Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Islam devleti--davetin etkisi ve ona gelen tepki (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
İSLAM DEVLETİ
DAVETİN ETKİSİ VE ONA GELEN TEPKİ
Kureyş’in, İslâm Davetine şiddetle karşı koyması doğal bir şeydi. Çünkü Resulullah (sas), Daveti taşıdı ve kendisi ile birlikte daveti seferber olmuş olduğu halde meydan okuyarak taşıyan kitleyi açığa çıkardı. Üstelik bu davet, özü itibari ile Kureyş ve Mekke toplumu ile çatışmayı kapsıyordu. Çünkü o Allah'ın birliğine, sadece O'na kulluğa, putlara kulluğu terk etmeye, üzerinde yaşamakta oldukları fasid batıl nizamdan vaz geçmeye davet ediyordu. Böylece Kureyş ile tamamen karşı karşıya geldi ve çarpıştı. Resulullah (sas), onların akıllarını sefih/düşük görürken, ilâhlarını hakir görürken/ küçümserken, ucuz hayatlarını yani zulme dayalı yaşantılarını ayıplarken, Resulullah'ın Kureyş'le karşı karşıya gelmemesi mümkün müydü?..

Nitekim Kur'an, Resulullah'a nazil olduğunda onlara hücum ediyordu ve açıkça diyordu ki:

"(Haberiniz olsun), siz ve Allah'tan başka ibadet ettikleriniz hep Cehennem odunusunuz." (Enbiya 98)

Daha sonra onların üzerinde yaşadıkları ribanın aslına sert bir şekilde hücum ediyordu. Şöyle ki:

"İnsanların mallarında fazlalık olsun diye verdiğiniz faiz, Allah katında artmaz." (Rum 39)

Ölçü ve tartıda haksızlık edenleri korkutarak uyarıyordu, şöyle ki:

"Azab olsun, ölçüde, tartıda noksanlık edenlere. Onlar ki, insanlardan ölçüp aldıkları zaman tam olarak alırlar fakat insanlara (verilmek üzere) ölçtükleri yahut onlara tarttıkları zaman eksiltirler." (Mutaffifin 1-3)

Bununla birlikte onlar, Resulullah'a karşı çıktılar. Ona ve ashabına tekrar işkence, çeşitli boykot, ona ve Dinine karşı propaganda ile eza etmeye başladılar. Fakat o, onlara hücum etmekte devam etti. Onların batıl fikirlerine fikrî olarak saldırıya,batıl akideyi kökünden yıkmaya, davetin yayılması yolunda mücadeleye devam etti.

O, İslâm'a gayet açık bir şekilde davet ediyordu. O, kinâye yapmıyordu. Yani fikrini, düşüncesini üstü kapalı bir şekilde anlatma yoluna gitmiyordu, kuş diliyle konuşmuyordu. Korkak, pısırık olmuyordu. Boyun bükmüyordu. Haktan saparak küfre, zulme meyletmiyordu. İki yüzlülük, yağcılık, yardakçılık yapmıyordu. Kureyş'in çeşitli ezalarıyla karşılaşmasına ve çeşitli zorluk ve sıkıntılarla karşılaşmasına rağmen bu tavrını değiştirmiyordu.

O; silahsız bir fert olmasına, bir yardımcısı, bir kalabalık cemaatı ve silahı olmamasına rağmen, meydan okuyarak yola koyuldu. İman kuvvetiyle Allah'ın dinine davet ediyordu. O, davetin yükümlülüklerini yüklenmekte ve ondan doğan büyük yükü kaldırmakta herhangi bir zaafiyete düşmüyordu.

Onun için; bütün bunlar, Kureyş'in insanlarla Resulullah'ın arasında engel olması için koyduğu zorlukları aşmasında etken oldular. Nitekim Resulullah (sas), insanlara ulaşabildi ve onlara tebliğ etti. Ve onlar Allah'ın Dinine yöneldiler. Böylece hakkın kuvveti batılın üstüne çıkmaya, ona galip gelmeye başladı. İslâm'ın nuru, Arapların arasında yayılarak her gün artmaya başlamıştı. Putlara kulluk yapanlardan ve Hristiyanlardan bir çokları müslüman oluyordu. Hatta Kureyş'in liderleri dahi Kur'an'ı dinlemeye ve kalpleri ondan etkilenmeye başlıyordu.

Nitekim Tufeyl b. Amru el-Devsî, Mekke'ye geldi. O; şerif, şair, akıllı bir kişi idi. Gelir gelmez Kureyş'ten bir takım kişiler onu Muhammed'den korkutmak için ona gittiler. Dediler ki: "Onun sözü ancak sihir gibidir. Kişi ile babasının arasını ayırıyor. Kişi ile karısının, kişi ile kardeşlerinin arasını ayırıyor." Onu ve kavmini Mekke'de kendilerinin başına gelen şeyden korkuttular. Ona Muhammed ile konuşmamasının ve onu dinlememesinin kendisi için hayırlı olacağını bildirdiler. Tufeyl, bir gün Kâ'be'ye gitti. Resulullah orada namaz kılıyordu. Resulullah'ın sözlerinden bazılarını işitti. Gördü ki o, güzel bir sözdür. Kendi nefsine dedi ki: "Anam beni yitirsin. Allah'a yemin ederim ki ben, akıllı şair bir kişiyim. Güzelin çirkinden ayırt edilmesi bana gizli kalmaz. Şu adamdan söylediği şeyi dinlemekten beni kim men eder. Eğer yaptığı şey güzel ise onu kabul ederim, eğer çirkin ise onu terk ederim." Daha sonra Tufeyl, Resulullah'ı takip ederek onun evine gitti. Ona kendisi etrafında dönen durumu açıkladı. Resulullah'tan davetini kendisine anlatmasını istedi. Resulullah da ona İslâm'ı arz etti/gösterdi. Ona Kur'an okudu. Böylece o, müslüman oldu ve Hak şahadeti ile şahadet getirdi. Kavmine dönüp onları İslâm'a davet etti.

Resulullah (sas) Mekke'de iken, Nasranilerden (Hristiyanlardan) yirmi kişi onun haberini Habeşistan'dan alarak geldiler. Onu mescidde buldular, yanına oturdular. Ona sordular, onu dinlediler ve böylece onun davetini kabul ettiler. Ona iman edip tasdik ettiler. Bu durum, Kureyş'ten bir takım kişileri öfkelendirdi ve onlara dediler ki: "Allah sizin gibi kabileyi matlubuna nail etmesin! Arkanızda dininizde olanlar sizi gönderdiler ki, onlar için araştırasınız da onlara bu adamın haberini götüresiniz. Fakat siz, dininizden ayrılmadan onun yanında oturamadınız. Onu dediği şeyde doğruladınız, tasdik ettiniz." Kureyş'in bu sözleri bu insanları Resulullah'a tabi olmaktan vaz geçiremedi. Onları İslâm'dan geri döndüremedi. Bilâkis, onların Allah'a imanlarını artırdı.

İşte böyle, Resulullah'ın davası gittikçe açığa çıkıp güçlendi. Ve insanların Kur'an dinlemeye arzuları, şevkleri arttı. Ta ki Kureyş'in düşmanlıkları, karşı mücadeleleri iyice arttı. Onlar, nefislerinde sormaya başladılar: "Acaba gerçekten doğru mu? O, gerçekten dosdoğru dine mi davet ediyor? Onun, kendilerine haber verdiği, korkuttuğu şey gerçekten doğru mudur?" Bu sorular, onları gizlice Kur'an dinlemeye götürüyordu...

Nitekim Ebu Süfyan b. Harb, Ebu Cehil, Amr b. Hişam, Ahnes b. Şureyk bir gece; Resulullah (sas) evinde namaz kılarken onu dinlemek için evlerinden dışarı çıktılar. Onlardan her biri onu dinleyecek bir yer edinip oturdular. Hiç biri diğerinin farkında değildi. Resulullah (sas), kısa bir gece namazı kılıyordu. Kur'an'ı, itinalı aheste aheste okuyordu. Onlar, Allah'ın ayetlerini dinliyorlardı. O ayetler, onların kalblerine ve nefislerine tesir ediyordu. Böylece gecelediler. Nihayet şafak söktüğü zaman evlerine dönmek için dağıldılar. Ve yol onları birleştirdi. Onlar bu vaziyet karşısında birbirlerini kınadılar. Birbirine dediler ki: "Bir daha böyle yapmayalım. Çünkü, şayet sefihlerimizden (aşağı tabakan insanlar) biri bizi görürse işimizi daha da zorlaştıracağı gibi Muhammed'in bize karşı güçlenmesine sebeb olur." Nihayet ikinci gece olduğu zaman onlardan her biri akşamki yerine tekrar döndü. Sanki onlardan her birinin ayakları onu dün gecelediği yerde gecesini geçirmeye ve Muhammed'in, Rabbisinin Kitabını okumasını dinlemeye gayri ihtiyarî olarak götürüyordu. Nihayet şafak söktüğünde geri dönerlerken yine karşılaştılar. Yeniden birbirlerini kınadılar, ayıpladılar ve dağıldılar. Fakat onların birbirlerini kınamaları, üçüncü gece tekrar oraya gitmelerine engel olamadı. Ne zaman ki Muhammed'in davetinden dolayı kendi nefislerinde vukuu bulan zaafiyeti anlayınca bir daha benzeri bir iş yapmamak için birbirleri ile antlaştılar. Muhammed'i dinlemeye gitmekten vaz geçtiler. Fakat üçüncü gecede ondan işittikleri, nefislerinde iz bıraktı. Ve onları, dinledikleri şey hakkındaki görüşlerini birbirlerine sormaya itti. Onlardan her birisinin nefsi çalkalanıyordu. Onlardan her birisi, kavminin efendisi olduğu haldeyken kuvvetten düşmekten korkuyorlardı. Çünkü, kavminin onu zayıf sayıp da Muhammed'e tabi olmasından korkuyordu.

İşte böyle, Kureyş'in çeşitli engeller koymasına rağmen davet her mekana sızıyordu. Bu durum, Kureyş için çok kötüydü. Davetin Mekke'de yayılmasından sonra Arab kabileleri arasında da yayılma korkusu artıyordu. Daveti taşıyanlara eziyetler arttı. Resulullah'ın ashabına eziyetlerin dozajı artmaya başladı. Ona yönelik kötülükleri artmıştı. Öyle ki bu kötülüklere dayanamaz hale geldiler. Bunun üzerine Resulullah (sas), Taif'e gitti. Sakif'ten yardım ve onu koruyacak kuvvetler vermelerini istiyordu. Onların müslüman olmalarını umuyordu. Fakat onlar, kötü bir cevab ile onu red ettiler. Ve kölelerini, ayak takımlarını/sefihlerini ona saldırttılar. Onlar ona sövüyorlar ve taşlarla vuruyorlardı. Hatta Resulullah (sas)'in ayakları kanadı. Resulullah (sas), onlardan uzaklaştı, geri döndü. Geri dönerken Utbe ve Şeybe b. Rabia'nın üzüm bağına sığındı. Resulullah (sas), kendi ve davasının durumunu düşünüyordu. Öyle ki, o Mekkeli müşriklerin ileri gelenlerinden birisinin himayesi olmadan Mekke'ye giremezdi. Karşılaştığı eziyetlerden sonra Taif'e de gidemezdi. İki müşrikin bu üzüm bağından başka onun için bir mekân yoktu. Ve kalbini etkileyen gam, keder, üzüntü arttı. Başını semaya doğru kaldırdı. Şiddetli bir elem ve Allah'a azim bir güvenle O'na yöneldi, sığındı. O'nun rızasını taleb etti. Ve şu duayı söylemeye başladı:

"Ey Allah'ım, kuvvetimin zaafını ve takatımın azlığını ve insanlara karşı güçsüzlüğümü sana şikayet ediyorum. Ey merhametlilerin merhametlisi! zayıf düşmüşlerin Rabbı sensin. Ve Rabbım sensin. Beni kimin bakımına bırakıyorsun? Kötü muamele yapan uzak kimselere mi? Yoksa işimi eline verdiğin bir düşmana mı? Eğer bana karşı Senden bir gazab yoksa hiç aldırış etmem. Fakat benim için daha rahat olan Senin afiyetindir. Senin vechinin Nuruna sığınırım. O nur ki, onun için zulmetler açıldı. Dünya ve Ahiret işi onun üzerine salah buldu. Bana gazabını indirmenden veya benim üzerime Senin öfkenin yerleşmesinden afiyetin benim için daha geniştir. Her şey Senin rızan içindir. Bütün güç ve kuvvet Senin elindedir!"

Daha sonra Resul (sas), Mut'im b. Adiy'in himayesi ile Mekke'ye döndü. Taif'te Muhammed'e olanları Kureyş öğrenince ona eziyetlerini ve onu inkâr etmekte inatlarını artırdılar. İnsanları onu dinlemekten men etmeye başladılar. Fakat bütün bunlar onu Allah'ın Dinine davet etmekten geri döndüremedi.

Resulullah (sas), hacc mevsiminde Arab kabilelerine, onları İslâm'a davet ederek kendisini arz ediyor ve kendisinin gönderilmiş bir Peygamber olduğunu onlara haber veriyor. Ve onlardan kendisini tasdik etmelerini ve kendisini korumalarını istiyordu. Fakat amcası Abdul-Uzza b. Abdulmuttalib Ebu Leheb, onu hiç terk etmiyordu. Bilâkis onu takip ediyordu. Resulullah (sas) nereye giderse o da oraya gidiyor ve insanları onu dinlememeleri için tahrik ediyordu. Bu da insanlara tesir ediyor, insanlar onu dinlemekten kaçınıyorlardı. Bu durumda Resulullah (sas), kabileleri konutlarına giderek davet etmeye başladı.

Resulullah (sas), Kinde kabilesinin, Kelb kabilesinin, Benî Hanife kabilesinin, Benî Amir b. Sa'sa‘a kabilesinin konutlarına ayrı ayrı gitti. Onlardan hiç biri onu dinlemedi. Hepsi de güzel olmayan bir şekilde red ettiler. Fakat Benî Hanife kabilesi çok kötü bir şekilde red etti. Benî Amir kabeliseni gelince; onlar, eğer Resulullah onların yardımı ile galip gelirse, kendisinden sonra idarenin kendilerinin elinde olmasını umdular. Fakat Resulullah (sas), onlara şöyle dedi: "Muhakkak ki yönetim Allah'a aittir. Onu dilediği kimselere verir." Bunu duyunca onlar, ona karşı imtina edip yüz çevirdiler ve diğerleri gibi onu red ettiler.

İşte Mekke İslâm'dan, Taif halkı Resulullah'tan böyle yüz çevirdi. Ve kabileler, Resulullah'ın davetini böyle red ettiler. Artık hacc için Mekke'ye gelen kabileler, Muhammed'in eski uzlet haline döndüğünü ve Kureyş'in onu düşmanlıkla kuşattığını görüyorlardı. Kureyş, Muhammed'e gelen her yardımı kendisi için düşmanlık sayıyordu. Böylece Resulullah'tan yüz çevirmek arttı. Bu durum, Resulullah'ın insanlardan uzak kalmasını da artırıyordu. Mekke'de davet gerçekten çok güçleşti. Mekke toplumunun küfürdeki katılık ve inatçılığını açığa vurması, davetin etrafının sarılması, Mekke'deki umudu zayıf kılan şeylerdendi...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt