Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İnsana Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazandırabiliriz (1 Kullanıcı)

kardelen2670

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
37
Tepki puanı
0
Puanları
0
İnsana Okuma Alışkanlığı Nasıl Kazandırabiliriz

Herkes söylediği ve dinleyenlerde de bir ülfet ve alışkanlık meydana getirdiği için artık vicdanlardaki mânâsına denk tesir uyaramayan ve klâsikleşen bir söz var: İslâm'ın ilk emri "Oku".

Oku; mâhiyet-i insaniyeyi, kâinat kitabını ve bunlara tercüman olan Kur'ân'ı oku!.. Allah Resulü'nün hayatını tetkik et! Yeni yeni terkiplere ulaş ve vardığın neticeleri tekrar tekrar oku!..

Vahdâniyete delil olan bütün tecellileri araştır, mârifet merhalelerinde her an bir öteye sıçra ve bir türlü kanmayan susuzluğunla "Hel min mezîd/ Daha yok mu?" de ve durmadan oku! İster kâinat kitabını, isterse onun bir fihristi olan insan mâhiyetini, Allah Resulü'nün nurlu beyânları içinde okumaya çalışan bir insan, gönül dünyasında öyle derinleşir ki, okyanuslar dahi bu derinlik yanında sığ kalırlar. İşte orada: "Seni hakkıyla bilemedik ey Ma'rûf" hakikati aynelyakin anlaşılıp idrâk edilir ve idrâktan âciz olmadaki idrâk merhalesine erilir.

Âcizane kanaatim, bizim dünyamız, İslâm'ın bu emrinden de uzaklaşmış bulunuyor. Bu tabiri kullanırken, yani bizim dünyamız derken bununla sadece içinde bulunduğumuz ülkeyi kastettiğim zannedilmesin. Evet, bizim dünyamız asırlarca şan ve şerefle, âfâkında Muhammedî rûhun şehbâl açtığı Mısır, Sudan, Fas, Tunus, Cezâyir; bütün mağrip memleketleri, Buhâra, Semerkant, Taşkent ve bütün Orta Doğu memleketleri gibi daha nice ülkeleri içine alan koskoca bir dünyadır. İşte bizim insanımız, bu ilim-irfâna açık bizim dünyamızda bütün diğer dünya insanlarına kıyasla zirvelerde taht kuran ve başkalarını kendisine hayran kılan bir mübarekler topluluğudur.

Önce Haçlı Seferleriyle işgale uğrayan bu yerler daha sonra da emperyalist düşüncelerin işgal ve saldırısına maruz kaldı. Belki bir süre sonra onları da bertaraf edip ülkemizden çıkardık; ancak bu dünyada bazı yerler itibarıyla kaldıkları süre içinde içimizden çaldıkları zayıf karakterli insanları yetiştirdiler ve birer düşünce azmanı olarak aramıza salıverdiler. Onlar da, çok defa bize karşı hasmâne tavır almışların ifsatlarını devam ettirebilecek nesiller yetiştirdiler. Bunu yaparken de öyle şuurlu davrandılar ki, bir evvelki icraatları bir sonrakini gerektirecek şekilde ortaya çıkıyor ve böylece tahribat, zincirleme birbirini takip ediyordu. Derken onlara ait bir fikir dünyası meydana geldi ve bununla milli cephemizin dağınık ve ferdî teşebbüslerine galebe çalındı. O kadar ki, bugün artık, bunların bütününü ortadan kaldıramadıktan sonra, kendi ruh dünyamıza dönmemiz, onunla bütünleşmemiz, yeniden kendimizi bulmamız çok zor, hatta imkânsız gözükmektedir. Bize vurdukları en önemli darbelerden biri bizi, belli yollarla mâzimizden, tarihimizden, milli kültürümüzden, harsımızdan uzaklaştırdılar ve bizleri kendi kitap dünyamıza karşı yabancı haline getirdiler. İş bununla da kalmadı, beşinci kol faaliyetlerini serbest bırakarak, gençliğin gönlünü şehevâni meselelerle doldurdu ve onları başka şey düşünmez hâle getirdiler. Nesiller, kıskıvrak bohemlik düşüncesine yakalandı ve düştüğü bu girdapta boğuldu. Kimse de çıkıp böyle bir fecâata "Dur" deme cesaretini gösteremedi veya ekseriyet itibarıyla öyle diyebilme mevkiinde bulunanlar vaziyetlerinden memnundular, onun için de bir şey demediler.

Aynen Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) Mirâç’ta bazı günah işleyenleri, çektikleri azap keyfiyetleriyle müşâhedesi gibi, biz de o gün cemiyeti böyle bir tablo içinde görüyorduk. İçki, kumar, zinâ, rüşvet, ihtikâr, fâiz ve daha nelerin içine gömülmüş nesiller, ciddi bir maneviyat boşluğu içinde zift gibi karanlık düşüncelerle, âdeta bir başka varlık, bir başka şahsiyetle aramızda dolaşıyorlardı. Kalb dünyalarıyla askıya alınmış ve sarkaçlar gibi sağa sola gelip giden yığınların anarşi ve teröre kurban olması için her şey hazır hâle getirilmiş ve tıpkı eli kolu bağlanıp denize atılan sonra da arkasından "Sakın ıslanma!" diye bağırılan birisi gibi, sefahat içine itilen bu nesillere, faziletli olmaları çağrısında bulunuluyordu. Evet, o günkü nesle, "Ahlâklı ol!", "Anarşi çıkarma!", "Vatanını sev!", "Milletini koru!", "Bayrağını aziz tut!" gibi teklifler, muhteva bakımından farklı olsa da şekil bakımından aynı şeylerdi. Denize atılanların ıslanmamaları, bunların da faziletli olmaları mümkün değildi.

Daha sonra yeni bir anlayış türedi. Hangi akla hizmet ettiği belli olmayan ve gençliği anarşiden kurtarmak için bütün şehvet kanal ve barajlarını sonuna kadar açmayı yeğleyen bu zihniyet, bu tuhaf anlayışlarıyla, gençleri zararlı bazı saplantılardan kurtarmak ve onları başka şey düşünmez hâle getirmek istiyorlardı.
Bütün bu iç ve dış tesirlerle çok yaralı hâle gelen nesiller, her gün biraz daha okumadan ve düşünmeden uzaklaşıyor ve âdeta hezeyan yığınları haline geliyordu. Zannımca, bu uzaklaşma ve hezeyanlaşma bugün de devam ediyor. Bu arada dilimize sokulmak istenen nesepsiz kelime yığınları da okuduğunu anlamaya karşı indirilen ayrı bir darbe oldu. Biz onların, onlar da bizim dilimizi anlamaz hâle geldik.. Bugün aynı kuşağın insanları dahi birbirini zor anlar durumdadır. Ve bunun önü alınmazsa, bu da düşünce dünyamız adına, en az diğerleri kadar yıkıcı olacaktır.

Evet bugün okumuyoruz ve okumadığımızın utandırıcı neticeleri de meydandadır. Düşüncede sığ, yeni terkipler yapmaktan mahrum bir yığın haline geldik. Okumaya karşı sadece iştahsız değil, aynı zamanda nefret eder durumda bir çoğumuz. Okuyanımızın bir kısmı da âdeta her şeyi yüzünden okuyor ve fikir adına yeni bir şey üretemiyoruz.
Bütün faziletlerde olduğu gibi okumayı da bizden öğrenen dünün karanlık ruh, karanlık akılları, bugün okuyor, anlıyor ve düşünüyorlar. Evde, arabada, otobüs durağında, çantasında taşıdığı kitabı açıp okuyor ve kendi ölçüleri için zamanını en iyi şekilde değerlendiriyorlar.

Meseleyi biraz daha dar çerçevede mütalâa edecek olursak, önümüzde çığır açmış büyüklerimiz, kendi yazdığı bazı eserleri, seksen defa, bazılarını da yüz defa okuduklarını söylüyor ve bizlere fiilen okumanın lüzumunu göstermiş oluyor.
İrticâlen söylediği ve kendi karihasının mahsulü eserleri, kendisi bizzat bu kadar okuduktan sonra da, talebelerinin başında duruyor ve "Okuyun" diyor. Böylece devrimizde en mühim ve en onulmaz bir yaraya parmak basıp tedavi yolunu göstermiş oluyor. Bu çığırı takip edenler okumalıdırlar. Devirlerinin kültürüyle mücehhez olarak, daha önce edindikleri malûmatı hallaç etmeli ve muhtaçların yanına böyle bir kültür birikimiyle gitmeliler. Ta ki, anlattıkları kabul görsün ve aynı zamanda millet düşmanlarının eline de koz verilmemiş olsun.

Okumuyorsak, kendimizi levm etmeliyiz. Kendimiz boşlukta bocalarken, başkasına nasıl itminân üfleyebiliriz ve menfi akımlardan nesilleri nasıl kurtarabiliriz? Halbuki bu bizim hayatımızın gayesi ve ilk vazifemiz. Öyleyse, İslâm'ın ilk emri olan "Oku" fermanına herkesten evvel, icâbete en muhtaç bizleriz...

Okumak bu kadar önemli iken bir mümin yine de okuyup düşünmüyor, okuyan ve düşünenlere destek olmuyorsa onun dinî değerlere karşı alakası da işte o kadar demektir. Yani Allah'ın, Kur'ân'ın, Efendimiz'in (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O'nun güzide ashabının (radıyallahu anhüm) anlatılıp-anlatılmaması sanki onun nazarında müsavidir. Bir seçim, bir spor müsabakası kadar bu meselelere alaka duymayan bir mümin, sevip alaka duyduğu zevatla işte o kadar alakalı demektir. Hele bir mümin, bütün âlemleri ve kendisini hiçten, yoktan yaratan Hazreti Allah hakkında bir insanı aklen ikna edecek kadar malûmata sahip değilse ve Rabb-i Kerîm ü Rahîm'i anlatamıyorsa, -ben diyemem ve dememeliyim de- fakat o kendi kendine "Yazıklar olsun!" demelidir. Evet kitap okumama, kanaat-i âcizânemce bizim neslimizin en büyük eksikliklerinden biridir. Bu eksikliği gidermek için devamlı ve çok okumalı, her gün bir şeyler öğrenmek için çalışmalı, ev ve iş yerlerinde, hiç olmazsa birkaç dakika da okumaya ayırmalıyız. Neslimize bu mevzuda da iyi bir örnek olmalı, değişik vesile ve metotlar geliştirerek onlara okuma yollarını açmalı ve onların, İslâm'ı anlama-anlatma aşk ve şevklerini geliştirmeliyiz.

***
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt