Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsanlar Aşkta Üç Çeşittirler (1 Kullanıcı)

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54


İnsanlar Aşkta Üç Çeşittirler


İnsanlar aşkta üç çeşittirler:

1 - Bazısı her türlü güzelliğe aşıktır. Kalbi her türlü vadide dolaşır, her türlü güzelde gözü ve gönlü vardır.

2 - Bazısı ulaşmayı arzulasın veya arzulamasın belli güzelliğe aşıktır.

3 - Bazısı da sadece ulaşmayı arzuladığı kimseye aşık olur.

Bu üç sevgi çeşidinden de kuvvet ve zayıflık yönünden farklılıklar bulunur. Kimisi aşırı sever, kimisi normal, kimisi daha az.

Evet... Her güzele meyledenin kalbi her türlü vadide gezer, her güzelden muradı almayı arzular.



Bir gün Cezva'da, birgün Akît'de

Bir gün Azib'te, bir gün Hüleysa'da

Bazen Necd'e doğru yönelir, bazı zamanlar da.

Akit vadisine veya Teymâ sarayına.



Bunun aşk alanı çok geniştir. Ama sabit değildir, sürekli aşktan aşka geçer:

Şuna vurulur, sonra başkasına aşık olur.

Sabahlar olur, bir başkasıyla eğler kendini



Güzelde seçici olan kimse ise maşukunda daha istikrarlı, sevgisi birincisinden daha uzun ömürle ve daha güçlüdür. Ancak sevgiliye ulaşma arzusunun bulunmaması bunun sevgisini azaltır.

O yüzden ulaşmayı isteyen ve ümit eden âşık en akıllı ve bilinçli aşıktır, sevgisi hepsinden güçlüdür. Zira istek ve tamahkârlık sevgisini güçlendirir, destekler.

"Her kim aşık olur ve iffetini korursa..." hadisine gelince; bunu Süveyd b. Saîd rivayet etmiş, ancak hadis âlimleri kabul etmemişlerdir.

İbn Adiy "Kamil" kitabında:

Bu hadis Süveyd'den dolayı tenkid edilen hadislerden biridir.

Beyhakî İbn Tahir -Zahire ile Tezkire kitaplarında- ve İbn Cevzî de böyle söylemiş, İbn Cevzî bunu uydurma hadisler arasında zikretmiştir. Ebû Abdullah Hâkim de Süveyd'in bu hadisini rivayet etmedeki gevşekliğini tenkit etmiş ve "Ona hayret ediyorum" demiştir.

Hakikat şu ki bu söz aslında İbn Abbas'ın sözüdür, fakat Süveyd yanılıp, onu İbn Abbas'ın Rasûlullah'a (Sallallahu aleyhi ve sellem) nisbet ettiği bir hadis zannetmiştir.

Muhammed b. Halef der ki:

Bize bunu Ebû Bekir el-Azrak, Süveyd'den rivayet etti ve bundan dolayı onu eleştirdi ve "Rasûlullah dedi ki" kısmını sildi. Daha sonra bu söz hakkında sorulduğunda Rasûlullah'ın sözü olarak nakletmez (sahabî sözü olarak nakleder.) di. Zaten bu Peygamberin konuşma tarzına da uymamaktadır.

Hatîb-i Bağdâdî'nin bunu Zührî'den rivayetine gelince -ki o şöyledir:

Bize Muâfî b. Zekeriyyâ, Ona Süveyd b. Misher, Ona Hişam b. Utve, ona babası, ona da Aişe Rasûlullahtan şöyle rivayet etti- bu, yanlışlığı tamamen ortada bir rivayettir. Çünkü Hişam'ın hiç babasından, onun Âişe'den yaptığı rivayeti naklettiği vâki değildir. Bunu, Hadis ilminde birazcık mürekkep yalamış herkes bilir.

Biz Allah'ı şâhid tutuyoruz ki: böylesi bir sözü Âişe Rasûlullah'tan, Urve Âişe'den, Hişam da Urve'den rivayet etmiştir.

Ebu'l-Ferec İbnü'l-Cevzî bunu peygamber sözü olarak şu rivayet zincirleriyle rivayet etmiştir:

Muhammed b. Cafer b. Sehl, Yakup b. İsa'dan, o Abdurrahman b. Avf'in oğlundan, o İbn ebi Nüceyh'den o da Mücahid'den... Bu çirkin bir yanlıştır. Çünkü Muhammed b. Cafer adlı kişi Harâitî ismiyle meşhur kişidir ve vefat tarihi Hicrî 327'dir.

Dolayısıyla çok daha önce yaşamış Yâkup b. Ebî Nüceyh'le buluşmuş olması imkânsızdır. Kaldı ki Haraitî bunu "İtidal" kitabında şu senedle rivayet etmiştir:

Yakup b. İsa'dan o Zübeyir'den, o Abdulmelik'ten, o Abdulaziz'den, o da İbn Ebî Nüceyh'den...

Bu Harâitî rivayette zayıflığıyla ünlü biridir. Bunu İbnü'l-Cevzî ed-Duafâ kitabında kaydetmiştir.

İslâm'ın hadis âlimleri görüldüğü gibi bu hadisi reddetmişlerdir. Asıl ölçü budur, bu sahada onlara başvurulur. Hadis ilminde görüşüne itimad edilen ve sahih-zayıfı belirtmede başvurulan hiç bir hadis âlimi, hatta gevşek davranıp zayıfları da sahih olarak belirten hiç bir hadisçi bu hadis için ne hasen ne de sahih yargısında bulunmamıştır.

Tasavvuf hadislerinde gevşek davranan ve onda sağlam-çürük her türlü rivayeti kabul eden İbn Tahir'in bu hadisi reddetmesi ve asılsız olduğuna şahitlik etmesi, tek başına bunun asılsızlığına delil olarak yeter. Evet, şu var ki İbn Abbas'ın böyle bir sözünün olduğu inkar edilemez.

Nitekim İbn Hazm, İbn Abbas'a aşktan dolayı ölen sorulduğunda "Aşktan Ölenin aklı yoktur, öldürene kısas da yapılmaz" dediğini nakletmiştir.

İbn Abbas'a Arafat günü tavuk gibi küçülmüş biri getirtildi. "Derdi nedir?" diye sordu. "Aşk" dediler. O gün boyunca aşktan Allah'a sığındı.

Ayrıca Rasûlullah sahih rivayetle gelen hadisinde şehitleri sayarken cihadda öldürüleni, karın hastalığından öleni, yangında öleni, çocuğunu doğururken ölen kadını, boğularak öleni, zatülcenp hastalığından öleni zikretmiş, bunlar arasında aşktan dolayı öleni saymamıştır.

Maşukuna haram yoldan ulaşabileceği halde sabreden, namusunu koruyan ve gizleyen, Allah'ın sevgisini ve rızasını tercih edip korkan kimse şu âyetlerin kapsamına girmeyi en çok hak eden kimsedir:

"Her kim de Rabbinin (yüksek) makamından korkar, nefsini hevâ-hevesinden men'ederse cennet onun mekânı olur" (Nâziât, 40, 41)

"Rabbinin makamından korkana iki cennet vardır." (Rahman, 46)

Arşın sahibi, Allah'tan bizi sevgisini, kendi hevâ ve arzularına tercih eden, bununla rızasını ve yakınlığını kazanmayı amaçlayan kimselerden eylemesini dileriz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt