hanne_meryem
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 10 Eyl 2006
- Mesajlar
- 16
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
“Yer çalışsın gök çalışsın, sen utanmazsan otur.!”
Bunların hakkında bilmem bahanen var mı? Dur!
Ey bütün dünya ve mâfihâ (içindekiler) ayaktayken yatan,
Leş mi kesildin, davransana! Bari Allah’tan utan!” diyen Şairimiz, bu mısralarıyla çalışmanın önemini anlatmaya çalışır.
İnsan çalışmak zorundadır. Zerreden yıldızlara kadar her varlığın harıl harıl çalıştığı kâinatta boş durmak insana yakışmaz. Arılar çiçek çiçek dolaşır. Karıncalar dinlenmek bilmeksizin çalışır. Kuşlar daldan dala konar. Sular şırıl şırıl akar. Çiçekler açar, hayvanlar koşar, güneş her sabah doğup akşamleyin batar. Eğer kâinattaki bu düzenli çalışma, didinme, gayret olmasaydı ayakta kalabilir miydik?
Bu düzene ayak uyduramayan veya bozmaya çalışan insan ne kadar zarardadır!
Her şeyin tekâmül ettiği, iyiye ve mükemmele doğru gittiği kâinatta, bu tempoya ayak uyduramayan insan elbet zarardadır.
Halbuki insan yaratılışı gereği çalışmak zorundadır. Huzuru buna bağlıdır. Sıkıntılardan ancak böyle kurtulur. Çünkü boş insanın başına sıkıntılar, sinekler gibi üşüşür.
Başarının sırrı çalışmada saklıdır. Çalışan insanlar er geç başarırlar.
Alın terinin, göz nurunun, el emeğinin ulaşamayacağı şey yoktur. Belli noktalara yükselmiş ne kadar büyük insan varsa, bakın, hepsi de çaba ve gayretleriyle o noktaya ermişlerdir. Addison.
“Hiçbir başarını rastlantıya borçlu değilim. Buluşlarım da rastlantının değil çalışmalarımın sonucudur.” Der. Edison da, “Başarılarımın yüzde doksan dokuzu çalışma, yüzde biri de zekama ait.” Der.
Herşey çalışmayla elde edilir. Hangi değerli iş vardır ki, gayretsiz elde edilmiş olsun? Bilgi de çalışmayla kazanılır. Balzac, “Bilginin efendisi olmak isteyen, çalışmanın kölesi olmalıdır.” Derken, ilim öğrenmede çalşmanın önemini belirtir.
Bedenin sağlıklı olması, gerekli vitamin ve proteinleri almakla olduğu gibi, zihnin kuvvet ve zindeliği de zihni ekzersizlerle çalıştırmakla, işletmekle olur.
Zihnen ve bedenen çalışmak zorundayız. Çünkü durmak yokluğun ikiz kardeşi, hareket ise dirilik, canlılıktır. Durgun suların zaman içinde kokuşup kurtlandığını bilmeyenimiz yoktur.
Atalarımız “İşleyen demir pas tutamz” demişler. Aslında insan hareketli, heyecanlı bir özellikte yaratılmıştır. Rahatı, huzuru, mutluluğu ancak çalışmasıyla mümkündür. Sefahat de, sefalet de çalışmayla önlenir.
Belli hedefleri, yüce gayeleri olanlar muhakkak çalışmalıdırlar. Yükselebilmek için çalışmak şarttır. Kolayca elde edilen şeylere değil, alın teriyle hak ederek kazanılan şeylere kıymet vermek lâzımdır.
Hore, “İnsanlar dünyada çabuk yükselenlere değer verirler. Halbuki hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez. Der. Güçlüklere katlanarak, çile çekilerek, dirsek çürüterek elde edilen şeylerin tadına doyum olmaz. Peygamberimiz de, “İşlerin en hayırlısı en zor elde edilendir.” Buyururken bize kolaya değil, zora talip olmayı hedef gösterir.
Bunun içindir ki, yorulmalı, didinmeli, çırpınmalı, çile çekmeli , neticeyi öyle elde etmeliyiz. Paranın bile bin bir güçlükle kazanıldığı günümüzde yüce hedeflere kolayca varılamayacağı unutulmamalıdır. “Yükselmek, hayatın sırrını öğrenmekle olur.” Diyen Pasteur, usanma nedir bilmeyen gayretiyle o sırrı bir yönüyle yakalayabilenlerden biridir.
Hangi işte olursak olalım, çalışmayı prensip edinelim. Kendimize sorular soralım:
“Dün ne yaptım? Bugün ne yapıyorum? Yarın ne yapacağım!”
Eğer “Bugün en az dünkü kadar çalıştım. Yarın da aynı tempoyla çalışıp bir şeyler yapacağım.” Diyebiliyorsak mutluyuz. O zaman güçlüklerin üstesinden gelebilir, engelleri aşabilir, imkanları değerlendirebiliriz.
“İki günü eşit olan zararda dır..” hadisi rehberimiz olmalı; her gün bir önceki güne muhakkak bir şeyler eklemeliyiz.
Ömür boşa geçirilecek, tembellikle heder edilecek kadar değersiz değildir. Vaktini öldüren insan kendi kendisine sorabilmelidir:
“Yılan, akrep gibi zararlı yaratıklar öldürülür. Vaktim o kadar zararlımı ki, onu öldürmeye çalışıyor... “Aman vakit geçmiyor! Ah vah! Demekle kendimi sıkıntılara atıyorum?
Bu soruya vereceğimiz “hayır! Cevabı, herhalde bizi çalışmaya itecek kadar tesirli olacaktır.
Peygamberimizin boş oturan insana selam vermediğini düşünelim. Çalışmanın insan hayatındaki önemini bir kere daha anlarız. “dolu vakit gelmeden önce boş vaktin kıymeti bilin! Buyuran bir peygamberin yolunda olanlar için çalışmanın hiçbir mazereti yoktur. Hele dini görevlerini yaptıktan sonra, çalışmanın da ibadet olduğunu bilirsek.
Elbette ki, bir takım şikayetlerle, problemlerle karşı karşıya kalabiliriz. Noksanlarımız, kusurlarımız olabilir. Bunları bir tespit edelim. “Bunların üstesinden geleceğim! Diye azmedelim ve şevkle, gayretle çalışalım İnanın, hepsinin üstesinden geleceğiz. Kur’ an, “İnsan için çalıştığından başka bir şey yoktur.” Buyurduktan sonra daha fazla söze ne hacet! Çalışalım, muhakkak neticesini göreceğiz.
Ne var ki, rastgele çalışamayız. Her şeyin planlandığı, proğramlandığı günümüzde derli toplu, düzenli, planlı programlı olmayan çalışmaların verimli olmayacağını da akıldan çıkarmamalıyız.
Çalışmalarımızda başarılı olabilmemiz için kanun şeklinde bir kısım prensiplere sarılmalı, bazı engelleri aşmalıyız. İsterseniz, bunların birkaçını hatırlayalım.
Bunların hakkında bilmem bahanen var mı? Dur!
Ey bütün dünya ve mâfihâ (içindekiler) ayaktayken yatan,
Leş mi kesildin, davransana! Bari Allah’tan utan!” diyen Şairimiz, bu mısralarıyla çalışmanın önemini anlatmaya çalışır.
İnsan çalışmak zorundadır. Zerreden yıldızlara kadar her varlığın harıl harıl çalıştığı kâinatta boş durmak insana yakışmaz. Arılar çiçek çiçek dolaşır. Karıncalar dinlenmek bilmeksizin çalışır. Kuşlar daldan dala konar. Sular şırıl şırıl akar. Çiçekler açar, hayvanlar koşar, güneş her sabah doğup akşamleyin batar. Eğer kâinattaki bu düzenli çalışma, didinme, gayret olmasaydı ayakta kalabilir miydik?
Bu düzene ayak uyduramayan veya bozmaya çalışan insan ne kadar zarardadır!
Her şeyin tekâmül ettiği, iyiye ve mükemmele doğru gittiği kâinatta, bu tempoya ayak uyduramayan insan elbet zarardadır.
Halbuki insan yaratılışı gereği çalışmak zorundadır. Huzuru buna bağlıdır. Sıkıntılardan ancak böyle kurtulur. Çünkü boş insanın başına sıkıntılar, sinekler gibi üşüşür.
Başarının sırrı çalışmada saklıdır. Çalışan insanlar er geç başarırlar.
Alın terinin, göz nurunun, el emeğinin ulaşamayacağı şey yoktur. Belli noktalara yükselmiş ne kadar büyük insan varsa, bakın, hepsi de çaba ve gayretleriyle o noktaya ermişlerdir. Addison.
“Hiçbir başarını rastlantıya borçlu değilim. Buluşlarım da rastlantının değil çalışmalarımın sonucudur.” Der. Edison da, “Başarılarımın yüzde doksan dokuzu çalışma, yüzde biri de zekama ait.” Der.
Herşey çalışmayla elde edilir. Hangi değerli iş vardır ki, gayretsiz elde edilmiş olsun? Bilgi de çalışmayla kazanılır. Balzac, “Bilginin efendisi olmak isteyen, çalışmanın kölesi olmalıdır.” Derken, ilim öğrenmede çalşmanın önemini belirtir.
Bedenin sağlıklı olması, gerekli vitamin ve proteinleri almakla olduğu gibi, zihnin kuvvet ve zindeliği de zihni ekzersizlerle çalıştırmakla, işletmekle olur.
Zihnen ve bedenen çalışmak zorundayız. Çünkü durmak yokluğun ikiz kardeşi, hareket ise dirilik, canlılıktır. Durgun suların zaman içinde kokuşup kurtlandığını bilmeyenimiz yoktur.
Atalarımız “İşleyen demir pas tutamz” demişler. Aslında insan hareketli, heyecanlı bir özellikte yaratılmıştır. Rahatı, huzuru, mutluluğu ancak çalışmasıyla mümkündür. Sefahat de, sefalet de çalışmayla önlenir.
Belli hedefleri, yüce gayeleri olanlar muhakkak çalışmalıdırlar. Yükselebilmek için çalışmak şarttır. Kolayca elde edilen şeylere değil, alın teriyle hak ederek kazanılan şeylere kıymet vermek lâzımdır.
Hore, “İnsanlar dünyada çabuk yükselenlere değer verirler. Halbuki hiçbir şey toz ve tüy kadar çabuk yükselmez. Der. Güçlüklere katlanarak, çile çekilerek, dirsek çürüterek elde edilen şeylerin tadına doyum olmaz. Peygamberimiz de, “İşlerin en hayırlısı en zor elde edilendir.” Buyururken bize kolaya değil, zora talip olmayı hedef gösterir.
Bunun içindir ki, yorulmalı, didinmeli, çırpınmalı, çile çekmeli , neticeyi öyle elde etmeliyiz. Paranın bile bin bir güçlükle kazanıldığı günümüzde yüce hedeflere kolayca varılamayacağı unutulmamalıdır. “Yükselmek, hayatın sırrını öğrenmekle olur.” Diyen Pasteur, usanma nedir bilmeyen gayretiyle o sırrı bir yönüyle yakalayabilenlerden biridir.
Hangi işte olursak olalım, çalışmayı prensip edinelim. Kendimize sorular soralım:
“Dün ne yaptım? Bugün ne yapıyorum? Yarın ne yapacağım!”
Eğer “Bugün en az dünkü kadar çalıştım. Yarın da aynı tempoyla çalışıp bir şeyler yapacağım.” Diyebiliyorsak mutluyuz. O zaman güçlüklerin üstesinden gelebilir, engelleri aşabilir, imkanları değerlendirebiliriz.
“İki günü eşit olan zararda dır..” hadisi rehberimiz olmalı; her gün bir önceki güne muhakkak bir şeyler eklemeliyiz.
Ömür boşa geçirilecek, tembellikle heder edilecek kadar değersiz değildir. Vaktini öldüren insan kendi kendisine sorabilmelidir:
“Yılan, akrep gibi zararlı yaratıklar öldürülür. Vaktim o kadar zararlımı ki, onu öldürmeye çalışıyor... “Aman vakit geçmiyor! Ah vah! Demekle kendimi sıkıntılara atıyorum?
Bu soruya vereceğimiz “hayır! Cevabı, herhalde bizi çalışmaya itecek kadar tesirli olacaktır.
Peygamberimizin boş oturan insana selam vermediğini düşünelim. Çalışmanın insan hayatındaki önemini bir kere daha anlarız. “dolu vakit gelmeden önce boş vaktin kıymeti bilin! Buyuran bir peygamberin yolunda olanlar için çalışmanın hiçbir mazereti yoktur. Hele dini görevlerini yaptıktan sonra, çalışmanın da ibadet olduğunu bilirsek.
Elbette ki, bir takım şikayetlerle, problemlerle karşı karşıya kalabiliriz. Noksanlarımız, kusurlarımız olabilir. Bunları bir tespit edelim. “Bunların üstesinden geleceğim! Diye azmedelim ve şevkle, gayretle çalışalım İnanın, hepsinin üstesinden geleceğiz. Kur’ an, “İnsan için çalıştığından başka bir şey yoktur.” Buyurduktan sonra daha fazla söze ne hacet! Çalışalım, muhakkak neticesini göreceğiz.
Ne var ki, rastgele çalışamayız. Her şeyin planlandığı, proğramlandığı günümüzde derli toplu, düzenli, planlı programlı olmayan çalışmaların verimli olmayacağını da akıldan çıkarmamalıyız.
Çalışmalarımızda başarılı olabilmemiz için kanun şeklinde bir kısım prensiplere sarılmalı, bazı engelleri aşmalıyız. İsterseniz, bunların birkaçını hatırlayalım.