mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâya olan sevgisi, muhabbeti arttıkça, nefsinden soğumaya, nefret etmeye başlar. Bu hâle kavuşmak, Allahü teâlânın, o kimseye bir lütfu ve bir ihsanıdır. O kulunu sevdiğinin alametidir. Zünnun-i Mısri hazretleri, kendisini sevenlere hitaben şöyle buyurur:
“Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların her birinin ilmi arttıkça, zühdü de artıyordu. Dünyaya karşı ihtiyaçsız olup, onu sevmiyorlardı. Ama siz, bu halin tam zıddına sahipsiniz. İlminiz arttıkça, dünyaya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için, birbirinizi iterek geçiyorsunuz. Onlar başkaydı. Dünya malını ilim elde etmek için harcarlardı, onları böyle gördük. Ama siz şimdi tam tersine; bir bilginiz varsa, dünyalık sahibi olmak için, ortalığa saçıyorsunuz.”
Allahü teâlâya yaklaşmak yani Onun sevgisine kavuşmak ilimle olur. Cahil sofu şeytanın maskarası olur sözü meşhurdur. Zümer suresinin, dokuzuncu âyet-i kerimesinde mealen; (Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır.
Peygamber efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde; (Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir!) buyurmuşlardır.
İbadetlerin sıhhatli olması, o ibadetlere ait şartların bilinmesi ile mümkündür. Bir haramdan, bir mekruhtan sakınmak da, yine o haramın veya mekruhun bilinmesi ile olur. İlim olmazsa, o hususla ilgili bilgiler öğrenilmezse, emirlerin yapılması, yasakların terk edilmesi mümkün olmaz.
İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar. Günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberlerin hepsi ve bunların vârisleri, hep tevazu sahibi idiler. Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Hadis-i şerifte; (Âlim olduğunu söyleyen kimse, cahildir) buyurulmuştur. Her sorulana cevap veren, her gördüğünden mana çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, cahilliğini ortaya koyar. Bilmiyorum, öğrenip de söylerim diyen kimsenin, bilgi sahibi yani âlim olduğu anlaşılır.
Resulullah efendimize;
-En kıymetli yer neresidir diye sual edilince;
-Bilmiyorum, Rabbim bildirirse söylerim cevabını vermişlerdir. Daha sonra Cebrail aleyhisselama sormuş, ondan da, aynı cevabı almış ve O da, Allahü teâlâya sormuş, Mescidler’dir cevabını almıştır.
İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri de, kendisine arz edilen bir suale bilmiyorum cevabını verince, “Hem Beyt-ül-maldan maaş alıyorsun, hem de cevap vermiyorsun” hitabı ile karşılaşır ve; “Beyt-ül-maldan, bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beyt-ül-malda bulunanların hepsi yetişmezdi” cevabını verir.
Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (Bu ümmetin âlimleri iki türlü olacaktır: Birincileri, ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır) buyurmuşlardır.
Abdüla'la Kureşi hazretleri ilmiyle amil olup öğrendiklerini her zaman tatbik eder ve; "Kime bir ilim verilir de bu ilim ona Allah korkusundan ağlama huyunu kazandırmazsa, o bu ilmin faydasını göremez" buyururdu.
Abdülhalık Goncdüvani hazretleri, talebelerinden birine yaptığı nasihatte, şöyle buyurmaktadır:
“Evladım, sana ilim tahsili ile edep öğrenmeyi tavsiye ederim. Hemen her zaman Allahü teâlânın huzurunda olduğunu bil ve dikkat et. Geçtiğimiz asırlardaki büyük âlimlerin izini bırakma. Resulullah efendimizin sünnetine uygun davran. O sünnetin hakiki uygulayıcısı olan eshabın davranışını da gözünden ırak etme. Fıkıh öğren. Cahil tarikatçılardan sakın. Şöhret peşinde koşma, şöhret afettir, tehlikelidir. Hemen her halinle insanlardan biri gibi yaşa. Namazını her zaman cemaatle kılmaya gayret et. Bid'at sahibi sapıklar ile ve dünyaya düşkün kimselerle arkadaşlık etme. Şüpheli şeyleri terk et. Çok kere dünyalık isteği sana ağır basar. Ağır basan bu talep için yola düşersen, dinin elden gider. Kimseyi hakir görme. Kimse ile münakaşa etme. Kimseden bir şey isteme. Hiç kimseye sana hizmet etmesi için emir verme. Tasavvuf büyüklerine dil uzatma. Onları inkâr eden felakete düşer. Gözlerin yaşlı, amelin temiz olsun. Sermayen fıkıh, din bilgisi, evin mescid olsun.”
Ebu Abdullah el-Kureşi hazretleri de; “Ömrü uzadığında iyi amelinin artması, ihtiyacı çoğaldığında cömertliğinin artması, ilmi arttıkça tevazuunun artması, evliyanın alametlerindendir” buyurmuştur.
Peygamber efendimiz, sık sık şöyle dua ederlerdi:
(Faydasız ilmi öğrenmekten ve Allahü teâlâdan korkmayan kalbden ve dünyaya doymayan nefsten ve Allah için ağlamayan gözden ve kabule layık olmayan duadan Allahü teâlâ bizi korusun.)
Osman Ünlü .:.: www.osman-unlu.com :.:.“Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların her birinin ilmi arttıkça, zühdü de artıyordu. Dünyaya karşı ihtiyaçsız olup, onu sevmiyorlardı. Ama siz, bu halin tam zıddına sahipsiniz. İlminiz arttıkça, dünyaya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için, birbirinizi iterek geçiyorsunuz. Onlar başkaydı. Dünya malını ilim elde etmek için harcarlardı, onları böyle gördük. Ama siz şimdi tam tersine; bir bilginiz varsa, dünyalık sahibi olmak için, ortalığa saçıyorsunuz.”
Allahü teâlâya yaklaşmak yani Onun sevgisine kavuşmak ilimle olur. Cahil sofu şeytanın maskarası olur sözü meşhurdur. Zümer suresinin, dokuzuncu âyet-i kerimesinde mealen; (Bilen ile bilmeyen hiç bir olur mu? Bilen elbette kıymetlidir) buyurulmaktadır.
Peygamber efendimiz, bir hadis-i şeriflerinde; (Bilerek yapılan az bir ibadet, bilmeyerek yapılan çok ibadetten daha iyidir!) buyurmuşlardır.
İbadetlerin sıhhatli olması, o ibadetlere ait şartların bilinmesi ile mümkündür. Bir haramdan, bir mekruhtan sakınmak da, yine o haramın veya mekruhun bilinmesi ile olur. İlim olmazsa, o hususla ilgili bilgiler öğrenilmezse, emirlerin yapılması, yasakların terk edilmesi mümkün olmaz.
İnsan, nefsini ne kadar aşağılarsa, Allahü teâlâ indinde kıymeti o kadar yükselir. Kendine kıymet verenin, Allahü teâlâ katında kıymeti olmaz. Kibrin zararını bilmeyen kimse için âlim demek, yalan olur. İnsanın ilmi arttıkça, Allahü teâlâdan korkması artar. Günah işlemeye cesaret edemez. Bunun için, Peygamberlerin hepsi ve bunların vârisleri, hep tevazu sahibi idiler. Allahü teâlâdan çok korkarlardı. Kendilerinde kibir ve ucub gibi kötü huylar hiç yoktu. Hadis-i şerifte; (Âlim olduğunu söyleyen kimse, cahildir) buyurulmuştur. Her sorulana cevap veren, her gördüğünden mana çıkaran ve her yerde bilgi satan kimse, cahilliğini ortaya koyar. Bilmiyorum, öğrenip de söylerim diyen kimsenin, bilgi sahibi yani âlim olduğu anlaşılır.
Resulullah efendimize;
-En kıymetli yer neresidir diye sual edilince;
-Bilmiyorum, Rabbim bildirirse söylerim cevabını vermişlerdir. Daha sonra Cebrail aleyhisselama sormuş, ondan da, aynı cevabı almış ve O da, Allahü teâlâya sormuş, Mescidler’dir cevabını almıştır.
İmam-ı Ebu Yusuf hazretleri de, kendisine arz edilen bir suale bilmiyorum cevabını verince, “Hem Beyt-ül-maldan maaş alıyorsun, hem de cevap vermiyorsun” hitabı ile karşılaşır ve; “Beyt-ül-maldan, bildiklerim kadar ücret alıyorum. Bilmediklerim için alsaydım, Beyt-ül-malda bulunanların hepsi yetişmezdi” cevabını verir.
Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde; (Bu ümmetin âlimleri iki türlü olacaktır: Birincileri, ilimleri ile insanlara faydalı olacaktır. Onlardan bir karşılık beklemeyeceklerdir. Böyle olan insana denizdeki balıklar ve yeryüzündeki hayvanlar ve havadaki kuşlar dua edeceklerdir. İlmi başkalarına faydalı olmayan, ilmini dünyalık ele geçirmek için kullananlara kıyamette Cehennem ateşinden yular vurulacaktır) buyurmuşlardır.
Abdüla'la Kureşi hazretleri ilmiyle amil olup öğrendiklerini her zaman tatbik eder ve; "Kime bir ilim verilir de bu ilim ona Allah korkusundan ağlama huyunu kazandırmazsa, o bu ilmin faydasını göremez" buyururdu.
Abdülhalık Goncdüvani hazretleri, talebelerinden birine yaptığı nasihatte, şöyle buyurmaktadır:
“Evladım, sana ilim tahsili ile edep öğrenmeyi tavsiye ederim. Hemen her zaman Allahü teâlânın huzurunda olduğunu bil ve dikkat et. Geçtiğimiz asırlardaki büyük âlimlerin izini bırakma. Resulullah efendimizin sünnetine uygun davran. O sünnetin hakiki uygulayıcısı olan eshabın davranışını da gözünden ırak etme. Fıkıh öğren. Cahil tarikatçılardan sakın. Şöhret peşinde koşma, şöhret afettir, tehlikelidir. Hemen her halinle insanlardan biri gibi yaşa. Namazını her zaman cemaatle kılmaya gayret et. Bid'at sahibi sapıklar ile ve dünyaya düşkün kimselerle arkadaşlık etme. Şüpheli şeyleri terk et. Çok kere dünyalık isteği sana ağır basar. Ağır basan bu talep için yola düşersen, dinin elden gider. Kimseyi hakir görme. Kimse ile münakaşa etme. Kimseden bir şey isteme. Hiç kimseye sana hizmet etmesi için emir verme. Tasavvuf büyüklerine dil uzatma. Onları inkâr eden felakete düşer. Gözlerin yaşlı, amelin temiz olsun. Sermayen fıkıh, din bilgisi, evin mescid olsun.”
Ebu Abdullah el-Kureşi hazretleri de; “Ömrü uzadığında iyi amelinin artması, ihtiyacı çoğaldığında cömertliğinin artması, ilmi arttıkça tevazuunun artması, evliyanın alametlerindendir” buyurmuştur.
Peygamber efendimiz, sık sık şöyle dua ederlerdi:
(Faydasız ilmi öğrenmekten ve Allahü teâlâdan korkmayan kalbden ve dünyaya doymayan nefsten ve Allah için ağlamayan gözden ve kabule layık olmayan duadan Allahü teâlâ bizi korusun.)