Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İMAM HÜSEYiN (AS)DAN iBRETLi ÖYKÜLER (1 Kullanıcı)

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
1- Hz. Peygamber (s.a.a)’in Kalbinde İmam Hüseyin (a.s)’ın Aşkı


Ye’li b. Murre el-Amiri şöyle diyor:

“Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a)’in huzurundan çıkıp davet olduğum bir yemeğe giderken İmam Hüseyin’in çocuklarla oynadığını gördüm.
Bu arada Peygamber (s.a.a) ashabın arasından çıkarak İmam Hüseyin’i bağrına basmak için kollarını açtı.
Ama çocuk sağa sola koşuyordu.
Peygamber de onu güldürmeğe çalışıyordu.
Nihayet onu yakaladı.
Sonra bir elini onun çenesinin altına ve diğer elini ise başına bırakarak onun ağzından öptü.

Daha sonra şöyle buyurdular:
“Hüseyin bendendir,
ben de Hüseyin’denim;
Hüseyin’i seveni Allah sevsin;

Hüseyin torunlarımdan biridir.”
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
2- Hediye Edilen Bir Demet Gülün Mükafatı

İmam Hüseyin (a.s)’ın cariyelerinden biri, İmam (a.s)’ın yanına gelerek selam verdikten sonra O Hazrete bir gül takdim etti.
İmam Hüseyin (a.s) o cariyenin hediyesini kabul edip karşılık olarak:
“Seni Allah rızası için azat ettim” buyurdular.

Bu duruma şahit olan Enes, İmam (a.s)’ın bir gül karşılığında onu serbest bırakmasına şaşırarak:
“Değersiz bir gül karşılığında onu serbest mi bırakıyorsun?!” dedi.

İmam (a.s) tebessüm ederek şöyle buyurdular:
“Allah Teala bizi böyle eğitmiştir.
Çünkü Kur’ân’da şöyle buyuruyor:

“Bir selamla selamlandığınız (veya bir iyilikle karşılaştığınız) zaman,
siz ondan daha güzeli ile karşılık verin veya aynı ile karşılık verin.” ( Nisa / 86 )

İşte o gülden daha güzeli, onu serbest bırakmaktı (hürriyetine kavuşturmaktı).”


Bihar, c. 44, s. 195​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
3- İlim Öğretmenin Değeri

Abdurrahman-i Selmi, İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından birine Hamd suresini öğretti.
Çocuk İmam (a.s)’ın yanına geldiğinde, öğrenmiş olduğu sureyi babasına okudu.
İmam (a.s) buna karşılık bin dinar ve bin elbise ona bağışladı...

Bazıları İmam (a.s)’ın bu bağışı hususunda bazı sözler söyleyince İmam (a.s) şöyle buyurdular:

“Abdurrahman’ın bağışı (çocuğa Hamd suresini öğretmesi) nere benim hediyem nere?”
(Yani onun bir sure öğretmesi, benim verdiğim hediyeden daha üstündür.)
Daha sonra bu şiiri okudular:

“Dünya sana bağışta bulunduğunda,
Elinden çıkmadan onu halka bağışla.
Zira ne bağış, dünya sana yöneldiğinde onu yok eder,
Ne de cimrilik, o yüz çevirdiğinde onu koruyabilir.



Bihar, c. 44, s. 191​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
4- İmam Hüseyin (a.s) Açısından Ölüm

Aşura günü İmam Hüseyin (a.s)’la düşmanları arasında savaş şiddetlendiğinde, İmam (a.s)’ın ashabından bazısı İmama baktıklarında, O’nu kendilerinden daha değişik bir şekilde gördüler.

Çünkü onlar, savaş şiddetlendikçe, dostlarının parçalanmış bedenlerini ve kendi ölümlerinin yakınlaştığını gördüklerinden dolayı, renkleri değişip korku kalplerine çökmüştü.

Ama İmam Hüseyin (a.s) ve O’nun yakın yaranlarından olan birkaç kişi, tam onların aksine, baskı arttıkça ve şahadet zamanı yaklaştıkça yüzleri daha parlıyor, sükunet ve huzurları daha da artıyordu.

Onlardan bazıları, İmam (a.s)’ın bu olağan üstü ruhi halini görünce birbirlerine şöyle dediler:

İmam Hüseyin’e bakınız; ölüme kesinlikle itina etmiyor ve ondan asla korkmuyor.”

İmam Hüseyin (a.s) onların sözlerini duyduğunda şöyle buyurdular:

“Ey büyük şahsiyetlerin evlatları!
Sabırlı ve dayanıklı olun!
Ölüm, ancak bir köprüdür; o sizi bu sıkıntı ve zorluktan geçirip (kurtarıp), geniş olan cennete ve daimi olan nimetlere götürmektedir.
O halde hanginiz zindandan kurtulup köşke intikal etmeği sevmez!
Ama ölüm, düşmanlarınız için onları köşkten çıkarıp zindana ve azaba ulaştıran bir köprüdür ancak.
Babam, Resulullah (s.a.a)’den naklen şöyle buyurdular:
“Dünya müminin zindanı, kafirin ise cennetidir.
Ölüm bunları (müminleri) cennete, kafirleri ise cehenneme götüren bir köprüdür.
Ne yalan duymuşum ne de yalan söylüyorum.”


Bihar, c. 6, s. 154; c. 44, s. 297
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
5- Kim Hüseyin’im İçin Ağlayacak!


Hz. Peygamber (s.a.a), Hüseyin (a.s)’ın şehit olacağını,
diğer musibet ve sıkıntılarını kızı Fatıma (a.s)’a haber verdiğinde
Fatıma (a.s) çok ağladı ve şöyle dedi:

“Bu sıkıntı ve musibetler ne zaman vuku bulacaktır?”


Peygamber (s.a.a);
“Ben, sen ve Ali dünyada olmadığımız bir zamanda” buyurdular.

Fatıma (a.s) bu sözü duyunca ağlaması şiddetlendi.
Sonra;
“Kim Hüseyin’ime ağlayacak ve onun için ezadarlık edecektir?”
dediğinde de Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular:

“Fatımacığım!
Ümmetimin kadınları, Ehl-i Beyt’imin kadınlarına, erkekleri de erkeklere ağlayacaklar.
Her yıl onun ezadarlığını yenileyecekler (canlandıracaklar).
Kıyamet günü olduğunda sen kadınlara, ben de erkeklere şefaat edeceğiz.
Kim Hüseyin’in sıkıntı ve musibetine ağlamış olursa,
onun elini tutup cennete götüreceğiz.

Fatımacığım!
Kıyamet günü,
Hüseyin’in musibetine ağlayan göz dışında bütün gözler ağlayacaktır;
o göz cennet nimetlerine ulaşmak için gülecektir.”

Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 292​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
6- İmam Hüseyin (a.s)’ın Ashabının Vefakarlığı

“Aşura” gecesi, İmam Hüseyin (a.s)’ın ashabının her biri bir dil ile kendi vefakarlıklarını ilan ettiler.
İmam’ın ashabından olan Muhammed b. Buşr-i Hazremi’ye, “Rey sınırlarında oğlun kafirlerin eline esir düşmüştür” diye yeni bir haber ulaştı.
Muhammed bu haberi duyunca şöyle dedi: “Onun ve kendimin mükafatını Allah’tan istiyorum.
Ben, oğlumun esir olduktan sonra artık yaşamak istemiyorum.”

İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözünü duyduğunca şöyle buyurdular:
“Biatimi senden kaldırdım, sen serbestsin, git oğlunu kurtarmak için gayret et.”

Muhammed b. Buşr, İmam’ın sözlerine karşılık şöyle dedi:
“Eğer senden ayrılmış olursam, yırtıcı hayvanlar beni diri-diri parçalayıp yesinler!”

İmam Hüseyin (a.s), değeri bin dinar olan beş tane Yemen kumaşı ona verip şöyle buyurdu:

“Bunları diğer oğluna ver de bu elbiseleri düşmana hediye vererek kardeşini esaretten kurtarsın.”



Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 394



 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
7- İmam Hüseyin (a.s)’ın Evlenmesi

Fars esirlerini Medine’ye getirdiklerinde Ömer, esir kadınları satmayı, erkekleri ise Arapların kölesi yapmayı ve Kabe’yi tavaf edecek hasta, yaşlı ve zayıf Arapların, Fars esirlerin omuzlarında taşıtılmasını düşünüyordu.

Ama Hz. Ali (a.s) ona, Hz. Peygamber (s.a.a)’in şu sözünü ;

“Her kavmin büyük ve şerefli insanlarının, sizinle aynı akideye sahip olmasalar bile saygınlıklarını koruyun.” hatırlatarak şöyle buyurdular:

“Farslar (İranlılar), bilgili ve büyük insanlardır; buna binaen, ben bu esirlerden kendi payımı ve Beni Haşim’in payını, Allah yolunda serbest bırakıyorum.”

Daha sonra muhacir ve ensardan olanlar da şöyle dediler:
“Ey Resulullah’ın kardeşi! Biz de kendi payımızı sana bağışlıyoruz.”

Hz. Ali (a.s) da şöyle dedi:
“Allah’ım! Bunlar kendi paylarını bana bağışladılar, ben de kabul ederek onları serbest bıraktım.”

Ömer, Hz. Ali (a.s)’ın bu tavrını görünce şöyle dedi:
“Ali b. Ebi Talip öncelikli davrandı ve Acem halkı hakkındaki aldığım kararı bozdu.”
O toplantıda onlardan bazıları da, şahın esir olan kızlarıyla evlenmelerini önerdiler.
Hz. Ali (a.s):
“Bu hususta onları (kendilerine eş seçmek için) özgür bırak, onları mecbur etme” diye teklifte bulundu.

Arab’ın önde gelenlerinden biri, Yezdgerd’in (İran Şahının) kızı Şehribanu’ya işaret etti; ama o, yüzünü örterek kabul etmedi.

Şehribanu’ya: “Seni isteyenlerden hangisini seçiyorsun?
Acaba evlenmeye razı mısın?” diye sorduklarında susup cevap vermedi.
Hz. Ali (a.s) onun susması hakkında şöyle buyurdular:
“O evlenmeye razıdır, sonradan kendisine eş seçecektir; susması, onun evlenmeye razı olduğunu gösterir.”

İkinci kez evlenmeyi ona teklif ettiklerinde Şehribanu şöyle dedi:
“Eğer ben evlenmek hususunda özgür isem, Hüseyin b. Ali’yi seçiyorum.”

Hz. Ali (a.s):
“Sen kimi, işlerin için vekil tayin ediyorsun?” diye sorduğunda, Şehribanu İmam (a.s)’ı kendisine vekil tayin etti.
Hz. Ali (a.s), Huzeyfe-yi Yemani’ye, nikah hutbesini okumasını emrettiler; o da hutbeyi okudu.
İşte böylece Şehribanu İmam Hüseyin (a.s)’la evlenmiş oldu;
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) da o değerli kadından dünyaya geldi ve İmam Hüseyin’in nesli, bu evlilik vesilesiyle devam etti.



Bihar’ul-Envar, c. 44, s. 292​
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
8- İlmin Mükafatı

Araplardan biri İmam Hüseyin (a.s)’ın yanına gelerek şöyle dedi:
“Ey Peygamber’in oğlu!
Ben birinin kan parası için kefil olmuştum, ama onu ödemeye gücüm yok.
Onu halkın en şereflisinden istersem daha iyi olur diye düşündüm;
Hz. Peygamber’in ailesinden daha şerefli bir kimse aklıma gelmedi.”

İmam (a.s) şöyle buyurdular:
“Ey Arap kardeş!
Ben senden üç soru soracağım, eğer birine cevap verir isen, borcunun üçte birini ödeyeceğim;
ikisine cevap verir isen borcunun üçte ikisini ödeyeceğim,
hepsine cevap verdiğin takdirde de bütün borçlarını ödeyeceğim.”

Arap adam:
“Ey Peygamber’in oğlu!
Senin gibi ilim ve şeref ehli bir kimse, benim gibi bedevi (göçebe cahil) bir Arap’tan soru sormak mı istiyor?” dedi.

İmam (a.s):
“Evet! Çünkü ceddim Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydum:
“İyilik ve ihsan, ilim ve bilgi miktarınca yapılmalıdır.”

Arap adam, İmam (a.s)’ın bu sözüne karşı şöyle dedi:
“Pekâla buyurun ne isterseniz sorunuz; bilirsem cevap veririm,
aksi takdirde sizden öğrenirim.
Güç ancak Allah’tandır.”

İmam (a.s):
“Hangi amel, bütün amellerden üstündür?”

Arap: “Allah’a iman.”

İmam: “Hangi şey insanı helak olmaktan kurtarır?”

Arap: “Allah’a güvenmek ve O’na tevekkül etmek.”

İmam (a.s): “İnsanı süsleyen şey nedir?”

Arap: “Kendisiyle amel edilen ilim ve bilgi.

İmam (a.s): “İlimin dışında insanı süsleyen şey nedir?”

Arap: “Cömertlik ve mertlikle birlikte olan servet.”

İmam (a.s): “Eğer o olmazsa nasıl?”

Arap: “Sabır ve tahammülle birlikte olan fakirlik.”

İmam (a.s): “Ona sahip olmazsa nasıl?”

Arap: “Böyle bir durumda, gökten bir ateş gelsin o adamı yaksın; çünkü o böyle bir azaba layıktır.”

İmam (a.s) bu esnada gülerek içerisinde bin dinar altın olan bir keseyle, kaşı iki yüz dinar değerinde olan kendi yüzüğünü o adama verip şöyle buyurdular:
“Bu altın dinarları borç sahiplerine ver, bu yüzük ile de (onu satarak) geçim masraflarını karşıla.”

Arap adam onları alarak şu ayeti okudu:
“Allah Teala, risaletini nerede karar kılacağını daha iyi bilir.”



Bihar, c. 44, s. 196
 

EHL-İ BEYT

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 Mar 2009
Mesajlar
731
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
45
9-Babanın Bedduası

İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:

“Ben babamla birlikte karanlık bir gecede Ka’be’yi tavaf ediyorduk.
Ka’be’nin etrafı sakinleşmişti, ziyaretçiler uykuya dalmışlardı.
Aniden yürek yakan bir ses duyduk. Biri Allah’ın dergahına yönelerek insanı etkileyici içten bir acıyla yalvarıp ağlıyordu.”

Babam bana şöyle buyurdu:
“Ey Hüseyin! Allah’ın dergahına sığınan, kırık kalple pişmanlık göz yaşı döken günahkar bir kulun sesini duyuyor musun?
Git onu bul benim yanıma getir.”

İmam Hüseyin (a.s) şöyle devam ediyor:
Gecenin karanlığında Ka’be’nin etrafını gezdim, o adamı rükünle makam arasında namaz halinde buldum.
Selam vererek şöyle dedim:
“Ey Allah’ın pişman olan kulu! Babam Emir’ul-Muminin seni çağırıyor.”
Bu sözü duyunca aceleyle namazını tamamladı.
Onu babamın huzuruna götürdüm.
Babam onun temiz elbise giymiş, güzel simalı bir genç olduğunu görerek şöyle buyurdu:

“Sen kimsin?”
Genç: “Ben bir Arab’ım.”
Emir’ul-Muminin: “Durumun nasıldır? Neden öyle yakıcı bir şekilde ağlıyordun?”

Genç: “Ey Emir’ul-Muminin! Babama isyan etmenin cezasını çekiyorum;
onun bedduası yaşantımın temelini sarstı, sağlık ve huzurumu elimden aldı.”

Emir’ul-Muminin: “Olay nedir?”
Genç: “Ben laubali bir gençtim, sürekli günah işliyordum,
Allah’tan da hiç korkum yoktu.
Bana karşı şefkatli olan yaşlı bir babam vardı.
Bana her ne kadar nasihat ediyorduysa, sözlerini dinlemezdim.
Bana nasihat ettiği zaman, onu azarlıyordum, sövüyordum, bazen de onu dövüyordum.

Bir gün, bir yerde bir miktar para vardı, onu alıp harcamak için o paraya doğru ilerledim.
Babam o parayı almama mani oldu.
Ben de parayı zorla elinden alarak onu sert bir şekilde yere vurdum;
o esnada babam ellerini dizlerine koyup kalkmak istedi, ama acı ve eziklikten yerden kalkamadı.
Paraları alıp işimin peşice gittim.
O anda, babam bütün arzularının yok olduğunu görünce, Allah’ın evine (Ka’be’ye) giderek bana beddua edeceğine dair yemin etti.

Birkaç gün sonra da oruç tutup namaz kıldı.
Daha sonra yolculuk için hazırlığını tamamlayıp Ka’be’ye yani buraya doğru hareket etti.
Ben onu izliyordum; tavaf ettikten sonra Ka’be’nin perdesinden tutarak kırık bir kalp ve yakıcı bir ahla bana beddua etti.

Allah’a ant olsun ki! Bedduası sona ermeden, bu bedbahtlığa yakalandım, böylece sağlık (nimeti) elimden alınmış oldu.”

Genç adam bu sırada gömleğini açarak bedeninin bir tarafının felç olduğunu gösterdi.
Genç sözlerinin devamında şöyle dedi:

“Bu olaydan sonra bütün yaptıklarıma çok pişman oldum.
Babamın yanına giderek özür diledim.
Ama o kabul etmedi, kendi evine doğru gitti.
Üç yıl bu durumla yaşadım, nihayet hac mevsiminin üçüncü yılı, babamdan, Ka’be’ye giderek bana beddua ettiği yerde benin için hayır dua etmesini ısrarla istedim.

Babam lütfederek benim bu ricamı kabul etti.
Mekke’ye doğru hareket ettik. Seyyak çölüne yetiştiğimizde artık karanlık çöktü.
Caddenin kenarından bir kuş aniden kanatlarını (çırparak) uçunca deve ürktü ve babamı yere attı.
Babam taşların üzerine düştü, düşür düşmez de can verdi.
Babamı o bölgede defnedip buraya geldim.
Biliyorum benim bu kötü kaderim, babamın bedduası ve benden razı olmaması sebebiyledir.

Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), gencin bu dertli hikayesini dinledikten sonra şöyle buyurdular:
“Senin feryadına koşacak olan, şimdi yetişmiştir;
Resulullah (s.a.a)’den duymuş olduğum duayı sana öğreteceğim;
içerisinde Allah’ın ism-i a’zamı olan bu duayı kim okursa,
Allah Teala onun duasını kabul eder;
gam, üzüntü, hastalık ve fakirlik onun yaşantısından uzaklaşır, günahları ise bağışlanmış olur...”


İmam Hüseyin (a.s), sözünün devamında şöyle buyuruyor:
Genç adam duayı alıp gitti.
Zilhicce ayının onuncu gününün sabahı, sevinçli bir halde yanımıza geldi. Sağlığının düzelmiş olduğunu gördük.

Genç şöyle dedi: “Allah’a ant olsun ki, Allah’ın ism-i a’zamı bu duadadır.
Allah’a ant olsun ki, duam kabul oldu, hacetim karşılandı.”

Emir’ul-Muminin (a.s) ondan, nasıl şifa bulduğunu açıklamasını istedi.

Genç şöyle dedi:
“Zilhicce’nin onuncu gecesinde, karanlık her tarafı sardığı ve herkesin uykuya daldığı bir vakitte, duayı elime alıp Allah’ın dergahına yakararak göz yaşı döktüm.
Kısa bir süre uyudum; uykuda Resulullah (s.a.a)’i gördüm; mübarek elini omzuma koyarak şöyle buyurdu:

“Alah’ın ism-i a’zamı hürmetine sağ-salim ol ve güzel bir yaşantın olsun.”
İkinci kez gözlerim uykuya dalınca şöyle bir ses kulağımda çınladı:
“Ey genç! Kalk artık. Allah’ın ism-i a’zamı ile yakardın ve duan kabul oldu.”
Ben uykudan uyandığımda kendimi sağ-salim gördüm.





Bihar, c. 41, s. 225; c. 95, s. 295

(İmam (a.s)’ın ona öğrettiği dua,
“Meşmul” adındaki meşhur bir duadır;
merhum Şeyh Abbas-i Kummi,
o duayı “Mefatih” kitabında nakl etmiştir. )​
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt