cerennurum
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 27 Ara 2007
- Mesajlar
- 1,298
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 48
Koşarak yanına gitti
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
- Sana yardım edeyim mi? dedi en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
- Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.
Gül kokulu kolları…
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır:
- Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
- Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannemöyle söylüyor.
- Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Yorgunluktan nefret ediyordu!
Bu kelimeden nefret ediyordu. 'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
- Anneciğim sen yorulma, diye...
- Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya... Eeee... Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
- Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
Yarının garantisi yok!
''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
- İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı. Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir............
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:
- Sana yardım edeyim mi? dedi en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:
- Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.
Gül kokulu kolları…
Yorgunluk nasıl bir şeydi? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır:
- Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi. Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.
- Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannemöyle söylüyor.
- Uykuya dalayım da gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.
Yorgunluktan nefret ediyordu!
Bu kelimeden nefret ediyordu. 'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....
- Anneciğim sen yorulma, diye...
- Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.
Hani siz yoruluyorsunuz ya... Eeee... Bende oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?
Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı. Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.
- Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.
Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak tavşan kafası yaptı.
Yarının garantisi yok!
''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür dolaştı sağda solda. Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi. Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.
Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini. Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.
Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;
- İşin bitince beni sever misin anne? dedi.
Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı. Unutmayalım ki yarın kimseye vaat edilmemiştir............