İrfan, arşın ve okka hesabıyla, bir şahsın yüklendiği kuru malûmat değil; sahibinde fikir ve ruh bünyesi haline gelmiş bilgidir. Gıdanın, döne dolaşa damarlarımızda kan hâline gelişi gibi...
Kimse bize kilerdeki erzakını gösterip, o mikyasta kan sahibi olduğunu iddia edemez. Kimse de kamus ezeberlemekle irfan sahibi olamaz. Evet, evet; irfan, bilgi sahibi olmaktan ziyâde, bilinen şeyler vasıtasıyla bilme hassasına ermektir. Bilme hassasına eren, bilmediği şeylerin de bir nevî âlimi olur. Nasıl ki, parası olan, satın almadığı şeylerin de bir nevî maliki sayılır. Demek ki, şu veya bu bilgi malından ziyâde, mallar arasında müşterek kıymet vahidi olan mânevî paraya, yâni ruh ve akıl kıvamına irfan demek lâzım.
NFK (Allah Kulundan Dinlediklerim 8. Basım sf:135)
TEBLİĞ - TELKİN - TAHKİK
''Yarım yamalak bilmektense
birçok şeyi- hiç bilmemek daha iyidir!''
ne kadar da doğru
''Başkalarının fikirleriyle bilge olmaktansa
kendi hesabıma deli olmak daha iyidir!''
ne kadar da palavra- ananın karnından
bilge olarak doğmadın ya! -deli!-
''Ben esasına - temeline inerim her şeyin!''
gücün yettiğince böyle ol
aslı budur bilgeliğin
tebliğle aldığını tahkikle ara
telkinle aldığını tahkikle ara
aradığın bulduğundur
başkasına tebliğ ve telkin olur
bu hikmetlerin içinde
ilham ve sezgiyi unutma!
Salih Mirzabeyoğlu