Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsanlık Sevgiye Hasret Gidiyor (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Bugün insanlık olarak insanca davranmayı unutmuş gibi bir hâlimiz var. Varlık içindeki farklılığımızı ifade etmekten çok uzak bulunuyoruz. Melekleri imrendirecek o muhteşem donanımımıza rağmen habîs ervahı bile utandıracak işler yapıyoruz. Kinle-nefretle oturup kalkıyor, gayzla köpürüyor ve birbirimize hep intikam hisleriyle bakıyoruz. Sevgi adına sinelerimiz bomboş, düşmanlık sisi-dumanı sarmış bütün duygularımızı ve yıllar var habersiziz muhabbetin o büyülü tesirinden. Düşüncelerimiz mütemadiyen kötülük duyguları üretiyor. Etrafı yakıp yıkma, her şeyi kendimize benzetme ve “öteki” dediklerimizi baskı altına alma âdeta ahvâl-i âdiyeden. Çoğumuz itibarıyla akla-mantığa rağmen hep hislerimizin güdümünde yaşıyoruz. Bizim gibi düşünmeyenleri ezme, susturma en bâriz şiarımız. Bazı problemlerin farklı çözüm yolları da olabileceğini hiç mi hiç düşünmeden bildiğimize gidiyor ve yapmalar yolunda ne yıkmalara ne yıkmalara sebebiyet veriyoruz. Birbirimizin gönlüne girerek can diliyle, gönül beyanıyla kendimizi ifade etme, geçmişte kalmış demode bir yöntem gibi...

Bencilliğimizin ürettiği bir sürü muhalif düşünce ve onların temsilcileriyle karşı karşıya bulunmanın hafakanlarıyla oturup kalkıyoruz. Sürekli hiddetleniyor, nefretle köpürüyor ve gücümüz yeterse kalkıp tepelerine biniyoruz. Ezebildiklerimizi eziyor, güç yetiremediklerimizin şeref ve haysiyetiyle oynuyor, hatta varsa medya güç ve imkânlarımızla onları yerden yere vuruyor, ölümden beter şeylere maruz bırakıyoruz.
Bu tür olumsuz şeyler karşısında, şimdilerde bütün dünyada duyulan ya zâlimlerin “hayhuy”u ya da mazlumların âh u efgânı. Yıllar var ki mazlumlar, mağdurlar diyarı bazı ülkeler sürekli baskı altında ve halklar inim inim. Akıllar durgunlaştırılmış, his ve heyecanlar söndürülmüş, çoğunluk kendi değerlerine karşı yabancılaştırılmış ve herkes birbirinin kurdu haline getirilmiş. Farklı düşünce ve farklı anlayışların birer ihtilaf ve iftirak sebebi sayıldığı bu kabîl toplumlarda vuran vurana, kıran kırana önü alınmaz kavgalar çıkarılıyor, insanlar birbirine düşürülüyor. Biri ötekinin gözünü çıkarıyor, canına kıyıyor; o da berikinin üzerine canlı bombalar veya bomba yüklü arabalarla yürüyor. Her yerde farklı bir vahşet yaşanıyor ki vahşilerinkine denk, hatta ondan da ileri...

Kalmamış çoklarında insanî ruhtan eser.. felç olmuş gibi vicdan mekanizması: İradeler zâlimce planlar peşinde; mârifetullah rasathanesi sayılan zihinler kirli duygulara teslim; sevginin o dupduru kaynağı his dünyası, yılan-çıyan yuvası; potansiyel olarak Hakk’ı müşâhede menfezi sayılan gönül, bütün bütün ışığı söndürülmüş bir dehliz ve bütün insanî sistemler, varoluş gayelerine aykırı bir yolsuzluk gurbeti içindeler.

Gerçi tarihî tekerrürler devr-i daimi içinde benzer olumsuzluklar hep yaşanageldi ama bu seferki tahribat ve mesavî, biraz da küreselleşen dünya ve gelişen ileri teknolojinin katkılarıyla çok farklı ve ürpertici oldu. Allah’ın günü televizyon ve internet ekranlarına, gazete ve mecmua sayfalarına baktıkça dehşetle ürperiyor ve çok defa yüzümüzü başka bir tarafa çeviriyoruz. Biz gözlerimizi kapasak, kulaklarımızı tıkasak da elimizde olmayarak zihnimize nüfuz eden bir kısım olumsuzluklar yine sinelerimize bir zıpkın gibi saplanıyor, kalb ve ruhumuzda onulmaz yaralar açıyor. Bazen yığın yığın mesavîyi birden duyuyor, kan ve gözyaşı içinde kıvranan insanlarla beraber kıvranıyor ve yıkılıp yerle bir olan ümranlarla beraber biz de yıkılıyoruz. Hazan esiyor gibi her yörede.. kuruyup dökülen yapraklar gibi insanlar.. Âkif ifadesiyle: “Harâb iller, serilmiş hânümanlar, başsız ümmetler / Yıkılmış köprüler, çökmüş kanallar, yolcusuz yollar / “Gazâ” nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar/ Ipıssız âşiyanlar, kimsesiz köyler, çökük damlar / Emek mahrûmu günler, fikr-i ferdâ bilmez akşamlar!..” İçimize akan şeyler birer çığlığa dönüşüyor ve bir şey yapamamanın ızdırabıyla inlemekle yetiniyoruz.

Oysaki, herkes ve her şey, bizden kendilerine uzatılacak bir el bekliyor; bekliyor ama çok defa kayıtsızlığımız veya aczimiz karşısında en derin inkisarlarla bir kere daha yıkılıyor.. yıkılıyor hissizliğimiz, hareketsizliğimiz karşısında ve feryatları cevapsız kaldığından dolayı. Az dahi olsa bunları duyup hissedenler de var ama onlar da güçsüz ve imkânsız. Bu itibarla da, olup bitenleri gördükçe ölüp ölüp diriliyorlar; duygularını, Suzî’nin “Yağmıyor yağmurlar, bitmiyor lale / Acep bu hâlimiz böyle mi kala / Rahmet deryasından gelen bu ile / Vakitlerde esen yeller perişan!..” suzişi nağmeleriyle seslendiriyor ve oldukları yerde kalakalıyorlar.

Bütün bunlar karşısında insan, inkisarla sarsılıyor ve “Demek artık yığınlar hep böyle birbirini yiyecek.. kitleler birbiriyle sürtüşüp duracak.. kimse kimseyi gönülden sevmeyecek.. insanlar birbirini düşünmeyecek.. mağdura kimse el uzatmayacak.. mazlumun başı okşanmayacak.. fertler birbirine bağırlarını açmayacak.. kimse bulunduğu yerde güvenli olmayacak.. dünyanın kaderine, kan düşünen, kan konuşan, kan döken kanlı deliler hâkim olacak.. ve çağ yeniden bir kere daha tiranlar çağına dönecek..” diyesi geliyor. Bu böyle sürüp gidemez; sürüp gitmesi, insanlığın ve insanî değerlerin ölümü demektir.

Öyleyse gelin, yolların ayrımında bulunduğumuz şu günlerde bir kez daha Yunus’ların, Mevlânâ’ların ses ve soluklarında yankılanan şu evrensel ilâhî çağrılara kulak vererek gönülden “sevgi” ve “kardeşlik” diyelim.! Gelin, insan olma farklılığını, rengi ve deseniyle bir kere daha bütün cihana gösterelim.! Gelin, garazların, kinlerin, nefretlerin dünyanın çehresini kararttığı şu günlerde bütün samimiyetimizle gönülden bir kez daha sevgi ve diyalog diyelim.! Gelin, vicdanlarımızı ilâhî rahmet vüs’atine göre bir genişliğe ulaştırarak ardına kadar herkese sinelerimizin kapılarını açalım.! Gelin, kendimizi kurumaya, yok olmaya mahkum birer damla gibi görmekten sıyrılarak, çağlayanlarla bütünleşip derya olmaya yürüyelim.! Mademki hepimiz insanız, genlerimizde Âdem Nebî’nin genleri ve özümüzde de Hakikat-i Ahmediye’nin usâresi var demektir; öyleyse gelin, bütün şeytanî dürtülere baş kaldırarak yeryüzünün halifesi olduğumuzu ve göklere ulaşmaya namzet bulunduğumuzu, cihanları velveleye verecek bir sesle haykıralım ve insan olma farklılığını bir kere daha meleklere duyuralım.! Gelin, yürüdüğümüz yolları birer şehraha çevirerek el ele, gönül gönüle hep Allah’a yönelelim....

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!
 

Kahramankentli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eki 2008
Mesajlar
641
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Ve Aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu ebeden,daimen çok güzel bir konu olmuş teşekkür ederim kardeşim
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Her gün defalarca önerilenlerin derlenip toplanıp 50 maddeye sığdırılmış halinden başkası değil sunduğumuz bu şifreler. Mutlu olabilmek için, içinden çıkılmaz kodlar, enine boyuna analizlerse beklediğiniz, yanlış kapıyı çaldınız.
Gazanfer Sanlıtop'ın 40 yılı aşkın iş, ev, aile ve sosyal hayatında yaşadıklarından damıtarak okurlara sunduğu Mutluluğun 50 Şifresi'nin özetini, Genç Gelişim okurları için hazırladık.
Herkesin dörtnala peşinden koştuğu mutluluğu yakalayan talihlilerden olmak istiyorsanız, sunması bizden olan bu şifreleri çözmek size düşüyor.

Çıkmaz Sokaklara Girmeyin: Mutluluk bizlere çeşitli yollarla ve şekillerle gelir. Ama en doyurucu olanı, emeğimiz ve yüreğimizle elde ettiklerimizden duyduğumuz hazlardır. Elbette en göze batanı da, o başarılı çalışmalar sonucu elde ettiğimiz güzelliklerdir. Ve işte çıkmaz sokaklarda dolaşmanın hüzünlü sonucu: Çalışmak, başarmak ama göze gelir korkusuyla yeterince tadına varamamak. Asılsız inançlar ve anlamsız saplantılar yüzünden mutluluğa uzak durmak...
Önce Sağlığınızı Düşünün: Sağlığınızı yitirdiğinizde, bir gün önce tadına doyamadığınız bir yemeği, ertesi gün hastalandığınızda tatmak bile istemiyorsunuz. Değer ölçüleriniz değişiyor. Geçmişe bakarken garipleşiyorsunuz. Hele bir de, ümitsiz bir hastalıksa sizi sağlığınızdan eden, çaresizleri, mutsuzları oynuyorsunuz.
İçinize Kapanmayın: İnsan, yaratılışından beri her geçen gün, artan bir şekilde sosyalleşmekte ve diğer insanlara daha bağımlı hâle gelmektedir. Bütün mesele, bireysellik ile toplumsallık arasında iyi ve makul bir denge kurmaktır. Tatlı hülyalara dalmamıza, hayaller kurmamıza elbette kimseler karışamaz, ama o hayaller ve o hülyalar, düştüğümüzde yara alabileceğimiz yükseklere de çıkarmamalı bizleri.
Aklınızı Kurtarın: Mutluluk, güzel yönü yakalama sanatıdır. Her şeyi iyi yönüyle görmek, kötüye prim vermeden, bazı şeyleri görmezden gelerek, bazı şeyleri duymazdan gelerek, bazılarını da unutarak gönül doygunluğuna ulaşmak; bir anlamda üç maymunları oynamaktır.
Alışkanlıkların Kölesi Olmayın: İnsan denen varlık yaratılırken, mayasına merak da konmuş olsa gerek. Çünkü, ilk olarak karşılaştığı şey ne olursa olsun, bütün teferruatıyla tanımak, öğrenmek istiyor. Bu önüne geçilemez merak, insanı bazen iyiliklere ulaştırabildiği gibi, dönüşü olmayan kötü alışkanlıklara da götürebiliyor.
Zirveye Özenmeyin: Zirve denilen yer dağ olsa; kar, tipi, fırtına çıkar, uçar gidersiniz, dal olsa kırılır düşer gidersiniz. En iyisi, göze batmayacak kadar aşağılarda, tatmin olacak kadar yukarılarda bulunmaktır. Yarınlardan emin olarak çalışmak, iyiye ve güzele ulaşmanın huzuru içinde, mutluluğun tadına varmaktır.
Zamanı Doğru Kullanın: İnsan doğar, büyür, gelişir, yaşar ve ölür. Bu bizim kaçınılmaz gerçeğimiz. Sadece, doğumla ölüm arasında geçen zaman kişiye göre değişkendir ve bizler onun ne kadar süreceğini bilemeyiz. Mevlâna, Mesnevi'sinde, insan ömrünü bir duvarın arkasında duran yumağa benzetmiş. Bizlere sadece o ipin ucunu çekmek düşüyor. Üstelik, o yumağın ne zaman boşalacağını bilmeden...
Doğa ve Yeşille Kucaklaşın: Tabiatta bulunan hiçbir renkte, yeşildeki kadar fazla ton yok. Daha doğrusu; varsa bile o farkları böylesine büyüleyici olarak hissedemiyoruz. Yılın hangi mevsiminde olursa olsun, etrafımıza alıcı gözle baktığımızda yeşilin, sarıdan maviye uzanan o muhteşem ve büyüleyici tonlarıyla karşılaşıyoruz.
Güzel Sanatlara Yönelin: İnsan, duygu ve düşünceleriyle birlikte, özellikle, heyecanlarıyla yaşar. Güzellikler karşısında heyecan duymak, hayattaki lezzetlerin en yükseğidir. İlham denilen olay, bediî (estetik) bir heyecandır. Ruhun güzelle karşılaşması, bir anlamda güzel sanatlara atılan ilk adımdır. Çünkü o heyecanla birlikte sanat eseri ortaya çıkar.
Yaşlanmaktan Korkmayın: Ölümün, er veya geç herkesin başına gelecek bir gerçek olduğunu kabul ettiğimizde ve ecelin ne olduğunu anladığımızda, hayata daha başka gözlerle bakabiliriz. Yaşadığımız her saniyenin değerini bilerek, her nefesten ayrı tatlar alarak mutluluğa ulaşabiliriz. Gençler ümitle, ihtiyarlar hatıralarla yaşar…
Tecrübeye Saygılı Olun: Tecrübelerden ibret almayan, başarıya ulaşamaz. İnsanın, gelişmesini tamamlaması ve sürekli mutlu olabilmesi için, kendisinden önce yaşanan acı ve tatlı olayların özümsenmesiyle günümüze kadar gelen deneyimlere ihtiyacı var.
Sorumluluk Almaktan Kaçınmayın: Tabiatta her şey bir denge içindedir. Başarı ve mutluluk, bir tahterevallinin aşağıda kalan koluna yerleştirilmiştir. Öbür tarafa gönlünüzü, emeğinizi koyarken riskinizi de eklemezseniz, o güzellikleri yukarıya kaldıramazsınız.
Hatalardan Kaçının: Elbette hatalarımız olacak. Önemli olan, elden geldiğince dikkatli davranmak, aynı hatalara tekrar düşmemektir. Bazı küçük hataların bizi bu konuda eğittiği de söylenebilir. Yeter ki, o hatalardan gerekli dersleri çıkarabilelim.
Güven Duygusunu Yakalayın: Kendisini güvende hissetmeyen insan, parası, serveti ne kadar artısı olursa olsun, gerçek mutluluğa ulaşamaz. Mutluluk, bir anlamda rahatlamadır ve o huzuru sağlayacak tek etmen de güven duygusudur.
Danışmaktan Çekinmeyin: Bilemediğimiz konularda birilerine danışmamız, peygamberimizin önemli bir tavsiyesidir. Ama onun da önemli bir şartı var: Danışılan kişi seçkin olacak. Hani, halk arasında "Bir bilene soralım." derler ya, işte öyle…
Alçakgönüllü Olun: Birçok insan, hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba edermiş. Olduğumuz gibi görünmekten çekinmemeliyiz ya da bir gayret gösterip, görünmek istediğimiz gibi olmalıyız.
Olumlu Düşünün: Başarıya giden yolda karşınıza çıkabilecek zorlukları, olağan şeylerden saymalısınız. Her şeyi hayra yormaktan daha etkileyici bir rahatlama olamaz. Bakış açısı da çok önemlidir. Olumlu düşünmenin yolu, kendinizle barışık olmaktan geçer.
Her Şeyi İyiye Yorun: Hayatta birçok şeyin gidişini durdurmanın elimizde olmadığını çok iyi biliyoruz. Onlar için bir şey yapamayız ama; yine biliyoruz ki, birçok olayı da yanlış yorumlarımızla, kendimiz içinden çıkılamaz hâle getiriyoruz. Her şeyi, en azından ilk önce iyi tarafından ele almalıyız. Birazcık pembe gözlükle bakmaya çalışmalıyız.
İşinizi Severek Yapın: Bir kitabede bu konuya dair şunlar söylenmiş: "Seveceğin bir iş seçersen, hayatın boyunca bir an bile çalışmış olmazsın. İşini öyle sev ki, başarıların bedenini ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni hayatlar başlatmış olacaksın. Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşin ne kadar küçük olursa olsun, onunla ilgilen. Hayattaki dayanağın odur."
Geniş Yürekli Olun: Karşılaştığımız güçlüklere geniş açıdan bakmayı becerebildiğimiz anda birçok sorunun kendiliğinden eriyip gittiğini görürüz. Dar açıdan baktığımızda ise başımız dertten kurtulamaz, mutluluğu bir kere daha geri çevirmiş oluruz.
Mal Mülk Hırsına Kapılmayın: Böylesine kırılgan bir ortamda, büyük hırslara kapılarak, belki de, birilerinin mutsuzluğuna yol açarak zenginlik savaşı vermek, bir anlamda, hayatı o uğurda harcamak anlamına da gelebilir. Kazanılacak çok daha güzel şeyler olduğunu unutmamalıyız.
Bilginizi Paylaşın: Bilgi kopyalanır. Kopyalandığı yerde aynen kalır. Kısacası, bilgiyi verenin herhangi bir kaybı olmaz. Ayrıca, "öğretirken öğrenmek" bilinen bir gerçektir. Bilgiyi paylaşmayanın kusuru kıskançlıktan ibarettir. Başkası mazerettir.
Vermeleri Yarınlara Bırakmayın: Ağaçların, güllerin budama mevsimi vardır. Ancak o zaman budanırlarsa, dallanır, budaklanır, daha gürleşirler. Mevsimi kaçırırsanız eğer, tersine döner her şey. Vermeleri yarınlara bırakmayın. Gün gelir o sakladıklarınız size de yaramaz.
Haklara Saygılı Olun: Kul hakkından korkan esnafımız, tartı yaparken kefeye fazladan bir şeyler koyar ve "Bu da benden cabası." der. O fazlalık, bir anlamda, tedbirdir. Bazısı da, daha ağır çeksin diye, kefenin altına bir şeyler yapıştırır. Ne yazık ki o zavallı insan, yakınını daha baştan sele bırakmıştır.
Başkalarıyla Yarışmayın: İnsan dediğin, her vesile ile başarılı olmak ister. Çünkü, bir sorunu kendi başına halletmenin verdiği mutluluğu, başka hiçbir şey veremez. Bir yarışta kazanılan başarının sağladığı mutluluk ise, daha anlamlı ve sevindiricidir. Ama unutmamalıyız ki, her yarışın bir galibi olduğu gibi, bir de mağlubu vardır. Her mutluluğun karşısında, bir mutsuzluk boy gösterir.

Tatlı Dilli Olun: Güzel şeyler görmek, tatlı sözler işitmek istiyor herkes. "Yumuşak söz, insandaki öfke ateşine karşı soğuk su işlevi görür." demişler. Konuşulan ağır ve sert sözlerin daha değişik ifade yolları vardır. O söylenecek şeyi, hafif olan sözlerle ifade edebiliriz. Birilerine güler yüzle ve tatlı sözlerle hitap etmekle ne kaybımız olur?
Güler Yüzlü Olun: Ne kadar iyi niyetli ve temiz duygularla yüklü olursak olalım, karşı tarafa vereceğimiz ilk mesaj dış görünüşümüzle gerçekleşir. Karşı tarafta, bizim hakkımızda oluşan kötü izlenimi silmek, zannedilenden de zor, hatta bazen imkânsız gibidir. Her ne kadar "insanın yüzü, içinin aynasıdır." denilse de, birazcık gayret göstererek o görüntüyü iyimser hâle çevirmek elimizdedir.
Dürüst Olun: Dürüst insan, kendisine güven duyulandır. Güven duyulan bir insan olmak ise, en büyük mutluluk nedenidir. Dürüstlük mutlak bir olaydır. Belli limitleri yoktur. En küçükten en büyüğe, hiçbir ayrım yapmadan doğruluktan sapmamaktır.
Israrcı Olmayın: Dilimizde, "huyundan gitmek" diye bir deyim var. İnsanları oldukları gibi kabul etmekten daha rahatlatıcı bir davranış olamaz. Aksi halde, kendimizi bile bile sıkıntıya sokarız. Hem başkalarını kırar, hem kendimiz üzülürüz. "Dediğim dedik, çaldığım düdük" demekle, üzüntüden başka elde edebileceğiniz bir şey yoktur. Şunu iyi bilmeliyiz ki, yaralar kaşıyarak iyileştirilemez.
İyilerle Dost Olun: Gerçek dost, insana güç ânında Hızır gibi yetişendir. Ve bunu, herhangi bir karşılık gözetmeden yapandır. Canı için canını, malı için malını göz kırpmadan tehlikeye atabilendir. Gerçek dostlar, kendileri kötü olsalar bile sevdiklerine zarar veremezler.
Vefasız Olmayın: Vefasızlıklarda, dostlar tarafından aldatılmış olmak vardır. Sevilen ve güvenilenin ihaneti, kalbin derinlerinde öyle yaralar açar ki, her nefes alışınızda, her kalp atışınızda bir daha hatırlarsınız. Ahde vefa, kişinin ağzından her çıkanın bilincinde olmasıdır. Söz verip ümitlendirdikten sonra, vefasızlık yapmak kadar kötü bir davranış olamaz.
Az ve Öz Konuşun: Sözün güzelliği, cahilin anlayacağı, bilgenin zevk alacağı gibi olmasıyla ortaya çıkar. Aklı başında bir insan sözcüklere egemen olur, sözcüklerin kendisine hükmetmesine izin vermez. Ahmak insanlar ise hiddeti cesaret, dik başlılığı metanet, gururu yükseklik, gevezeliği güzel konuşma, edepsizliği meziyet zannederler.
İnsanları Boş Yere Ümitlendirmeyin: Uçurtma göklere yükseldikçe pek güzel görünür. Onu seyretmek de, insana huzur verir. Ama aynı uçurtma bir şekilde ters dönüp yere çakılınca parçalanır, darmadağınık olur. Aynen ümitleri kırılan insanlar gibi. İnsancıkları mutsuz etmeye hakkımız yok. Sonra unutmayalım ki, aynı haksızlıklar bizlere de yapılabilir. Önemli olan sonuçlardır.
Affetmeyi Öğrenin: Affetmek ve unutmak, karşı tarafa da, unuttuğunuzu hissettirebilmek en güzeli. Böylelikle, o insanın hatalarından dolayı pişmanlık duyması ve iyiliğe yönelme şansı da doğar. Ama bağışladığınız insanı, her karşılaştığınızda bakışlarınızla ve davranışlarınızla ezmek yolunu seçecekseniz eğer, onu doğru yola yöneltme şansını daha işin başında kaybedersiniz. Öyleyse, o insanı affetmeyin daha iyi.
Küçük Mutluluklara Önem Verin: Mutluluğun doruğuna küçük basamaklarla çıkılır. Küçük mutlulukları yaşamak, bir anlamda küçük taşları bulup taşımak, çok daha kolay. Çünkü gözünüzü büyük taşlara dikerseniz, belki de onları kaldırmakta, taşımakta güçlüklerle karşılaşabilirsiniz. Onların meraklıları da çok olabilir. Size sıra gelmeyebilir. En iyisi, küçük mutluluklardan başlamak…
Haddinizi Bilin: Haddimizi bilmiyoruz. Günlük hayatta, hemen söze karışıp görüş bildiriyor, fetvalar veriyoruz. Durmadan çizmeyi aşmakla meşgulüz. Biri iyi bir şey yapmaya görsün. Hemen ortaya atılıp tenkidi yapıştırıyoruz. Yok şurası şöyle olmuş, yok burası böyle olmamalıymış, konuşup duruyoruz. Peki, gel de sen yap bakalım denilince de, donup kalıyoruz. "Ergene eş boşamak kolay." derler ya, bu da öyle bir şey!
Hayatınızı Başkalarına Göre Kurmayın: Her davranışlarında başkalarının onayını arayan kimseler, hayatın birçok güzelliğini ıskalarlar. Özellikle evhamlı insanlar, kendilerini öylesine başkalarına bağlı hâle getirirler ki, yalnızca kendilerine ait olması gereken özel hayatlarını bile yeterince yaşayamazlar. Onun bunun oyuncağı hâline gelirler. Hayatları kararır.
Cenneti Şimdiden Yaşayın: Dünyevî cenneti şimdiden yaşamak o kadar zor değil. Bunun için yapılması gereken ilk şey, mutluluğun gerektirdiği eylemleri vaktinde ve zamanında, hakkıyla yerine getirmek ve ileriye ümitle bakmaktır. Üstelik o zaman, kötülüklerden uzak kalacağımız için, belki de cenneti yakalayabilmek uğruna cehennem ateşiyle yıkanmamıza gerek kalmayabilir.
Gurur Kalkanına Sığınmayın: Her güzel şey gibi, güzel huylara ulaşmak da zor. Olay sadece olduğunuz gibi görünmekle, ya da göründüğünüz gibi olmakla bitmiyor. Bir de olmak istediğiniz gibi görünmek var ki, en zoru ve en tehlikelisi bu olsa gerek. Çünkü, istediğiniz gibi olamazsanız eğer, o görüntüye ulaşabilmek için yanlış şeyler yapmak zorunda kalıyorsunuz demektir. Mecburen gurur denen kalkana sığınıyorsunuz. Oysa o kalkan, sadece bir yönünüzü gizleyebiliyor. Bir anlamda; kendinizi inandırıyor ama aldandığınızın farkına varamıyorsunuz. Önemli olan, kim olduğunuzun farkına vararak, olduğunuz gibi görünmenizdir.
Yaşamı Savaşa Çevirmeyin: Her zaman istenilen sonuçlara ulaşmak kolay olmuyor elbette. Zaten senaryoyu hazır bulduğumuz için, sadece küçük detayları değiştirebiliyoruz. Fakat, sahnemiz ve dekorlarımız cennet gibi güzel. Oysa bazıları, bu oyunu farklı yorumlayıp ona göre oynama eğilimindeler. Onlara göre sahne bir savaş alanı, dekorlar birer silah, kendileri de birer savaşçı. Bütün uğraşları bu amansız savaşı kazanmak adına.
Saygıyı Elden Bırakmayın: Saygı sevginin temelidir. Saygının olmadığı yerde, sevgi yaşamaz. İnsanın, saygı duymadığı birine sevgi göstermesi beklenemez. Saygı görmek ise, layık olmakla mümkün görünse de, o ayrımı yapmak her zaman elimizde olmayabilir. Bu nedenle, insanın kendi dışındaki her şeye; yalnız insanlara değil, bütün canlılara ve eşyaya da saygı göstermesi şarttır.
Aşk İle Yaşayın: Aşk bir masaldır, bin yıllardır anlatılan. Aşk bir meseldir düşünce anlaşılan. Aşk bir sevgidir, güzelliğe duyulan. Aşk bir eylemdir, karşılıksız yapılan. Aşk bir hazinedir, yüreklerde korunan. Aşk bir ırmaktır, yükseklerde çağlayan. Aşkın gözü değil, aşka düşendir kör olan.
Kötü Örnek Olmayın: Kolayı herkes becerir. Önemli olan; zor da olsa iyiye, güzele ve doğruya yönelmektir. Kolay sonuçlara ulaşabilmek uğruna, başkalarına zarar vermeyelim. Kötü örnek olup, başkalarını da heveslendirmeyelim. Karşılıklı olarak, mutlulukları engellemekten kaçınalım.
İsraftan Kaçının: İnsan her şeyin değerini kaybedince anlıyor. Oysa bilmiyor ki, elden kaçırılan bir şeyi geri almak için harcanan emek, onu elde tutmak için harcanandan kat kat fazla. Paranızı, zamanımızı ve en önemlisi, sağlığımızı boş yere harcıyoruz. Savurganlık sonucu kaybettiğimiz değerlere ihtiyaç duyanların ne kadar çok olduklarının bile farkında değiliz.
Önce Anlayın: Söz, anlamak isteyene söylenir. Anlamak istemeyen, sözleriniz ne kadar değerli olursa olsun anlamaz. Böyle insanlara dert anlatmak deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Bu konuda ısrarcı olmanın anlamı da yoktur. Hem canınız sıkılır, hem sağlığınız. En iyisi işi uzatmamaktır.
Mutluluk İstemekle Başlar: Mutlu olmak, neyi istediğinizle doğrudan ilgilidir. Ama bu istek doğrudan bir şeyin olmasını değil, bizzat mutluluğun kendisini istemektir. Kısacası; mutlu olmamız için mutlaka arzuladığımız isteklerin gerçekleşmesi şart değildir. Onlar olsa olsa birer vasıtadır mutlu olabilmemiz için. Özlemek ve hayal etmekle de ulaşılabilir mutluluğa. Yeter ki, içimizde ona ulaşmak için yanan bir ateşimiz olsun. Yeter ki, ona ulaşmak için kayıtsız şartsız bir istek duyalım.
Mutluluk İnançlarla Gelişir: Her insan topluluğu, az veya çok, bir inanca sahiptir. Adına doğa deseler, başka söylemler de bulsalar, ateistlerin bile kendilerince birer inançları vardır. Çünkü insan, yalnızca etten ve kemikten ibaret bir varlık değil; onun yüreği var, gönlü var, ruhu var. İnançlarımız olmasaydı eğer, acılara katlanamaz, güzellikleri hazmedemezdik.
Mutluluk Paylaşmakla Büyür: Mutluluk, vermekle başlar. Yükselen, olgunlaşan insanlar, hep vererek yükselmiş ve olgunlaşmışlardır. Emeğinizle, gönlünüzle, yüreğinizle elde ettiklerinizin bir bölümünü, ona en çok ihtiyacı olanlarla paylaşmaktan daha doyurucu bir duygu olamaz.
Mutluluğun Yolu Sevgiden Geçer: Mutluluk, güzelliği yakalama sanatıdır. Her şeyi iyi yönleriyle görmek, kötüye prim vermeden gönül doygunluğuna ulaşmaktır. Kötü olan ne varsa görmezden gelmek, bir anlamda üç maymunları oynamaktır. Sevgiyle birlikte insanların gülen yüzlerini görmeye başlarız. Dünyaya seven gözlerle bakarız. Mutluluğu yaşarız.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt