HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
İSLÂM DEVLETİ'NİN ARAP YARIMADASI ÜZERİNDEKİ HAKİMİYETİ
Tebük Savaşıyla Resul (sas) bir taraftan Devletin haricî sınırlarını emniyete alırken, diğer taraftan düşmanlarının kalplerine korku salmıştı. Bundan sonra İslâm Davetini Arap Yarımadası'nın dışına bütün dünyaya götürme planını müslümanlara sundu. Tebük Savaşı sona ererken, Arab Yarımadasının güneyinde Yemen, Hadramut ve Umman gibi yerler müslüman olduklarını ilân etmiş, İslâm Devleti'ne itaat etmeyi kabul etmişlerdi. Hicretin dokuzuncu senesi girerken her taraftan, İslâma girdiklerini ilân eden arka arkaya birçok heyetler geliyordu. Böylece bütün Arap Yarımadası'nda İslâm Devleti'nin egemenliği tamamlanmış ve Rumlar tarafından yapılacak savaş girişimlerinden emniyet hasıl olmuştu. Geriye şirkleri üzerinde devam eden müşriklerden başka hiç bir kimse kalmadı. Yarımada'nın hepsi Resul (sas)'e itaat etmeyi ve İslâm Devleti'nin hükümlerine boyun eğmeyi kabul ederken, orada hâlâ Allah'tan başkasına ibadet eden müşrikler bulunuyordu. Onlar, kendi hallerine mi bırakılacaklardı? Allah'ın evi, birbirlerine zıt bir takım insanların bir araya gelip, putperestlik, şirk ve İslâmiyet mefhumlarını bir arada yürütüldüğü yer mi olacaktı? Put ve şirki icra eden kâfirler, hâlâ orada faaliyetlerine devam mı edeceklerdi? Allah'ın evi etrafında birbirleriyle çelişkili iki ibadetin bir arada yapılabileceğinin cevazına yer verebilecek miydi? Bunlardan biri, Kâbe'deki bütün putların yok edilmesi, diğeri ise orada yıkılan putlara ibadet edilmesi... Halbuki bütün Arap Yarımadası'nda şirkin her çeşidinin yok olup ortadan kaldırılması lâzımdı. Bu kâbe ile müşriklerin ilgisini ortadan kaldırmak gerekiyordu. Tebük Savaşı'ndan ve Ebu Bekir'in Hac emiri olarak Mekke'ye gitmesinden sonra, Tevbe Süresi'nin (Beraç) indiğini görüyoruz. Resul (sas) Ali'yi, halka hitab etmek için onlara elçi olarak görevlendirdi.
Ali (ra) gitti. İnsanlar Mina'da toplanınca bir tarafına Ebu Hureyre'yi alan Ali, halka şöyle seslendi:
"Allah ve Resulünden, anlaşma yaptığınız müşriklere bir ültimatomdur.." (Tevbe 1) ayetinden şu ayete kadar okudu:
"Hepinize karşı savaşa girdikleri gibi siz de bütün müşriklere karşı savaş ediniz. Biliniz ki, Allah muttakilerle beraberdir." (Tevbe 36)
Bu ayetleri tamamiyle okuyup biraz durduktan sonra halka şöyle seslendi: "Ey Nas ! Hiç bir kâfir Cennet'e girmez. Bu seneden sonra hiç bir müşrik Kâbe'yi tavaf etmeyecektir. Kâbe çıplak olarak da tavaf edilmeyecektir. Peygamber'le bir ahdi olanlara ahidleri bitinceye kadar ahidlerindeki maddeler uygulanacaktır." diyerek halka bu dört emri ilân ettikten sonra, herkesin kendi memleketlerine dönmeleri için dört ay müddet tanıdı. Bu dört aydan sonra artık hiçbir müşrik çıplak olarak Kâbe'yi tavaf edemiyecekti. Böylece İslâmî akide esaslarına dayalı İslâm Devleti'nin kurulması ve son Süre olarak inen Tevbe Süresi'yle müşriklere cezanın konulmasıyla Arap Yarımadasında Allah'ın emri tamamlanmış oldu. İslâmî olmayan her fikrin ortadan kaldırılması, İslâm Devleti'nin gücünden başka her gücün bertaraf edilmesi ve İslâm Davetini bütün dünyaya götürme gücünün hazırlanmasıyla cihanşumül İslâm Devleti kurulmuş oldu.
Tebük Savaşıyla Resul (sas) bir taraftan Devletin haricî sınırlarını emniyete alırken, diğer taraftan düşmanlarının kalplerine korku salmıştı. Bundan sonra İslâm Davetini Arap Yarımadası'nın dışına bütün dünyaya götürme planını müslümanlara sundu. Tebük Savaşı sona ererken, Arab Yarımadasının güneyinde Yemen, Hadramut ve Umman gibi yerler müslüman olduklarını ilân etmiş, İslâm Devleti'ne itaat etmeyi kabul etmişlerdi. Hicretin dokuzuncu senesi girerken her taraftan, İslâma girdiklerini ilân eden arka arkaya birçok heyetler geliyordu. Böylece bütün Arap Yarımadası'nda İslâm Devleti'nin egemenliği tamamlanmış ve Rumlar tarafından yapılacak savaş girişimlerinden emniyet hasıl olmuştu. Geriye şirkleri üzerinde devam eden müşriklerden başka hiç bir kimse kalmadı. Yarımada'nın hepsi Resul (sas)'e itaat etmeyi ve İslâm Devleti'nin hükümlerine boyun eğmeyi kabul ederken, orada hâlâ Allah'tan başkasına ibadet eden müşrikler bulunuyordu. Onlar, kendi hallerine mi bırakılacaklardı? Allah'ın evi, birbirlerine zıt bir takım insanların bir araya gelip, putperestlik, şirk ve İslâmiyet mefhumlarını bir arada yürütüldüğü yer mi olacaktı? Put ve şirki icra eden kâfirler, hâlâ orada faaliyetlerine devam mı edeceklerdi? Allah'ın evi etrafında birbirleriyle çelişkili iki ibadetin bir arada yapılabileceğinin cevazına yer verebilecek miydi? Bunlardan biri, Kâbe'deki bütün putların yok edilmesi, diğeri ise orada yıkılan putlara ibadet edilmesi... Halbuki bütün Arap Yarımadası'nda şirkin her çeşidinin yok olup ortadan kaldırılması lâzımdı. Bu kâbe ile müşriklerin ilgisini ortadan kaldırmak gerekiyordu. Tebük Savaşı'ndan ve Ebu Bekir'in Hac emiri olarak Mekke'ye gitmesinden sonra, Tevbe Süresi'nin (Beraç) indiğini görüyoruz. Resul (sas) Ali'yi, halka hitab etmek için onlara elçi olarak görevlendirdi.
Ali (ra) gitti. İnsanlar Mina'da toplanınca bir tarafına Ebu Hureyre'yi alan Ali, halka şöyle seslendi:
"Allah ve Resulünden, anlaşma yaptığınız müşriklere bir ültimatomdur.." (Tevbe 1) ayetinden şu ayete kadar okudu:
"Hepinize karşı savaşa girdikleri gibi siz de bütün müşriklere karşı savaş ediniz. Biliniz ki, Allah muttakilerle beraberdir." (Tevbe 36)
Bu ayetleri tamamiyle okuyup biraz durduktan sonra halka şöyle seslendi: "Ey Nas ! Hiç bir kâfir Cennet'e girmez. Bu seneden sonra hiç bir müşrik Kâbe'yi tavaf etmeyecektir. Kâbe çıplak olarak da tavaf edilmeyecektir. Peygamber'le bir ahdi olanlara ahidleri bitinceye kadar ahidlerindeki maddeler uygulanacaktır." diyerek halka bu dört emri ilân ettikten sonra, herkesin kendi memleketlerine dönmeleri için dört ay müddet tanıdı. Bu dört aydan sonra artık hiçbir müşrik çıplak olarak Kâbe'yi tavaf edemiyecekti. Böylece İslâmî akide esaslarına dayalı İslâm Devleti'nin kurulması ve son Süre olarak inen Tevbe Süresi'yle müşriklere cezanın konulmasıyla Arap Yarımadasında Allah'ın emri tamamlanmış oldu. İslâmî olmayan her fikrin ortadan kaldırılması, İslâm Devleti'nin gücünden başka her gücün bertaraf edilmesi ve İslâm Davetini bütün dünyaya götürme gücünün hazırlanmasıyla cihanşumül İslâm Devleti kurulmuş oldu.