Bitene ağıt yakılmaz, Bitene hesap sorulmaz, Bitene soru da sorulmaz. En basitinden, en sadesinden ve en yalnızından yaşamak en güzeli hayatı. Zira her bir kalabalık ardından ıssız bir yalnızlığı, Her bir tebessüm ardından bir ağlayışı getirecekse neden bunca kaybolup, yitişler ? Dostlara, aileye, eşe, sevgiye tutunup, sonunda “yalnızlığın ıssız telâşında” kaybolmaksa tüm bunların bedeli; neden, niçin diye sorar durursun kendine. Neden hep ben? Neden verilen bunca emek? Neden yine yine yine ben?. Bitmiyor dünyanın telâşı ve bitmiyor bakkal defteri misâl biriken hesabların dürülecek zamanı. Hep birşeylerin hesabında, hep birşeylerin telâşında ıskalayıp, yanımızdan geçen hayatın sessiz izleyicileri gibiyiz şimdi. Bir gün o göremediğimiz, yanından geçip, gittiğimiz o hayat bize de “elveda” dediği vakit; tüm o vazgeçişlerin, kayboluşların, yitirişlerin, hesabların altında yıkıntıdan bir kefene bürünecek ve durun bile demeye fırsat kalmadan terkedip, gideceğiz. Yaşanan ömre bazen sığdıramazsınız onca hayâli... Ve o onca hayâlin peşinde sürükleyemezsiniz bu mecâlsiz bedeni. Gidenlere güle güle, Gelenlere merhaba, Hayata ise devam diyebilecek kadar umut olsun her daim kalbinizde... Bu güneş ile ıssınan ıssız kentinizin sokakları, Elbet birgün o beklenenlerin vuslatında ferâha erecek, hikmetini bilemediğiniz nedenler ve niçinlerin sırrına ereceksiniz. “Kalbim ağrıyor” dedi minik bir yürek annesine, Annesi: "Ver küçüğüm ellerini, Ağrıyan kalbe deva, o ellerini açıp, dua etmendir" dedi. Açtı ellerini minik yürek, ağrıyan kalbe tek deva; dua dedi tekrar ederek. Ve açtı gönlünü Âlemlerin Rabbine: “İnşirah İnşirah İnşirah Ya Rab”. |