Cenâb-ı Hak âyet-i kerimelerde şöyle buyurur:
“Kendileri de muhtâc oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire ikrâm ederler ve: «Biz size, sırf Allah rızâsı için ikrâm ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkuyoruz.» (derler). Allah da onları, o günün fenâlığından korur, yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr bahşeder.” (İnsân, 8-11)
Câbir -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: “Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gazveye çıkacağı zaman:
«–Ey Muhâcirler ve Ensâr topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın!» buyururdu.
Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşe binebileceğimiz bir devemiz vardı. Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme sırayla binme hakkım vardı. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 34/2534)
Bir talebesi Dâvud-i Tâî Hazretleri’ne et yemeği getirmiş:
“–Hocam siz günlerdir et yemediniz, lütfen bunu buyurun!” diye ısrar etmişti. Üstad bir taraftan îsâr yapmak istiyor, diğer taraftan da talebesini kırmaktan endişe ediyordu. Nihâyet:
“–Evladım, şu iki yetimden ne haber?” buyurdu. O da:
“–Efendim, bildiğiniz gibi!” cevâbını verdi.
Bunun üzerine Hazret, yumuşak bir üslupla:
“–Evladım, bunu ben yersem bir müddet sonra dışarı çıkar. Bu iki yetime gönderirsek Arş-ı A’lâ’ya çıkar!” buyurdu.
“Kendileri de muhtâc oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire ikrâm ederler ve: «Biz size, sırf Allah rızâsı için ikrâm ediyoruz. Sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkuyoruz.» (derler). Allah da onları, o günün fenâlığından korur, yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr bahşeder.” (İnsân, 8-11)
* * *
«–Ey Muhâcirler ve Ensâr topluluğu! Malı ve akrabası olmayan kardeşleriniz vardır. Her biriniz onlardan iki veya üç kişiyi yanına alsın!» buyururdu.
Aslında bizlerin de ancak bir kişi ile nöbetleşe binebileceğimiz bir devemiz vardı. Ben nöbetleşe binmek üzere iki (veya üç) kişi aldım. Benim de ancak onlardan biri gibi deveme sırayla binme hakkım vardı. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 34/2534)
* * *
“–Hocam siz günlerdir et yemediniz, lütfen bunu buyurun!” diye ısrar etmişti. Üstad bir taraftan îsâr yapmak istiyor, diğer taraftan da talebesini kırmaktan endişe ediyordu. Nihâyet:
“–Evladım, şu iki yetimden ne haber?” buyurdu. O da:
“–Efendim, bildiğiniz gibi!” cevâbını verdi.
Bunun üzerine Hazret, yumuşak bir üslupla:
“–Evladım, bunu ben yersem bir müddet sonra dışarı çıkar. Bu iki yetime gönderirsek Arş-ı A’lâ’ya çıkar!” buyurdu.