Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Imam hüseyin kimdi? (1 Kullanıcı)

mehdi ordusu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Kas 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
36
İmam Hüseyin'in (Selam onun ve ailesinin üzerine olsun)

Aşk ve Fedakarlık Dolu Hayatı...

İmam Hüseyin (a.s) Hz. Ali (a.s) ve Peygamber-i Ekrem’in kızı Hz.

Fatıma (a.s)’nın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılında dünyaya

geldi. Büyük kardeşi İmam Hasan Mücteba (a.s) şehit olduktan sonra

Allah’ın emri ve kardeşinin vasiyeti üzerine imamet makamına ulaştı.

İmam Hüseyin (a.s) on yıl imamet etti. Yaklaşık altı ay dışında bu müddetin

tümü Muaviye’nin hilafeti zamanında en zor koşullar,acı durumlar

ve en ağır baskılar altında geçti. Çünkü birinci olarak dini yasalar toplumda

değerini kaybetmiş, hükümetin istekleri, Allah ve Resulünün isteklerinin

yerini almıştı. İkinci olarak da Muaviye ve dostları bütün mümkün yollara

baş vurarak Ehl-i Beyt’i ve taraftarlarını ezip Ali(a.s)’nin

ismini yok etmek istiyorlardı. Ayrıca Muaviye oğlu Yezid’in hilafet

temellerini atıp pekiştiriyordu. Halkın bir kısmı, hiçbir usule kayıtlı

olmadığından Yezid’in hilafetine razı değillerdi. Muaviye de

muhalefetlerin çoğalmasını önlemek için daha fazla baskılara başvuruyordu.


İmam Hüseyin (a.s) isteyerek istemeyerek bu karanlık günleri arkada

bırakıyor ve Muaviye tarafından yapılan her çeşit ruhsal işkence ve

baskılara katlanıyordu. Hicretin altmışıncı yılında Muaviye öldü ve oğlu Yezid

babasının yerine oturdu. Biat meclisinin kurulması, Arapların içerisinde

saltanat, imaret ve sair önemli konularda bir gelenekti. Toplum, özellikle

tanınmış kişiler bu konularda sultana yahut emire biat eli veriyorlardı. Biatin

ardından itaatsizlik etmek o kavme ar ve zillet sayılırdı. Aynı zamanda

imzaladığı şeye boyun eğmekten kaçmak, kesin suç olarak bilinirdi. Hz.

Peygamberin siretinde de baskı olmaksızın yapılan anlaşma ve ahit

muteber sayılmıştır.

Muaviye hayattayken tanınmış kişilerden Yezid’e biat almıştı. Fakat

İmam Hüseyin (a.s)’a dokunmayıp, biat teklifinde bulunmamıştı.

Özellikle oğlu Yezid’e şöyle vasiyet etti: “Hüseyin Bin Ali

biat etmezse fazla ısrar etme ve öylece kalsın.” Çünkü Muaviye

meselenin önünü arkasını ölçebiliyordu.


Ancak Yezid, gururu ve çekinmezliği sonucu, babası ölünce onun vasiyetini

unutup, Medine valisine, “Hüseyin’den benim hilafetim için

biat iste, etmezse başını Şam’a gönder” diye emir verdi.

Medine valisi Yezid’in isteğini İmam Hüseyin (a.s)’a

duyurunca İmam ondan bu konuda düşünmesi için zaman aldı ve geceleyin

ailesini de alarak Mekke’ye hareket edip İslam’da resmen

emniyetli ve güvenceli yer olarak ilan edilen Allah’ın Haremi

(Mekke’ye) sığındı.

Bu olay hicretin altmışıncı yılında Recep ayının sonları ve Şaban ayının

evvellerinde vuku buldu. İmam Hüseyin (a.s) yaklaşık dört ay

Mekke’ye sığınarak yaşadı. Bu haber yavaş yavaş İslam ülkelerine

yayıldı. Bir taraftan, Muaviye devrindeki haksızlıklara razı olmayıp,

Yezid’in hilafetine karşı çıkanlar İmam Hüseyin’in (a.s)

yanına gelip yardım edeceklerine dair söz veriyorlardı, bir taraftan da

Irak’tan, özellikle Kufe şehrinden halk aralıksız mektup gönderip

İmam Hüseyin’in (a.s) Irak’a gelip Müslümanlara önderlik

ederek zulüm ve adaletsizliği yok etmesini ısrarla istiyorlardı. Elbette bu

durum Yezid için çok tehlikeli idi.


İmam Hüseyin (a.s), hac mevsimine kadar Mekke’de ikamet etti.

Müslümanlar İslam ülkelerinden grup grup hac amellerini yapmak için

Mekke’ye akın ettiler. Bu arada İmam, Yezid’in kendisini

öldürmek için hacı kılığında gizli bir grubu gönderdiği haberini aldı. Bunlar

amel sırasında ihram elbiseleri altına gizledikleri silahlarla İmam

Hüseyin’i şehit edeceklerdi.


İmam Hüseyin (a.s) hac amellerini yarıda keserek, bir toplantıda kısa bir

konuşma yaparak Irak’a hareket edeceğini bildirdi. Bu konuşmada

şehit olacağını da bildirdi. Müslümanlardan onun yardımına koşmalarını ve

bu hedef yolunda kanlarını vermelerini istedi. Ertesi gün de Ehl-i


Beyt’i ve dostlarını alarak Irak’a yöneldi



İmam Hüseyin (a.s) biat etmemeye kesin

kararlıydı. Bu yolda şehit olacağını da iyi biliyordu. Umumi fesat, fikri inhitat

ve toplumun, özellikle Iraklıların iradesizliğiyle gücü pekiştirilen Ümeyye

Oğullarının büyük ve korkunç savaş gücünün onu yok edeceğini biliyordu.

Tanınmış kişilerden bir grup, İmamın yanına gelip bu hareket ve kıyamın

tehlikesini hatırlattılar. Fakat o hazret cevaplarında şöyle buyurdu: Ben biat

etmeyeceğim. Zulüm ve fesat hükümetine boyun eğmeyeceğim. Nereye

gitsem, nerede olsam beni öldüreceklerini biliyorum. Mekke’den ayrılmamın

nedeni ise, kanımın dökülmesiyle Kabe’nin hürmetinin zedelenmesini

önlemektir.

İmam Hüseyin (a.s), Kufe yoluna koyuldu. Daha Kufe’ye birkaç günlük yol

varken, Kufe’ye gönderdiği elçisinin ve tanınmış sadık dostlarından birinin,

Yezid’in valisi tarafından şehit edilip yine onun emriyle ayaklarına ip

bağlanarak, Kufe sokaklarında gezdirildiğini duydu. Kufe ve yöresinin sıkıca

gözaltına alındığını ve İmam’la savaşacak teçhizatlı bir ordunun

hazırlandığını duyunca, ölümden başka bir yol kalmadığını anladı. İşte

burada şehit olmak için kesin karar aldığını açıkça belirtti ve Kufe’ ye doğru

hareketini devam ettirdi.

Kufe’nin yaklaşık olarak yetmiş kilometre yakınlarında Kerbela ismindeki bir

çölde Yezid’in ordusu onları ablukaya aldı. Sekiz gün burada kaldılar. Bu

sırada günden güne abluka çemberi daralıyor ve sürekli düşmanın sayısı

çoğalıyordu. Bilahare İmam (a.s), ailesi ve çok az sayıdaki ashabıyla birlikte,

otuz bin kişiden oluşan ordunun muhasarasında kaldı.

Bu birkaç gün içinde İmam Hüseyin (a.s), ordusunun yerlerini ayarlayıp

dostlarını tasfiye etmeye karar aldı. Kısa bir konuşmada ashabına

seslenerek şöyle buyurdu: “Bizim ölüm ve şahadetten başka bir yolumuz

yoktur. Ben biatımı sizden kaldırdım. Gitmek isteyen, gecenin karanlığından

faydalanıp kendisini bu tehlikeli meydandan kurtarsın. Çünkü onlar bir tek

beni öldürmek istiyorlar.”

Daha sonra ışıkların söndürülmesine emir verdi. Maddi maksatlar için İmam

Hüseyin (a.s)’a koşulanlar ayrılıp dağıldılar. Sadece hak aşıklarından çok azı

(40 kişiye yakın) yaranı ve Beni Haşim’den olan akrabaları kaldılar.

İmam Hüseyin (a.s), yine kalanları toplayıp konuştu ve şöyle buyurdu: “

Sizden her kim isterse gecenin karanlığından faydalansın ve kendisini

tehlikeden kurtarsın. Onlar bir tek beni istiyorlar. Fakat bu defa İmam’ ın

vefalı dostları bir bir kalkıp, biz hiçbir zaman senin önder olduğun hak

yolundan dönmeyeceğiz, elimiz kılıç tutana, damarımızda kan akana dek

savaşıp senin hürmetini koruyacağız, senin temiz eteğinden kopmayacağız,

diye çeşitli beyanlarda bulundular.

Muharrem ayının dokuzuncu gününün sonlarında son teklif (biat veya

savaş) düşman tarafından İmam’a ulaştı. Hazret, o geceyi ibadet için

mühlet alıp yarınki savaşa hazırlandı.

Hicretin 61. Yılı Muharrem ayının 10. günü İmam, bir avuç dostlarıyla

(toplamı doksan kişiden azdı. Kırk kişi önceden yanında olanlar, otuzdan

biraz fazlası savaş günü ve gecesi düşman ordusundan dönenler ve

diğerleri de İmam’ın Haşimî akrabaları; örneğin oğulları, kardeşleri,

kardeşinin ve bacısının oğulları ve amca oğullarıydı) sayısız düşman ordusu

karşısında saf çektiler ve savaş başladı.

O gün sabahtan akşama kadar savaştılar. İmam Hüseyin, Haşimi gençleri

ve sair dostları son nefere kadar şehit oldular. (Şehitlerin içinde İmam

Hasan (a.s)’ın iki küçük oğlu, İmam Hüseyin’in bir küçük oğlu ve daha

kundakta olan bir yavrusunu da saymalıyız.)

Savaş bittikten sonra düşman ordusu, İmam (a.s) ‘ın haremini yağmaladılar

ve çadırları ateşe vererek şehitlerin başını kesip elbiselerini çıkardılar.

Cesetleri defnetmeden, sığınaksız kızlardan ve kadınlardan oluşan Ehl-i

Beyt esirlerini şehitlerin başlarıyla birlikte Kufe’ye doğru hareket ettirdiler.

(Esirlerin içinde erkek olarak İmam Hüseyin (a.s)’ın yirmi iki yaşındaki oğlu

dördüncü imam olan Zeynelabidin (a.s) ağır hasta olarak, bir de onun oğlu

beşinci İmam Muhammed Bin Ali ve İmam Hasan (a.s)’ın oğlu Hasan-ül

Müsenna da bulunuyorlardı. Hasan-ül Müsenna savaşta ağır yaralı olarak

şehitlerin içinde kalmıştı fakat son anlarda diri olarak bulundu. Düşman

komutanlarının birinin arabuluculuğuyla başı kesilmedi ve esirlerle birlikte

Kufe’ye götürüldü.) Kufe ‘den de Dimeşk ‘e, Yezid ‘in yanına götürüldüler.

Kerbela vakası, kadınların esir alınıp şehirlerde gezdirilmesi, (esirler içinde

bulunan) Hz. Ali (a.s)’ın kızı (Hz. Zeynep) ve İmam Zeynülabidin’in Kufe ve

Şam’daki toplantı yerlerinde konuşmaları, Ümeyye oğullarını rezil etti ve

Muaviye’nin yıllarca yaptığı propakandayı etkisiz bıraktı. Hatta Yezid,

Kerbela’da memurları eliyle yapılan bu işlerden kendisini temizlemeye

çalıştı. Kerbela vakıası, etkisi geç olmasına rağmen, Ümeyye oğullarını

saltanattan düşürmekle birlikte, Ehlibeyt mektebinin kökleşmesinde büyük

bir etkendi. Gösterdiği en yakın etki, çeşitli kıyamlar ve bunun yanı sıra da

on iki yıl süren kanlı savaşlardır. Öyle ki, İmam Hüseyin’ in (a.s) katillerinden

hiçbiri intikamdan kaçıp kurtulamadı.

Tarihin İmam Hüseyin (a.s) ve Yezid’le ilgili bölümünü okuyup o zamanın

hakim sistemi üzerinde araştırma yapan kimse bilir ki, İmam’ın sadece bir

seçeneği vardı o da şehit olmaktı. İslam dininin apaçık ezilmesine neden

olan biat, hiçbir koşulda İmam Hüseyin için mümkün değildi.

Çünkü Yezid, İslam dinine ve kanunlarına saygı göstermemekle yetinmeyip,

İslam’ı açıktan açığa ezmeğe girişen bir kişiydi.

Hal bu ki onun geçmişleri (babası), dinin kanunlarına, din adına muhalefet

ediyorlar ve zahirde dine saygı gösteriyorlardı. Hatta halkın inandığı

Peygamber (s.a.a.) ve sair dini şahsiyetlere yardım edip, onların yanında

bulunmuş olmakla iftihar ediyorlardı.

İşte buralardan, bazı tarihçilerin İmam Hasan ve İmam Hüseyin hakkında

ortaya sürdükleri görüşlerin yanlış olduğu aydınlığa kavuşmuş oluyor.

Bazıları diyorlar ki: İmam Hasan ve İmam Hüseyin iki değişik tabiata

sahiptiler; İmam Hasan sulhsever idi. Kırk bin askeri olmasına rağmen barışı

kabul etti. Fakat İmam Hüseyin savaşı tercih etti ve kırk kişi adamı olmasına

rağmen Yezid‘le savaşa kalktı.

Bu söz yanlıştır, çünkü görüyoruz ki Yezid’e biat etmeyi kabul etmeyen

İmam Hüseyin (a.s), on yıl kardeşi gibi Muaviye’ nin hükümeti döneminde

yaşadı, ama hiçbir zaman muhalefet etmedi. Gerçekten de İmam Hasan ve

İmam Hüseyin Muaviye ile savaşsalar da öldürüleceklerdi ve onların

ölümünün İslam’a hiçbir faydası olmayacak; kendisini doğru yolda gösteren,

sahabe, vahiy yazarı ve müminlerin dayısı olarak tanınan, her hileye

başvuran Muaviye’ nin siyaseti karşısında etkili olmayacaktı. Kaldı ki elindeki

imkanları kullanıp, onları kendi dostları vasıtasıyla öldürtüp de kendisi yas

tutabilir ve kanlarını almaya kalkabilirdi. Nitekim üçüncü halifeye de aynen

böyle yapmıştı.
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
46
SELAM OLSUN O'NA ve ONUN EHL-İ BEYTİNE.
YAZIKLAR OLSUN EHL-İ BEYT'E ZULMEDENLERE; yezide & yezidilere...
 

Sayili

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Şub 2009
Mesajlar
130
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Hz.Hüseyin Efendimiz Peygamberımızın Öz Torunudur Bakalım Yezid Ve Muaviye Peygamber Efendimiz(S.A.V)'den Nasıl Şefaat Dileyecek Lanet Olsun Ehl-i Beyte Uzanan Ellere
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt