyid Ebû'l-Vefâ Hazretleri, Allahü Teâlâ'nın velî kullarındandır. Cenâb-ı Hak sevdiği kullarını haramdan korur.
* * *
HARAMDAN UZAK OLANIN DUASI MAKBÛLDÜR
Şöyle anlatılır: Evliyâ'nın büyüklerinden Ebû'l-Hasen-i Harkânî'nin talebeleri, memleketlerine izinli gidiyorlardı. Kendisinden duâ istediler. "Korkulu yerde 'Yâ Ebe'l-Hasen' deyiniz" dedi. Bir gece yolda eşkıyânın hücûmuna uğradılar. Bağırıp "Yâ Allah" dediler. Yalnız birisi: "Yâ Ebe'l-Hasen" dedi. Eşkıyâlar onu görmediler. Diğerlerinin hepsini soydular. Sabah olup onu selâmette görünce şaşırdılar. Sebebini sordular. O da: "Yâ Ebe'l-Hasen, dedim, kurtuldum" dedi. Hocalarına gelip: "Biz Allah deyip soyulduk. Bu ise, yâ Ebe'l-Hasen diyerek sana sığınıp kurtuldu" dediler. Bunun sırrını, sebebini bildirmesi için yalvardılar. O da: "Ağzınızdan haram girer, haram çıkar. Allahü Teâlâ'yı hakkıyla tanımazsınız. Sadece dilden Allah dersiniz. Böyle kimselerin duâları kabûl olmaz. Allahü Teâlâ, o arkadaşınızın sesini Ebû'l-Hasen'e duyurdu. Ebû'l-Hasen de, onu kurtarması için Allahü Teâlâ'ya yalvardı. Ebû'l-Hasen ise, haram yemez, haram içmez. Haram söz söylemez. Allah'a yalnız diliyle değil gönlüyle de bağlıdır. Bu bakımdan duâsı kabûl olup o kurtuldu" dedi.
* * *