Gülüşü Yaralı
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 6 Şub 2008
- Mesajlar
- 5,741
- Tepki puanı
- 3
- Puanları
- 0
- Yaş
- 39
- Konum
- ha bura :)
- Web Sitesi
- www.facebook.com
.
Zaman zaman birtakım yeni laflar dinliyor, bize göre çok yanlış olan sözleri işitiyoruz. Diyorlarmış ki:
– İmam-ı Âzam da insan, biz de... Öyle ise neden ille de onun görüşünü esas alacak, ondan dışarıya çıkmayacağız? O da bizim gibi biri olduğuna göre biz de onun gibi içtihat eder, kendi görüşümüzle amel edebiliriz...
Bizim bu gibilerine söyleyecek bir sözümüz yoktur. “Allah muvaffak etsin, siz içtihat edecek durumda iseniz.” demekten başka.
Ancak, “İmam-ı Âzam da bir insan biz de, aramızda fark yoktur.” gibilerden söylenen sözlere birazcık takılmak istiyoruz, izin verirseniz.
Bir defa bugünün aydını, fizikî açıdan İmam-ı Âzam gibi olabilir; ama fikrî ve ruhî açıdan Onun gibi temiz kalması mümkün değildir.
– Nasıl mı?
Bir kere, İmam-ı Âzam Hazretleri evinden mescide, medresesine giderken gözüne asla haram ilişmiyor, gönlüne de haram tasavvurlar aksetmiyordu. Dolayısıyla gözü de, gönlü de günah olan bakışlardan, hayallerden temiz ve masundu.
Bugünün aydını öyle mi acaba? İmam-ı Azam gibi gözünü, gönlünü haramdan koruması mümkün mü? Sokakta her adım başına isteyerek, ya da istemeyerek harama bakmıyor mu? Müstehcene gözü ilişmiyor mu? İmam-ı Azamın ömründe bir defa dahi görmediği haramı her gün birkaç defa seyretmiyor mu?
Hal böyle olunca bugünün aydınının kendini İmam-ı Âzamla kıyaslaması mümkün mü? İlmen yakın olsa bile yaşadığı çağın günahlarla dolu şartları ona İmam-ı Âzam gibi manen yükselme imkanı verir mi?
Kaldı ki, İmam-ı Âzam gibi olmak için sadece bilgili olmak da yeterli değildir. Çünkü Hazreti İmamın yaptığı yalnızca ilimle yapılan şeyden ibaret değildir. O ilme eşit şekilde amel de lazımdır. İhlas da gereklidir. Takva da lüzumludur...
Günümüzün müçtehitlerinde bu gibi konular ne durumda acaba? Var mı benzeri şekilde amelleri, ihlasları, takvaları?...
– Mesela: Kaç yatsı abdestiyle sabah namazı kılmışlardır, lütfen söyleyebilirler mi?
Hazreti İmamın senelerce yatsı abdestiyle sabah namazı kıldığı kaydı, hayatını anlatan eserlerin ittifakıyla sabittir. Şu olay ne kadar düşündürücüdür:
Bir yatsı namazında cami imamı, Zilzal Sûresini okur.
Geride okunan ayetlerin mânâsına dalan Ebu Hanife, namazdan sonra oturduğu yerden kalkamaz hale gelir, tefekkürüne devam eder.
– Ne kadar mı sürer bu tefekkür?
Müezzin kandili söndürür, evine gidip yatar. Sabah namazı için gelir, kandilleri tekrar yakarken başını kaldıran İmam-ı Âzam:
– Kandilleri mi söndürüyorsun? diye sorar. Müezzin:
– Hayır kandilleri yakıyorum, sabah namazının vakti girdi, der.
Ancak o zaman bütün gece tefekkürde kaldığını anlayan imam, müezzine rica eder:
– Benim bazı hallerim oluyor, onu sadece sen biliyorsun. Sakın bunu başkalarına anlatma.. diyerek durumunun gizli kalmasını ister.
Bizim müçtehitlerimizin böyle kaç geceleri olmuş, ne kadar tefekküre dalmışlar, mânâ içinde derinleşmişler?
Kimseyi itham etmiyoruz. Etmeye de hakkımız olmasa gerektir. Bu gibi sorular biraz da bizim kendi nefsimize kıyasla meydana geliyor galiba. Bizim yatsı abdestiyle sabah namazı kılmayışımız, yatsıdan sonra tefekküre dalıp sabahı bulma faziletimizin olmayışı, onların da böyle olmadıkları fikrini veriyor herhalde. Ola ki onlarda bu faziletler, ubudiyetler, zühd ve takvalar mevcut ola.
Ancak böylesine bir ubudiyet ve ihlas sahipleri de mütevazı olurlar, kendilerini İmamı Azamla kıyaslamaya kalkmazlar gibime geliyor. Bilmem siz iştirak eder misiniz bu düşünceme?
Ahmet Şahin
.
İmam-I Âzam Da Bizim Gibi Mi?
Zaman zaman birtakım yeni laflar dinliyor, bize göre çok yanlış olan sözleri işitiyoruz. Diyorlarmış ki:
– İmam-ı Âzam da insan, biz de... Öyle ise neden ille de onun görüşünü esas alacak, ondan dışarıya çıkmayacağız? O da bizim gibi biri olduğuna göre biz de onun gibi içtihat eder, kendi görüşümüzle amel edebiliriz...
Bizim bu gibilerine söyleyecek bir sözümüz yoktur. “Allah muvaffak etsin, siz içtihat edecek durumda iseniz.” demekten başka.
Ancak, “İmam-ı Âzam da bir insan biz de, aramızda fark yoktur.” gibilerden söylenen sözlere birazcık takılmak istiyoruz, izin verirseniz.
Bir defa bugünün aydını, fizikî açıdan İmam-ı Âzam gibi olabilir; ama fikrî ve ruhî açıdan Onun gibi temiz kalması mümkün değildir.
– Nasıl mı?
Bir kere, İmam-ı Âzam Hazretleri evinden mescide, medresesine giderken gözüne asla haram ilişmiyor, gönlüne de haram tasavvurlar aksetmiyordu. Dolayısıyla gözü de, gönlü de günah olan bakışlardan, hayallerden temiz ve masundu.
Bugünün aydını öyle mi acaba? İmam-ı Azam gibi gözünü, gönlünü haramdan koruması mümkün mü? Sokakta her adım başına isteyerek, ya da istemeyerek harama bakmıyor mu? Müstehcene gözü ilişmiyor mu? İmam-ı Azamın ömründe bir defa dahi görmediği haramı her gün birkaç defa seyretmiyor mu?
Hal böyle olunca bugünün aydınının kendini İmam-ı Âzamla kıyaslaması mümkün mü? İlmen yakın olsa bile yaşadığı çağın günahlarla dolu şartları ona İmam-ı Âzam gibi manen yükselme imkanı verir mi?
Kaldı ki, İmam-ı Âzam gibi olmak için sadece bilgili olmak da yeterli değildir. Çünkü Hazreti İmamın yaptığı yalnızca ilimle yapılan şeyden ibaret değildir. O ilme eşit şekilde amel de lazımdır. İhlas da gereklidir. Takva da lüzumludur...
Günümüzün müçtehitlerinde bu gibi konular ne durumda acaba? Var mı benzeri şekilde amelleri, ihlasları, takvaları?...
– Mesela: Kaç yatsı abdestiyle sabah namazı kılmışlardır, lütfen söyleyebilirler mi?
Hazreti İmamın senelerce yatsı abdestiyle sabah namazı kıldığı kaydı, hayatını anlatan eserlerin ittifakıyla sabittir. Şu olay ne kadar düşündürücüdür:
Bir yatsı namazında cami imamı, Zilzal Sûresini okur.
Geride okunan ayetlerin mânâsına dalan Ebu Hanife, namazdan sonra oturduğu yerden kalkamaz hale gelir, tefekkürüne devam eder.
– Ne kadar mı sürer bu tefekkür?
Müezzin kandili söndürür, evine gidip yatar. Sabah namazı için gelir, kandilleri tekrar yakarken başını kaldıran İmam-ı Âzam:
– Kandilleri mi söndürüyorsun? diye sorar. Müezzin:
– Hayır kandilleri yakıyorum, sabah namazının vakti girdi, der.
Ancak o zaman bütün gece tefekkürde kaldığını anlayan imam, müezzine rica eder:
– Benim bazı hallerim oluyor, onu sadece sen biliyorsun. Sakın bunu başkalarına anlatma.. diyerek durumunun gizli kalmasını ister.
Bizim müçtehitlerimizin böyle kaç geceleri olmuş, ne kadar tefekküre dalmışlar, mânâ içinde derinleşmişler?
Kimseyi itham etmiyoruz. Etmeye de hakkımız olmasa gerektir. Bu gibi sorular biraz da bizim kendi nefsimize kıyasla meydana geliyor galiba. Bizim yatsı abdestiyle sabah namazı kılmayışımız, yatsıdan sonra tefekküre dalıp sabahı bulma faziletimizin olmayışı, onların da böyle olmadıkları fikrini veriyor herhalde. Ola ki onlarda bu faziletler, ubudiyetler, zühd ve takvalar mevcut ola.
Ancak böylesine bir ubudiyet ve ihlas sahipleri de mütevazı olurlar, kendilerini İmamı Azamla kıyaslamaya kalkmazlar gibime geliyor. Bilmem siz iştirak eder misiniz bu düşünceme?
Ahmet Şahin
.