MEHMET_1960
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Tem 2006
- Mesajlar
- 273
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 64
- Konum
- GaziAntep
- Web Sitesi
- www.ravza-imutahhara.com
[marq]
[/marq]
1930-1993
Muhammed Raşid Erol 1930 yılında Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde dünyaya gelmiştir. Daha çok "Seyda" ve "Sultan Hazretleri" ünvanlarıyla tanınmıştır.
Muhammed Raşid Erol ilk eğitimini babasının yanında almıştır. Babası ünlü İslam alimlerinden Gavs-ı Bilvanis Seyyid Abdulhakim el- Hüseynidir. Babasından sonra Güneydoğuda meşhur olan Molla Muhyiddin, Molla Nasır, Molla Ramazan ve Molla Abdulbakiden arapça, mantık, hitabet gibi ilimlerin yanında tefsir, hadis ve fıkıh dersleri almıştır.
Seyda Hazretleri, Seyyid Abdulhakim Hüseyin Hocanın oğlu olması nedeniyle ilim öğrenip talebe yetiştirmenin yanında, medrese hizmetleriyle de uğraşmıştı. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Misafirperverliği çok yüksekti. Evinde misafirlerine bakacak hizmetlileri olmadığı takdirde kendisi bizzat misafirlerine ikramda bulunurlardı.
Kendisi çok fazla konuşmaz, tebliğ faaliyetlerine genelde örnek ahlakı, hal ve tavırlarıyla devam ederdi. Sürekli olarak herkesi hak yola davet eden Seyda Hazretlerinin, yurt içinden ve yurt dışından birçok ziyaretçisi olmuştur. 1983 yılının Mart ayından itibaren bir yıla yakın bir süre gözetim altında tutulduktan sonra, tekrar serbest bırakılmış ancak uzak kaldığı bu dönemde dahi talebelerinin eğitimlerini aksatmamalarına gayret göstermiştir. Arkasında çok değerli talebeler bırakan Seyda Hazretleri, 1993 yılında Ankarada Hakkın rahmetine kavuşuncaya kadar tebliğ ve irşad hizmetlerine devam etmiştir.
MUHAMMED RAŞİD EROLUN NASİHATLARINDAN
Muhammed Raşid Erol sohbetlerinde tevbe üzerinde sık sık durmuş, günahtan sakınmayı telkin etmiş, günahın en önemli sebeplerden biri olarak da kibiri göstermiştir. Bu konuda söylediklerinden bazıları şöyledir:
Ey cemaat! Bakınız, İslamda tevbe vardır. Kul, veli de olsa kusursuz olmaz. Yalnız, tevbe, kalben olmalıdır. Bir kimse halis bir şekilde tevbe etse, Cenab-ı Hak, o kimsenin geçmiş günahlarını siler. Tevbe, halis olduğu zaman, insan, istikametini düzeltir, yönünü Allaha çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar, bu yeni hayatını Allah rızası istikametinde devam ettirir ise, bu hal, kulun tevbesinin kabulüne işarettir.
Ey cemaat! Siz küçük günahları hafife almayın. Çünkü küçük günahlar, büyük günahlara sebep olmaktadır.
Sakın kibir üzre olmayın! Cenab-ı Hak, secde etmesini ve bu suretle Hz. Ademin üstünlüğünü kabul etmesini emrettiği halde, şeytan kibrinden dolayı secde etmedi. Malumunuzdur ki, şeytan ibadet ve itaat ehli olmasına rağmen, itirazı neticesinde ilahi huzurdan kovuldu.
Her türlü günah, nefisten ve kibirden çıkar. İnsan, ne zaman fakrını ve acizliğini idrak ederse, o zaman nefsin kibir ve azameti kalmaz. İşte o durumda kişi, kamil bir mümin sıfatıyla hayatını devam ettirir. 2
Mürşidler, kuvvetli imanlarından ve İlahi tasarruflarından dolayı talebelerinin kalblerini dünya sevgisi ve malayani (boş) şeylerden temizleyip Allaha bağlarlar. Bu da tevbe-i nasuh (kesin tevbe)ile meydana gelir. Tevbe-i nasuh, insanın sıfatını değiştirir. Sıfatın değişmesi demek, haram fiilleri, çirkin sıfatları terk ederek, İslamın meşru dairesine girmek, yani sırat-ı müstakim üzere yaşamaktır.3
Muhammed Raşid Erol tevbe etmenin insanı değiştirdiğini, Allaha yakınlaştırdığını söylerken, ölümü düşünmeyi teşvik etmiş ve şöyle belirtmiştir:
İnsana en çok fayda veren şey, ölüm rabıtasıdır; yani ölümü ve sonrasını düşünmektir. Ölüm rabıtası, tul-i emeli (geleceğe dair uzun emelleri) yıkar, ihlas ve yakını doğurur.4
Muhammed Raşid Erol, Müslümanların işlerinin yalnızca İslam ahlakını anlatmak olduğunu bir konuşmalarında şöyle belirtmiştir:
Biz siyaset yapmayız. Biz hiç kimseye, şu partiye oy verin, bu partiye verme veya verin demeyiz. Biz Allah yolunda hizmet ediyoruz. Bizim işimiz insanlara İslamı ve insanlığı anlatmaktır. Gelen insanlar arasında her partiden insanlar var. Bizim işimiz o değil, o siyasetçilerin işi. 5
Ayrıca ilim öğrenmeye çok büyük önem vermiştir. Bir konuşmasında öğrencilerini ilim öğrenmeye şöyle teşvik etmiştir:
Ey Allahın kulları; Bir talebe yetiştirmek, bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe vârisül-enbiya (enbiya varisi)olursa! Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük, en muttaki alimlerden öğreniniz. Herkesden fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse, dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır. Osmanlıya bakınız: Ne idi ne oldu? edep ve nûrû sunmaya devam etmektedir. Allah (c.c.) tüm Allah dostlarından razı olsun 6
VEFATININ ARDINDAN YAZILANLAR
Fehmi Koru bir yazısında Muhammed Raşid Eroldan şöyle bahsetmiştir:
Raşit Erol, vefatından sonra çıkan yazılardan öğrendiğime göre, öyle fazla konuşan bir mürşid değilmiş Onu ziyaret edenler, Menzilde buldukları ortamın etkisinde kalırlarmış Daha doğrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavırlarıyla tebliğ yöntemiymiş onunki Bağlandığı esaslar ve takipçilerinin izlemesini istediği ilkeler, varlığıyla etrafına örnek olarak insandan insana geçiyor olmalı
Mana aleminin dışında kalanlar işte bunu anlayamaz. Onların zannettikleri, inanan kesim arasındaki ilişkilerin madde ve para temeline dayandığıdır Biraz daha insaflı olanlar, önder durumundaki kişinin cazibesinin etkisini de kabul ederler. Ancak hiçbirisinin aklına, kalpten kalbe bir yol olabileceği gelmez Konuşmadan anlaşılabileceğini düşünmezler bile. Oysa, Seyyid Raşid Erol, öyle çok konuşmayan, insanları etkilemek için çaba göstermeyen, ama insanların peşinden ayrılmadığı bir mürşid idi.
Küçücük bir köy, sırf o orada yaşıyor diye, ülkenin her tarafından gelen insanlarla dolup taşıyordu. Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkanlarla misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istediği kadar kalıp, istediği anda orayı terkediyordu. Gelenlerin içinde kötü alışkanlıkları olan, içki ve kumardan kendilerini alamayanlar, Menzilin manevi havasını teneffüs edince, o alışkanlıklarını terkediyorlardı
Türkiye zor bir döneme girdi. Bu dönemde birlik ve beraberliğin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var. Seyyid Muhammed Raşit Erol, Adıyamanın Menzil köyünde, doğusu ve batısıyla bütün Anadoluyu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi. Vefatı, onu tanıyan, ona bağlılık duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü 7
Üstün ahlak sahibi Muhammed Raşid Erolun ne kadar çok seveni olduğunu ve Türkiyenin her yerine hizmetlerinin nasıl ulaştığını Alaaddin Özdenören şöyle anlatıyor:
Türkiyede çok yaygın ve kendisini seven insan topluluğu var. Mesela İzmit neresi Adıyaman neresi. O kadar çok seven var ki herhalde bu millete bu kadar yardım edecek bir zat zor gelir. İnşaAllah gelir de. Çok müstesna bir insan. Bunun dışında Türkiyede alkolizmin büyük ölçüde önüne geçmiş bir insanKendisini Türkiye genelinde kabul ettirmiş bir şahsiyet, vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin8
1. Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar, Vehbi Vakkasoğlu, s. 231
2. Son Devrin Kutup yıldızları, s.154-155
3. Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar, Vehbi Vakkasoğlu, s. 236
4. Sahabeden Günümüze Allah Dostları, s.15
5. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.169
6. Allah Dostları, Şule Yayıncılık, cilt:10, s. 326-334
7. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.161-163
8. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.165
1930-1993
Muhammed Raşid Erol 1930 yılında Siirt'in Baykan ilçesine bağlı Siyanüs köyünde dünyaya gelmiştir. Daha çok "Seyda" ve "Sultan Hazretleri" ünvanlarıyla tanınmıştır.
Muhammed Raşid Erol ilk eğitimini babasının yanında almıştır. Babası ünlü İslam alimlerinden Gavs-ı Bilvanis Seyyid Abdulhakim el- Hüseynidir. Babasından sonra Güneydoğuda meşhur olan Molla Muhyiddin, Molla Nasır, Molla Ramazan ve Molla Abdulbakiden arapça, mantık, hitabet gibi ilimlerin yanında tefsir, hadis ve fıkıh dersleri almıştır.
Seyda Hazretleri, Seyyid Abdulhakim Hüseyin Hocanın oğlu olması nedeniyle ilim öğrenip talebe yetiştirmenin yanında, medrese hizmetleriyle de uğraşmıştı. Hizmet etmeyi ve hizmet edeni çok severdi. Misafirperverliği çok yüksekti. Evinde misafirlerine bakacak hizmetlileri olmadığı takdirde kendisi bizzat misafirlerine ikramda bulunurlardı.
Kendisi çok fazla konuşmaz, tebliğ faaliyetlerine genelde örnek ahlakı, hal ve tavırlarıyla devam ederdi. Sürekli olarak herkesi hak yola davet eden Seyda Hazretlerinin, yurt içinden ve yurt dışından birçok ziyaretçisi olmuştur. 1983 yılının Mart ayından itibaren bir yıla yakın bir süre gözetim altında tutulduktan sonra, tekrar serbest bırakılmış ancak uzak kaldığı bu dönemde dahi talebelerinin eğitimlerini aksatmamalarına gayret göstermiştir. Arkasında çok değerli talebeler bırakan Seyda Hazretleri, 1993 yılında Ankarada Hakkın rahmetine kavuşuncaya kadar tebliğ ve irşad hizmetlerine devam etmiştir.
MUHAMMED RAŞİD EROLUN NASİHATLARINDAN
Muhammed Raşid Erol sohbetlerinde tevbe üzerinde sık sık durmuş, günahtan sakınmayı telkin etmiş, günahın en önemli sebeplerden biri olarak da kibiri göstermiştir. Bu konuda söylediklerinden bazıları şöyledir:
Ey cemaat! Bakınız, İslamda tevbe vardır. Kul, veli de olsa kusursuz olmaz. Yalnız, tevbe, kalben olmalıdır. Bir kimse halis bir şekilde tevbe etse, Cenab-ı Hak, o kimsenin geçmiş günahlarını siler. Tevbe, halis olduğu zaman, insan, istikametini düzeltir, yönünü Allaha çevirir, hali güzelleşir, yeni bir hayat yaşamaya başlar, bu yeni hayatını Allah rızası istikametinde devam ettirir ise, bu hal, kulun tevbesinin kabulüne işarettir.
Ey cemaat! Siz küçük günahları hafife almayın. Çünkü küçük günahlar, büyük günahlara sebep olmaktadır.
Sakın kibir üzre olmayın! Cenab-ı Hak, secde etmesini ve bu suretle Hz. Ademin üstünlüğünü kabul etmesini emrettiği halde, şeytan kibrinden dolayı secde etmedi. Malumunuzdur ki, şeytan ibadet ve itaat ehli olmasına rağmen, itirazı neticesinde ilahi huzurdan kovuldu.
Her türlü günah, nefisten ve kibirden çıkar. İnsan, ne zaman fakrını ve acizliğini idrak ederse, o zaman nefsin kibir ve azameti kalmaz. İşte o durumda kişi, kamil bir mümin sıfatıyla hayatını devam ettirir. 2
Mürşidler, kuvvetli imanlarından ve İlahi tasarruflarından dolayı talebelerinin kalblerini dünya sevgisi ve malayani (boş) şeylerden temizleyip Allaha bağlarlar. Bu da tevbe-i nasuh (kesin tevbe)ile meydana gelir. Tevbe-i nasuh, insanın sıfatını değiştirir. Sıfatın değişmesi demek, haram fiilleri, çirkin sıfatları terk ederek, İslamın meşru dairesine girmek, yani sırat-ı müstakim üzere yaşamaktır.3
Muhammed Raşid Erol tevbe etmenin insanı değiştirdiğini, Allaha yakınlaştırdığını söylerken, ölümü düşünmeyi teşvik etmiş ve şöyle belirtmiştir:
İnsana en çok fayda veren şey, ölüm rabıtasıdır; yani ölümü ve sonrasını düşünmektir. Ölüm rabıtası, tul-i emeli (geleceğe dair uzun emelleri) yıkar, ihlas ve yakını doğurur.4
Muhammed Raşid Erol, Müslümanların işlerinin yalnızca İslam ahlakını anlatmak olduğunu bir konuşmalarında şöyle belirtmiştir:
Biz siyaset yapmayız. Biz hiç kimseye, şu partiye oy verin, bu partiye verme veya verin demeyiz. Biz Allah yolunda hizmet ediyoruz. Bizim işimiz insanlara İslamı ve insanlığı anlatmaktır. Gelen insanlar arasında her partiden insanlar var. Bizim işimiz o değil, o siyasetçilerin işi. 5
Ayrıca ilim öğrenmeye çok büyük önem vermiştir. Bir konuşmasında öğrencilerini ilim öğrenmeye şöyle teşvik etmiştir:
Ey Allahın kulları; Bir talebe yetiştirmek, bin kişiyi sofi yapmaktan efdaldir. Hele o talebe vârisül-enbiya (enbiya varisi)olursa! Siz dininizi beldenizde bulunan en büyük, en muttaki alimlerden öğreniniz. Herkesden fetva sormayın. Çünkü memlekette fetva verecek kimse çok azdır. İlimle meşgul olan kimse, dünyada en güzel iş ile meşgul oluyor. İlim olmadığı zaman cehalet olur. Cahilin abidi de, sofisi de hüsrandadır. Osmanlıya bakınız: Ne idi ne oldu? edep ve nûrû sunmaya devam etmektedir. Allah (c.c.) tüm Allah dostlarından razı olsun 6
VEFATININ ARDINDAN YAZILANLAR
Fehmi Koru bir yazısında Muhammed Raşid Eroldan şöyle bahsetmiştir:
Raşit Erol, vefatından sonra çıkan yazılardan öğrendiğime göre, öyle fazla konuşan bir mürşid değilmiş Onu ziyaret edenler, Menzilde buldukları ortamın etkisinde kalırlarmış Daha doğrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavırlarıyla tebliğ yöntemiymiş onunki Bağlandığı esaslar ve takipçilerinin izlemesini istediği ilkeler, varlığıyla etrafına örnek olarak insandan insana geçiyor olmalı
Mana aleminin dışında kalanlar işte bunu anlayamaz. Onların zannettikleri, inanan kesim arasındaki ilişkilerin madde ve para temeline dayandığıdır Biraz daha insaflı olanlar, önder durumundaki kişinin cazibesinin etkisini de kabul ederler. Ancak hiçbirisinin aklına, kalpten kalbe bir yol olabileceği gelmez Konuşmadan anlaşılabileceğini düşünmezler bile. Oysa, Seyyid Raşid Erol, öyle çok konuşmayan, insanları etkilemek için çaba göstermeyen, ama insanların peşinden ayrılmadığı bir mürşid idi.
Küçücük bir köy, sırf o orada yaşıyor diye, ülkenin her tarafından gelen insanlarla dolup taşıyordu. Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkanlarla misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istediği kadar kalıp, istediği anda orayı terkediyordu. Gelenlerin içinde kötü alışkanlıkları olan, içki ve kumardan kendilerini alamayanlar, Menzilin manevi havasını teneffüs edince, o alışkanlıklarını terkediyorlardı
Türkiye zor bir döneme girdi. Bu dönemde birlik ve beraberliğin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var. Seyyid Muhammed Raşit Erol, Adıyamanın Menzil köyünde, doğusu ve batısıyla bütün Anadoluyu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi. Vefatı, onu tanıyan, ona bağlılık duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü 7
Üstün ahlak sahibi Muhammed Raşid Erolun ne kadar çok seveni olduğunu ve Türkiyenin her yerine hizmetlerinin nasıl ulaştığını Alaaddin Özdenören şöyle anlatıyor:
Türkiyede çok yaygın ve kendisini seven insan topluluğu var. Mesela İzmit neresi Adıyaman neresi. O kadar çok seven var ki herhalde bu millete bu kadar yardım edecek bir zat zor gelir. İnşaAllah gelir de. Çok müstesna bir insan. Bunun dışında Türkiyede alkolizmin büyük ölçüde önüne geçmiş bir insanKendisini Türkiye genelinde kabul ettirmiş bir şahsiyet, vefat etti. Allah gani gani rahmet eylesin8
1. Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar, Vehbi Vakkasoğlu, s. 231
2. Son Devrin Kutup yıldızları, s.154-155
3. Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar, Vehbi Vakkasoğlu, s. 236
4. Sahabeden Günümüze Allah Dostları, s.15
5. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.169
6. Allah Dostları, Şule Yayıncılık, cilt:10, s. 326-334
7. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.161-163
8. Son Devrin Kutup Yıldızları, s.165