İMAMI BUHARİ HAZRETLERİ’NİN HAYATI
Kur’ân-ı kerîmden sonra dünyânın en kıymetli kitabı olan Sahîh-i Buhârî adıyla meşhur olan hadis kitabını yazan büyük hadis âlimi. İsmi, Muhammed bin İsmâil olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. Hadis ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için "İmâm", Buharalı olduğu için "Buhârî" denilmiş, İmâm-ı Buhârî ismiyle meşhûr olmuştur. 810 (H. 194) senesinde Buhârâ’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkand’ın Hartenk kasabasında vefât etti.
Küçük yaşta babasını kaybeden Buhârî, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhârâ’da başladı. Duâsı makbul sâlihâ bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından îtibâren hadis âlimlerinin derslerine devâm etti. On beş yaşına girmeden 70.000 hadîs-i şerîfi ezberledi.
Büyük eseri Sahih'i hazırlayışından bahsederken de şöyle diyor: "Bir gün, muhaddis İshak b.Rahuye'nin meclisinde bulunuyorduk. Dostlardan birisi "ne olurdu, Hz. Peygamber'in hadislerini bir araya toplayan özet bir kitap yazsaydınız" dedi. Bu istek benim kalbimde yer etti ve topladığım 600.000 hadisten seçmeler yaparak Sahih'imi vücuda getirdim. Eserime aldığım her hadisi yerine koymadan önce boy abdesti alır iki rekat namaz kılardım."
Kuvvetli zekâya ve hâfızaya sâhib olan İmâm-ı Buhârî, işittiği hadîs-i şerîfi hemen ezberliyordu. Onunla hadîs-i şerîf dinleyenler yazdığı hâlde, o, yazma ihtiyâcını duymuyordu. Muhammed bin Selâm el-Bîkendî, İbrâhim bin el-Eş’âs, Ebû Âsım eş-Şeybânî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebû Nasr-il-Ferâdisî, Abdân bin Osmân el-Mervezî, Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Ma’în, İshak bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hâmidî gibi hocalar elinde yetişti.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Mâverâünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu. Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında, Tirmizî, Nesâî, Ebû Zür’a ve Ebû Bekr bin Huzeyme, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasr-ul-Mervezî, Müslim bin Haccâc, İbn-i Ebiddünyâ gibi büyük ve tanınmış hadis âlimleri de vardı.
Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişâbur’a oradan da Buhâra’ya döndü. Bir müddet Buhâra’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivâyete göre Buhâra vâlisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhârî cevâbında; "Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç kişiye hadis öğretmem." buyurdu. Bu durum vâliyle arasının açılmasına sebeb oldu. Buhâra’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikâyet yoluyla vâlinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duâsı kabûl olup, aradan bir ay geçmeden vâli azledildi, zindana atıldı. Bu arada Semerkandlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda, Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüt namazından sonra ellerini açıp; "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefât etti. Kabri oradadır.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, çok cömerd olup, herkese iyilik ederdi. Fakîrlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hâriç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden dâima kaçar, gıybetten çok korkardı. "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın." buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meşgul olurdu. Kur’ân-ı kerîmi üç günde bir defâ hatmederdi.
Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin önderi olan İmâm-ı Buhârî hazretleri, yüz binlerce hadîs-i şerîfi ezberlemişti. Hadîs-i şerîfleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadîs-i şerîflerin râvîlerini çok inceler dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında bir kusur olanların rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden kimselerin, künyelerini, doğum ve ölüm târihlerini, ahlâk ve yaşayışlarını, kimden rivâyette bulunduklarını, o râvîden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivâyetinde ve râvîlerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi. Gittiği her yerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. İmâm-ı Buhârî hazretlerinin hadis ilmindeki rumuzu "H" harfidir. Aynı zamanda tefsir ve kelâm ilimlerinde de üstâd olan İmâm-ı Buhârî hazretlerinin tefsire dâir bildirdiği rivâyetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir. Kelâm ilmine dâir eserler de yazmıştır.
İbâdet Ve İhlâsı
İmâm Buhâri hazretlerinin, ibâdetteki ihlâs ve huşûu çok fazlaydı. O kadar ki namaz kılarken, bir eşek arısı kendisini tam 17 def'a sokmuştu da haberi olmamıştı! Çünkü arının soktuğunu, namazda hissetmiyordu! Kendisine, babasından çok mal kalmıştı. O parayla, talebelerinin nafakasını sağlar ve fukâraya sadaka verirdi. Ayrıca herkese iyilik ederdi. Bununla beraber kendisi çok az yer; günde 2-3 bâdemleiktifa eylerdi! Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmekle idâre etti. Sonra hastalandı. Tabipler dediler ki: ''Bu hastalık, yanlız kuru ekmek yemekle meydana gelmiştir!''Bunun üzerine, tekrar bâdeme başladı. (Bâdem öyle bir gıdâdır ki, 40 gün yanlız et yeseniz hastalanırsınız da; yanlız bâdemle yaşıyabilirsiniz!) Ehl-i takvâ olan babası dedi ki:''Mallarıma; bir dirhem harâm veya şüpheli karıştığını bilmiyorum!'' O sebeple yiyeceklerini, dâima baba malıyla te'min ederdi.
Çok cömert, mürüvvet, ihtiyat ve vera sâhibiydi. Buhâri hazretleri bayram günleri hariç, bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkıp ilim ve ibâdetle meşgûl olurdu. Şüpheli şeylerden kaçar, bilhassa gıybetten çok çekinirdi. Sık sık şöyle buyururdu: ''İsterim ki Rabbime; hiç gıybet etmeden kavuşayım. Böyle bir hakdan dolayı, kimse beni aramasın!'' Üç günde bir, hatim ederdi. Hatmi sonunda herkese duâeder ve:''Kur'ân-ı kerim sonunda, yapılan duâ makbûldür.'' derdi. Rivâyet buyurduğu binlerce, hadis-i şeriften birkaçı şunlardır: ''Her kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse. (sıla-i rahm) yapsın!''
''Her iyilik, sadakadır!'' ''Kabrimi ziyâret eden kimseye; şefâatim; vâcib oldu!''
Diyor ki: "Allah'ın huzuruna vardığımda, bir kimsenin gıybetinde bulunmuş olmaktan hesaba çekilmek istemiyorum."
İmam-ı Buhâri Hazretleri'nin hadis toplarken gösterdiği titizliğe bir misâl. Kendisine sorarlar:
"Falan zâtın naklettiği hadisi neden almadın? Halbuki o zât, sağlam hafızalı, sıhhatli bilgi sahibidir. Resûlüllah'a yakın kimselerle sohbet etmiştir."
Şöyle cevap verir:
"Onun kaçan devesine torbasını uzatıp içinde yiyecek varmış gibi gösterdiğini, devesini aldatarak yakaladığını tesbit ettim. Devesini aldatan adamın rivâyet ettiği hadise ben itimat edemem..."
Büyük hadis otoritelerinden bazılarının Buhari'yle ilgili sözleri şöyle:
• Şu gökkubbenin altında, Buhari'den daha iyi hadis bilen bir insan görmedim. (Muhammed b.İshak)
• Ey hadis ilmiyle uğraşanlar, Buhara'lı şu gencin etrafında toplanın ve muhtaç olduğunuz her şeyi ondan öğrenin. (İshak b.Rahuye)
• Buhari'nin göğsünde bir tüy olmayı isterdim. (Abdullah b.Hammad)
• Hadis bilgini Müslim'i Buhari'nin dizi dibinde, küçük bir çocuk gibi bir şeyler öğrenmeye çalışırken gördüm. (Hafız Muhammed b.Yakup)
Ögrencileri arasinda da en meshurlari sunlardir;
Ebu isa et-Tirmîzî
Muhammed b. Nasru'l Mervezî
Ibni Ebi Dâvud
Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.
İmam Buhari Hazretleri, Sahih-i Buhari ile ünlenmiş dünyanın Kur’an-ı Kerim’den sonraki, en doğru kitabın yazarı. Sultan Abdülhamit Han Hazretleri ise, Osmanlı’nın son döneminde uzun bir dönem padişahlık yapmış ve kimilerine göre Osmanlı’nın yıkılışını 40 sene uzatmış, Fatih’le aynı siyasi zekaya sahip bir insan. Peki bu iki insanın ortak özellikleri nasıl olur?
Şöyle ki, İmam Buhari Hazretleri, Sahih-i Buhari’deki 2000′den fazla yazdığı hadisin her birini abdest alıp 2 rekat namaz kılmadan yazmazdı. Bütün hadisleri de böyle yazdı. Allah kendisinden razı olsun.
Sultan Abdülhamit Han’ın İmam Buhari’ye benzerliğini ise, baş katibi Esad Bey’in hatıratından nakledeceğim:
“Bir gece yarısı, mühim bir haberin imzası için Sultan Hazretleri’nin kapısını çaldım. Fakat açmadı. Bir müddet bekledikten sonra yine çaldım, ama yine açılmadı. Acaba, Sultan’ın başına bir iş mi peyda oldu diye düşündüm. Biraz sonra tekrar çaldım, kendisi teşrif ettiler, açtılar. Sultan Hazretleri, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, “Evlat, bu vakitte mühim bir iş için geldiğini anladım. Daha ilk kapıyı vuruşunuzda uyandım, abdest aldım. Onun için geç kaldım, kusura bakma. Ben bu zamandır bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayım” dedi. Besmele çekip imzaladı”.
İşte İmam-ı Buhari Hazretleri, işte Sultan Abdülhamit Han Hazretleri
Kur’ân-ı kerîmden sonra dünyânın en kıymetli kitabı olan Sahîh-i Buhârî adıyla meşhur olan hadis kitabını yazan büyük hadis âlimi. İsmi, Muhammed bin İsmâil olup, künyesi Ebû Abdullah’tır. Hadis ilminde yüksek derecede olup, 300.000’den fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilen bir âlim olduğu için "İmâm", Buharalı olduğu için "Buhârî" denilmiş, İmâm-ı Buhârî ismiyle meşhûr olmuştur. 810 (H. 194) senesinde Buhârâ’da doğdu. 870 (H. 256) senesinde Semerkand’ın Hartenk kasabasında vefât etti.
Küçük yaşta babasını kaybeden Buhârî, ilk tahsiline doğum yeri olan Buhârâ’da başladı. Duâsı makbul sâlihâ bir hanım olan annesi, onun ve kardeşinin yetişmesi için gayret sarf etti. On yaşından îtibâren hadis âlimlerinin derslerine devâm etti. On beş yaşına girmeden 70.000 hadîs-i şerîfi ezberledi.
Büyük eseri Sahih'i hazırlayışından bahsederken de şöyle diyor: "Bir gün, muhaddis İshak b.Rahuye'nin meclisinde bulunuyorduk. Dostlardan birisi "ne olurdu, Hz. Peygamber'in hadislerini bir araya toplayan özet bir kitap yazsaydınız" dedi. Bu istek benim kalbimde yer etti ve topladığım 600.000 hadisten seçmeler yaparak Sahih'imi vücuda getirdim. Eserime aldığım her hadisi yerine koymadan önce boy abdesti alır iki rekat namaz kılardım."
Kuvvetli zekâya ve hâfızaya sâhib olan İmâm-ı Buhârî, işittiği hadîs-i şerîfi hemen ezberliyordu. Onunla hadîs-i şerîf dinleyenler yazdığı hâlde, o, yazma ihtiyâcını duymuyordu. Muhammed bin Selâm el-Bîkendî, İbrâhim bin el-Eş’âs, Ebû Âsım eş-Şeybânî, Abdurrahmân bin Muhammed bin Hammad, Hâlid bin Mahled, Ebû Nasr-il-Ferâdisî, Abdân bin Osmân el-Mervezî, Ali bin el-Medînî, Ahmed bin Hanbel, Yahyâ bin Ma’în, İshak bin Râheveyh, Süleymân bin Harb, Abdullah bin Zübeyr el-Hâmidî gibi hocalar elinde yetişti.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, ilim tahsilini bitirdikten sonra, Mısır’dan Mâverâünnehr’e kadar tanınmış ilim merkezlerinde hadis ve çeşitli ilimler okuttu. Derslerinde binlerce talebe bulunurdu. Kendisinden 70.000’den fazla talebe hadis dinlemiştir. Bunlar arasında, Tirmizî, Nesâî, Ebû Zür’a ve Ebû Bekr bin Huzeyme, İbn-i Ebî Dâvûd, Muhammed bin Nasr-ul-Mervezî, Müslim bin Haccâc, İbn-i Ebiddünyâ gibi büyük ve tanınmış hadis âlimleri de vardı.
Binlerce talebe yetiştirdikten sonra Nişâbur’a oradan da Buhâra’ya döndü. Bir müddet Buhâra’da kalıp, hadis ve ilim öğretmekle meşgul oldu. Bir rivâyete göre Buhâra vâlisi çocukları için özel ders verilmesini, buraya kimsenin girip, dersi dinlememesini istedi. Buhârî cevâbında; "Ben bir kısım kimseleri hadis dinlemekten men edip, birkaç kişiye hadis öğretmem." buyurdu. Bu durum vâliyle arasının açılmasına sebeb oldu. Buhâra’dan ayrıldı. Allahü teâlâya, şikâyet yoluyla vâlinin verdiği sıkıntıyı arz etti. Duâsı kabûl olup, aradan bir ay geçmeden vâli azledildi, zindana atıldı. Bu arada Semerkandlılar kendisini dâvet ettiler. Giderken yolda, Semerkandlılardan bir kısım insanların isteyip, bir kısmının istemediği haberini alınca, Hartenk köyünde kaldı. İşin iç yüzünü öğrenmek istemişti. İnsanların bu hâlinden kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Teheccüt namazından sonra ellerini açıp; "Yâ Rabbî! Yeryüzü bu genişlikle bana dar oldu. Beni tarafına al!" diye duâ etti. O ay, orada hastalandı ve 870 yılının Ramazan bayramı gecesi Semerkant’tan 72 km uzaklıkta olan Hartenk’de vefât etti. Kabri oradadır.
İmâm-ı Buhârî hazretleri, çok cömerd olup, herkese iyilik ederdi. Fakîrlere çok sadaka verir, talebelerinin ihtiyaçlarını bizzat karşılardı. Bayram günleri hâriç bütün yılını oruçla geçirirdi. Haramlardan ve şüphelilerden dâima kaçar, gıybetten çok korkardı. "İsterim ki Rabbime kavuştuğumda hiç gıybet etmemiş olayım ve böyle bir şey için kimse beni aramasın." buyururdu. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkar ilim ve ibâdetle meşgul olurdu. Kur’ân-ı kerîmi üç günde bir defâ hatmederdi.
Hadis ilminin ve hadis âlimlerinin önderi olan İmâm-ı Buhârî hazretleri, yüz binlerce hadîs-i şerîfi ezberlemişti. Hadîs-i şerîfleri metinleri ve senetleriyle ezbere bilirdi. Hadîs-i şerîflerin râvîlerini çok inceler dînin emirlerine uymayan, edeplerini gözetmeyen, ahlâkında bir kusur olanların rivâyet ettiği hadîs-i şerîfleri almazdı. Hadîs-i şerîfin metnini ezberlediği gibi, o hadîs-i şerîfi rivâyet eden kimselerin, künyelerini, doğum ve ölüm târihlerini, ahlâk ve yaşayışlarını, kimden rivâyette bulunduklarını, o râvîden başka kimlerin hadîs-i şerîf aldığını öğrenir ve ezberlerdi. Bir kimse hadis rivâyetinde ve râvîlerin senedinde hatâya düşse, hemen İmâm-ı Buhârî hazretlerini bulup sorar ve doğrusunu öğrenirdi. Gittiği her yerde, etrâfı hadîs-i şerîf almak ve öğrenmek isteyenlerle dolup taşardı. İmâm-ı Buhârî hazretlerinin hadis ilmindeki rumuzu "H" harfidir. Aynı zamanda tefsir ve kelâm ilimlerinde de üstâd olan İmâm-ı Buhârî hazretlerinin tefsire dâir bildirdiği rivâyetler tefsir âlimlerinin eserlerini süslemektedir. Kelâm ilmine dâir eserler de yazmıştır.
İbâdet Ve İhlâsı
İmâm Buhâri hazretlerinin, ibâdetteki ihlâs ve huşûu çok fazlaydı. O kadar ki namaz kılarken, bir eşek arısı kendisini tam 17 def'a sokmuştu da haberi olmamıştı! Çünkü arının soktuğunu, namazda hissetmiyordu! Kendisine, babasından çok mal kalmıştı. O parayla, talebelerinin nafakasını sağlar ve fukâraya sadaka verirdi. Ayrıca herkese iyilik ederdi. Bununla beraber kendisi çok az yer; günde 2-3 bâdemleiktifa eylerdi! Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmekle idâre etti. Sonra hastalandı. Tabipler dediler ki: ''Bu hastalık, yanlız kuru ekmek yemekle meydana gelmiştir!''Bunun üzerine, tekrar bâdeme başladı. (Bâdem öyle bir gıdâdır ki, 40 gün yanlız et yeseniz hastalanırsınız da; yanlız bâdemle yaşıyabilirsiniz!) Ehl-i takvâ olan babası dedi ki:''Mallarıma; bir dirhem harâm veya şüpheli karıştığını bilmiyorum!'' O sebeple yiyeceklerini, dâima baba malıyla te'min ederdi.
Çok cömert, mürüvvet, ihtiyat ve vera sâhibiydi. Buhâri hazretleri bayram günleri hariç, bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkıp ilim ve ibâdetle meşgûl olurdu. Şüpheli şeylerden kaçar, bilhassa gıybetten çok çekinirdi. Sık sık şöyle buyururdu: ''İsterim ki Rabbime; hiç gıybet etmeden kavuşayım. Böyle bir hakdan dolayı, kimse beni aramasın!'' Üç günde bir, hatim ederdi. Hatmi sonunda herkese duâeder ve:''Kur'ân-ı kerim sonunda, yapılan duâ makbûldür.'' derdi. Rivâyet buyurduğu binlerce, hadis-i şeriften birkaçı şunlardır: ''Her kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse. (sıla-i rahm) yapsın!''
''Her iyilik, sadakadır!'' ''Kabrimi ziyâret eden kimseye; şefâatim; vâcib oldu!''
Diyor ki: "Allah'ın huzuruna vardığımda, bir kimsenin gıybetinde bulunmuş olmaktan hesaba çekilmek istemiyorum."
İmam-ı Buhâri Hazretleri'nin hadis toplarken gösterdiği titizliğe bir misâl. Kendisine sorarlar:
"Falan zâtın naklettiği hadisi neden almadın? Halbuki o zât, sağlam hafızalı, sıhhatli bilgi sahibidir. Resûlüllah'a yakın kimselerle sohbet etmiştir."
Şöyle cevap verir:
"Onun kaçan devesine torbasını uzatıp içinde yiyecek varmış gibi gösterdiğini, devesini aldatarak yakaladığını tesbit ettim. Devesini aldatan adamın rivâyet ettiği hadise ben itimat edemem..."
Büyük hadis otoritelerinden bazılarının Buhari'yle ilgili sözleri şöyle:
• Şu gökkubbenin altında, Buhari'den daha iyi hadis bilen bir insan görmedim. (Muhammed b.İshak)
• Ey hadis ilmiyle uğraşanlar, Buhara'lı şu gencin etrafında toplanın ve muhtaç olduğunuz her şeyi ondan öğrenin. (İshak b.Rahuye)
• Buhari'nin göğsünde bir tüy olmayı isterdim. (Abdullah b.Hammad)
• Hadis bilgini Müslim'i Buhari'nin dizi dibinde, küçük bir çocuk gibi bir şeyler öğrenmeye çalışırken gördüm. (Hafız Muhammed b.Yakup)
Ögrencileri arasinda da en meshurlari sunlardir;
Ebu isa et-Tirmîzî
Muhammed b. Nasru'l Mervezî
Ibni Ebi Dâvud
Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.
İmam Buhari Hazretleri, Sahih-i Buhari ile ünlenmiş dünyanın Kur’an-ı Kerim’den sonraki, en doğru kitabın yazarı. Sultan Abdülhamit Han Hazretleri ise, Osmanlı’nın son döneminde uzun bir dönem padişahlık yapmış ve kimilerine göre Osmanlı’nın yıkılışını 40 sene uzatmış, Fatih’le aynı siyasi zekaya sahip bir insan. Peki bu iki insanın ortak özellikleri nasıl olur?
Şöyle ki, İmam Buhari Hazretleri, Sahih-i Buhari’deki 2000′den fazla yazdığı hadisin her birini abdest alıp 2 rekat namaz kılmadan yazmazdı. Bütün hadisleri de böyle yazdı. Allah kendisinden razı olsun.
Sultan Abdülhamit Han’ın İmam Buhari’ye benzerliğini ise, baş katibi Esad Bey’in hatıratından nakledeceğim:
“Bir gece yarısı, mühim bir haberin imzası için Sultan Hazretleri’nin kapısını çaldım. Fakat açmadı. Bir müddet bekledikten sonra yine çaldım, ama yine açılmadı. Acaba, Sultan’ın başına bir iş mi peyda oldu diye düşündüm. Biraz sonra tekrar çaldım, kendisi teşrif ettiler, açtılar. Sultan Hazretleri, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, “Evlat, bu vakitte mühim bir iş için geldiğini anladım. Daha ilk kapıyı vuruşunuzda uyandım, abdest aldım. Onun için geç kaldım, kusura bakma. Ben bu zamandır bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayım” dedi. Besmele çekip imzaladı”.
İşte İmam-ı Buhari Hazretleri, işte Sultan Abdülhamit Han Hazretleri