AHSEN-I FIGAN
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 22 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,021
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
Niyet, dinin usüllerinden büyük bir asıldır. Bütün ibadetlerin kökü mesâbesindedir. Buna,(İnnemel-a'mâlü bin-niyyât) (Ameller niyetlere göredir.) hadis-i şerifi kuvvetli bir delildir. Amellerin makbul olması için niyet şarttır.
Nitekim;(Niyyetül-mü'mini hayrun min amelihî) (Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır.) hadis-i şerifi de bunu pek güzel izah etmektedir. Ve yine iki cihan serveri, sevgili Peygamberimiz Efendimiz; (Ve innemâ liküllimriin mâ nevâ, femen kânet hicretühû ilallahi ve rasûlihî, fe hicretühû ilallahi ve rasûlihî) (Muhakkak ki her kişi niyetlendiğini bulacaktır. Kim Allah'a ve Rasûlüne hicret ederse, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir.) buyurmuşlardır.
Buna göre bir işe başlarken, her şeyden önce niyet ve ihlâs şart ve mühimdir. Niyet halis olmadıkça o işten hayır beklemek boşunadır. Niyette ihlâs olmadan kurbiyyet mümkün değildir. Zirâ ihlas olmadan kurbiyyeti elde edeceğini zannedenlerin kazancı ancak Hak'tan uzaklaşma olur. Rızâ-yı Bârİ'yi kazanayım derken, ukûbete ve felakete düşer.
Nitekim mürâîlerin hali bu kàbildendir. İhlâs her amelde vacib olduğu gibi, bilhassa kalbe ait amellerde daha mühimdir.
(El-amelül-kalbiyyü küllühû niyyetün) "Kalbin her ameli niyettir." buyrulmuştur.İradesinde sadık olan mürid için niyetin edebi odur ki, vech-i kalbini şeyhi vasıtasıyla Cenâb-ı Zât-ı Akdes Hazretleri'ne tevcih ile, Zât-ı Bârî'yi kasd eyleye...
Yani niyeti, dünyavi ve uhrevi garaz ve ivaz ve ahval-i bâtıniyye husulü için; kurbiyyet, velîlik, kerâmet, ermişlik ve sâire gibi mâsivallah olmaya... Tek şart şudur ki, o teveccüh edâ-yı ubûdiyetle, hassaten Hazret-i Allah için ola...
Müridin Zât-ı Bârî'ye teveccühü anında sıfat-ı ilâhiyyeye teveccühü sahih olmaz demişlerdir. Zate teveccüh künh ve hakîkat itibârıyla değildir. Zira künh ve hakîkat itibarı haramdır. Bu teveccüh, muhabbet-i zâtiye sahibi olanlara mümkün olur. Çünkü onlar için kahır ve lütuf müsâvîdir. Nitekim, (Küllü ma sadere minel-habibi habibün)'dür (Sevgiliden sadır olan her şey sevgilidir.)Ve şeyhi imtihan kasdıyla olmayıp, ancak rızâ-yı Bâri için olmalıdır.
İmtihan kasdıyla yapanların hiç de iyi kimseler olmadıkları bildirilmiştir. Ve keramet görmeyi de kasdetmemelidir. Zira velîlikte keramet şart kılınmadı ve keramet şeyhin efdal olmasına alâmet olmaz. Bazan da şeyh efendiye keramete izin verilmemiştir. Şeyh efendi de keramet aramak, ona inanmamak ve teslim olmamak demektir.
Yâhut, şeyh kerameti izhara lüzum görmemiştir de, onun için izhâr-ı keramet etmez. Bir istikametin bin kerametten efdal olduğunu da hiç unutmamalıdır.Cenâb-ı Hakk'ın kulunda başlıca istediği şey, istikamettir. Cenâb-ı Hak cümlemizi istikametten ayırmasın, âmîn... Nitekim Cenâb-ı Hak da; (Kulillah, sümmestekım) (Allah de, sonra istikamet üzere ol!)buyurmuştur.
Nitekim;(Niyyetül-mü'mini hayrun min amelihî) (Mü'minin niyeti amelinden hayırlıdır.) hadis-i şerifi de bunu pek güzel izah etmektedir. Ve yine iki cihan serveri, sevgili Peygamberimiz Efendimiz; (Ve innemâ liküllimriin mâ nevâ, femen kânet hicretühû ilallahi ve rasûlihî, fe hicretühû ilallahi ve rasûlihî) (Muhakkak ki her kişi niyetlendiğini bulacaktır. Kim Allah'a ve Rasûlüne hicret ederse, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir.) buyurmuşlardır.
Buna göre bir işe başlarken, her şeyden önce niyet ve ihlâs şart ve mühimdir. Niyet halis olmadıkça o işten hayır beklemek boşunadır. Niyette ihlâs olmadan kurbiyyet mümkün değildir. Zirâ ihlas olmadan kurbiyyeti elde edeceğini zannedenlerin kazancı ancak Hak'tan uzaklaşma olur. Rızâ-yı Bârİ'yi kazanayım derken, ukûbete ve felakete düşer.
Nitekim mürâîlerin hali bu kàbildendir. İhlâs her amelde vacib olduğu gibi, bilhassa kalbe ait amellerde daha mühimdir.
(El-amelül-kalbiyyü küllühû niyyetün) "Kalbin her ameli niyettir." buyrulmuştur.İradesinde sadık olan mürid için niyetin edebi odur ki, vech-i kalbini şeyhi vasıtasıyla Cenâb-ı Zât-ı Akdes Hazretleri'ne tevcih ile, Zât-ı Bârî'yi kasd eyleye...
Yani niyeti, dünyavi ve uhrevi garaz ve ivaz ve ahval-i bâtıniyye husulü için; kurbiyyet, velîlik, kerâmet, ermişlik ve sâire gibi mâsivallah olmaya... Tek şart şudur ki, o teveccüh edâ-yı ubûdiyetle, hassaten Hazret-i Allah için ola...
Müridin Zât-ı Bârî'ye teveccühü anında sıfat-ı ilâhiyyeye teveccühü sahih olmaz demişlerdir. Zate teveccüh künh ve hakîkat itibârıyla değildir. Zira künh ve hakîkat itibarı haramdır. Bu teveccüh, muhabbet-i zâtiye sahibi olanlara mümkün olur. Çünkü onlar için kahır ve lütuf müsâvîdir. Nitekim, (Küllü ma sadere minel-habibi habibün)'dür (Sevgiliden sadır olan her şey sevgilidir.)Ve şeyhi imtihan kasdıyla olmayıp, ancak rızâ-yı Bâri için olmalıdır.
İmtihan kasdıyla yapanların hiç de iyi kimseler olmadıkları bildirilmiştir. Ve keramet görmeyi de kasdetmemelidir. Zira velîlikte keramet şart kılınmadı ve keramet şeyhin efdal olmasına alâmet olmaz. Bazan da şeyh efendiye keramete izin verilmemiştir. Şeyh efendi de keramet aramak, ona inanmamak ve teslim olmamak demektir.
Yâhut, şeyh kerameti izhara lüzum görmemiştir de, onun için izhâr-ı keramet etmez. Bir istikametin bin kerametten efdal olduğunu da hiç unutmamalıdır.Cenâb-ı Hakk'ın kulunda başlıca istediği şey, istikamettir. Cenâb-ı Hak cümlemizi istikametten ayırmasın, âmîn... Nitekim Cenâb-ı Hak da; (Kulillah, sümmestekım) (Allah de, sonra istikamet üzere ol!)buyurmuştur.