Y
YALIN KILIÇ
ŞEYTÂNIN ÂYETİ “İNSÂN EŞREFİ MAHLÛKÂTTIR” İDDİÂSI
Kur’ân’da ve sahih hadislerde olmayan pek çok inançlar müslümanlar arasında yayıldı . Kur’ân ve sahih hadislerin dışındaki inanışlar allâh’ın gönderdiği dini unutturma gayretine dönüştü . İnsanların algıladığı bu uydurma islâm, allâh’ın gönderdiği dinden başka bir din olduğu halde, adı islâm olarak anıldığı için islâm dînini öğrenmek isteyenler az yada çok bu uydurma dinden etkileniyorlar .
kur’ân ve sahih hadislerde olmayan uydurma islâmdan başkaca birde kur’ân ve sahih hadislere aykırı olan günah ve kâfirlikten oluşan bir çok inanç ve eylem de islâm olarak sunuluyor ve böylece adı müslüman, inancı ve eylemi ile kâfir bir sahte müslüman toplum oluşturulmaya çalışılıyor.
yanlış anlaşılmasın islâmı öğrenmeye veyâ islâma uygun yaşamaya çalışmayan kişilerden bahsetmiyorum . İslâmı öğrenmeye ve islâma uygun yaşamaya çalışan kişiler, cemaatler ve toplumlardan bahsediyorum . Kuvvetli inançlı, samîmi gayretli kişiler, cemaatler, toplumlar bu halde ise diğerlerinin durumunun daha kötü olacağı ise bellidir . Uydurma islam ile karşılaşanların islamı kabul edişlerinde sorunlar çıkması doğaldır. İslâmın yayılış dönemi olan eski dönemlerden sonra, târihin yakın zamanlarında islâm dinine giren milletlerin olmamasının sebeplerinden en önemlisi budur zannederim.
islâm adına yayılan uydurma inanışlardan, muhyiddin ibni arabi gibi her şeyin, özellikle insanın tanrı olduğu iddiası ile belkide milyon seviyesinde müslümanı kâfirleştiren tek başına bir kâfirleştirme fabrikası olan büyük şeytanların sözleri var. İnsanın tanrılığı iddiâsı ile yetinen bazı din ve sapkın cemaatler ve bazı hıristiyan mezhepleri ve sâdece kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden firavun ve nemrut gibileri bu kadar sapkın değiller doğru yoldan . Bu büyük sapkınlık ustaca işlenmekte insanları kademe kademe saptırabilmek için her şeyin tanrı olduğu, insanın tanrı olduğu iddiaları ile allâh’ın kulu olduğunun farkında olan doğru müslümanlık inancı arasında sapkınlaştırma kademesi olarak insan ne tanrıdır nede yaratık, ikisi arasında üstün bir varlıktır inanışı da yayılmaya çalışılmaktadır . Bu sözü açıkça söyleyenlere örnek : (y. N. Öztürk diyorki) ; “insân elbetteki tanrı değildir ama sıradan bir varlık da değildir. O, yaratılmışlık ve yaratılıcılık özelliklerini aynı anda taşıyan kendine özgü bir varlıktır”.
müslümanları bu anlama alıştırmak için çıkarıldığı şüphesiz belli olan en yaygın sözlerden biri ise “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüdür. Bu sözü bildiğim kadarıyla adı müslüman olan kişilerin tamâmına yakını kabullenmişlerdir.
“insan eşrefi mahlûkâttır” sözünden anlaşılan, insandan daha değerli, daha üstün hiç bir yaratığın var olmadığı ve insanın en değerli, en üstün yaratık olduğudur . Bu sözün kaynağı olarak anılan bir hadis duymadım. Kur’ân’dan bu sözü delillendirmek için kur’ân’ın âyetlerini kullanmaya kalkışanların yaptıkları ise derin bir cehâletin, kur’ân’ı zanlara âlet etmek cehâletinin örneklerinden ibâret boş uğraşlardır . Kur’ân’da bu sözün yanlışlığını açıklayan, insan türünün diğer yaratıklara nisbetle konumunu açıklayan bir âyet var iken, bu sözün yaygınlaşması ve o âyetin yaygınlaşmaması kasıtlı bir saptırma çabasının varlığını düşündürüyor . Üstelik bu âyeti “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüne delil eden sözde âlimler de var . Âyetin baş tarafını kendi uydurmalarına delil olarak kullanacak kadar kur’ân bilgisi olan sahtekarlar, âyetin diğer yarısını okuyup anlamıyorlarmı. Bu âyet 17’nci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetidir.
“VE ELBET MUHAKKAK VERİMLİLENDİRDİK ÂDEM OĞLUNU VE YÜKLEDİK ONLARI KARA VE DENİZDE VE RIZIKLANDIRDIK ONLARI HOŞ OLANLARDAN VE (DAHA ÇOK) FAZÎLETLENDİRDİK ONLARI ÜZERİNE BİR ÇOK KİMSEDEN (Kİ) YARATTIK, FAZÎLETLENDİRİŞCE” âyetin sonunda belirtildiği gibi âdem oğlu yâni insân nesli yaratılmış olanların bir çoğundan daha fazîletlidir. Bir çoğundan kelimesi ise bilindiği gibi çoğunluğundan anlamında değil. Yarısından anlamında da değil . Eğer çoğunluğundan anlamında olsaydı çoğunluğundan denirdi. Yarısından anlamında dâhi değil, o taktirde yarısından denirdi . Bilindiği gibi bir çoğundan demek yarıdan daha az olandan bir fazla anlamındadır. Öyleyse en fazla ifâde ettiği anlam insan neslinin, değerce yaratılanların değer derecesinin, en fazla yarı miktarı değerde olduğudur . Öyleyse iddiâ edildiği gibi “insân eşrefi mahlûkât” değil . Kur’ân’dan bu konuda delil getirenlerin delil ettiği âyetler bu sözün ifâde ettiği gibi insân neslinin diğer yaratıklara göre değerinin derecesini bildiren deliller değiller . Örnek olarak, delil olarak kullanılan 95’inci sûre olan tıyn sûresinin 4’üncü âyeti : “ELBET MUHAKKAK YARATTIK İNSÂNI ENGÜZEL AYAKTA DURUCU EDİŞTE” bu âyetteki en güzel kelimesinin en üstün anlamına gelmediği açık. Yaratılışca güzellik, bir üstünlük değeri olarak öncelikli değildir. Ayrıca bu âyet eğer insanların en üstün olduğunu açıklayan bir âyet olsaydı, aynı sûrenin bu âyetinden sonra gelen 5’inci âyette belirtildiği gibi bu anlam geçerliliği kalmamış bir anlam olurdu. 5’inci âyet “SONRA ÇEVİRDİK ONU EN AŞAĞISINA AŞAĞILARIN” aksine bu âyet insanın aşağı bir yaratık olduğunu bildirir eğer sahte deliller üretenlerin yaptığı gibi âyetin öncesini sonrasını hesaplamaz isek . Fakat sûrenin devâmında 6’ncı âyette îmân eden ve sâlih amel işleyenlerin bu hükümden hâriç olduğu bildiriliyor . Durumu bu şekilde değerlendirdiğimizde îman eden ve sâlih amel işlleyenler hâriç insân neslinin aşağıların en aşağısı olduğu anlaşılıyor . Ancak îmân eden ve sâlih amel işleyenleri birlikte değerlendirirsek insân neslinin genel değer tablosunu bulabiliriz . Başka bir âyette bildirildiği gibi insanların çoğu îmân etmediğine göre, hesapla . Asıl kendi fikrimize danışıp hata riskine girmeden 17’inci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetini okursak anlaşılacağı gibi, gerçekte insan neslinin değeri tüm yaratılanlardan üstün oluş değil , yaratılanların bir çoğundan üstün oluş olduğunu anlarız . Nefsini , kendini öven , süslenmiş sözlere aldanmak müslüman tavrı değil , aksine aldananların , nefsini ve allâhdan başkasını tanrı edinmiş olanların , şeytana aldananların tavrıdır . Müslümanın tavrı ise inançta ve inkarda , sözde ve eylemde gerçeğe uymak için öğrenmek, bilgi edinmek . ÂYET : “VE İŞTE (ÖYLE) YAPTIK HER PEYGAMBER İÇİN DÜŞMAN, ŞEYTANLARINI İNSAN VE CİNİN , VAHYEDİYOR BİR KISMI ONLARIN, BİR KISIMA , YALDIZLISINI SÖZÜN VE İSTESEYDİ DÜZENLEYENİN (RABBİN) YAPMAZDILAR ONU ÖYLEYSE BIRAK ONLARI VE NE (YALAN) ATIYORLAR (İFTİRÂ EDİYORLAR)” (6 EN’ÂM 112)
Ey müslümanlar (teslim olanlar) , başkasına değil allâh’a müslüman (teslim olan) olunki kurtulun . Âyet : “VE ARDINA TAKILMA NEYİN (Kİ) (VAR) DEĞİL SENİN İÇİN ONUNLA (İLGİLİ) BİLGİ, ELBETTE İŞİTME VE GÖRME VE GÖNÜL, HEPSİ İŞTE (ONLAR)IN OLDU ONDAN MES’ÛL” (17 İSRÂ 36) ÂYET : “…VE (HATÂDAN) DÖNÜN ALLÂH’A TOPTAN EY GÜVENENLER (ÎMÂN EDENLER) OLURKİ SİZ KURTULURSUNUZ” (24 NÛR 31) ÂYET : “…VE SAĞ OLSUN KİM UYDU (GERÇEĞE) İLETENE” (20 TÂHÂ 47) ÂYET :“ÖVGÜ ALLÂH’A DÜZENLEYENİ EVRENLERİN” (1FATİHA 1)
Kur’ân’da ve sahih hadislerde olmayan pek çok inançlar müslümanlar arasında yayıldı . Kur’ân ve sahih hadislerin dışındaki inanışlar allâh’ın gönderdiği dini unutturma gayretine dönüştü . İnsanların algıladığı bu uydurma islâm, allâh’ın gönderdiği dinden başka bir din olduğu halde, adı islâm olarak anıldığı için islâm dînini öğrenmek isteyenler az yada çok bu uydurma dinden etkileniyorlar .
kur’ân ve sahih hadislerde olmayan uydurma islâmdan başkaca birde kur’ân ve sahih hadislere aykırı olan günah ve kâfirlikten oluşan bir çok inanç ve eylem de islâm olarak sunuluyor ve böylece adı müslüman, inancı ve eylemi ile kâfir bir sahte müslüman toplum oluşturulmaya çalışılıyor.
yanlış anlaşılmasın islâmı öğrenmeye veyâ islâma uygun yaşamaya çalışmayan kişilerden bahsetmiyorum . İslâmı öğrenmeye ve islâma uygun yaşamaya çalışan kişiler, cemaatler ve toplumlardan bahsediyorum . Kuvvetli inançlı, samîmi gayretli kişiler, cemaatler, toplumlar bu halde ise diğerlerinin durumunun daha kötü olacağı ise bellidir . Uydurma islam ile karşılaşanların islamı kabul edişlerinde sorunlar çıkması doğaldır. İslâmın yayılış dönemi olan eski dönemlerden sonra, târihin yakın zamanlarında islâm dinine giren milletlerin olmamasının sebeplerinden en önemlisi budur zannederim.
islâm adına yayılan uydurma inanışlardan, muhyiddin ibni arabi gibi her şeyin, özellikle insanın tanrı olduğu iddiası ile belkide milyon seviyesinde müslümanı kâfirleştiren tek başına bir kâfirleştirme fabrikası olan büyük şeytanların sözleri var. İnsanın tanrılığı iddiâsı ile yetinen bazı din ve sapkın cemaatler ve bazı hıristiyan mezhepleri ve sâdece kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden firavun ve nemrut gibileri bu kadar sapkın değiller doğru yoldan . Bu büyük sapkınlık ustaca işlenmekte insanları kademe kademe saptırabilmek için her şeyin tanrı olduğu, insanın tanrı olduğu iddiaları ile allâh’ın kulu olduğunun farkında olan doğru müslümanlık inancı arasında sapkınlaştırma kademesi olarak insan ne tanrıdır nede yaratık, ikisi arasında üstün bir varlıktır inanışı da yayılmaya çalışılmaktadır . Bu sözü açıkça söyleyenlere örnek : (y. N. Öztürk diyorki) ; “insân elbetteki tanrı değildir ama sıradan bir varlık da değildir. O, yaratılmışlık ve yaratılıcılık özelliklerini aynı anda taşıyan kendine özgü bir varlıktır”.
müslümanları bu anlama alıştırmak için çıkarıldığı şüphesiz belli olan en yaygın sözlerden biri ise “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüdür. Bu sözü bildiğim kadarıyla adı müslüman olan kişilerin tamâmına yakını kabullenmişlerdir.
“insan eşrefi mahlûkâttır” sözünden anlaşılan, insandan daha değerli, daha üstün hiç bir yaratığın var olmadığı ve insanın en değerli, en üstün yaratık olduğudur . Bu sözün kaynağı olarak anılan bir hadis duymadım. Kur’ân’dan bu sözü delillendirmek için kur’ân’ın âyetlerini kullanmaya kalkışanların yaptıkları ise derin bir cehâletin, kur’ân’ı zanlara âlet etmek cehâletinin örneklerinden ibâret boş uğraşlardır . Kur’ân’da bu sözün yanlışlığını açıklayan, insan türünün diğer yaratıklara nisbetle konumunu açıklayan bir âyet var iken, bu sözün yaygınlaşması ve o âyetin yaygınlaşmaması kasıtlı bir saptırma çabasının varlığını düşündürüyor . Üstelik bu âyeti “insân eşrefi mahlûkâttır” sözüne delil eden sözde âlimler de var . Âyetin baş tarafını kendi uydurmalarına delil olarak kullanacak kadar kur’ân bilgisi olan sahtekarlar, âyetin diğer yarısını okuyup anlamıyorlarmı. Bu âyet 17’nci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetidir.
“VE ELBET MUHAKKAK VERİMLİLENDİRDİK ÂDEM OĞLUNU VE YÜKLEDİK ONLARI KARA VE DENİZDE VE RIZIKLANDIRDIK ONLARI HOŞ OLANLARDAN VE (DAHA ÇOK) FAZÎLETLENDİRDİK ONLARI ÜZERİNE BİR ÇOK KİMSEDEN (Kİ) YARATTIK, FAZÎLETLENDİRİŞCE” âyetin sonunda belirtildiği gibi âdem oğlu yâni insân nesli yaratılmış olanların bir çoğundan daha fazîletlidir. Bir çoğundan kelimesi ise bilindiği gibi çoğunluğundan anlamında değil. Yarısından anlamında da değil . Eğer çoğunluğundan anlamında olsaydı çoğunluğundan denirdi. Yarısından anlamında dâhi değil, o taktirde yarısından denirdi . Bilindiği gibi bir çoğundan demek yarıdan daha az olandan bir fazla anlamındadır. Öyleyse en fazla ifâde ettiği anlam insan neslinin, değerce yaratılanların değer derecesinin, en fazla yarı miktarı değerde olduğudur . Öyleyse iddiâ edildiği gibi “insân eşrefi mahlûkât” değil . Kur’ân’dan bu konuda delil getirenlerin delil ettiği âyetler bu sözün ifâde ettiği gibi insân neslinin diğer yaratıklara göre değerinin derecesini bildiren deliller değiller . Örnek olarak, delil olarak kullanılan 95’inci sûre olan tıyn sûresinin 4’üncü âyeti : “ELBET MUHAKKAK YARATTIK İNSÂNI ENGÜZEL AYAKTA DURUCU EDİŞTE” bu âyetteki en güzel kelimesinin en üstün anlamına gelmediği açık. Yaratılışca güzellik, bir üstünlük değeri olarak öncelikli değildir. Ayrıca bu âyet eğer insanların en üstün olduğunu açıklayan bir âyet olsaydı, aynı sûrenin bu âyetinden sonra gelen 5’inci âyette belirtildiği gibi bu anlam geçerliliği kalmamış bir anlam olurdu. 5’inci âyet “SONRA ÇEVİRDİK ONU EN AŞAĞISINA AŞAĞILARIN” aksine bu âyet insanın aşağı bir yaratık olduğunu bildirir eğer sahte deliller üretenlerin yaptığı gibi âyetin öncesini sonrasını hesaplamaz isek . Fakat sûrenin devâmında 6’ncı âyette îmân eden ve sâlih amel işleyenlerin bu hükümden hâriç olduğu bildiriliyor . Durumu bu şekilde değerlendirdiğimizde îman eden ve sâlih amel işlleyenler hâriç insân neslinin aşağıların en aşağısı olduğu anlaşılıyor . Ancak îmân eden ve sâlih amel işleyenleri birlikte değerlendirirsek insân neslinin genel değer tablosunu bulabiliriz . Başka bir âyette bildirildiği gibi insanların çoğu îmân etmediğine göre, hesapla . Asıl kendi fikrimize danışıp hata riskine girmeden 17’inci sûre olan isrâ sûresinin 70’inci âyetini okursak anlaşılacağı gibi, gerçekte insan neslinin değeri tüm yaratılanlardan üstün oluş değil , yaratılanların bir çoğundan üstün oluş olduğunu anlarız . Nefsini , kendini öven , süslenmiş sözlere aldanmak müslüman tavrı değil , aksine aldananların , nefsini ve allâhdan başkasını tanrı edinmiş olanların , şeytana aldananların tavrıdır . Müslümanın tavrı ise inançta ve inkarda , sözde ve eylemde gerçeğe uymak için öğrenmek, bilgi edinmek . ÂYET : “VE İŞTE (ÖYLE) YAPTIK HER PEYGAMBER İÇİN DÜŞMAN, ŞEYTANLARINI İNSAN VE CİNİN , VAHYEDİYOR BİR KISMI ONLARIN, BİR KISIMA , YALDIZLISINI SÖZÜN VE İSTESEYDİ DÜZENLEYENİN (RABBİN) YAPMAZDILAR ONU ÖYLEYSE BIRAK ONLARI VE NE (YALAN) ATIYORLAR (İFTİRÂ EDİYORLAR)” (6 EN’ÂM 112)
Ey müslümanlar (teslim olanlar) , başkasına değil allâh’a müslüman (teslim olan) olunki kurtulun . Âyet : “VE ARDINA TAKILMA NEYİN (Kİ) (VAR) DEĞİL SENİN İÇİN ONUNLA (İLGİLİ) BİLGİ, ELBETTE İŞİTME VE GÖRME VE GÖNÜL, HEPSİ İŞTE (ONLAR)IN OLDU ONDAN MES’ÛL” (17 İSRÂ 36) ÂYET : “…VE (HATÂDAN) DÖNÜN ALLÂH’A TOPTAN EY GÜVENENLER (ÎMÂN EDENLER) OLURKİ SİZ KURTULURSUNUZ” (24 NÛR 31) ÂYET : “…VE SAĞ OLSUN KİM UYDU (GERÇEĞE) İLETENE” (20 TÂHÂ 47) ÂYET :“ÖVGÜ ALLÂH’A DÜZENLEYENİ EVRENLERİN” (1FATİHA 1)