Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ingiltere’nin, mustafa kemal’in devrimini desteklemesi (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
İNGİLTERE’NİN, MUSTAFA KEMAL’İN DEVRİMİNİ DESTEKLEMESİ

Bunlara rağmen, İngilizler, başladığını tamamlamak için Mustafa Kemal'i bundan sonra kendi haline bıraksalardı elde ettiği gayeye doğru elbette bir adım dahi atamazdı. Türkiye'de Arapça konuşan İslâm memleketlerinin Osmanlı Devleti’nden ayrılmasına sükut eden ve Türklerle yetinenler bulunmakla beraber, Hilâfet’in ilgasına razı olacak bir fert ve Müslüman dahi yoktu. Buna Mustafa Kemal ve sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar az birkaç arkadaşından başka rıza gösterecek kimse yoktu. Hilâfet’e sarılmakta ittifak vardı. Onun simgesi ve sadakatı kalplerin en ücra derinliklerine kadar işlemişti. Bir "Padişahım çok yaşa!" sözü her Türkün kalbinin bağlarını titretirdi. Ve ondaki en kuvvetli hisleri canlandırırdı. Onun için, Hilâfet’i ilga etmeyi kararlaştırmak için ümmet adına her hangi bir temsilcilerin adım atması beklenmezdi.

Lakin İngilizlerin takip ettiği üsluplar, Mustafa Kemal'e dayanmaları ve işlerinde sebat göstermeleri ihtilale bu neticeleri verdirdi. İngilizler, bu ihtilalle meşgul olurken, meseleyi istismar için devletlerarası bir tertip hazırlıyordu. Meseleyi genişçe propaganda yapıyor, hadiseleri şişiriyor, müttefikler nezdinde Türkiye'ye karşı endişe uyarıyordu.

Ecnebilerden ve subaylardan İstanbul'a raporlar geliyordu. Hepsi de Anadolu'ya hakîm olan büyük bir huzursuzluğun ve millî şuurun fışkırışının vasıflarıyla doluydu. Aynı zamanda haber ajansları bu minvalde şişirilmiş haberler naklediyordu. Bu sırada müttefikler arasında Paris'te bir Sulh Kongresi toplandı. İngiltere, Mustafa Kemal'in yapmakta olduğu harekete ait haberleri de görüşülecek konular arasına alınmasını, yersiz olmasına rağmen ileri sürdü. İngiltere kalplerdeki gayzı alevlendiriyor, sert şartlar konulmasını teşvik ediyordu.

Fransa bunların, İngiltere tarafından uydurulan işler olduğunu bildiği için bu haberlere kulak asmıyordu. Aksine daha da ileri giderek Damad Ferid Paşa hükümetinin rızasını kazanmaya çalıştı. Ona bu hareketlerden dolayı hoşnutsuzluk duymadığını açıkladı. Onun, müttefiklerle dostluk kurmak şefkatlerini celbetmek için Paris'e gitmek istediğini öğrenince Osmanlı Devleti’nin geleceği hakkında kesin bir karar vermeden önce Paris'teki Sulh Konferansında Osmanlı Devleti’nin arzularını dinlemek için Paris'e gitmek isteyen Damat Ferit Paşanın emrine bir zırhlı tahsis etti.

Lakin İngiltere buna karşı çıktı. Fransa'nın Osmanlı Devleti’ni korumasından korktu. Bunun için Damat Ferid'in Paris'e gitmesine mani olmak istedi. Damat Ferid heyetle birlikte, gitmek arzusunda olduğunu gösterdi. Fakat hastalığı buna mani oldu. Sonra bir İngiliz Zırhlısıyla seyahat etti.

Paris Kongresi cidden çok sert kararlar aldı. Bu kararların sorumluluğunu üzerine alan İngiltere idi. Bunun şartlarını müdafaa ediyordu. Hatta Loyd George, 8 Kasım 1919 da Celid Holde irad ettiği bir hitabede:

“Bilhassa Osmanlı împaratorluğu meselesinde, Müttefik Devletler sulh şartları üzerinde tam bir muvafakata vardılar. Bilhassa Osmanlı İmparatorluğu meselesinde Bütün Avrupa, Yunanlıların, Ermenilerin, Arapların bulunduğu topraklar üzerindeki çirkin ve zararlı Osmanlı yönetiminin sona erdirilmesinde tam bir şekilde ittifak halindedirler. Akdeniz ve Karadeniz üzerindeki limanların bütün milletlere açılması gerekir.”

Fakat Fransa ile İtalya anlaşmadan memnun değillerdi. Özellikle İngiltere'nin bu şartları müdafaa etmesinden maksadı; onları icra etmek niyetinde olduğundan değil, Osmanlı Devleti’ne karşı tehdit unsuru olmasını istediğindendir. Türkleri sultanın aleyhine kışkırtıp Mustafa Kemal tarafını tutmalarını temin etmek içindi. Bundan dolayı daha sonra 1921 Şubatında Londra’da yapılan konferansta bu anlaşmanın ilgasını isteyen ilk Devlet İngiltere oldu.
 

cemcemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
177
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
33
ne destek ne destek heryerde isyan çıkarttırıp durdular açmadıkları azınlık cemiyeti yok kürt teali cemiyetleri ermeni rum pontus cemiyetleri bugün musul ve kerkük bizim değilse bu ingilizlerin yüzünden. büyük taarruzda yunanlar kendi silahlarıyla değil ingilizlerin silahlarıyla savaştılar bu nasıl bir yardım etmekse ayrıca meclis bugün istese hilafet aynen gelir o yasayıda mustafa kemal koydurmuştur hilafet hakkı meclise aittir ve bu hak yalnızca türkiyede bulunur ölünün arkasından sallamayı bırakın artık ahiret boşuna yok orada görürsünüz kimin n oldugunu
 

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Sevgili kardeşim diyelimki geçen padişah dedikleri, halifelerin hepsi kötü o zaman sen olsaydın veya samimi bir müslüman ne yapardı???
Bence, tekrar allah'ın emirlerini uluhiyetini organizeli biçimde yer yüzüne hakim kılardı.
Niye batılın sistemini getiriyor.düşünmek lazım!!!
 

cemcemil

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Şub 2011
Mesajlar
177
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
33
Sevgili kardeşim diyelimki geçen padişah dedikleri, halifelerin hepsi kötü o zaman sen olsaydın veya samimi bir müslüman ne yapardı???
Bence, tekrar allah'ın emirlerini uluhiyetini organizeli biçimde yer yüzüne hakim kılardı.
Niye batılın sistemini getiriyor.düşünmek lazım!!!

o zaman o düşünülmeli kalkıpta ingilizler türklere yardım etti diyip koca kurtuluş savaşında şehit olan askerlerimize ihanet etmemeliyiz danışıklı dövüşte ölen askerler diye ingilizler kimseye günahını vermez onların çekilmesinin sebebi karşılarında böyle bir direniş beklemiyorlardı o sırada rusyada kurulan yeni devlette bol bol silah desteği verdi müttefikleride ülkemizi terk etmek zorunda kaldığı için ingilizler rus ve türk devletlerinin ittifak kurup kendisine saldırmasından ayrıca bu savaşın diğer sömürgelerinde ayaklanma çıkarmasından dolayı bütün gücünü ülke üzerine yoğunlaştıramadı şeriatın niye kalktığına gelince onu ben bile hala anlamıyorum
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
(Sakarya'da Yunanlıları yendikten sonraki, yenilişlerinde asıl sebep, çizmeyi aşan Yunanistan'a müttefiklerin yardımı kesmesi ve iç olaylarıdır, İngiliz, Fransız ve İtalyan kuvvetlerinin niçin çıkıp gittiğini, açık açık tarihî gerçek olarak ortaya koymaksızın kazanılmış bir bağımsızlıktan bahsetmek... Aşağılık bir devrin propagandasına göre ayarlanmış bir tarih yerine, gerçek bir tarih ilmi ve tarih felsefesi ortaya konulmadıkça, günün ruhî ve sosyal meselelerine gerçekçi bir yaklaşım mümkün değildir. Gerçek şu ki, Anadolu dün jeopolitik durumunun imtiyazıyla paylaşılamadı; ve o gün bugün, Doğu ve Batılı emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda, politik, sosyal ve ekonomik bir statükoya göre ayarlı Batıcı çizgide bir düzen belirtiyor.)
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
1919... Vahidüddin Han'ın, Anadolu'da Kurtuluş Savaşını başlatması için Mustafa Kemâl'i görevlendirmesi, bunun için kendisine tahsis ettiği vapurla Samsun'a gitmesine önayak olması, onun da Halîfe tarafından yollanmış bir zât olarak karşılanması ve ardı sıra gelişen hâdiseler... İşin vakanüvislere âit yönü bir yana, bizi ilgilendiren husus, BÜYÜK DOĞU-İBDA üzerindeki tuğrayı basan ismin, yani "Büyük İrşad Kutbu" Abdülhakîm Arvasî Hazretlerinin, "Kurtuluş Savaşı" diye yaftalandırılan Anadolu'daki mücadeleye destek vermesidir... Sözkonusu mücadelenin isimli isimsiz kayıttan düşürülmüş umumî ve mahallî kahramanları meselesi bir yana, hamleyi nefslerine maleden ahbes ve hizbi zamanla ortaya çıkan gelişmeler bir yana, böyle bir destek verilmiştir... Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren bugüne gelen çizgiye bakıldığı zaman, küfrün o türlü hakimiyeti ile bu türlü hakimiyeti arasında yapılmış bir tercih karşısında olduğumuz görülür... Bizim neticeye bakıp da sebebi bu türlü mânâlandırmamıza mukabil, o günün şartlarını düşünen başka bir selim akıl, o günden istikbâlin şartları içinde kimin ne mal ve neyin ne olacağının bilinemeyeceğini söyleyebilir... Bizim için geçerli olmayan bu husus, "bizim için" demekle umumî bir hüküm hâline gelemeyeceğine göre, onu da içine alıcı bir cevap ister ki, işin bedahet hâlinde izâhı şudur:

Nefeslenme payı hâlinde, "o küfürdense, bu küfür" şeklinde bir tercih, rıza değil, katlanıştır... Malûm olduğu üzere, "küfre rıza, aynıyla küfür"dür... Mücadelesi kabil olanlar şeklindeki bir tercih ise, isabeti tartışılır bir tercihtir... Öyleyse, devletler arası güçler dengesi ve jeopolitik durumunun imtiyazı dolayısıyla paylaşılamayan Anadolu'da üstüne üstlük bir de öz halkının direnişi riski eklenince, malûm paçoz kurtuluş ve küfür idaresi... Müslümanlar için tek kâr, kan, gözyaşı ve binbir sıkıntı içinde de olsa, "var olma ve direniş" bayrağını dalgalandırması, teslimiyetçilik ve pasifizm ruhsuzluğunu reddeden iradesidir... O günün malûm dış cephedeki küfrüne karşı bu direniş, istikbâlde zuhur edecek ve dıştakinden beter olan iç küfre rağmen, "müslüman devlet"i savunma irâdesinin gelecek kuşaklara beyânıdır... Bütün İslâm tarihini kerâmet çapında üstün bir idrak zaviyesinden değerlendiren ve ikincisi olmayan bu işin terkibini ortaya koyan BÜYÜK DOĞU - dünya görüşümüze, nisbet sözkonusu direnişteki olağanüstü fedakârlık ve mücerret takdir olarak "var olmak" irâdesini tesbit işinden sonra, o şartlara düşücü keyfiyet zaafını ve bunun da Kanunî'den beri gelen zaafın son halkası olarak tecellisini görmezden gelemeyiz; yâni, "düşmanı kovduk, kurtulduk!" züğürt tesellisiyle TC'ye rıza bir yana, sahabîler devrinden başka hiçbir dönemi kendimize örnek almayanız... Kuru bir temenni ve tekerlemeden ibaret kalmayışımızın delili de, İslâm dünyasında benzeri şöyle dursun, benzerinin benzeri de olmayan "İslâma muhatap anlayış" davasının insan ve toplum meselelerinin hâlli hâlinde sistem örgüsünün mübdîiyiz... Bu tesbit içinde açıkça ilân edelim ki, kahramanca, fedakârca, büyük çapta faydalı ve iyi niyetli mücadele ve çabalar zerresi bile görmezden gelinemez bir kıymet ifâde etse de, bunlar zâtî mahiyetleri itibariyle bir devlet plânına geçebilmenin değil, buna malik mihrakın değerlendirmesine mevzu çalışmalardır... Netice olarak; iç oluş'u dış oluş'a çevirici ve ihtilâl sürecini inkılâpla kavuşturabilecek bir FİKİR ve AKİSYON mihrakı olan BÜYÜK DOĞU-İBDA, 1919'un "var olma" iradesini temsil etmek bir yana, onun muradı olan istikbâlini de temsil etmektedir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt