Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

"imam"BIRLESTIRIR (1 Kullanıcı)

nurukübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Haz 2008
Mesajlar
233
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
"İmam" Birleştirir


Model, doğruların üzerinde birleştiği ve bu nedenle yaşatılması gereken şeydir. Model insan da doğruları zatında birleştiren insandır. İslam Tarihinde model insanlara imam denmesi de bundandır.Bilgilenme için sadece tecrübe yolunu seçenler, daha önce yapılmış bütün keşifleri yeniden tecrübe etme yanılgısına düşmüş olurlar. Bilgilenme için sadece doğru haberi kullananlar ise keşif gücünü elinde bulunduranlara mahkum bir hayat sürmek zorunda kalırlar.
İmam, bilgilenmenin tecrübe (basar) ve doğru haber (sem') diye evrensel olarak bilinen iki yolunu da kullanır ve muhakemesini (fuâd) güçlendirerek çağında yaşamayı bilir. Yol haritasını kendisi çizer, siretini kendisi yazar. Evrene "tümevarım"la bakanlar, varlığı sadece (mevcudu) görür. Karın kar, dolunun dolu olduğunu bilir, ama bunların aslını idrak edemeyebilirler. Diğer "tümdengelim"le bakanlar ise varlığın var olmasından (vücudundan) başka bir şey göremeyebilirler. Çoğu zaman kar ve dolu realitesini unutup kar ve dolunun aslı olarak bildikleri buhar hayaliyle yaşayabilirler. İmam, varlığa tümevarım (fark) ve tümdengelim (cem) diye bilinen iki yönle birlikte bakar. Toprağı toprak, ateşi ateş olarak gördüğü hâlde, bunların arasında şeytanca bir tercih yaparak ateşi daha üstün görmeye kalkışmaz. İkisini de tek yaratma emrine (kün) bağlar. Erkeği erkek, kadını kadın gördüğü hâlde, onları eşit saymaya, birini diğerinden üstün tutmaya yeltenmez, aynı özden (nefs) çoğaldıklarını görür.
Allah, ilim yolunda istidlalle bilinir. Sırf bu yolu kullanan kimse neticede Allah'ı bilir. Ama bu bilgi kendisini O'nu tanımaya taşıyamaz. Ama marifet ehli kimse "O'nun görünemezliği, aşikar oluşunun şiddetindendir" diye düşündüğü için delillere ihtiyaç duymaz. Ama eğer sırf bu yolu kullanıyorsa, Efendi (Rab) olarak gördüğü herhangi bir ismi Tanrı (İlah) olarak da tanıma tehlikesiyle yüz yüze kalabilir. İmam, ilim ve irfan yollarını da birbirinden ayırmaz. İkisini bir arada kullanarak tevhide ünsiyet peyda eder. Tevhide ulaşmanın da, Allah'ı hiçbir şeye benzemez bilme (tenzih ve tesbih) ve bir bilinene benzetme (temsil ve teşbih) diye bilinen iki yolu vardır. Sadece ve sürekli tenzih yapanlar sonunda tanıyamadıkları o hayalî Tanrıyı inkara varabilirler. Sadece temsilde kalanlar ise, öngörülen temsil ve temsilleri gerçek sanarak çok Tanrı edinme yoluna sapabilirler. İmam, O'nun "Hiçbir şeye benzemez" olduğuna inandığı hâlde, "görür, işitir, gücü yeter" diyerek O'nu, bildiği şeylere temsil eder. Yani tenzihle birlikte temsil yapar.
Hükümler de ayıran (furkân) ve toplayan (kur'ân) diye iki ayrı bakışla belirlenebilir. Furkân bakışı, toplumlara göre farklılık arz eden uygulamaları (şeriatları) sayıp döker. Kur'ân bakışı ise, onları toplayandeğişmez ruha (sünnete) işaret eder. Hükümlere sadece birincisiyle bakanlar Yahudileşeceği gibi, sırf ikincisiyle bakanlar da Hiristiyanlaşırlar. Çünkü ayrı ayrı izlendiğinde her iki yol da hükümleri kitaptan ayırır. İmam, hükümlere furkaniyet ve kur'âniyeti birbirinden ayırmadan bakar. Böylece doğru belirlemelere (Kitabiyete) ulaşır.
Dine, şeriat ve sünnet adında iki tür yol götürebilir. Şeriatlar çok olabilir ve değişebilir. Ama sünnet tektir ve değişmez. Şeriat ile sünnet, lafızla anlam gibidir. Biri olmadan diğeri hükümsüz kalır. İmam, bu yolları da birleştirir. Sünnette birleşen şeriatların hepsini hak, şeriatı bulunmayan sünneti de yok bilir. Kitaptaki hükümler de ferî ve aslî diye iki türdür. Ferî hükmü tâlî (müteşâbih) sözler, aslî olan hükmü ise ana (muhkem) sözler korur. Hükümleri sadece tâlî sözlerden alıp ferî olanın ardına düşenler kitabın temasından uzaklaşırlar. Sadece muhkem sözlere uyanlar ise mesajın tatbik seyrini (siyreti) zora sokarlar. İmam, hükümleri koruyan aslî ve ferî bütün sözlerin arasını birleştirir. Birini ana, ötekini ona benzeyen kabul eder.
Bütün din ve ideolojilerin teori (iman) ve pratik (ameli) diye bilinen iki veçhesi vardır. İnancı ve o inancın gereği olan uygulamayı bir birinden ayrı mütalaa eden kimsenin din yahut ideolojisinden söz edilemez. İmam, pratiği, teori ışığının bir fanusu olarak görür. İnancını, onun gereği olan uygulamasından asla ayırmaz.
İslamî ilimlerin kâl (Kelam) ve hâl (Tasavvuf) diye bilinen iki ana kolu vardır. Onları birbirinden ayıranlar dini anlamaktan (fıkhetmekten) uzaklaşıp bidat bataklığına saplanırlar. İmam, dini disiplinlerin kâl ve hâl veçhesini de birleştirir. Tasavvuf'u asla Fıkıh ve Kelam'dan ayırmaz. Yaratılışı (fıtratı) anlamaya Fıkıh, bunu söze dökmeye Kelam, bu kelamı fıtrat hâline getirmeye de Tasavvuf der. Mezhep imamlarının hangisi sadece Kelam'dan anlardı? Hangisi Fıkıhsız bir züht hayatını seçmişti? İmam, züht ve cehdi birleştirir. Ebu Hanife (rah.) gibi hem bir zahit hem bir müçtehittir. Bu ikili bakışları ve model insanın bunlar karşısındaki tavrını başka örneklerle çoğaltabiliriz. Ama bütün bunlardan daha önemli bir şey var. Hepsinden daha hayatî bir şey. İmam, asla inanç ve siyaset ayırımı yapmaz. O bir zâhit fakat aynı zamanda bir askerdir. Hazarda alim (müctehid) seferde muhariptir (mücahiddir). Ümmete bir tuzak kurulduğunu sezince hemen çığır açıcı (müceddit) oluverir. Sahabenin müçtehidi ayrı, mücahidi ayrı değildi. İmam Ali (r.) hem âlim, hem mücahit ve hem de siyasetçiydi. Muhammed (a.) namaz kıldırmayı ve askerlere komuta etmeyi savaşta bile birleştirirdi.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt