mürmüdük
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 7 Tem 2009
- Mesajlar
- 6,952
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 54
- Web Sitesi
- anadoluhaber.blogcu.com
-“Bizim BÜYÜK DOĞU – İBDA tarihi üzerinde ele alış itibariyle başlangıç olarak işaretleyeceğimiz tarih 1919… Vahidüddin Han’ın, Anadolu’da Kurtuluş Savaşını başlatması için Mustafa Kemal’i görevlendirmesi, bunun için kendisine tahsis ettiği vapurla Samsun’a gitmesine önayak olması, onun da Halife tarafından yollanmış bir zât olarak karşılanması ve ardı sıra gelişen hadiseler… İşin vakanüvislere ait yönü bir yana, bizi ilgilendiren husus, BÜYÜK DOĞU – İBDA üzerindeki tuğrayı basan ismin, yani ‘Büyük İrşad Kutbu’ Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin, ‘Kurtuluş Savaşı’ diye yaftalandırılan Anadolu’daki mücadeleye destek vermesidir… Sözkonusu mücadelenin isimli isimsiz kayıttan düşürülmüş umumî ve mahallî kahramanları meselesi bir yana, hamleyi nefslerine maleden ahbes ve hizbi zamanla ortaya çıkan gelişmeler bir yana, böyle bir destek verilmiştir… Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren bugüne gelen çizgiye bakıldığı zaman, küfrün o türlü hakimiyeti ile bu türlü hakimiyeti arasında yapılmış bir tercih karşısında olduğumuz görülür… Bizim neticeye bakıp da sebebi bu türlü mânâlandırmamıza mukabil, o günün şartlarını düşünen başka bir selim akıl, o günden istikbâlin şartları içinde kimin ne mal ve neyin ne olacağının bilinemeyeceğini söyleyebilir… Bizim için geçerli olmayan bu husus ‘bizim için’ demekle umumî bir hüküm haline gelemeyeceğine göre, onu da içine alıcı bir cevap ister ki, işin bedahet hâlinde izâhı şudur:
Nefeslenme payı halinde, ‘o küfürdense bu küfür’ şeklinde bir tercih, rıza değil, katlanıştır… Malûm olduğu üzere, ‘küfre rıza, aynıyla küfür’dür… Mücadelesi kabil olanlar şeklindeki bir tercih ise, isabeti tartışılır bir tercihtir… Öyleyse, devletlerarası güçler dengesi ve jeopolitik durumunun imtiyazı dolayısiyle paylaşılamayan Anadolu’da bir de üstüne üstlük öz halkının direnişi riski eklenince, malûm paçoz kurtuluş ve küfür idaresi… Müslümanlar için tek kâr, kan, gözyaşı ve binbir sıkıntı içinde de olsa, ‘var olma ve direniş’ bayrağının dalgalandırılması, teslimiyetçlilik ve pasifizm ruhsuzluğunu reddeden iradesidir… O günün malûm dış cephedeki küfrüne karşı bu direniş, istikbâlde zuhur edecek ve dıştakinden beter iç küfre rağmen, ‘müslüman devlet’i savunma iradesinin gelecek kuşaklara beyanıdır… Bütün İslâm tarihini keramet çapında üstün bir idrak zaviyesinden değerlendiren ve ikincisi olmayan bu işin terkibini ortaya koyan BÜYÜK DOĞU – dünya görüşümüze nisbet, sözkonusu direnişteki olağanüstü fedakârlık ve mücerret takdir olarak ‘var olmak’ iradesini tesbit işinden sonra, o şartlara düşücü keyfiyet zaafını ve bunun da Kanunî’den beri gelen zaafın son halkası olarak tecellisini görmezden gelemeyiz; yani ‘düşmanı kovduk, kurtulduk!’ züğürt tesellisiyle TC’ye rıza bir yana, sahabiler devrinden başka hiçbir devri kendimize örnek alamayız… Kuru bir temenni ve tekerlemeden ibaret kalmayışımızın delili de, İslâm dünyasında benzeri şöyle dursun, benzerinin benzeri de olmayan ‘İslâma muhatap anlayış’ dâvâsının insan ve toplum meselelerinin halli hâlinde sistem örgüsünün mübdîiyiz… Bu tesbit içinde açıkça ilân edelim ki, kahramanca, fedakârca, büyük çapta faydalı ve iyiniyetli mücadele ve çabalar zerresi bile görmezden gelinemez bir kıymet ifade etse de, bunlar zâtî mahiyetleri itibariyle bir devlet plânına geçebilmenin değil, buna mâlik mihrakın değerlendirmesine mevzu çalışmalardır… Netice olarak; iç oluş’u dış oluş’a çevirici ve ihtilâl sürecini inkılâpla kavuşturabilecek bir FİKİR VE AKSİYON mihrakı olan BÜYÜK DOĞU – İBDA, 1919’un ‘var olma’ iradesini temsil etmek bir yana, onun muradı olan istikbâlini de temsil etmektedir…” (Salih Mirzabeyoğlu, İBDA Diyalektiği, 3. Baskı, sh.50)