İNANCIN İNSANA KAZANDIRDIĞI
Öyle ya! Bir mübarek Ramazan-ı Şerif'i daha 'hikmeti ve sevabıyla' uğurluyoruz. Her ne kadar 48 saat gibi bir zaman dilimi var ise de.
Artık 'hikmeti sual' misali amel defterimizle ulaşması gereken hedef için 'yol' hazırlığında. Bizler için; 'sevap mı çok, yoksa günah mı çok?'!
Bunun taktiri de elbette ki 'amel defterimizin' ulaşacağı Yüce Yaradan'ın 'hikmetiyle' vaki olacaktır. İşte bu münasebetle; düşündüm!
Ramazan-ı Şerif'e özgü bir son yazı yazayım? Ne yazılabilinir diye de uzun uzadıya; kendi kendime beyin jimnastiği yaptım.
Ramazan 'feyzine' ortak paydada nasıl bir yaşam ve düşünce geliştirebiliriz diye!
***
Oruç mu, Zekât mı, Fitre mi, Namaz mı gibi 'ibadetlerle' alakalı konu başlıkları da düşüncelerimde öne çıktı. Ancak hem çark ettim.
Hem de bu 'başlıklar', bizden çok bu 'işin' ehil sahibi kişilerle 'icra' edilmesi en doğru mevkute olur. Sonra dedim ki; neden olmasın!
Tüm bunları 'bize' aktaran, düşünme imkanı veren, iyilikle-kötülüğü 'fark' ettiren, insanoğlunun 'en kudretli' ve ulaşılmazı olanı; 'Akıl'ı niye yazmıyorum. Meselede karar kılınca bu kez 'araştırma' faslına geçtim; bu kudretli 'mevzuuyla' alakalı neler yazılabilinir diye?
Hem gazetenin kütüphanesinden, hem kendi arşivimden, hem de Sayın Mehmet Ali Altındağ'ın 'kütüphanesini', eşelemeye başladım.
***
Çünkü 'imanın' insana kazandırdığı çok önemli bir özelliğe sahip olan 'Akıl'ın hayat felsefesi, bir kaç kelimeyle 'ne' tanımlanabilir?
Ne de; 'onu' taşıyanın 'düşüncesine' iki satırla hitap edilir. Neyse 'kitapların, dergilerin' sayfalarını, bilgisayarımdaki arşivi, uzun bir süre çevirdim.
Ve işte aradığım dediğim 'meselemi' tarif eden bir 'yazıya' ulaştım. 'Akıl' nedir ve onun varlık felsefesi 'neleri' hâkim kılarak? başlığıyla gelişen bir yazı. Tabi 'yazıyla' alakalı da düşündüm. Bir kaç satır alıp, sonrasını 'kendim' döşeyeyim diye. Ancak baktım ki, 'yazıyı' katletmiş olurum.
Öyle ise dedim; 'kesintisiz' size aktarayım.
***
Hem siz bu 'derin' fikirler içeren yazıdan mahrum kalmayın. Hem de ben; '4 yıl' sonra yazıyı ikinci kez okuma fırsatı bulayım!
Zaten 'Akıl' kişinin sağlıklı düşünebilmesine, doğruyu yanlıştan ayırabilmesine ve en isabetli kararları alabilmesine 'vesile' olduğu için.
Ben de 'isabetli ve doğru' kararı, yazıyı sizinle 'bütünlük' içerisinde buluşturmayla verdim.
İşte o yazı!
***
Akıl; Allah’ın izni ile derin düşünebilmek, olaylardaki hikmetleri görebilmek, evrendeki olağanüstü tasarımı kavrayabilmek ve doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek gibi çok önemli yeteneklerin kaynağıdır. Ancak akıl, genelde sanıldığından farklı olarak algılanabilmektedir. Şöyle ki; insan doğuştan belirli bir zekâya sahiptir, fakat gerçek akıl Allah korkusu ve Allah sevgisi sonucunda oluşan büyük bir nimettir. Bu iki kavram arasında büyük bir fark olmasına rağmen toplumda genellikle aynı anlamda algılanır.
***
Peki, öyleyse "akıl" nedir?
Kimler gerçekten akıl sahibidir?
Bu soruların doğru cevaplarının bulunabileceği tek kaynak Yüce Kuran’dır. Kuran ayetlerinde aklın ancak iman ile oluşabileceği bildirilmektedir. Allah akıl sahibi kullarının özelliklerini Kuran'da şu şekilde bildirir:
"Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zümer Suresi, 18)
***
Bu kimseler Allah'ın kendilerine gösterdiği yola tam olarak uydukları, Kuran'da yer alan tavsiyeleri titizlikle yerine getirdikleri ve vicdanlarına tam olarak uydukları için, Allah onları akıl gibi büyük bir nimetle ödüllendirmiştir. Yüce Allah’ın iman etmiş seçkin kullarına nasip ettiği aklın insana kazandırdığı üstün özelliklerden bazıları ise şunlardır:
Feraset ve Basiret
Feraset, çabuk sezme ve anlama yeteneğidir.
***
Basiret ise; kişinin bir konunun özünü kavrama gücü, gerçeği tüm detaylarıyla görebilme kabiliyeti ve ileri görüşlülüğüdür. Her iki özellik de ancak "akıl" ile kazanılabilir.
Feraset ve basiret sahibi bir insan, karşılaştığı herhangi bir olayı, bir tavrı ya da bir sözü en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğine sahiptir. Geçmişte edindiği tecrübelerden de faydalanarak en akılcı sonuçları çıkarır ve bu bilgileri ilerisi için en isabetli şekilde kullanabilir. İçinde bulunduğu ortamı, şartları ve imkânları akılcı bir bakış açısıyla değerlendirir ve bu şartları olabilecek en iyi seviyeye getirmeyi ve elindeki imkânları en iyi şekilde kullanmayı başarır. Bir işe atılacağı zaman mutlaka bu konuda gerekli olabilecek her türlü tedbiri alır, olası aksaklıkları tespit eder ve bu doğrultuda hareket eder. Allah’ın verdiği akıl sayesinde her konuşması isabetli, her tavrı itidalli ve her düşüncesi keskin bir aklın ve kavrayışın ürünüdür.
***
Öyle ya! Bir mübarek Ramazan-ı Şerif'i daha 'hikmeti ve sevabıyla' uğurluyoruz. Her ne kadar 48 saat gibi bir zaman dilimi var ise de.
Artık 'hikmeti sual' misali amel defterimizle ulaşması gereken hedef için 'yol' hazırlığında. Bizler için; 'sevap mı çok, yoksa günah mı çok?'!
Bunun taktiri de elbette ki 'amel defterimizin' ulaşacağı Yüce Yaradan'ın 'hikmetiyle' vaki olacaktır. İşte bu münasebetle; düşündüm!
Ramazan-ı Şerif'e özgü bir son yazı yazayım? Ne yazılabilinir diye de uzun uzadıya; kendi kendime beyin jimnastiği yaptım.
Ramazan 'feyzine' ortak paydada nasıl bir yaşam ve düşünce geliştirebiliriz diye!
***
Oruç mu, Zekât mı, Fitre mi, Namaz mı gibi 'ibadetlerle' alakalı konu başlıkları da düşüncelerimde öne çıktı. Ancak hem çark ettim.
Hem de bu 'başlıklar', bizden çok bu 'işin' ehil sahibi kişilerle 'icra' edilmesi en doğru mevkute olur. Sonra dedim ki; neden olmasın!
Tüm bunları 'bize' aktaran, düşünme imkanı veren, iyilikle-kötülüğü 'fark' ettiren, insanoğlunun 'en kudretli' ve ulaşılmazı olanı; 'Akıl'ı niye yazmıyorum. Meselede karar kılınca bu kez 'araştırma' faslına geçtim; bu kudretli 'mevzuuyla' alakalı neler yazılabilinir diye?
Hem gazetenin kütüphanesinden, hem kendi arşivimden, hem de Sayın Mehmet Ali Altındağ'ın 'kütüphanesini', eşelemeye başladım.
***
Çünkü 'imanın' insana kazandırdığı çok önemli bir özelliğe sahip olan 'Akıl'ın hayat felsefesi, bir kaç kelimeyle 'ne' tanımlanabilir?
Ne de; 'onu' taşıyanın 'düşüncesine' iki satırla hitap edilir. Neyse 'kitapların, dergilerin' sayfalarını, bilgisayarımdaki arşivi, uzun bir süre çevirdim.
Ve işte aradığım dediğim 'meselemi' tarif eden bir 'yazıya' ulaştım. 'Akıl' nedir ve onun varlık felsefesi 'neleri' hâkim kılarak? başlığıyla gelişen bir yazı. Tabi 'yazıyla' alakalı da düşündüm. Bir kaç satır alıp, sonrasını 'kendim' döşeyeyim diye. Ancak baktım ki, 'yazıyı' katletmiş olurum.
Öyle ise dedim; 'kesintisiz' size aktarayım.
***
Hem siz bu 'derin' fikirler içeren yazıdan mahrum kalmayın. Hem de ben; '4 yıl' sonra yazıyı ikinci kez okuma fırsatı bulayım!
Zaten 'Akıl' kişinin sağlıklı düşünebilmesine, doğruyu yanlıştan ayırabilmesine ve en isabetli kararları alabilmesine 'vesile' olduğu için.
Ben de 'isabetli ve doğru' kararı, yazıyı sizinle 'bütünlük' içerisinde buluşturmayla verdim.
İşte o yazı!
***
Akıl; Allah’ın izni ile derin düşünebilmek, olaylardaki hikmetleri görebilmek, evrendeki olağanüstü tasarımı kavrayabilmek ve doğruyu yanlıştan ayırt edebilmek gibi çok önemli yeteneklerin kaynağıdır. Ancak akıl, genelde sanıldığından farklı olarak algılanabilmektedir. Şöyle ki; insan doğuştan belirli bir zekâya sahiptir, fakat gerçek akıl Allah korkusu ve Allah sevgisi sonucunda oluşan büyük bir nimettir. Bu iki kavram arasında büyük bir fark olmasına rağmen toplumda genellikle aynı anlamda algılanır.
***
Peki, öyleyse "akıl" nedir?
Kimler gerçekten akıl sahibidir?
Bu soruların doğru cevaplarının bulunabileceği tek kaynak Yüce Kuran’dır. Kuran ayetlerinde aklın ancak iman ile oluşabileceği bildirilmektedir. Allah akıl sahibi kullarının özelliklerini Kuran'da şu şekilde bildirir:
"Ki onlar, sözü işitirler ve en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerini hidayete erdirdiği kimselerdir ve onlar, temiz akıl sahipleridir." (Zümer Suresi, 18)
***
Bu kimseler Allah'ın kendilerine gösterdiği yola tam olarak uydukları, Kuran'da yer alan tavsiyeleri titizlikle yerine getirdikleri ve vicdanlarına tam olarak uydukları için, Allah onları akıl gibi büyük bir nimetle ödüllendirmiştir. Yüce Allah’ın iman etmiş seçkin kullarına nasip ettiği aklın insana kazandırdığı üstün özelliklerden bazıları ise şunlardır:
Feraset ve Basiret
Feraset, çabuk sezme ve anlama yeteneğidir.
***
Basiret ise; kişinin bir konunun özünü kavrama gücü, gerçeği tüm detaylarıyla görebilme kabiliyeti ve ileri görüşlülüğüdür. Her iki özellik de ancak "akıl" ile kazanılabilir.
Feraset ve basiret sahibi bir insan, karşılaştığı herhangi bir olayı, bir tavrı ya da bir sözü en doğru şekilde analiz edebilme yeteneğine sahiptir. Geçmişte edindiği tecrübelerden de faydalanarak en akılcı sonuçları çıkarır ve bu bilgileri ilerisi için en isabetli şekilde kullanabilir. İçinde bulunduğu ortamı, şartları ve imkânları akılcı bir bakış açısıyla değerlendirir ve bu şartları olabilecek en iyi seviyeye getirmeyi ve elindeki imkânları en iyi şekilde kullanmayı başarır. Bir işe atılacağı zaman mutlaka bu konuda gerekli olabilecek her türlü tedbiri alır, olası aksaklıkları tespit eder ve bu doğrultuda hareket eder. Allah’ın verdiği akıl sayesinde her konuşması isabetli, her tavrı itidalli ve her düşüncesi keskin bir aklın ve kavrayışın ürünüdür.
***