Mekarim-i Ahlak
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Ocak 2008
- Mesajlar
- 515
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Yaşamımızdaki ilişkilerde bir şeyler ters gidiyorsa, düşüncelerimizi gözden geçirelim; başka(!)larını suçlamanın ağırlıkta olduğunu göreceğiz.
İNSANLAR SİZE ÇEKİLMİYORSA, SİZİNLE AYNI PLATFORMDA OLMAKTAN HAZ ALMIYORSA NEDENİ, DÜŞÜNCELERİNİZİN OLUŞTURDUĞU DUYGULARIN NEGATİF ENERJİSİNDENDİR.
Düşüncelerinizi değiştirin; yaşamınız değişsin!..
İnsanlar güzel davranışlara layıktır…
Yalnızca 24 saat boyunca da olsa, yaşamınızdaki herkesi olduğu gibi benimseyip, kimseyi yargılamadan yaşamayı denediniz mi?
Başka(!)larını düşünüp yazdıklarından, yaptıklarından, davranışlarından dolayı yargılamak, kınamak, karalamak, alay etmek, sürekli yaptığımız şey.. Bu da "dar görüşlü" olmamızdan, bilgi depomuzdakileri tabulaştırmaktan, bilgi eksikliğimizden, vs. kaynaklanıyor olabilir.. (Yanlış anlaşılmasın, burada sadece negatif örnekleme yaptık.)
Hata bulmak, görmek yaşamımızın bir parçası.. Elbette evrensel doğruları ıskalamayacağız. Bilimsel, ilimsel doğrular vazgeçilmezlerimizdir. Ama nasıl anlatacağız bunları?..
İNCİTMEDEN, ALAY ETMEDEN, TAHRİK ETMEDEN, HAKARET ETMEDEN…
"Eleştiri" sözcüğü bile çoğu kişi tarafından hata bulmak olarak yorumlanıyor. (Bunu şöyle de kabullenip, gereğini yapıyoruz günlük yaşamımızda: YORUMLAMAK= ELEŞTİRİ = HATA BULMAK) Ne yazık!…
Oysa eleştiri sözcüğü bir şeyin objektif değerlendirmesini yapmaktır.
Ama İNCİTMEDEN, ALAY ETMEDEN, TAHRİK ETMEDEN, HAKARET ETMEDEN…
Bir kısım insanımız, kendilerini diğer(!) insanlardan daha az ünlü, daha az tercih edilen, daha az eğitimli-yetenekli, daha az cazip, daha az güçlü olduklarına inanırlar. Bu da kişiliklerini silikleştirir. Ya da tam tersi; eksikliklerinin deşifre edilmemesi adına böbürlenirler, üstünlük taslarlar… Yani üstünlük duygusu ya da aşağılık duygusundan bahsediyoruz.. Özünde ikisi de aynı şeydir..
Bir de buna hepimizin, hakkında çok bilgili olduğu; kibiri de ekleyelim;
Bu duyguların kökeninde kendini değerli bulmamak yatar. Kendini değerli bulmayan insan da, ya başka(!)larında hata bularak geçici bile olsa egosunun üstünlük duymasını sağlar ya da kendisini kurban olarak hisseder.
BAŞKALARININ SİZİ DEĞERLİ BULMASINI İSTİYOR MUSUNUZ?..
ÖNCE SİZ BAŞKALARINA DEĞER VERİN!..
BAŞKALARINDAN SEVGİ BEKLİYOR MUSUNUZ?
ÖNCE SİZ SEVİN!. Dünyaya ne verirsek bize geri gelen o oluyor.
Dünyaya endişe ile bakarak birilerinden, hiç istemediğimizin geleceği beklentisi içinde yaşıyorsak; her şey de düşüncelerimiz doğrultusunda gerçekleşiyor. Yani korktuklarımız başımıza geliyor. Kaçış yok bu durumda!..
Bunun tersine Dünyayı, insanları sevecen bir şekilde algılayabiliyorsak, kabul edebiliyorsak, her şey yine düşüncelerimiz doğrultusunda oluyor. Sonuç: Sevinçli bir huzur hali..
Yaşamımızdaki ilişkilerde bir şeyler ters gidiyorsa, düşüncelerimizi gözden geçirelim; başka(!)larını suçlamanın ağırlıkta olduğunu göreceğiz.
Düşüncelerinizi değiştirin; yaşamınız değişsin!..
ALINTIDIR.
İNSANLAR SİZE ÇEKİLMİYORSA, SİZİNLE AYNI PLATFORMDA OLMAKTAN HAZ ALMIYORSA NEDENİ, DÜŞÜNCELERİNİZİN OLUŞTURDUĞU DUYGULARIN NEGATİF ENERJİSİNDENDİR.
Düşüncelerinizi değiştirin; yaşamınız değişsin!..
İnsanlar güzel davranışlara layıktır…
Yalnızca 24 saat boyunca da olsa, yaşamınızdaki herkesi olduğu gibi benimseyip, kimseyi yargılamadan yaşamayı denediniz mi?
Başka(!)larını düşünüp yazdıklarından, yaptıklarından, davranışlarından dolayı yargılamak, kınamak, karalamak, alay etmek, sürekli yaptığımız şey.. Bu da "dar görüşlü" olmamızdan, bilgi depomuzdakileri tabulaştırmaktan, bilgi eksikliğimizden, vs. kaynaklanıyor olabilir.. (Yanlış anlaşılmasın, burada sadece negatif örnekleme yaptık.)
Hata bulmak, görmek yaşamımızın bir parçası.. Elbette evrensel doğruları ıskalamayacağız. Bilimsel, ilimsel doğrular vazgeçilmezlerimizdir. Ama nasıl anlatacağız bunları?..
İNCİTMEDEN, ALAY ETMEDEN, TAHRİK ETMEDEN, HAKARET ETMEDEN…
"Eleştiri" sözcüğü bile çoğu kişi tarafından hata bulmak olarak yorumlanıyor. (Bunu şöyle de kabullenip, gereğini yapıyoruz günlük yaşamımızda: YORUMLAMAK= ELEŞTİRİ = HATA BULMAK) Ne yazık!…
Oysa eleştiri sözcüğü bir şeyin objektif değerlendirmesini yapmaktır.
Ama İNCİTMEDEN, ALAY ETMEDEN, TAHRİK ETMEDEN, HAKARET ETMEDEN…
Bir kısım insanımız, kendilerini diğer(!) insanlardan daha az ünlü, daha az tercih edilen, daha az eğitimli-yetenekli, daha az cazip, daha az güçlü olduklarına inanırlar. Bu da kişiliklerini silikleştirir. Ya da tam tersi; eksikliklerinin deşifre edilmemesi adına böbürlenirler, üstünlük taslarlar… Yani üstünlük duygusu ya da aşağılık duygusundan bahsediyoruz.. Özünde ikisi de aynı şeydir..
Bir de buna hepimizin, hakkında çok bilgili olduğu; kibiri de ekleyelim;
Bu duyguların kökeninde kendini değerli bulmamak yatar. Kendini değerli bulmayan insan da, ya başka(!)larında hata bularak geçici bile olsa egosunun üstünlük duymasını sağlar ya da kendisini kurban olarak hisseder.
BAŞKALARININ SİZİ DEĞERLİ BULMASINI İSTİYOR MUSUNUZ?..
ÖNCE SİZ BAŞKALARINA DEĞER VERİN!..
BAŞKALARINDAN SEVGİ BEKLİYOR MUSUNUZ?
ÖNCE SİZ SEVİN!. Dünyaya ne verirsek bize geri gelen o oluyor.
Dünyaya endişe ile bakarak birilerinden, hiç istemediğimizin geleceği beklentisi içinde yaşıyorsak; her şey de düşüncelerimiz doğrultusunda gerçekleşiyor. Yani korktuklarımız başımıza geliyor. Kaçış yok bu durumda!..
Bunun tersine Dünyayı, insanları sevecen bir şekilde algılayabiliyorsak, kabul edebiliyorsak, her şey yine düşüncelerimiz doğrultusunda oluyor. Sonuç: Sevinçli bir huzur hali..
Yaşamımızdaki ilişkilerde bir şeyler ters gidiyorsa, düşüncelerimizi gözden geçirelim; başka(!)larını suçlamanın ağırlıkta olduğunu göreceğiz.
Düşüncelerinizi değiştirin; yaşamınız değişsin!..
ALINTIDIR.