Buraya kadar ifade etmeye çalıştığımız İslam'daki "Din ve vicdan hürriyeti" kaidesinden de şüphesiz İslam'ı insanlara zorla kabul ettirmek yerine Kur'an, davet ve üslup metotlarını, gayet yumuşaklık içinde, delile dayalı ve nasihatle davet şeklinde tesbit etmiştir. İşte "(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et.."1 ayet-i kerimesi bu gerçeği ifade etmektedir.2 Kur'an'ın davet prensibi ve üslubu gereğince tarihin her devrinde gayr-i müslimler İslam'a davet edilseler bile İslam dinine girmeleri için zorlanmamışlardır. Davetin meşruiyetine rağmen, İslam'ı kabul etme konusunda zorlama gayr-i meşru sayılmıştır. Bu sebepledir ki, 14 asırdır İslam ülkesinin vatandaşı kabul edilen zimmilere, müste'min denilen yabancılara meşru dairede din, vicdan ve fikir hürriyeti tanınmıştır.3 İslam'ın söz konusu kaidelerinin tabii bir sonucu olarak gerek İslam Hukuku literatüründe gerekse İslam ülkelerinin hukuk sistemlerinde gayr-i müslimlerin hukuku önemli bir yer işgal etmiştir.