Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islàm devleti karşısında yahudilerin tutumu (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
İSLÀM DEVLETİ KARŞISINDA YAHUDİLERİN TUTUMU

Resulullah (sas)'in karşısında Yahudilerin herhangi bir güçleri yoktu. Genel anlamıyla ona karşı koyabilecek kuvvet olarak Arapları, özel anlamıyla da Kureyş'i görebiliyoruz. Bunun için Peygamber, Yahudileri itaata mecbur eden ve karşı çıkmalarını yasaklayan bir takım anlaşmalar yapmıştır. Bu anlaşmalara rağmen İslâm Devleti'nin büyüdüğünü, müslümanların otoritesinin yayıldığını gören yahudiler, söz ve dedikodular ile müslümanlara hücum etmeye başladılar. Bedir Savaşı'nda müslümanlar muzaffer olunca, Yahudiler bu zaferin kendi aleyhlerinde bir tehlike arzettiğini hissettiler. Zaman zaman müslümanlara dil uzatıyor ve Peygamber'in aleyhinde komplolar düzenliyorlardı. Yahudiler ile ilgili haberler Resulullah ve müslümanlara ulaşıyor. Birbirlerine karşı kin ve öfke ile doluyorlardı. Yekdiğerinin aleyhine gelişecek felâketler bekliyorlardı. Hergün Yahudi hayasızlığı biraz daha artıyordu. Amr b. Avf'ın oğullarından olan Ebu Afak, Muhammed ve müslümanları yeren şiirler söylüyordu. Mervan kızı Asma‘, İslâm'a hakaret, Resulullah'a de eziyetler ediyor, halkı bu konuda teşvik ediyordu. Ka'b b. El-Eşref müslüman kadınlara mahrem şiirler söylüyordu. Mekke'ye gidip orada Muhammed'e karşı halkı teşvik eden şiirler de söylüyordu.

Müslümanlar buna karşı sabredemeyip onları öldürdüler. Ancak böylece Yahudiler biraz olsun çekindiler. Fakat korkmalarına rağmen fırsat buldukça işkenceleri daha da şiddetlendirdiler. Peygamber, müslümanlara eziyet etmekten vaz geçmelerini, anlaşmalara riayet etmelerini, aksi halde Kureyş'e yaptıklarının kendilerine de yapılacağını Yahudilere söylediği zaman onlar; tehditleri hafife alarak ona şu cevapla karşı koydular: "Ey Muhammed, sen savaş ilmini bilmeyen bir kavimle karşılaştın, onların bu bilgisizliklerini fırsat bilip mağlup ettin. Vallahi sen eğer bizimle savaşırsan bizim kim olduğumuzu öğrenirsin." Bu sözlerinden sonra onlarla savaşmaktan başka hiç bir çare kalmadı.

Müslümanlar Beni Kaynuka kabilesini kendi evlerinde onbeş gün muhasara ettiler. Bu esnada hiç bir kimse evlerinden çıkmadığı gibi onlara kimse yiyecek de götürmedi. Bu durum karşısında onlar Resulullah'a teslim olup, onun vereceği hükme razı olmaktan başka bir yol bulamadılar. Sonra toptan Medine'den çıkarılıp sürgün edilmeleri fırsatı kendilerine verildi ve Medine'den çıkarıldılar. Medine'den çıkan Yahudiler Vadil Kura denilen yere gidip orada bir zaman kaldılar. Buradan da yanlarına eşyalarını alarak Şam tarafına doğru gittiler. Şam sınırına yakın Ez'ru'at'a yerleştiler.

Medine'den sürgün edilmeleriyle Yahudilerin gücü zayıfladı. Müslümanlara boyun eğmeyi kabul ettiler. Bu da müslümanların gücünden korktukları için olmuştur. Fırsat düştüğü zaman tekrar ikinci defa hareket edeceklerdi. Nitekim müslümanlar Uhud'da mağlup olunca yahudilerin kalplerinde sakladıkları kinleri kabardı. Bu sefer Peygamber'i öldürmek için komplo hazırladılar. Allah Resulü bunların bu niyetlerini biliyordu. Niyetlerini ortaya çıkarmak için onlara biraz daha mühlet vermeyi uygun gördü. Kendisi ve aralarında Ebu Bekir, Ömer ve Ali'nin bulunduğu müslümanların ileri gelenlerinden on kişiyle Beni Nadir yurduna gittiler. Onlara karşı güzel davandılar. Bir kısımlarıyla görüştüğü bir sırada, bir kısmının bir takım faaliyetler içerisinde olduklarını anladı. Onlardan biri bir tarafa, diğeri Peygamber'in bulunduğu ve sırtını dayadığı duvarın arkasına gitti. Bunların bu hareketleri Resulullah'ı kuşkuya sevketti. Onların bir komplo içerisinde oldukları haberi de kendisine ulaşınca bu kuşku büsbütün arttı. Bunun üzerine Resulullah (sas) az sonra yerini ve ashabını terkedip oradan ayrıldılar. Ashab, onun bazı işleri görmek için kalktığını zannetti. Bu sırada Yahudilerin planları boşa çıktı ve ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu defa, müslümanları razı etmeye uğraştılar. Ashab onun geri gelmediğini gördü ve aramaya koyuldular. Arama sonucu onu mescidde buldular.

Resulullah (sas), Yahudilerin oyununu onlara anlattı. Beni Nadir kabilesinin ülkelerini bırakmaları için Muhammed b. Mesleme'yi gönderdi. Onlara on gün mühlet verdi. Sonra Beni Nadir'i muhasaraya aldı ve onları oradan çıkardı. Böylece Beni Nadir, yurtlarını bırakıp çıktılar. Onlardan bir kısmı Hayber'e indi. Bir kısmı ise Şam'a yakın Ezruat'a gidip yerleştiler. Bununla Medine, Yahudi fitnesinden temizlenmiş oldu.

Medine'de kendi ahidlerini bozmayan Beni Kureyza Yahudilerinden başka hiç bir kimse kalmadı. Bundan dolayı Resulullah, onlara herhangi bir taarruzda bulunmadı. Beni Kaynuka ve Beni Nadir'in başına gelenleri de görünce sevgi gösterilerinde bulundular. Ancak bu sevgi, müslümanların gücünden korktukları için zoraki bir sevgi idi. Kendilerine fırsat düştüğü, müslümanları ortadan kaldırmak için çeşitli kabilelerden müteşekkil bir ordunun meydana getirildiğini gördükleri zaman, Beni Kureyza Huyey b. Ahtab'ın sözünü dinleyip ahidlerini bozmuşlar ve müslümanları imha hazırlıklarına girişmişlerdi. Çirkin bir şekilde ahidlerini bozarak emânete hiyanetlerini izhâr ettiler. Onun için kabilelerin (Ahzab) gidişlerinden hemen sonra Resulullah ve müslümanlar Beni Kureyza'ya gidip onları onbeş gece ablukaya aldılar. Yahudiler bu onbeş gün müddetince dışarı çıkmaya cesaret edemediler. Barındıkları kalelerin kendilerine fayda vermiyeceğini anlayınca, durumlarını görüşmek üzere kendilerine Ebu Lübabe'yi göndermesi için Resulullah (sas)'e haber gönderdiler. Ebu Lübabe, müttefikleri bulunan Evs Kabilesinden idi. Ebu Lebabe'nin geldiğini gören Beni Kureyza'lıların erkekleri onu karşıladılar. Kadın ve çocuklar da onu ağlayarak, feryad ve figan ederek karşıladılar. Ebu Lebabe bu duruma acıdı. Beni Kureyza; "Ey Ebu Lübabe! Muhammed'in hükmünü kabul edelim mi?" dediler. Ebu Lübabe Eliyle boğazını işaret ederek; "Evet kabul edin. Çünkü, eğer kabul etmezseniz hepinizi kılıçtan geçirir" dedi.

Ebu Lübabe oradan ayrılınca Ka'b b. Esed bazı teklif ve görüşler getirdi. Fakat onlar bunu kabul etmediler. Bunun üzerine Ka'b; "Artık Muhammed'in vereceği hükmü kabul etmenizden başka hiç bir çareniz yoktur" dedi. Bunun üzerine Beni Kureyza sahip oldukları mal ve mülkü arkalarında bırakarak Ezruat'a çıkıp gitmek istediklerini Resulullah'a bildirdiler. Fakat Resulullah (sas), bu tekliflerini kabul etmeyerek vereceği hükmü kabul etmelerini emretti. Bu defa şefaatçı olarak Evs Kabilesini araya koydular. Resulullah (sas);

"Ey Evs Kabilesi! Benim ile müttefikiniz arasında hakem olmak üzere sizden birinin hakemliğine razı olur musunuz?" dedi. Evs; "Oluruz" dediler. Resulullah; "O halde işte Sa’ad b. Muaz" dedi.

Yahudiler Sa'd b. Muaz'ı seçtiler. Her iki tarafın onun vereceği hükme razı olacaklarına dair anlaşma yapıldı. Sa'd b. Muaz'a güven muamelesi bittikten sonra, Sa'd; Beni Kureyza'nın silahlarını bırakıp dışarı çıkmalarını emretti. Silahlarını bırakıp dışarı çıkınca Sa'd, eli silah tutanların öldürülmeleri, mallarının taksim edilip, kadın ve çocukların mülk edinmelerine hükmetti. Sa'd'ın bu hükmünü işiten Resulullah (sas) şöyle dedi:

"Sen onlar hakkında Allah’ın yedi kat gök üstündeki hükmüne uygun hüküm verdin."

Sonra Medine sokaklarına çıkma emrini verdi. Hendek kazılmasını emretti. Kazılan bu hendeklere boynu vurulan Yahudiler defnedildiler. Resulullah, Beni Kureyza'nın mallarının, kadın ve çocuklarının beşte biri çıkarıldıktan sonra geriye kalan ganimetleri müslümanlara taksim etti. Bir kısım ganimet ile de müslümanların savaş gücünü artırmak için silah ve at almak üzere Sa'd b. Zeyd el-Ensari’yi Necd'e gönderdi.

Böylece Beni Kureyza'nın işi bitirilmiş oldu. Fakat daha işi bitmeyen Hayber Yahudileri en güçlü olanlarıydı. Resul (sas) ile herhangi bir ittifak yapmamış bulunan bu Yahudiler, Hudeybiye anlaşmasından önce Resulullah'a karşı Kureyş ile beraber hareket ediyordu. İslâm Devleti açısından onun varlığı bir tehlike arzediyordu. Hudeybiye anlaşması tamamlanırken Resul (sas), Hayber'e kesin bir darbe vurma hazırlığına girişti. Hayber savaşına hazırlık için halka emir verdi. 100 süvariyle birlikte 1600 kişilik bir ordu Hayber'e yürüdü. Hepsi Allah'ın yardımına güveniyorlardı. Tam bir hazırlık içerisinde Hayber'e gidip, kalelerin önünde durdular.

Yahudiler aralarında müşavere ettiler. Selam b. Mişkem'in tavsiyesine göre; mal ve ailelerini Vatih ve Selalim kalelerine, yiyeceklerini de Naim kalesine koydular. Eli silah tutan ve savaşa girebilenler ise Netah kalesine girdiler. Onlarla birlikte kaleye giren Selam b. Mişkem, onları savaşa teşvik ediyordu.

Savaşçıların içinde bulunduğu Netah kalesinin etrafında iki ordu birbiriyle karşılaştı. Şiddetli bir çarpışma başladı. O gün müslümanların yaralı sayısının elliye ulaştığı söylenir. Selam b. Mişkem de öldürülmüştü. Yahudi ordusu komutanlığına Haris b. Ebi Zeyneb geçti. Yiyeceklerin bulunduğu Naim kalesinden çıkıp müslümanların çadırlarına hücum etmek istedi. Fakat Beni Harec bu hareketi püskürttü. Kaleye geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı. Müslümanlar kaleyi Yahudilerin üzerine daralttılar. Yahudiler kaleyi can pahasına savunuyorlardı. Günler birbirini kovalıyordu. Resulullah Ebu Bekir'i Naim kalesinin açılmasını temin için gönderdi. Fakat onlar onunla savaşa durunca geri dönmek mecburiyetinde bırakıldı. İkinci gün Ömer'i gönderdi. O da Ebu Bekir'in akibetine uğradı. Allah Rasulü (sas) şöyle dedi:

“Yarın bu sancağı Allah’ını ve Rasulü’nü seven, Allah ve Rasulü’nün de kendisini sevdiği ve savaştan geri dönmeyen birisine vereceğim. Allah onun eliyle fethi nasib edecek.” Sonra Ali b. Ebî Talib’i çağırdı ve ona; "Bu sancağı al ve Allah sana fethi verinceye kadar yürü" dedi.

Ali, eline sancağı aldı ve yürüdü. Kaleye yaklaşınca çarpışma başladı. Saldırıya geçen bir Yahudi Ali'nin elinden kalkanını düşürdü. Ali (ra) o sırada kalenin yanında bulunan bir kapıyı kendisine kalkan olarak kullandı. Kale fethedilinceye kadar bu kapıyı kalkan olarak kullandı. Sonra o kapıyı, müslümanların üzerinde geçeceği bir köprü yaptı. Naim kalesinden sonra, diğer kaleler teker teker müslümanlar tarafından fethedildiler. En son kale olan Vatih ve Selalim kalelerine sıra geldiğinde, Yahudilerin kalplerini ümitsizlik kaplamaya başladı. Kanlarını ve canlarını bağışlamak üzere Resulullah ile anlaşma teklifini yaptılar. Resulullah (sas), fetih hükmüne göre meyvelerinin yarısını kendilerine bırakıp yarısını da devlete vermek ve arazilerini oturmak üzere kendilerine bıraktı.

Böylece Hayber de İslâmî otoriteye boyun eğmiş oldu. Hayber'in başına gelenleri işitince Fedek Yahudilerinin kalplerini korku sardı. Savaş yapmamak üzere mallarının yarısına karşılık anlaşma yaptılar. Resulullah Vadikura yolu ile savaşsız ve kıtalsız olarak Teyma Yahudilerine de cizyeyi kabul ettirdi.

Böylece bütün Yahudiler Resulullah'ın otoritesini kabul etmiş ve kendilerinin sahip oldukları otoriteleri sona ermiş oldu. Resul (sas), Arap Yarımadasında kendisini emniyete almış ve otoritesi her türlü emniyete erişmiş olarak yerleşmiş oldu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt