Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İmamlık 130 cm önde olmak değil; herşeyiyle örnek olmak demektir (1 Kullanıcı)

kardelen2670

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2006
Mesajlar
37
Tepki puanı
0
Puanları
0
İmamlık 130 cm önde olmak değil; herşeyiyle örnek olmak demektir

MUSTAFA AYDIN*
İmam ve müezzin namaza gelirken yürüyüşüyle selamıyla ve tebessümüyle kendini gösterir. Din görevlisi sünnete bağlılığı ve ulvi derinliği ile cemaatine önder olur. Onlar adeta yaşayan bir ekol olmalıdır.
İmam kelimesi önder, lider, rehber gibi anlamlara gelmektedir. Ayrıca, görüş ve fikirleriyle öncülük etmiş olan kişiye de denir. Siyasi anlamda da devlet yöneticisine bu isim verilmiştir. Bu yazımız imam kelimesinin anlamları değil, imam ve tabisi olan cemaat arasındaki mesafeye dairdir.

Fıkha göre namazda, imam ile cemaat arasındaki fark bir topuk hizasından az olmamalıdır. Bugünkü camilerimizde bir seccade boyu imamlar cemaatin önünde namazı eda etmektedir.

İmam ve cemaat ilişkisinin belli kuralları vardır. İmamın her hatasında imama tabi olunmaz. Kiminde uyulur, kiminde imam uyarılır, kiminde ise imamdan ayrılınır. Gözü ve gönlü kapalı olarak imama tabi olunmaz.

İmam sadece namazda önder değildir ve olmamalıdır. Zaten imam olmanın şartlarının ilki Kur’an’ı anlamak ve bilmektir. Okumak yetmez mi derseniz, okumak anlamak ve tefekkür için değil midir?

Dinin en temel ibadeti, tevhid ve namaz ile zekattır. Namaz dinin olmazsa olmaz şartlarındandır. Namaz tüm iyilikleri içinde barındırır. İbadetlerin tohumu, çekirdeği veya fidanıdır. Aslına bakarsak hayatında Kur’an bulunanların hakkıdır imamlık. Cemaatin önüne geçmekteki iktisabı daha çok ilim ve amel sebebiyle olmalıdır. Sadece namaza dair bir okuyuş ve ihtisas değil aynı zamanda hayata dair duruşu da imamlık için gereken şart olmalıdır.

Namaz dışında görüş ve duruşuna itibar edilmeyen kişinin imameti sadece kendi nefsi için yeterlidir. 27 kat sevap elde etmek için bu farkı kazandıracak rehberliğe ihtiyaç vardır.

Sohbet ve konuşmalarında da imam olmak şuuruyla hareket edebilmelidir. Değil yalan ve haramdan, ihtiyaç olmayan mubah konuşmalardan da şiddetle kaçınmalıdır.

Giysisi sade, özenli, temiz olmalıdır. Elbise şehvetine düşkün bir anlayışa batmamalıdır. Elbisesiyle de imam olmalıdır.

Tüm amelleri saymak yerine ölçüyü tekrarlarsak, imam namaz öncesi ve sonrasıyla imamlığını her alanda ve amelde ispat edercesine itinalı olmalıdır. Sadece; namazda tekbir ve selam arasında değil, doğum ve ölüm arasında da imam olabilmelidir.

İmamlık meslek olmamalıdır, muhabbet olmalıdır. İmamlık sorumluluğu sadece camiye gelen cemaat değil, gelmeyen ve kılmayanların da sorumluluğunu hissedebilmektir. Belki de mezarlarda ziyaretçilerden mahrum olanların “dua” hakkını ifa edebilmeyi dahi omuzlarında bilmelidir. Kısacası kendi nefsinin imamı olduğunu bilemeyenin cemaate imam olması mümkün müdür?


Önce insan, sonra Müslüman ve taşıyabilecekse İMAM olmalıdır. İmamlık “kelimeleri” yani sınavı geçenlerin hakkıdır. İbrahim (as) ve ona tabi olanlar gibi. Namaz içinde “hidayet” imamı, namaz dışında “nankörlük” imamı olmamalıdır. İmamın önder, rehber olduğunu unutmayınız. İmamlık bir meslek değildir demiştik. Zira “Rahmanın kulu olmayı” talep eden herkesin, “bizi sakınanlara imam yap” duası ve çabası olmalıdır.

İmamlık genel anlamıyla fiili örnekliktir. Her davranışın tekbir ve selam şuuruyla yaşanması gerekir. İmamın güzel kıraati sadece harfleri söylemekteki ihtisası olmamalıdır. O harflerin taşıdığı mana ve sorumluluğu da yerine getirmelidir. Nasıl kıraatteki hatalar hem namazımızı zedeler ve bozarsa, yaşayamadığımız manalar da imametimizi aynen zedeler.

İmamlıkta asıl olan namaz dışındaki İslam hayatımızın güzelliği olmalıdır. İbadetler içinde bir başkasına uyarak yapılan tek ibadet namazdır. Namazı emanet ettiğimiz insana her şeyimizi emanet edebilmeliyiz. Namazın emanetini taşımak, namaz dışındaki sorumlulukların hakkıyla yerine getirilmesine bağlıdır.

İmamlık cemaat sayısı kadar sorumluluk yüklenmektir. Öyle ki bazen cemaat muaf olur, imam mesul olur. Mesuliyet sorumluluk gerektiren husustur. Mademki namaz tüm hayırların toplayıcısı ve kötülüklerin manevi frenidir, imama yakışan da namaz dışında bu ahlakı yaşayabilmektir.

Namazın kazası var, şu işin kazası yok tekerlemesi işlerimizdeki tercihlerin yanlışlığını ortaya koymaktadır. Namazdaki ihmal diğer amellerde de ihmal yaptığımızın görüntüsüdür. Tüm hayatı namazı kamil kılmak adına düzenlemelidir. Açken, uykusuzken, abdest sıkışıklığı varken namazın mekruh olması, namaza verilen önemdendir. Yoksa sayılanların üstünlüğünden değildir. Namaza mani bir hayatı terk etmemek, namaza önem verişimizin azlığındandır.

Namazın kılınışı ve imamet namazın dışında, namazı sarıp sarmalamaktadır. Yeryüzünü seccade bilmek gerekir ki, namaz seccademiz- de “miraç” edelim. Hayatımızın hiçbir anı namaza muhalif olmamalıdır. Tüm kulluğun öğretisi namaz ve zikirlerinde mevcuttur.

Namaz tedavisinin faydası, yanlış amellerden şiddetle kaçınmaya bağlıdır. Namazı besleyen ve namazın beslediği hayat dosdoğru namaza ulaşmanın yoludur. En kamil namaz değil mi ki imamla kılınan namazdır, imamın kemalatı hem namazda, hem namaz dışında olmalıdır.

İmam namaza durdu mu melekler de amine ortak olur. O halde meleklerin ziyaret etmeyeceği yerlerden sakınmalıyız. Değişik bir camiye gittiğimizde imamın yürüyüşüne ve yüzüne bakarız. Namaz başlamadan evvel misafirin gönlünde bugünün ifadesiyle pozitif elektrik oluşmalıdır. Adımlardaki vakar ve tevazu ile yüzündeki tebessüm ve mesuliyet bizi namaza bir daha bağlar. Aksinde ise iletişim eksikliğinden bir durgunluk hasıl olur. Cami dışında kahkaha ile gülenin, cami ve namazda mesuliyet yüklenmesi ne kadar zordur.

İmamlık sadece mihrap görevi olsaydı bu düşüncelere gerek yoktu. İmam demek önder demekse, önderliğin sınırı yok ki mesuliyetimiz azalsın. Kendinin imamı olamayanın, caminin imamı olması ne kadar doğrudur? Unutmamalı ki ne imam sadece camide imamdır, ne de cemaat sadece camide cemaattir. Tüm hayat imam ve cemaat etrafında dönüp dolaşmaktadır.

Dini, camiye ve vicdana hapsedenlerin birbirinden farkı yoktur. İmamı ve cemaati sadece cami düzeni kabul edenlerin de dinin mahiyetinden haberleri yoktur.

Cemaatte önde olanın, dışarıda da önde olması gerekir. Bu sadece imam için değil, herkes kendi nefsinin imamı olmalıdır.

İmam namazda okuduğunu, namazdan sonra unutmamalı ki namazı tebliğ etmiş olsun. Namaz dışı hayatı da namazı sevdirsin. Rabb’inin rızasını kazanamayan, cemaatin nefretini kazanır.

İdeallere kavuşamasak bile hedeflerimizi iyi tespit etmeliyiz. Namazı imamdan, camiyi cemaatten bağımsız düşünemeyeceğimize göre, hayatın hepsi namazın Rabb’ine kulluk şuurunda olmalı ki rızayı bariye ulaşalım.

* Mustafa Aydın / Adapazarı Sezginler Camii imamı



--------------------------------------------------------------------------------


MÜKREMİN ALBAYRAK:
İdeal bir imam nasıl olmalı?


İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, ideal bir imamda bulunması gereken vasıfların başında ihlas ve samimiyetin geldiğini belirtiyor. Samimi olmayan bir kimsenin başarıyı yakalamasının mümkün olmadığını kaydeden Çağrıcı, “İmamlık peygamber mesleğidir. Onun yerine geçenler nasıl bir görev ifa ettiklerinin farkında olmalıdır.” diyor. Diyanet İşleri Başkanlığı ise imamların mesleki bilgilerini artırıp, kendilerini yenilemeleri için sürekli kurslar düzenliyor. Müftülükler tarafından düzenlenen kurslara katılmak zorunlu olup bu kurslarda mesleki bilgilerin yanı sıra davranış bilimlerinden, halkla ilişkilere kadar değişik alanlarda bilgi veriliyor.

İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ideal bir imamı şöyle tarif ediyor:

1. İdeal bir imamda mesleki bilgi ehliyetinin olması lazım. İtikadi bakımdan insanların saygı duyacağı bir inanç düzeyinde olması gerekir.

2. İmam, inandığına samimi inanmalıdır. İnanmayan insan samimi olamaz. Bütün samimiyet ilkelerinin özü, inanca dayanır.

3. İmamlar, çok farklı kültürde ve telakkide olan insanlar ile muhatap olup onlara hizmet veriyor. Böyle bir imam her insana farklı bir tutum sergileyemeyeceğine göre kendine örnek olarak Peygamberimiz’i almalıdır.

4. Çevresindeki farklı kültür ve çevrelerden gelen insanlar onda Peygamber Efendimiz’in örnekliğini görerek kendi farklılıklarını unutup kişilik bütünlüğüne erişmelidir.

5. Resullullah, cemaati için bir model insandı. İmam da cemaat için model bir insan olmalıdır.

6. İmam, cemaatini anlamaya çalışmalıdır. Yani siz sadece doğruyu anlatmakla başarılı olamazsınız. Bir doğruyu, doğru anlatmak da zorundasınız. Bunun şartı da sizi dinleyen insanı iyi anlamaktan geçer. Yani hitap ettiğiniz insanı anlamadan ona doğruları anlatmanız ve benimsetmeniz mümkün değildir. İnsan inanmadığı bir konuda konuşuyorsa o insan dürüst değildir.

7. Hep söylenir, eğitim sözle değil davranışla olur. Eğitimde model son derece önemlidir. Biz Resulullah Efendimiz’in sünneti derken O’nun ortaya koyduğu hayat modelini kastederiz. Bu nedenle vaaz veren kimse Peygamber Efendimiz’in makamına geçiyor. Onun makamına geçen bir insanın gerçekten ağır bir sorumluluğu olan ulvi bir göreve talip olduğunu bilmesi lazım.

8. İslami yaşayış konusunda son derece duyarlı ve dikkatli olması lazım. Bir insan namazını kılmazsa bu kişi kendisinden sorumludur. Ama bir din adamı bunu yaparsa hem kendine hem de örnek olduğu topluma zararı dokunur.

9. Din adamının sorumluluk alanı geniştir. Herkes kendisinde aradığı şeyi onda bulmalıdır. Yani kendisinde eksik gördüğü ve aradığı şeyi imamda bulabilmelidir. En azından insan bende olmayan şey imamda vardır, diyebilmeli.

10. İmamlık, önderlik demektir. Bu kelimenin içini mutlaka doldurmamız gerekir. İmam bulunduğu çevrede ‘hayır odağı’ olmalıdır. Öyle bir saygınlık elde etmeli ki her sıkıntıya düşenin ilk aklına gelen kimse olmalıdır.



--------------------------------------------------------------------------------

Hizmetiçi kurslarla imamların bilgi seviyesi yükseltiliyor


Diyanet İşleri Başkanlığı, din görevlilerinin öğrenim seviyesini yükseltmeye çalışıyor. Çalışan personeline başta dört yıllık olmak üzere yüksekokul bitirmeleri konusunda teşvikçi oluyor. Hali hazırda Diyanet çalışanlarının yüzde 6’sı ilahiyat fakültesi mezunu olup, açıköğretim ve diğer fakülteler de olmak üzere personelin yüzde 40’ı yüksek kul ve meslek yüksekokulu mezunu. Ayrıca Diyanet, yürütülen hizmetler için nitelikli eleman yetiştirmek maksadıyla, dört yıllık dinî yükseköğrenim mezunlarını en az iki yıl ihtisas kursuna alıyor. Buradan yetişenler ise vaiz ve müftü yardımcısı olarak göreve tayin ediliyor. Bununla birlikte Diyanet müftülükler vasıtasıyla imamları da hizmetiçi eğitim kurslarına tabi tutuyor. İlçeler bazında açılan kurslara bütün imamlara katılma zorunluluğu getirilirken bu kurslarda mesleki bilgiler yanında şu dersler de veriliyor. Eğitim, fonetik ve diksiyon, temsil ve davranış bilimleri, duyarlılık ve özgüven geliştirme, İslami değerler ve pratik hayat, iletişim ve halkla ilişkiler, sosyal psikoloji, başarı ve motivasyon, aile içi iletişim ve sağlıklı yaşam kültürü.

Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası (Diyanet-Sen) Başkanı av. Ahmet Yıldız, imamların maaşları konusunda yapılan iyileştirmelere rağmen imam maaşlarının hâlâ en düşük memur maaşı olduğunu belirtiyor. “İmamlara, ‘Görevinden başka ek iş yapman yasak.’ deniliyor ama yeteri kadar da maaş verilmiyor.” diyen Yıldız, maaş ve özlük haklarını yetersiz bulan kurum personelinin başka kurumlara geçmek için çaba sarf ettiğine dikkat çekiyor. Yıldız, imam maaşlarının 800-900 YTL arasında değiştiğini ifade ediyor. İmamların sıkıntı çektiği diğer konu ise 27 yıldır teşkilat yasalarının çıkmaması.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt