EHL-İ BEYT
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 21 Mar 2009
- Mesajlar
- 731
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 46
1.Fıkhî Muammalar
Yılların birinde Harun Raşit, Ka’be’nin ziyaretine gitti.
Tavaf zamanı, halifenin yalnız tavaf etmesi için halkın aradan çıkmasını istediler.
Harun tavaf etmek isterken, bir Arap da gelip onunla tavaf etmeğe başladı.
(O adamın bu ameli halifenin onuruna dokundu, kızarak," bu adamı buradan uzaklaştırınız." diye emretti.)
Memurlar Arap adama: “Halife tavafını bitirene kadar biraz sabret!" dediler.
Arap adam onların cevabında şöyle dedi:
“Allah-u Teala’nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur’an-ı Kerim’de: “Mescid’ul-Haram’ı (Ka’be’yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit
insanlar için kıldık” (HACC/25)
diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?
Harun bu sözü Arap’tan duyunca kendi muhafızına:
“Onunla bir işin olmasın, onu kendi haline bırak” diye emretti.
Sonra “Hacer’ul-Esved”i istilam etmek (ona el sürmek) için ona doğru gitti.
Arap adam orada da öncelikle davranıp ondan önce Hacer’ul-Esved’i istilam etti!
Daha sonra Harun, namaz kılmak için Makam-ı İbrahim’e geldi.
Yine de Arap adam Harun’dan önce oraya yetişti ve namaz kılmakla meşgul oldu.
Harun namazını bitirir bitirmez, o adamı ihzar etmelerini emretti.
Adam Harun’un bu emrini duyunca şöyle dedi:
“Benim halifeyle bir işim yoktur, eğer halifenin benimle bir işi varsa, onun kendisi benim yanıma gelsin!”
Harun istemediği halde o adamın karşısına gelip ona selam verdi; Arap adam da selamının cevabını verdi.
Harun, “Burada oturmama izin veriyor musun?”dedi.
Arap, “Burası benim mülküm değildir, biz burada eşitiz, istediğin takdirde oturabilirsin!”dedi.
Harun, (Arap adamın bu şekil konuşmasından rahatsız olarak ona)
Senden dini bir mesele sormak istiyorum, doğru cevap vermediğin takdirde sana eziyet edeceğim” dedi.
Arap, “Senin sorun, (bilmediğin bir meseleyi) öğrenmek için mi,
yoksa (bu yolla) bana eziyet etmek mi istiyorsun?”dedi.
Harun, “Elbette öğrenmek içindir” dedi.
Arap, “Çok iyi! Ama ayağa kalkman ve öğretmeninden bir soru sormak isteyen bir öğrenci gibi benim karşımda oturman gerekir” dedi.
Harun mecburen kalkıp onun karşısında toprak üstünde oturdu.
Harun, “Söyle bakalım, Allah Teala ne gibi şeyleri sana farz kılmıştır?”dedi.
Arap, “Farzın hangi kısmından soruyorsun?
Bir farzdan mı, beş farzdan mı, on yedi farzdan mı, otuz dört farzdan mı, doksan dörtten mi, yüz elli üçten mi, on ikinin birinden mi, kırkta birden mi, iki yüzde beşten mi, ömür boyuca bir defa olandan mı, veya birbirine karşılık olandan mı soruyorsun?” dedi.
Harun, “Ben bir farzdan sordum, ama sen bana bunca sayılar saydın!”dedi.
Arap, “Eğer din, dünyada sayı ve hesap üzere olmasaydı Allah-u Teala kıyamet günü insanlar için bir hesap açmazdı. Sonra şu ayeti okudu:
“Bir hardal tanesi bile olsa onu (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.”
(ENBİYA/47)
Bu esnada Arap adam halifeyi ismiyle çağırdı.
Harun oldukça öfkelendi, öyle ki kıpkırmızı kesildi. (Çünkü halifenin görüşüne göre herkesin ona Emir’ul-Muminin demesi gerekirdi.)
Öfke ve gazap alameti yüzünde belirdiği halde şöyle dedi:
“Dediğin şeyleri açıkla! Açıklayabilirsen serbestsin, aksi takdirde Safa ile Merve arasında boynunun vurulmasını emredeceğim!”
Koruyucu halifeye: “Allah aşkına onu bu kutsal mekânda öldürme” diye rica etti!
Arap adam, koruyucunun bu sözünden dolayı güldü!
Harun- “Niçin güldün?”diye sordu.
Arap, “Sizin ikinizin halinden gülmem tuttu.
Çünkü hanginizin daha cahil olduğunu bilmiyorum. Zira eceli yetişmiş olan bir kimsenin mi,
yoksa eceli yetişmeyen bir kimseyi öldürmek için acele eden birinin mi affedilmesi isteniyor ?”dedi.
Harun, “Velhasıl dediğin şeyleri izah et!”dedi.
Arap, “Allah Teala’nın, bana neyi farz kıldığı şeyden soru sordun,
cevabı şudur ki; Allah Teala çok şeyleri bana farz kılmıştır.
“Farz olan bir şeyden mi soru soruyorsun?” sözümden maksadım, İslam dinidir. (Zira her şeyden önce ona uymak kullara farzdır.)
Beşten maksadım beş vakit namazlardı;
on yediden maksat farz namazların on yedi rekat olmasıdır;
otuz dörtten maksat, namazların secdeleridir;
yüz elliden maksat namazın tesbihleridir;
on ikiden birinden maksat, Ramazan ayıdır ki, on iki aydan sadece bir ayın oruç tutulması farz kılınmıştır;
kırkta birinden maksat, kırk dinar altını olan bir kimsenin zekat olarak bir dinar vermesinin farz olmasıdır;
iki yüzden beşinden maksat, iki yüz gümüş dirhemi olan bir kimsenin, zekat olarak beş dirhem vermesinin gerekliliğidir.
“Ömür boyu sadece bir defa farz olandan mı soruyorsun?” sözümden maksadım,
Allah’ın evinin (Ka’be’nin) ziyaretidir ki, ömür boyu sadece bir defa, istitaatı (gücü ve imkânı) olan kimseye farz olur.
Biri birine karşılıktan maksadım, kim haksız yere bir kimseyi öldürürse, ona karşılık olarak sadece katilin öldürülmesidir.
Allah-u Teala: “En nefs-u bi’n nefs” (Cana karşılık can... kısas edilmelidir) buyuruyor.
Arap adamın sözü son bulunca Harun, bu meselelerin tefsir ve açıklanmasından ve Arab’ın sözünün güzelliğinden bir hayli hoşnut oldu, onun ilim açısından büyük bir şahsiyet olduğuna kanaat etti ve ona karşı olan öfkesi artık sevgiye dönüştü.
Arap daha sonra Harun’a hitaben şöyle dedi:
“Sen bir takım şeyler benden sordun, ben de cevap verdim.
Şimdi ben de senden soru sormak istiyorum, sen de onlara cevap ver!
Cevap vermiş olursan bu bir kese altın senin kendi malındır, istediğin takdirde onu bu kutsal mekânda sadaka verebilirsin; cevap veremezsen, o zaman sen, kendi kabilemin fakirleri arasında taksim etmem için bir kese altın bana vermelisin.
Harun çaresizlikten bu öneriyi kabul etti.
Arap adam Harun’a şöyle bir soru yöneltti:
“Bir erkek sabahleyin kendisine haram olan bir kadına baktı,
ama öğle olunca o kadın ona helal oldu,
ikindi olunca tekrar kadın ona haram oldu;
akşam olunca yine o kadın ona helal oldu,
gece olunca tekrar o erkeğe haram oldu, ertesi gün sabah olunca o kadın ona yine helal oldu,
öğle olunca tekrar ona haram oldu, ikindi olunca yine helal oldu,
akşam olunca tekrar haram oldu, gece olunca yine helal oldu.”
Bu meseleleri nasıl çözmek gerekir? Biliyorsan ise çöz!”
Harun, “Ey Arap beni bir denize attın! Lütfen kendin cevap ver” dedi.
Arap, “Acayip bir halifesin! Bu çeşit meselelerin çözümünden aciz kalman
ve bir de Müslümanların halifesi olduğunu iddia etmen hiç doğru değildir!”dedi.
Harun, “İlim senin makamını yükseltmiş, kendin açıkla!
Arap,
“Sabahleyin erkeğin ona bakması haram olan kadın, parayla satın alınan bir cariye idi,
öğle olunca o erkek onu sahibinden aldı ve böylece ona helal oldu;
ikindi olunca onu azat etti, böylece ona haram oldu;
akşam olunca onu nikâhladı, böylece ona helal oldu; gece olunca ona talak verdi, böylece ona haram oldu;
ertesi günün sabahı rücu etti (döndü), böylece kadın ona helal oldu;
öğle olunca zihar etti (sen bana annemin sırtı gibisin dedi), böylece ona helal oldu;
ikindi olunca ziharın keffaretini verdi, böylece ona helal oldu;
akşam olunca kadın mürted (kafir) olarak haram oldu,
ama geceleyin tövbe etti ve böylece kocasına helal oldu.”
Harun, bu cevaba şaşırıp kaldı.
On bin dirhemin ona verilmesini emretti.
Ama Arap muhtaç olmadığını söyledi.
Harun, “Ömür boyu rahat olman için sana aylık bağlamamı istiyor musun?”dedi.
Arap, “Sana rızk veren beni unutmaz” dedi
Harun, “Borcun varsa söyle ödeyelim” dedi.
Arap, “Allah Teala’nın kendisi borçları ödüyor” dedi.
Harun, “İsmin nedir?”diye sordu.
Arap, “ Musa bin Cafer!”dedi.
Harun İmam (a.s)’ı ilk kez görüyordu,
İmam (a.s) da, halkın kendisini tanımaması için elbisesini değiştirdiğinden dolayı kimse onu tanıyamamıştı[/B]
Yılların birinde Harun Raşit, Ka’be’nin ziyaretine gitti.
Tavaf zamanı, halifenin yalnız tavaf etmesi için halkın aradan çıkmasını istediler.
Harun tavaf etmek isterken, bir Arap da gelip onunla tavaf etmeğe başladı.
(O adamın bu ameli halifenin onuruna dokundu, kızarak," bu adamı buradan uzaklaştırınız." diye emretti.)
Memurlar Arap adama: “Halife tavafını bitirene kadar biraz sabret!" dediler.
Arap adam onların cevabında şöyle dedi:
“Allah-u Teala’nın, bu kutsal yerde herkesi eşit bildiğini ve Kur’an-ı Kerim’de: “Mescid’ul-Haram’ı (Ka’be’yi), yerli olsun, dışarıdan gelmiş olsun, onu eşit
insanlar için kıldık” (HACC/25)
diye buyurmuş olduğunu bilmiyor musunuz?
Harun bu sözü Arap’tan duyunca kendi muhafızına:
“Onunla bir işin olmasın, onu kendi haline bırak” diye emretti.
Sonra “Hacer’ul-Esved”i istilam etmek (ona el sürmek) için ona doğru gitti.
Arap adam orada da öncelikle davranıp ondan önce Hacer’ul-Esved’i istilam etti!
Daha sonra Harun, namaz kılmak için Makam-ı İbrahim’e geldi.
Yine de Arap adam Harun’dan önce oraya yetişti ve namaz kılmakla meşgul oldu.
Harun namazını bitirir bitirmez, o adamı ihzar etmelerini emretti.
Adam Harun’un bu emrini duyunca şöyle dedi:
“Benim halifeyle bir işim yoktur, eğer halifenin benimle bir işi varsa, onun kendisi benim yanıma gelsin!”
Harun istemediği halde o adamın karşısına gelip ona selam verdi; Arap adam da selamının cevabını verdi.
Harun, “Burada oturmama izin veriyor musun?”dedi.
Arap, “Burası benim mülküm değildir, biz burada eşitiz, istediğin takdirde oturabilirsin!”dedi.
Harun, (Arap adamın bu şekil konuşmasından rahatsız olarak ona)
Senden dini bir mesele sormak istiyorum, doğru cevap vermediğin takdirde sana eziyet edeceğim” dedi.
Arap, “Senin sorun, (bilmediğin bir meseleyi) öğrenmek için mi,
yoksa (bu yolla) bana eziyet etmek mi istiyorsun?”dedi.
Harun, “Elbette öğrenmek içindir” dedi.
Arap, “Çok iyi! Ama ayağa kalkman ve öğretmeninden bir soru sormak isteyen bir öğrenci gibi benim karşımda oturman gerekir” dedi.
Harun mecburen kalkıp onun karşısında toprak üstünde oturdu.
Harun, “Söyle bakalım, Allah Teala ne gibi şeyleri sana farz kılmıştır?”dedi.
Arap, “Farzın hangi kısmından soruyorsun?
Bir farzdan mı, beş farzdan mı, on yedi farzdan mı, otuz dört farzdan mı, doksan dörtten mi, yüz elli üçten mi, on ikinin birinden mi, kırkta birden mi, iki yüzde beşten mi, ömür boyuca bir defa olandan mı, veya birbirine karşılık olandan mı soruyorsun?” dedi.
Harun, “Ben bir farzdan sordum, ama sen bana bunca sayılar saydın!”dedi.
Arap, “Eğer din, dünyada sayı ve hesap üzere olmasaydı Allah-u Teala kıyamet günü insanlar için bir hesap açmazdı. Sonra şu ayeti okudu:
“Bir hardal tanesi bile olsa onu (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.”
(ENBİYA/47)
Bu esnada Arap adam halifeyi ismiyle çağırdı.
Harun oldukça öfkelendi, öyle ki kıpkırmızı kesildi. (Çünkü halifenin görüşüne göre herkesin ona Emir’ul-Muminin demesi gerekirdi.)
Öfke ve gazap alameti yüzünde belirdiği halde şöyle dedi:
“Dediğin şeyleri açıkla! Açıklayabilirsen serbestsin, aksi takdirde Safa ile Merve arasında boynunun vurulmasını emredeceğim!”
Koruyucu halifeye: “Allah aşkına onu bu kutsal mekânda öldürme” diye rica etti!
Arap adam, koruyucunun bu sözünden dolayı güldü!
Harun- “Niçin güldün?”diye sordu.
Arap, “Sizin ikinizin halinden gülmem tuttu.
Çünkü hanginizin daha cahil olduğunu bilmiyorum. Zira eceli yetişmiş olan bir kimsenin mi,
yoksa eceli yetişmeyen bir kimseyi öldürmek için acele eden birinin mi affedilmesi isteniyor ?”dedi.
Harun, “Velhasıl dediğin şeyleri izah et!”dedi.
Arap, “Allah Teala’nın, bana neyi farz kıldığı şeyden soru sordun,
cevabı şudur ki; Allah Teala çok şeyleri bana farz kılmıştır.
“Farz olan bir şeyden mi soru soruyorsun?” sözümden maksadım, İslam dinidir. (Zira her şeyden önce ona uymak kullara farzdır.)
Beşten maksadım beş vakit namazlardı;
on yediden maksat farz namazların on yedi rekat olmasıdır;
otuz dörtten maksat, namazların secdeleridir;
yüz elliden maksat namazın tesbihleridir;
on ikiden birinden maksat, Ramazan ayıdır ki, on iki aydan sadece bir ayın oruç tutulması farz kılınmıştır;
kırkta birinden maksat, kırk dinar altını olan bir kimsenin zekat olarak bir dinar vermesinin farz olmasıdır;
iki yüzden beşinden maksat, iki yüz gümüş dirhemi olan bir kimsenin, zekat olarak beş dirhem vermesinin gerekliliğidir.
“Ömür boyu sadece bir defa farz olandan mı soruyorsun?” sözümden maksadım,
Allah’ın evinin (Ka’be’nin) ziyaretidir ki, ömür boyu sadece bir defa, istitaatı (gücü ve imkânı) olan kimseye farz olur.
Biri birine karşılıktan maksadım, kim haksız yere bir kimseyi öldürürse, ona karşılık olarak sadece katilin öldürülmesidir.
Allah-u Teala: “En nefs-u bi’n nefs” (Cana karşılık can... kısas edilmelidir) buyuruyor.
Arap adamın sözü son bulunca Harun, bu meselelerin tefsir ve açıklanmasından ve Arab’ın sözünün güzelliğinden bir hayli hoşnut oldu, onun ilim açısından büyük bir şahsiyet olduğuna kanaat etti ve ona karşı olan öfkesi artık sevgiye dönüştü.
Arap daha sonra Harun’a hitaben şöyle dedi:
“Sen bir takım şeyler benden sordun, ben de cevap verdim.
Şimdi ben de senden soru sormak istiyorum, sen de onlara cevap ver!
Cevap vermiş olursan bu bir kese altın senin kendi malındır, istediğin takdirde onu bu kutsal mekânda sadaka verebilirsin; cevap veremezsen, o zaman sen, kendi kabilemin fakirleri arasında taksim etmem için bir kese altın bana vermelisin.
Harun çaresizlikten bu öneriyi kabul etti.
Arap adam Harun’a şöyle bir soru yöneltti:
“Bir erkek sabahleyin kendisine haram olan bir kadına baktı,
ama öğle olunca o kadın ona helal oldu,
ikindi olunca tekrar kadın ona haram oldu;
akşam olunca yine o kadın ona helal oldu,
gece olunca tekrar o erkeğe haram oldu, ertesi gün sabah olunca o kadın ona yine helal oldu,
öğle olunca tekrar ona haram oldu, ikindi olunca yine helal oldu,
akşam olunca tekrar haram oldu, gece olunca yine helal oldu.”
Bu meseleleri nasıl çözmek gerekir? Biliyorsan ise çöz!”
Harun, “Ey Arap beni bir denize attın! Lütfen kendin cevap ver” dedi.
Arap, “Acayip bir halifesin! Bu çeşit meselelerin çözümünden aciz kalman
ve bir de Müslümanların halifesi olduğunu iddia etmen hiç doğru değildir!”dedi.
Harun, “İlim senin makamını yükseltmiş, kendin açıkla!
Arap,
“Sabahleyin erkeğin ona bakması haram olan kadın, parayla satın alınan bir cariye idi,
öğle olunca o erkek onu sahibinden aldı ve böylece ona helal oldu;
ikindi olunca onu azat etti, böylece ona haram oldu;
akşam olunca onu nikâhladı, böylece ona helal oldu; gece olunca ona talak verdi, böylece ona haram oldu;
ertesi günün sabahı rücu etti (döndü), böylece kadın ona helal oldu;
öğle olunca zihar etti (sen bana annemin sırtı gibisin dedi), böylece ona helal oldu;
ikindi olunca ziharın keffaretini verdi, böylece ona helal oldu;
akşam olunca kadın mürted (kafir) olarak haram oldu,
ama geceleyin tövbe etti ve böylece kocasına helal oldu.”
Harun, bu cevaba şaşırıp kaldı.
On bin dirhemin ona verilmesini emretti.
Ama Arap muhtaç olmadığını söyledi.
Harun, “Ömür boyu rahat olman için sana aylık bağlamamı istiyor musun?”dedi.
Arap, “Sana rızk veren beni unutmaz” dedi
Harun, “Borcun varsa söyle ödeyelim” dedi.
Arap, “Allah Teala’nın kendisi borçları ödüyor” dedi.
Harun, “İsmin nedir?”diye sordu.
Arap, “ Musa bin Cafer!”dedi.
Harun İmam (a.s)’ı ilk kez görüyordu,
İmam (a.s) da, halkın kendisini tanımaması için elbisesini değiştirdiğinden dolayı kimse onu tanıyamamıştı[/B]
Bihar’ul-Envar, c. 48, s. 141