Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İslam...Cemaat...Ne yapmalı...Nasıl... (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
MUHASEBE...
Kerim Baki
Son onbeş-yirmi yılın, Türkiye’de İslâmî hassâsiyet sahibi kimseler için neler ifâde ettiğine mütefahhıs bir edayla nazaredersek; bir-kaç samimi ses ve tavır hariç tam anlamıyla bir mirasyedi havasının hâkim olduğunu görürüz. İslâmî guruplar, geçmiş önderlerini veya öne aldıkları ana fikirlerini yenileyebilme, hayata hâkim kılma, bu uğurda riske girebilme konusunda yavaş davranmışlar, önlerine çıkan engele veya engellere takılmışlar; “aracı amaca dönüştürme” şeklinde teşhis edeceğimiz, sosyal ve fikri mücadele tarihinin yaygın hatalarına düşmüşlerdir.
İslâmî gurupların itikad, fikir, sosyal tavır, şahsi hayat gibi pek çok alanda ilkesiz, ruhsuz, duygusuz olmalarının ana sebebi davalarına olan aşkı yitirmeleridir. Bu aşk ve direnme azmi nasıl yitti? Birkaç tali sebebi şöyle sıralayabiliriz:
1- Sistemin zincirleri biraz gevşeyince, her şeyin yoluna girdiğini sanma hâli; dolasıyla evvelki on yıllarda hâkim olan derin muhalefet ve sistemle hesaplaşma hissinin yitirilişi.
2- Evvelce belirttiğimiz gibi daha büyük ve kâmil bir gayeye araç olsun diye girdiğimiz çaba ve meşguliyetlerin bizi tamâmen tatmin eden bir amaca dönüşmesi, dolayısıyla daha güzele ve hedefe varma arzumuzun pörsümesi. Her cemâatin kendine özgü takınakları vardır. Kimileri kurs yapınca işin bittiğini düşündü; rehavete gömüldü, kimileri dershâne açınca “devleti içten ele geçiren adamlar yetiştirdiğini” sandı; sevinçten çılgın ve uçuk hoşgörü nöbetlerine girdi, kimileri parti mensuplarını çoğaltınca her şeyin hallolduğunu sandı, ticarete gömüldü; ama güvendiği dağlara karlar yağdı nitekim...
Bu birkaç misali hadiseyi kavramamız için takdim ettik; misaller çoğaltılabilir. Maksadımız sadece birkaç grubu veya kişiyi suçlayıp kenara çekilme ve zeytin yağı gibi üste çıkma değil; zira bu gruplar içinde bulunduk, bunlar bizim doğduğumuz yerler ve bu yüzden bunlardan örnek verdik.
3- Parayı yönetebilme kabiliyetinin zayıflığı. Bizim gruplarda paraya hâkim olabilme ve doğru bir amaç için fon ayırma, mücadele edebilme kabiliyeti yok gibidir. Zaten çoğunda, evvelce “zengin bir hayat sürebilme ve buna rağmen dava için paraya kıyma” gibi bir gelenek olmadığı için, şu mereti ele geçirince dini-imanı unutan neredeyse yeni bir ibâhiye mezhebi oluşturan kişilere rastlıyoruz.
Burada parayı küçümsediğimiz gibi hatalı anlayışa düşülmesin. İnsanın “benim karnım, evim ve elbisem yok! Bunlar olmadan da yaşayabilirim!” demesi mümkün mü? Bizim tenkit ettiğimiz husus, parayı eline geçirenin elindekiyle büyülenmesi hâlidir. Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle: “Para sana hâkim olmamalı; sen paraya hâkim olmalısın!”
Dediğimiz gibi zenginlik ve ticaret de tecrübe, birikim ve itiyat işidir. Parayı evvelce bilmeyen ve yönetemeyen kimselerin kısa sürede kapital sahibi olmaları onları cidden hatalı davranışlara sürükleyebiliyor. Oysa Yahûdi Devletinin nasıl kurulduğuna dikkatlice bakılırsa; -kendi davası için- idealist davranan, zenginlik geleneği olan şahısların ve kurumların ne kadar etkin bir rol oynadığı hemen anlaşılır.
4- Fikri zayıflık. Aydınlarımızın ve medrese çıkışlı okumuşlarımızın, kendilerini doğru tanımlama, gayelerini doğru belirleme ve muhtelif yönlerden gelen fikri ve kültürel hücumlara doğru cevap verebilme konusunda ciddi zaafları vardır. Bu zaafları sıralarsak; a) Ötekinin gücü ve argümanlarına esir olma, ona öykünme, onun gibi olmaya çalışma; onun ıstılah ve tavırlarıyla toplumun huzuruna çıkma durumu. b) Tarih ve özellikle fikri-siyasi mücadele tarihini bilmeyişi. Bu zafiyet o kadar büyüktür ki neredeyse “İslâmi yaftalı münevverlerin yakın tarih körlüğü” diyebileceğimiz bir hale ulaşmıştır. Kiminle nasıl güle-oynaya masaya oturabilirsin daha “kapanmamış defterler” varken?! c) Fıkıh, tasavvuf gibi İslâmi disiplinlerin gereğince bilinemeyişi, bilenlerin ortalıkta gözükmeyişi; böylece ortalığa –sistemin yardımıyla- kıytırık mehdi ve müceddid bozuntularının hâkim olması. d) Hayatı; sosyal, tarihi, şahsi, iktisadi, hikemi yönden anlamlandıracak sistematik bir yapıdan yoksunluk. Kısaca İslâm’ın bugünkü mücâdele safhamızda nasıl yaşatılması, kendimizin nasıl korunması, hayata nasıl bakmamız, düşmanlarımızla nasıl savaşmamız, paraya ve güce nasıl sahip olmamız gerektiği v.s. gibi konularda sistematik bir bakış açısı yoksunluğu vardır aydınımızda ve âlimimizde. Bu yoksunluk son beş-on yılın işi değildir; eskiden beri vardır ve bizce İslâmi gurupların başarısız kalmalarının belki ana sebeplerindendir. Günü birlik, kısa vadeli zaferimsi şeylerle sevinmek ve hâdiselere uzun vâdeli ve bütüncül bakamama hâli neredeyse bütün gruplarda mevcut. Oysa bize düşen yekpâre ve tezatsız bir dünya görüşüyle sahaya çıkmamız, azda olsak görüşlerimizde –gerekçelerimiz mevcut olduğu sürece- sebat etmemizdi. Bizim aydınımızda ise sallapolitik, gelişigüzellik, Mısır âmmicesinin o güzel deyişiyle “aşvâilik” vardır, yani, alaca karanlıkta, temelsiz, öylesine, sıradan iş yapma hâli vardır. Böyle çalışan (!), yani çalıştığını ve yazdığını sanan adam ve adamların peşinden gidenler kalıcı zaferlere ulaşabilir mi?
5- İtikadî zayıflık. Burada hem itikad bilgisi yani muhtevayı doğru bilemeyişi; hem de bilinen ve kabul edilen şeyde sebatkâr olamayışı kastediyoruz. Evet bizim gencimizde, okumuşumuzda, zenginimizde ve fakirimizde bu açıdan ciddi bilgi ve şuur eksikliği müşâhede edilmektedir.
O hâlde;
Eğer yeni bir bilgi ve şuur hamlesinde bulunmak, üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkinip atmak; etimizle, kanımızla, aklımızla, bileğimizle ve kalbimizle bu meydanın orta yerinde varolmak ve varedip var kalmak istiyorsak; itikadî, fıkhî ve fikrî açıdan kendimizi donatmalı ve sistemin idama mahkûm ettiği haysiyetli fikir adamı Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi; “kendi dünya görüşümüzü, kendi ıstılahlarımızı kullanarak, tüm dünyanın hikmet yemişlerinden devşirebilmeli.” ve bizi tembelliğe iten davranış ve kafa konforundan kurtularak fikri, ferdi ve sosyal mücâdele denizine “Vira Bismillah!” deyip açılmalıyız.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
Eğer yeni bir bilgi ve şuur hamlesinde bulunmak, üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkinip atmak; etimizle, kanımızla, aklımızla, bileğimizle ve kalbimizle bu meydanın orta yerinde varolmak ve varedip var kalmak istiyorsak; itikadî, fıkhî ve fikrî açıdan kendimizi donatmalı ve sistemin idama mahkûm ettiği haysiyetli fikir adamı Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi; “kendi dünya görüşümüzü, kendi ıstılahlarımızı kullanarak, tüm dünyanın hikmet yemişlerinden devşirebilmeli.” ve bizi tembelliğe iten davranış ve kafa konforundan kurtularak fikri, ferdi ve sosyal mücâdele denizine “Vira Bismillah!” deyip açılmalıyız.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Eğer yeni bir bilgi ve şuur hamlesinde bulunmak, üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkinip atmak; etimizle, kanımızla, aklımızla, bileğimizle ve kalbimizle bu meydanın orta yerinde varolmak ve varedip var kalmak istiyorsak; itikadî, fıkhî ve fikrî açıdan kendimizi donatmalı ve sistemin idama mahkûm ettiği haysiyetli fikir adamı Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi; “kendi dünya görüşümüzü, kendi ıstılahlarımızı kullanarak, tüm dünyanın hikmet yemişlerinden devşirebilmeli.” ve bizi tembelliğe iten davranış ve kafa konforundan kurtularak fikri, ferdi ve sosyal mücâdele denizine “Vira Bismillah!” deyip açılmalıyız.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İslam...Cemaat...Ne yapmalı...Nasıl...
MUHASEBE...

Kerim Baki


Son onbeş-yirmi yılın, Türkiye’de İslâmî hassâsiyet sahibi kimseler için neler ifâde ettiğine mütefahhıs bir edayla nazaredersek; bir-kaç samimi ses ve tavır hariç tam anlamıyla bir mirasyedi havasının hâkim olduğunu görürüz. İslâmî guruplar, geçmiş önderlerini veya öne aldıkları ana fikirlerini yenileyebilme, hayata hâkim kılma, bu uğurda riske girebilme konusunda yavaş davranmışlar, önlerine çıkan engele veya engellere takılmışlar; “aracı amaca dönüştürme” şeklinde teşhis edeceğimiz, sosyal ve fikri mücadele tarihinin yaygın hatalarına düşmüşlerdir.
İslâmî gurupların itikad, fikir, sosyal tavır, şahsi hayat gibi pek çok alanda ilkesiz, ruhsuz, duygusuz olmalarının ana sebebi davalarına olan aşkı yitirmeleridir. Bu aşk ve direnme azmi nasıl yitti? Birkaç tali sebebi şöyle sıralayabiliriz:
1- Sistemin zincirleri biraz gevşeyince, her şeyin yoluna girdiğini sanma hâli; dolasıyla evvelki on yıllarda hâkim olan derin muhalefet ve sistemle hesaplaşma hissinin yitirilişi.
2- Evvelce belirttiğimiz gibi daha büyük ve kâmil bir gayeye araç olsun diye girdiğimiz çaba ve meşguliyetlerin bizi tamâmen tatmin eden bir amaca dönüşmesi, dolayısıyla daha güzele ve hedefe varma arzumuzun pörsümesi. Her cemâatin kendine özgü takınakları vardır. Kimileri kurs yapınca işin bittiğini düşündü; rehavete gömüldü, kimileri dershâne açınca “devleti içten ele geçiren adamlar yetiştirdiğini” sandı; sevinçten çılgın ve uçuk hoşgörü nöbetlerine girdi, kimileri parti mensuplarını çoğaltınca her şeyin hallolduğunu sandı, ticarete gömüldü; ama güvendiği dağlara karlar yağdı nitekim...
Bu birkaç misali hadiseyi kavramamız için takdim ettik; misaller çoğaltılabilir. Maksadımız sadece birkaç grubu veya kişiyi suçlayıp kenara çekilme ve zeytin yağı gibi üste çıkma değil; zira bu gruplar içinde bulunduk, bunlar bizim doğduğumuz yerler ve bu yüzden bunlardan örnek verdik.
3- Parayı yönetebilme kabiliyetinin zayıflığı. Bizim gruplarda paraya hâkim olabilme ve doğru bir amaç için fon ayırma, mücadele edebilme kabiliyeti yok gibidir. Zaten çoğunda, evvelce “zengin bir hayat sürebilme ve buna rağmen dava için paraya kıyma” gibi bir gelenek olmadığı için, şu mereti ele geçirince dini-imanı unutan neredeyse yeni bir ibâhiye mezhebi oluşturan kişilere rastlıyoruz.
Burada parayı küçümsediğimiz gibi hatalı anlayışa düşülmesin. İnsanın “benim karnım, evim ve elbisem yok! Bunlar olmadan da yaşayabilirim!” demesi mümkün mü? Bizim tenkit ettiğimiz husus, parayı eline geçirenin elindekiyle büyülenmesi hâlidir. Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle: “Para sana hâkim olmamalı; sen paraya hâkim olmalısın!”
Dediğimiz gibi zenginlik ve ticaret de tecrübe, birikim ve itiyat işidir. Parayı evvelce bilmeyen ve yönetemeyen kimselerin kısa sürede kapital sahibi olmaları onları cidden hatalı davranışlara sürükleyebiliyor. Oysa Yahûdi Devletinin nasıl kurulduğuna dikkatlice bakılırsa; -kendi davası için- idealist davranan, zenginlik geleneği olan şahısların ve kurumların ne kadar etkin bir rol oynadığı hemen anlaşılır.
4- Fikri zayıflık. Aydınlarımızın ve medrese çıkışlı okumuşlarımızın, kendilerini doğru tanımlama, gayelerini doğru belirleme ve muhtelif yönlerden gelen fikri ve kültürel hücumlara doğru cevap verebilme konusunda ciddi zaafları vardır. Bu zaafları sıralarsak; a) Ötekinin gücü ve argümanlarına esir olma, ona öykünme, onun gibi olmaya çalışma; onun ıstılah ve tavırlarıyla toplumun huzuruna çıkma durumu. b) Tarih ve özellikle fikri-siyasi mücadele tarihini bilmeyişi. Bu zafiyet o kadar büyüktür ki neredeyse “İslâmi yaftalı münevverlerin yakın tarih körlüğü” diyebileceğimiz bir hale ulaşmıştır. Kiminle nasıl güle-oynaya masaya oturabilirsin daha “kapanmamış defterler” varken?! c) Fıkıh, tasavvuf gibi İslâmi disiplinlerin gereğince bilinemeyişi, bilenlerin ortalıkta gözükmeyişi; böylece ortalığa –sistemin yardımıyla- kıytırık mehdi ve müceddid bozuntularının hâkim olması. d) Hayatı; sosyal, tarihi, şahsi, iktisadi, hikemi yönden anlamlandıracak sistematik bir yapıdan yoksunluk. Kısaca İslâm’ın bugünkü mücâdele safhamızda nasıl yaşatılması, kendimizin nasıl korunması, hayata nasıl bakmamız, düşmanlarımızla nasıl savaşmamız, paraya ve güce nasıl sahip olmamız gerektiği v.s. gibi konularda sistematik bir bakış açısı yoksunluğu vardır aydınımızda ve âlimimizde. Bu yoksunluk son beş-on yılın işi değildir; eskiden beri vardır ve bizce İslâmi gurupların başarısız kalmalarının belki ana sebeplerindendir. Günü birlik, kısa vadeli zaferimsi şeylerle sevinmek ve hâdiselere uzun vâdeli ve bütüncül bakamama hâli neredeyse bütün gruplarda mevcut. Oysa bize düşen yekpâre ve tezatsız bir dünya görüşüyle sahaya çıkmamız, azda olsak görüşlerimizde –gerekçelerimiz mevcut olduğu sürece- sebat etmemizdi. Bizim aydınımızda ise sallapolitik, gelişigüzellik, Mısır âmmicesinin o güzel deyişiyle “aşvâilik” vardır, yani, alaca karanlıkta, temelsiz, öylesine, sıradan iş yapma hâli vardır. Böyle çalışan (!), yani çalıştığını ve yazdığını sanan adam ve adamların peşinden gidenler kalıcı zaferlere ulaşabilir mi?
5- İtikadî zayıflık. Burada hem itikad bilgisi yani muhtevayı doğru bilemeyişi; hem de bilinen ve kabul edilen şeyde sebatkâr olamayışı kastediyoruz. Evet bizim gencimizde, okumuşumuzda, zenginimizde ve fakirimizde bu açıdan ciddi bilgi ve şuur eksikliği müşâhede edilmektedir.
O hâlde;
Eğer yeni bir bilgi ve şuur hamlesinde bulunmak, üzerimize serpilmiş ölü toprağını silkinip atmak; etimizle, kanımızla, aklımızla, bileğimizle ve kalbimizle bu meydanın orta yerinde varolmak ve varedip var kalmak istiyorsak; itikadî, fıkhî ve fikrî açıdan kendimizi donatmalı ve sistemin idama mahkûm ettiği haysiyetli fikir adamı Salih Mirzabeyoğlu’nun dediği gibi; “kendi dünya görüşümüzü, kendi ıstılahlarımızı kullanarak, tüm dünyanın hikmet yemişlerinden devşirebilmeli.” ve bizi tembelliğe iten davranış ve kafa konforundan kurtularak fikri, ferdi ve sosyal mücâdele denizine “Vira Bismillah!” deyip açılmalıyız.
 

arifyavuz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
29 Tem 2009
Mesajlar
49
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
55
ALLAH Razı Olsun. Selam ve dua ile din kardeşlerim.
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
İslâm’ın bugünkü mücâdele safhamızda nasıl yaşatılması, kendimizin nasıl korunması, hayata nasıl bakmamız, düşmanlarımızla nasıl savaşmamız, paraya ve güce nasıl sahip olmamız gerektiği v.s. gibi konularda sistematik bir bakış açısı yoksunluğu vardır aydınımızda ve âlimimizde. Bu yoksunluk son beş-on yılın işi değildir; eskiden beri vardır ve bizce İslâmi gurupların başarısız kalmalarının belki ana sebeplerindendir. Günü birlik, kısa vadeli zaferimsi şeylerle sevinmek ve hâdiselere uzun vâdeli ve bütüncül bakamama hâli neredeyse bütün gruplarda mevcut. Oysa bize düşen yekpâre ve tezatsız bir dünya görüşüyle sahaya çıkmamız, azda olsak görüşlerimizde –gerekçelerimiz mevcut olduğu sürece- sebat etmemizdi. Bizim aydınımızda ise sallapolitik, gelişigüzellik, Mısır âmmicesinin o güzel deyişiyle “aşvâilik” vardır, yani, alaca karanlıkta, temelsiz, öylesine, sıradan iş yapma hâli vardır. Böyle çalışan (!), yani çalıştığını ve yazdığını sanan adam ve adamların peşinden gidenler kalıcı zaferlere ulaşabilir mi?
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt