Geçmiş ulemanın “elfaz–ı küfür” adlı kitapları var. Bu eserlerde, insanı küfre götürebilecek bazı sözcüklerin altı çiziliyor ve iman ehline bu sözlerden sakınılması gerektiğinin ikazı yapılıyor.
Bu “küfür sözler”in bazen küçümseyip günlük hayatta kullandığımız basit cümleleri bile içine aldığını görmeniz mümkün.
Mesela bir kimse: “Ben falan yemeği, Hz. Muhammet (as) sevdiği için sevmiyorum” dese, bu söz o kişinin kâfir olması için yeterli bir söz.
Bugün ise biz öyle bir korkunç noktaya geldik ki; Cenab–ı Hak Kur’an’da açık bir ayetle bir inanış hakkında, o küfürdür diye kesin bir hüküm ortaya koyuyor. Mesela; “Kim ki, Hz. Muhammet’in (as) peygamber olduğuna iman etmezse, o kişi kafirdir” buyuruyor.
Bir “zat” ise Hz. Muhammet’in (as) peygamber olduğuna inanmayana “rahmet ve merhamet nazarıyla bakmak lazım” diye bir hüküm veriyor.
Allah ile “zat” arasında tercih durumuyla karşı karşıya kalan bazıları, Allah’ın ayetini bırakıp “zatın” görüşünü benimsiyor.
“Küfre rıza küfürdür” hükmünü bunun neresine monte etmemiz lazım.
Burada, “küfre rıza” yok, küfre “rahmet ve merhamet nazarıyla yaklaşmak” var.
bir soru :
“Bu konuda kimin haklı kimin haksız olduğunu görmek için, sizin taraftarınız ile karşı düşüncenin taraftarını mukayese etmek yeterlidir. Sizin gibi düşünen kaç kişi var ki?”
Hayatımda bu kadar saçma bir mantık görmedim!
İslam’ın ortaya koyduğu ölçülerde “kemiyet/sayı” hiçbir zaman ölçü olmamıştır.
İslam keyfiyet dinidir.
İslam ölçü dinidir.
Bu ölçüye bir kişi de inansa, bin kişi de inansa ölçü değişmiyor.
Hatta kimse inanmasa da…
Bu mantığa göre, dünyada Müslüman nüfusun dört katı olan Hıristiyan inancı haktır. O zaman da Müslüman olmak da yanlıştır.
Kendisine dört kişi iman etmiş nice peygamberler de batıl yolda imiş demek.
Kur’an’da bir çok ayette, “çoğunluğun” yanlışta olduğu ifade edilir.
Allah’a ilk karşı gelen İblis de: “Kullarından çoğunu yoldan saptıracağım” diyerek, çoğunluğun konumunu ortaya koyuyor.
Şu ayet azlık–çokluk konusunda bize çok güzel şeyler öğretir:
“De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de. Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Mâide; 5/100)
Müfessirlerin haklı olarak ifade ettikleri gibi; Bu ayet İslam’ın, kemiyetçi değil, keyfiyetçi olduğuna delalet etmektedir.
Bu ve benzeri ayetlere iman etmeyenin “misyoner” safında yer alması gayet normaldir.
Çünkü hem sayıları, hem de paraları çok.
Şu ayetle bitirelim:
“(Ey Resûlüm!) İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın!” (Al–i İmran; 3/196)
Ayetin iniş sebebi:
Bazı müminler, müşrikleri geniş maddi imkanlar içinde görünce şöyle demişler: “Gördüğümüze bakılırsa Allah’ın düşmanları huzur içinde, biz ise sıkıntıdayız.”
İşte bu ayet bunun üzerine inmiştir.
Bu “küfür sözler”in bazen küçümseyip günlük hayatta kullandığımız basit cümleleri bile içine aldığını görmeniz mümkün.
Mesela bir kimse: “Ben falan yemeği, Hz. Muhammet (as) sevdiği için sevmiyorum” dese, bu söz o kişinin kâfir olması için yeterli bir söz.
Bugün ise biz öyle bir korkunç noktaya geldik ki; Cenab–ı Hak Kur’an’da açık bir ayetle bir inanış hakkında, o küfürdür diye kesin bir hüküm ortaya koyuyor. Mesela; “Kim ki, Hz. Muhammet’in (as) peygamber olduğuna iman etmezse, o kişi kafirdir” buyuruyor.
Bir “zat” ise Hz. Muhammet’in (as) peygamber olduğuna inanmayana “rahmet ve merhamet nazarıyla bakmak lazım” diye bir hüküm veriyor.
Allah ile “zat” arasında tercih durumuyla karşı karşıya kalan bazıları, Allah’ın ayetini bırakıp “zatın” görüşünü benimsiyor.
“Küfre rıza küfürdür” hükmünü bunun neresine monte etmemiz lazım.
Burada, “küfre rıza” yok, küfre “rahmet ve merhamet nazarıyla yaklaşmak” var.
bir soru :
“Bu konuda kimin haklı kimin haksız olduğunu görmek için, sizin taraftarınız ile karşı düşüncenin taraftarını mukayese etmek yeterlidir. Sizin gibi düşünen kaç kişi var ki?”
Hayatımda bu kadar saçma bir mantık görmedim!
İslam’ın ortaya koyduğu ölçülerde “kemiyet/sayı” hiçbir zaman ölçü olmamıştır.
İslam keyfiyet dinidir.
İslam ölçü dinidir.
Bu ölçüye bir kişi de inansa, bin kişi de inansa ölçü değişmiyor.
Hatta kimse inanmasa da…
Bu mantığa göre, dünyada Müslüman nüfusun dört katı olan Hıristiyan inancı haktır. O zaman da Müslüman olmak da yanlıştır.
Kendisine dört kişi iman etmiş nice peygamberler de batıl yolda imiş demek.
Kur’an’da bir çok ayette, “çoğunluğun” yanlışta olduğu ifade edilir.
Allah’a ilk karşı gelen İblis de: “Kullarından çoğunu yoldan saptıracağım” diyerek, çoğunluğun konumunu ortaya koyuyor.
Şu ayet azlık–çokluk konusunda bize çok güzel şeyler öğretir:
“De ki: Pis ve kötü ile temiz ve iyi bir değildir; pis ve kötünün çokluğu tuhafına gitse (yahut hoşuna gitse) de. Öyleyse ey akıl sahipleri! Allah’tan korkunuz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Mâide; 5/100)
Müfessirlerin haklı olarak ifade ettikleri gibi; Bu ayet İslam’ın, kemiyetçi değil, keyfiyetçi olduğuna delalet etmektedir.
Bu ve benzeri ayetlere iman etmeyenin “misyoner” safında yer alması gayet normaldir.
Çünkü hem sayıları, hem de paraları çok.
Şu ayetle bitirelim:
“(Ey Resûlüm!) İnkarcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması sakın seni aldatmasın!” (Al–i İmran; 3/196)
Ayetin iniş sebebi:
Bazı müminler, müşrikleri geniş maddi imkanlar içinde görünce şöyle demişler: “Gördüğümüze bakılırsa Allah’ın düşmanları huzur içinde, biz ise sıkıntıdayız.”
İşte bu ayet bunun üzerine inmiştir.