İMAN ESASLARI "AMENTÜ"
"Amentü", bilindiği üzere, "İslâm Dini"nin bildirmiş olduğu iman edilmesi zorunlu esaslar bütünüdür.
-Amentü "B"illahi ve
melâiketihi ve
kütübihi ve
rasûlihi vel
yevmil âhir ve
bil kaderi,
hayrıhi ve şerrihi min ALLAH'u teâlâ vel
ba`sü ba`del mevt..
Bundan sonra da şehâdet gelir:
"Eşhedü enlâ ilâhe İLLAALLAH ve eşhedü enne Muhammedün abduhu ve rasûluh".
Burada hemen öncelikle şunu belirtelim ki, "âmentü" sonradan formüle edilmiş bir inanç esasları listesidir.
Kur`ân-ı Kerim’de "amentü" diye bir şey yoktur; tıpkı Kur`ân ’da "İslâmın 5 şartı vardır" hükmünün bulunmayışı gibi!..
İslam`ın şartları bölümünde bu 5 şart hususunu inceleyeceğimiz için, o konuyu yerine bırakıp, burada "âmentü" ile ilgili hususa bir göz atalım...
"AMENTÜ", Bakara Sûresinin 285. âyetindeki müminlerin iman ettiği hususlar açıklamasıyla, gene Kur`ân-ı Kerim’deki "müminlerin iman ettikleri hususlar", olarak belirtilen konuların bir formül şeklinde derlenmesidir!.
Eğer karşınıza birisi çıkıp da,
-Kur`ân ’da "âmentü" yoktur, ben de "âmentüye" inanmıyorum!..
derse şaşırmayın... Zira, bugün böyle diyenler var!..
Ancak bilin ki, Kur`an-ı Kerim’de bütün olarak "âmentü" diye birşey olmamasına karşın; onun içinde belirtilen bütün hususlara iman etmemiz konusunda bizi uyaran ayrı ayrı âyetler mevcuttur; ve buna dayanılarak "âmentü" formülü oluşturulmuştur!
Meselâ bazıları, "âmentü"deki "kadere iman"ın Kur`ân ’da olmadığını öne sürmektedirler; ki onların bu beyanlarının geçersiz olduğunu "KADERE İMAN" bölünü okuduktan sonra siz de tasdik edeceksiniz..
İşte bu sebepledir ki, "âmentü" şeklinde formüle edilmiş "inanç esaslarını" gelin beraberce incelemeye başlıyalım...
Önce şunu anlamaya çalışalım...
Niçin "amentü"...?
Bir şeye "iman" etmek için, önce o iman edilecek şeyin ne olduğunu bilmek gerekir.
Size; "iman ediyor musun?" diye bir sual sorulduğunda; "Neye?" diye sorarsınız. Bu "neye" sorusunun sorulmasındaki gaye; iman edilecek konu veya nesnenin ne olduğunu anlamaktır.
Zira insanın, anlamadığı bir şeye iman etmesi mümkün değildir!. Şayet mânâsı bilinmeden iman ediliyorsa, bu "lâfta iman"dır, "fiili bir iman" olmaz.
Gerçek manada "iman" edebilmek için, önce o "iman edilecek şey"in ne olduğunu bilmek gerekir!.
Ne olduğunu bilmediğiniz bir şeye "iman" etmeniz mümkün değildir.
Bu sebeple iman edecek kişinin aklının başında olması, belli bir idrak derecesinde olması, sarhoş olmaması gibi şartlar aranır.
İman edilecek şeyin, önce ne olduğunun bilinmesi zorunludur!..
Önce, neye iman edilecek?.
Bunun daha evvelinde ise şu soru var...
Neden "iman" etmek gerekli?
"Âmentü" diye bildiğimiz esaslara niçin iman etmek mecburiyetindeyiz?.
Evet, konuya buradan girelim...
Neden iman; sorusunun cevabı şudur:
Bir insan yeryüzünde kendisini şu bedenle tanımaya başlar...
Küçük yaştan itibaren yetiştiği çevre, hangi inançlar, hangi değer yargıları, hangi şartlanmalar; ki bu şartlanmalar kelimesi adet, örf, anane gibi kelimelerin işaret ettiği anlamları da içine alır... evet yetişilen çevre nelere bağlı ise, o çocuk da onlara bağlanarak büyümeye başlar...
Dolayısıyla, kişi kendisini sadece madde bedenden ibaret kabul eder ve madde bedenin yok olmasıyla birlikte de ölüp yok olacak sanır!..
Çünkü çevreden gelen ve beynine yüklenen veriler bu yoldadır...
Bu bedenle doğar, büyür, yer içer, çiftleşir, uyur, ürer ve böylece ömrünü geçirir!...
Eğer düşünce dünyasında "âmentü" diye özetle bahsettiğimiz "iman" edilecek esaslar konusu yer almıyorsa; bu kişi kendisini madde beden olarak kabul eder ve böylesine bir yaşamın sonunda da toprak olup, yok olacağı düşüncesini taşır.
Kendini bu beden kabul edip, sadece bedene dönük istekler ve zevklerle ömrünü tüketmesi sonucunda da, ölüm denen olayı yaşar ve diri diri, şuurlu, aklı başında olarak toprağa gömülür!.
Halbuki karşımıza gelen son Nebi-Rasûl Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselâm bizleri şu mânâya gelen bir ifadeyle şöyle uyarıyor:
"Siz şu anda madde bedenle yaşamanıza rağmen, belli bir süre sonra ölüm denen olayı tadarak, madde beden boyutu ötesinde, yeni bir bedenle bedenlenmek suretiyle, yeni bir bedenle ba`s olmak suretiyle yaşamınıza devam edeceksiniz.
Yani ölüm bir son değil, yeni bir yaşam boyutuna geçiş kapısıdır.
Bütün Nebi ve Rasûller insanları bu madde ötesi yaşam boyutu hakkında uyarmışlardır... Kutsal Kitaplar hep, bu yaşama ancak dünyada iken hazırlanılabileceğini duyurmuşler ve hazırlanma biçimlerini öğretmişlerdir...
Sizin yaşadığınız bu madde boyutunun ötesinde, madde ötesi âlem vardır ve bu âlemlerin canlı türleri olan "MELEK"ler ve "CİN"ler mevcuttur...
Varlığı yöneten Mutlak Zâtın takdiri esastır!.. Hayrın ve şerrin tek kaynağı "O"dur!..
Öyle ise bu gerçekleri farkedin ve yaşamınıza ona göre yön verin ki, sonuçta pişman olmayasınız!...
Bunları anlayıp idrak etmek suretiyle, "BEN" kelimesiyle kastettiğiniz varlığınızın ne olduğunu, geleceğinizin ne olduğunu, nelerle karşılaşacağınızı, ne gibi özelliklere sahip olduğunuzu bilip anlamak üzere benim size bildirdiğim hususlara İ M A N edin ki, böylece sonsuz hayata hazırlanabilesiniz. "
Evet, "âmentü" bu anlatılanların kısaca formüle edilmiş şekli ve bizim de bu anlatılanlara iman ederek ona göre yaşamımıza yön vermemiz isteniyor...
Bu sebepledir ki, bizim "âmentü"ye iman etmemizin tabii sonucu olarak ortaya çıkan sonsuz yaşam tarzını anlayıp kabullenmemiz; tasdik etmemiz; ve bu tasdik ettiğimiz yaşam tarzına göre de kendimize bir rota çizmemiz gereği ortaya çıkmaktadır!..
Ya da kabullenmeyerek, bildirilenlere iman etmiyerek, tamamen çevre şartlanmalarının ve bedeni istek ve arzuların bizi güttüğü bir biçimde dünyayı yaşamaya devam ederiz.
Şimdi bir de şu hususa dikkat edelim..
"Hz MUHAMMED NEYİ "OKU"DU" ismli kitabımızda bahsettiğimiz üzere, Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm’a ilk gelen emir "OKU" idi.
Hz. Rasûlullah "OKU" dendiği zaman "NEYİ OKUYAYIM" diye sormadı Cebrail isimli vahiy meleğine..
Eğer Cebrail'in "OKU" diye işaret ettiği şeyi Hz. Muhammed o anda anlamasaydı, "NEYİ OKUYAYIM ?" diye soracaktı.
Fakat "NEYİ OKUYAYIM ?" diye sormadı!.
O ana kadar Kur’ân henüz nâzil olmamış, herhangi bir vahiy de yok!. Fakat buna rağmen Hz. Rasûlullah neyi okuması gerektiğini biliyordu.. Çünkü zaten bunun arayışı içindeydi...
Hıra tepesindeki mağaraya çekilmiş ve "OKU"ması gereken şeyi "OKU"manın yollarını araştırırken, Cebrail ilk vahyi ve ilk vahiy kelimesini kendisine ulaştırıyordu.
"OKU" !..
Hz. Rasûlullah'ın cevabı :
"Amentü", bilindiği üzere, "İslâm Dini"nin bildirmiş olduğu iman edilmesi zorunlu esaslar bütünüdür.
-Amentü "B"illahi ve
melâiketihi ve
kütübihi ve
rasûlihi vel
yevmil âhir ve
bil kaderi,
hayrıhi ve şerrihi min ALLAH'u teâlâ vel
ba`sü ba`del mevt..
Bundan sonra da şehâdet gelir:
"Eşhedü enlâ ilâhe İLLAALLAH ve eşhedü enne Muhammedün abduhu ve rasûluh".
Burada hemen öncelikle şunu belirtelim ki, "âmentü" sonradan formüle edilmiş bir inanç esasları listesidir.
Kur`ân-ı Kerim’de "amentü" diye bir şey yoktur; tıpkı Kur`ân ’da "İslâmın 5 şartı vardır" hükmünün bulunmayışı gibi!..
İslam`ın şartları bölümünde bu 5 şart hususunu inceleyeceğimiz için, o konuyu yerine bırakıp, burada "âmentü" ile ilgili hususa bir göz atalım...
"AMENTÜ", Bakara Sûresinin 285. âyetindeki müminlerin iman ettiği hususlar açıklamasıyla, gene Kur`ân-ı Kerim’deki "müminlerin iman ettikleri hususlar", olarak belirtilen konuların bir formül şeklinde derlenmesidir!.
Eğer karşınıza birisi çıkıp da,
-Kur`ân ’da "âmentü" yoktur, ben de "âmentüye" inanmıyorum!..
derse şaşırmayın... Zira, bugün böyle diyenler var!..
Ancak bilin ki, Kur`an-ı Kerim’de bütün olarak "âmentü" diye birşey olmamasına karşın; onun içinde belirtilen bütün hususlara iman etmemiz konusunda bizi uyaran ayrı ayrı âyetler mevcuttur; ve buna dayanılarak "âmentü" formülü oluşturulmuştur!
Meselâ bazıları, "âmentü"deki "kadere iman"ın Kur`ân ’da olmadığını öne sürmektedirler; ki onların bu beyanlarının geçersiz olduğunu "KADERE İMAN" bölünü okuduktan sonra siz de tasdik edeceksiniz..
İşte bu sebepledir ki, "âmentü" şeklinde formüle edilmiş "inanç esaslarını" gelin beraberce incelemeye başlıyalım...
Önce şunu anlamaya çalışalım...
Niçin "amentü"...?
Bir şeye "iman" etmek için, önce o iman edilecek şeyin ne olduğunu bilmek gerekir.
Size; "iman ediyor musun?" diye bir sual sorulduğunda; "Neye?" diye sorarsınız. Bu "neye" sorusunun sorulmasındaki gaye; iman edilecek konu veya nesnenin ne olduğunu anlamaktır.
Zira insanın, anlamadığı bir şeye iman etmesi mümkün değildir!. Şayet mânâsı bilinmeden iman ediliyorsa, bu "lâfta iman"dır, "fiili bir iman" olmaz.
Gerçek manada "iman" edebilmek için, önce o "iman edilecek şey"in ne olduğunu bilmek gerekir!.
Ne olduğunu bilmediğiniz bir şeye "iman" etmeniz mümkün değildir.
Bu sebeple iman edecek kişinin aklının başında olması, belli bir idrak derecesinde olması, sarhoş olmaması gibi şartlar aranır.
İman edilecek şeyin, önce ne olduğunun bilinmesi zorunludur!..
Önce, neye iman edilecek?.
Bunun daha evvelinde ise şu soru var...
Neden "iman" etmek gerekli?
"Âmentü" diye bildiğimiz esaslara niçin iman etmek mecburiyetindeyiz?.
Evet, konuya buradan girelim...
Neden iman; sorusunun cevabı şudur:
Bir insan yeryüzünde kendisini şu bedenle tanımaya başlar...
Küçük yaştan itibaren yetiştiği çevre, hangi inançlar, hangi değer yargıları, hangi şartlanmalar; ki bu şartlanmalar kelimesi adet, örf, anane gibi kelimelerin işaret ettiği anlamları da içine alır... evet yetişilen çevre nelere bağlı ise, o çocuk da onlara bağlanarak büyümeye başlar...
Dolayısıyla, kişi kendisini sadece madde bedenden ibaret kabul eder ve madde bedenin yok olmasıyla birlikte de ölüp yok olacak sanır!..
Çünkü çevreden gelen ve beynine yüklenen veriler bu yoldadır...
Bu bedenle doğar, büyür, yer içer, çiftleşir, uyur, ürer ve böylece ömrünü geçirir!...
Eğer düşünce dünyasında "âmentü" diye özetle bahsettiğimiz "iman" edilecek esaslar konusu yer almıyorsa; bu kişi kendisini madde beden olarak kabul eder ve böylesine bir yaşamın sonunda da toprak olup, yok olacağı düşüncesini taşır.
Kendini bu beden kabul edip, sadece bedene dönük istekler ve zevklerle ömrünü tüketmesi sonucunda da, ölüm denen olayı yaşar ve diri diri, şuurlu, aklı başında olarak toprağa gömülür!.
Halbuki karşımıza gelen son Nebi-Rasûl Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselâm bizleri şu mânâya gelen bir ifadeyle şöyle uyarıyor:
"Siz şu anda madde bedenle yaşamanıza rağmen, belli bir süre sonra ölüm denen olayı tadarak, madde beden boyutu ötesinde, yeni bir bedenle bedenlenmek suretiyle, yeni bir bedenle ba`s olmak suretiyle yaşamınıza devam edeceksiniz.
Yani ölüm bir son değil, yeni bir yaşam boyutuna geçiş kapısıdır.
Bütün Nebi ve Rasûller insanları bu madde ötesi yaşam boyutu hakkında uyarmışlardır... Kutsal Kitaplar hep, bu yaşama ancak dünyada iken hazırlanılabileceğini duyurmuşler ve hazırlanma biçimlerini öğretmişlerdir...
Sizin yaşadığınız bu madde boyutunun ötesinde, madde ötesi âlem vardır ve bu âlemlerin canlı türleri olan "MELEK"ler ve "CİN"ler mevcuttur...
Varlığı yöneten Mutlak Zâtın takdiri esastır!.. Hayrın ve şerrin tek kaynağı "O"dur!..
Öyle ise bu gerçekleri farkedin ve yaşamınıza ona göre yön verin ki, sonuçta pişman olmayasınız!...
Bunları anlayıp idrak etmek suretiyle, "BEN" kelimesiyle kastettiğiniz varlığınızın ne olduğunu, geleceğinizin ne olduğunu, nelerle karşılaşacağınızı, ne gibi özelliklere sahip olduğunuzu bilip anlamak üzere benim size bildirdiğim hususlara İ M A N edin ki, böylece sonsuz hayata hazırlanabilesiniz. "
Evet, "âmentü" bu anlatılanların kısaca formüle edilmiş şekli ve bizim de bu anlatılanlara iman ederek ona göre yaşamımıza yön vermemiz isteniyor...
Bu sebepledir ki, bizim "âmentü"ye iman etmemizin tabii sonucu olarak ortaya çıkan sonsuz yaşam tarzını anlayıp kabullenmemiz; tasdik etmemiz; ve bu tasdik ettiğimiz yaşam tarzına göre de kendimize bir rota çizmemiz gereği ortaya çıkmaktadır!..
Ya da kabullenmeyerek, bildirilenlere iman etmiyerek, tamamen çevre şartlanmalarının ve bedeni istek ve arzuların bizi güttüğü bir biçimde dünyayı yaşamaya devam ederiz.
Şimdi bir de şu hususa dikkat edelim..
"Hz MUHAMMED NEYİ "OKU"DU" ismli kitabımızda bahsettiğimiz üzere, Hz. Rasûlullah Aleyhisselâm’a ilk gelen emir "OKU" idi.
Hz. Rasûlullah "OKU" dendiği zaman "NEYİ OKUYAYIM" diye sormadı Cebrail isimli vahiy meleğine..
Eğer Cebrail'in "OKU" diye işaret ettiği şeyi Hz. Muhammed o anda anlamasaydı, "NEYİ OKUYAYIM ?" diye soracaktı.
Fakat "NEYİ OKUYAYIM ?" diye sormadı!.
O ana kadar Kur’ân henüz nâzil olmamış, herhangi bir vahiy de yok!. Fakat buna rağmen Hz. Rasûlullah neyi okuması gerektiğini biliyordu.. Çünkü zaten bunun arayışı içindeydi...
Hıra tepesindeki mağaraya çekilmiş ve "OKU"ması gereken şeyi "OKU"manın yollarını araştırırken, Cebrail ilk vahyi ve ilk vahiy kelimesini kendisine ulaştırıyordu.
"OKU" !..
Hz. Rasûlullah'ın cevabı :