nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İMÂN" NÎMETİNİN KIYMETİ
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”
LÂ İLÂHE İLLALLAH
Bu zât, her sohbetinde “Îmân”dan bahsederdi.
“Bir insanın şerefi, îmândan gelir” derdi.
Onun nasîhatini dinliyen talebeler,
(Mü’min nasıl olmalı?) diye suâl ettiler.
Buyurdu: ( O, Allahtan korkup, benzi sararır.
Kaçınır her günâhtan, emirlere sarılır.
Düşünür, mahşer günü verecek hesâbını.
Titrer, hâtırladıkça “Cehennem azâbı”nı.
İşlemiş bulunduğu günâhlar sebebiyle,
Ayıplar kendisini, uğraşır nefsi ile.
İşlediği günâhlar, üzer ki öyle onu,
Göremez başkasının ayıp ve kusûrunu.
O, öyle kimsedir ki, elinden ve dilinden,
Yanında bulunanlar, zarar görmez katiyyen.)
Yine bir sohbetinde buyurdu: (Bir insana,
Önce lâzım olan şey, ermektir “Tam îmân”a.
Yâni îtikadını, îmânını düzeltmek,
Her şeyden daha önce lâzımdır insana pek.
“Ehli sünnet” denilen islâm âlimlerinin,
Bildirdikleri gibi bir “Îmân” lâzım ilkin.
“Doğru îmân” olmadan, insana, âhirette,
Cehennemden kurtuluş, mümkün olmaz elbette.
Hak teâlâ bizlere, eyledi lütf-u ihsân.
Onun ihsânı ile biz Ona ettik îmân.
“Lütfu” ile değil de, “Adâleti”yle eğer,
Muâmele etseydi, mahvolurduk hep bizler.)
Bir gün de buyurdu ki: (Lâ ilâhe illallah.
Bu “Tevhîd” hürmetine, affolur nice günâh.
Her kim bu “Kelime”ye inanırsa gönülden,
“Îmân”ın bir zerresi verilir ona hemen.
O kimse, kalbindeki zerre kadar o “îmân”,
Sâyesinde, kurtulur cehennem azâbından.
Bu ümmetin günâhı çok olsa da, ve lâkin,
Affı ve mağfireti “Sonsuz”dur Rabbimizin.
Zîrâ O, doksandokuz rahmet hazînesini,
Bu günâhkâr ümmete ayırmıştır hepsini.
Zîrâ bir hadîsinde buyurdu ki o Server:
(Lâ ilâhe illallah diyen, cennete girer.)
Bâzıları derler ki düşüp büyük gaflete:
(İnsan, bir kelimeyle nasıl girer cennete?)
Halbuki bu câhiller, bilmez ki şunu daha,
“Kelime-i tevhîd”i söyleyince bir defâ,
Dünyâda mevcûd olan bilcümle kâfirleri,
Affedip de, cennete koysalar, vardır yeri.
Bu “Büyük kelime”nin bereketini, eğer,
Bilcümle mahlûkâtın herbirine bölseler,
Bir güne mahsus değil, tâ kıyâmete kadar,
Hepsine kâfî gelip, doyurur, hem de artar.)
İmâm-ı Rabbânî “kuddise sirruh”
LÂ İLÂHE İLLALLAH
Bu zât, her sohbetinde “Îmân”dan bahsederdi.
“Bir insanın şerefi, îmândan gelir” derdi.
Onun nasîhatini dinliyen talebeler,
(Mü’min nasıl olmalı?) diye suâl ettiler.
Buyurdu: ( O, Allahtan korkup, benzi sararır.
Kaçınır her günâhtan, emirlere sarılır.
Düşünür, mahşer günü verecek hesâbını.
Titrer, hâtırladıkça “Cehennem azâbı”nı.
İşlemiş bulunduğu günâhlar sebebiyle,
Ayıplar kendisini, uğraşır nefsi ile.
İşlediği günâhlar, üzer ki öyle onu,
Göremez başkasının ayıp ve kusûrunu.
O, öyle kimsedir ki, elinden ve dilinden,
Yanında bulunanlar, zarar görmez katiyyen.)
Yine bir sohbetinde buyurdu: (Bir insana,
Önce lâzım olan şey, ermektir “Tam îmân”a.
Yâni îtikadını, îmânını düzeltmek,
Her şeyden daha önce lâzımdır insana pek.
“Ehli sünnet” denilen islâm âlimlerinin,
Bildirdikleri gibi bir “Îmân” lâzım ilkin.
“Doğru îmân” olmadan, insana, âhirette,
Cehennemden kurtuluş, mümkün olmaz elbette.
Hak teâlâ bizlere, eyledi lütf-u ihsân.
Onun ihsânı ile biz Ona ettik îmân.
“Lütfu” ile değil de, “Adâleti”yle eğer,
Muâmele etseydi, mahvolurduk hep bizler.)
Bir gün de buyurdu ki: (Lâ ilâhe illallah.
Bu “Tevhîd” hürmetine, affolur nice günâh.
Her kim bu “Kelime”ye inanırsa gönülden,
“Îmân”ın bir zerresi verilir ona hemen.
O kimse, kalbindeki zerre kadar o “îmân”,
Sâyesinde, kurtulur cehennem azâbından.
Bu ümmetin günâhı çok olsa da, ve lâkin,
Affı ve mağfireti “Sonsuz”dur Rabbimizin.
Zîrâ O, doksandokuz rahmet hazînesini,
Bu günâhkâr ümmete ayırmıştır hepsini.
Zîrâ bir hadîsinde buyurdu ki o Server:
(Lâ ilâhe illallah diyen, cennete girer.)
Bâzıları derler ki düşüp büyük gaflete:
(İnsan, bir kelimeyle nasıl girer cennete?)
Halbuki bu câhiller, bilmez ki şunu daha,
“Kelime-i tevhîd”i söyleyince bir defâ,
Dünyâda mevcûd olan bilcümle kâfirleri,
Affedip de, cennete koysalar, vardır yeri.
Bu “Büyük kelime”nin bereketini, eğer,
Bilcümle mahlûkâtın herbirine bölseler,
Bir güne mahsus değil, tâ kıyâmete kadar,
Hepsine kâfî gelip, doyurur, hem de artar.)