Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İmam Gazâli - İHYA-İ ULÛMİD-DİN...ilim hakkında (1 Kullanıcı)

şekerleme

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Haz 2009
Mesajlar
490
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
İmam Gazâli - İHYA-İ ULÛMİD-DİN'denإحياء علوم الدين

Mahmud (Güzel) İlimlerin Memduh Olan Miktarı
Bu itibarla ilim üç kısma ayrılır:
1. Azı da çoğu da mezmum (çirkin) olan ilim
2. Azı da, çoğu da mahmud (güzel) olan ilim; ne kadar fazla olursa o kadar güzeldir.
3. Kifayet edecek miktarı güzel, kalan kısmı ise güzel olmayan ilim İlmin durumu aynen bedenin hâline benzer. Bedene ait bazı haller vardır ki azı da, çoğu da güzeldir. Meselâ, sıhhat ve güzellik gibi...

Diğer bir kısmı ise, mûtedil davranıldığı zaman güzel, haddi aşıldığı zaman çirkindir. Meselâ malını Allah yolunda vermek gibi. Haddi aşarak verilen şey sadakadır, fakat güzel değildir. Çünkü israftır. Meselâ şecaatin bir dalı olan tehevvür gibi. Tehevvür, şecaatin bir bölümüdür ama güzel değildir. Halbuki şecaat güzeldir. İşte ilim de aynen böyledir.
Azı da, çoğu da kötü ve çirkin olan ilim, ne ahirete ve ne de dünyaya bir faydası dokunmayan ilimdi. Ne dünyaya, ne de ahi
rete yaramayan ilmin faydasından çok zararı dokunacağı herke sin kabul edeceği bir gerçektir. Sihir, tılsım ve yıldız ilimleri gibi...

Bu ilimlerin bir kısmında hiçbir fayda yoktur. Dolayısıyla bu ilimlerle meşgul olmak insanın en kıymetli sermayesi olan öm rünü boşuna harcaması demektir ki değerli bir sermayeyi boşuna harcamak çirkin ve kötü bir harekettir. Bu ilimlerin bir kısmının zararı, dünyaya yaradığı zannedilen kısmından daha ağır bas maktadır. Zira bu kısmında geçici bir menfaat var ise de, verdiği zarara nisbetle bu menfaat hiç denecek kadar azdır.

Her tarafıyla mahmud (güzel) olan ilme gelince, bu ilim, Allah'ın sıfatlarını, fiillerini, halk arasındaki Sünnet-i ilâhîyesini ve âhireti dünyadan üstün kılmasının hikmetini beyan eden ilim dir. İşte bu ilim bizâtihi istenen ilmin tâ kendisidir. Çünkü ancak bu ilimle insanlar ebedî saadete ulaşırlar. Bu ilmi elde etmek için insanın vargücüyle çalışması bile kendisini kusurdan kurtarmaz. Zira bu ilim idrâk edilemeyecek kadar geniş ve dibi bulunamaya cak kadar derindir. Herkes kendi gücü nisbetinde ancak bu der yanın sahil ve sığ yerlerinde gezebilir. Bu denizin etrafında ve sığ yerlerinde ancak peygamberler, kâmil velîler ve Allah ilminde rü sûh kesbeden âlimler gezebilirler. Elbette ki onlar kendi derecele rine ve Allah Teâlâ'nın kendileri için takdir ettiği derinliklere ka dar dalabilmişlerdir.

İşte kitaplarda yazılı olmayan gizli ilim budur. Bu ilmi insan ancak öğrenmeye çalışmakla ve âhiret âlimlerinin ahvâlini iyi bilmekle elde edebilir. Âhiret âlimlerini tanıtacak alâmet-i fârika lar ilerideki bölümlerde izah edilecektir. İşte bu ilmi bilmek için yapılacak iş budur. Âhirette ise, bu ilmi elde etmeye çalışmak, mü cahede, kalb tasfiyesi, dünya meşgalelerinden kalbin kurtarılması ve bu dünyada peygamberlerin ve kâmil velilerin arkasında gitmek ile onları örnek almak yardım eder.

Evet, bütün bunları yapmak lâzım ki, bu ilmin peşinde olan herkes çalışması nisbetinde değil, ancak nasibi kadar bu ilme sa hip olabileceğini anlasın. Bu sözü, o halde gayrete gerek olmadığı mânâsına almak büyük bir hata olur. Zira gayret, hidayetin anah tarıdır ve hidayetin gayretten başka anahtarı da yoktur.

Bir miktarı güzel, kalanı çirkin olan ilimlere gelince, bu ilim ler farz-ı kifâye bölümünde zikrettiğimiz ilimlerdir. Farz-ı kifâye olan bu ilimlerin her birinde üç mertebe vardır:
1. Lâzım olduğu kadarıyla yetinmek ki bu en azıdır.
2. Ne ifrata ve ne de tefrite sapmaksızın normal bir miktarı elde etmek.
3. Ortalama haddini aşıp ömrün sonuna değin sürekli elde etmeye çalışmak.

Bu duruma göre sen iki halden birine talip ol. Yâni ya nefsinle veya nefsini ıslah ettikten sonra başkasıyla meşgul ol! Sakın kendi nefsini ıslah etmeyip, başkalarıyla meşgul olan kimselerden olma! Nefsinle meşgul olan bir kimse isen, sadece sana farz olan ve du rumunun şartlarına uygun düşen ilmi tahsil etmeye çalış! Namaz, taharet, oruç ve sair ibadetler gibi. Zâhirî amellerinle ilgili ilmi elde etmeye gayret et!

Herkesin ihmal ettiği ilim, kalbin özelliklerini ve bunların gü zelini ve çirkinini bildiren ilimdir. Yeryüzünde yaşayan hiçbir in san çirkin sıfatlardan arınmış değildir. Kötü sıfatlar; hırs, hased, riya, kibir, ucûb ve benzeri sıfatlardır. Bunları terk etmek ve kalp ten uzaklaştırmak vâcibdir.

Bütün bu kötü sıfatlarla malûl olduğu halde zâhirî amellerle meşgul olan bir kimsenin durumu, uyuz bir kimsenin durumuna benzer. Uyuz olan bir kimse, kendisini bu uyuz hastalığından kur taracak ilâçları ihmal ederek, zâhirde görünen yaralarına mer hem sürerse, hiç kuşkusuz saçma bir iş yapmış olur.
Bir meselenin dış yüzüyle ilgilenen âlimler, yol kenarında otu rarak, gelene geçene zâhirî merhem tavsiye eden doktorlara ben zerler. Âhiret âlimleri ise, ancak bâtının temizlenmesine, şerri bü tün şekilleriyle ortadan kaldırmaya ve kötülükleri kalplerden sö küp atmaya bakarlar.

Kalp amellerinin zorluğu, buna mukabil zâhirî amellerin ko laylığı birçok kimseleri ürkütmüş, onları kalbi temizlemeye çalışmaktan ise zâhirî amellere sarılmaya sevketmiştir. Bu garip lerin durumu, tıpkı hastalığı kökünden söküp atacak olan acı ilâç ları almaktan çekinip, zâhirî yaralara merhem sürmeye rıza gös teren hastaların durumuna benzer.

Bu hastalar bir yandan dıştaki yaralara merhem sürmek için
yorulurken diğer yandan o yaraların kökü daha da derinlere git mekte ve hastalık gittikçe azmaktadır. Şayet âhireti ister ve kurtulmayı murad edersen; ebediyyen helâk olmaktan kaçar saadeti elde etmeye çalışırsan, herşeyden önce hastalıkları derinliğine bil diren ve o hastalıkların ilâcını (Mühlikât bölümünde açıkça söy lediğimiz gibi) tavsiye eden ilmi öğren! Bu ilmi öğrenirsen öğrendiğin bu ilim seni Kurtarıcılar bölümünde zikrettiğimiz ma kamlara çeker ve bu şekilde kesin bir bilgiye, ebedî saadete ulaşmaya namzed olursun. Zira kalp kötü sıfatlardan kurtulunca, o sıfatların yerini övülmüş olan sıfatlar doldurur. Aynen toprağın yabanî otlardan temizlenerek, fideleri ve gülleri yetiştirmeye hazırlanışı gibi...

Şayet kalp, kötü sıfatlardan temizlenmezse, oraya iyi sıfatların girmesine imkân kalmaz. Bu bakımdan halk tabakası arasında farz-ı kifâye olan ilimlerle meşgul olan kimselerin çok olduğu bir zamanda, farz-ı kifâyelerle değil, kalp ilimleriyle meşgul ol. Zira başkasının salâhı için kendisini helâk eden kimse ahmak sayılır. Elbiselerinin cepleri yılanla, akreple ve daha başka öldürücü ya ratıklarla dolu olan kimsenin kendi hayatım düşünmeyerek, başkasının yüzüne konmuş sineklerle meşgul olması ne büyük bir hamakat örneğidir! Zira başkasının yüzündeki sinekleri kovması, kendisini akrep ve yılanların sokup öldürmesine mâni olmaz.

Eğer nefsini ıslâh ederek kötülükleri tasfiye etmiş isen, gü nahın açık ve kapalı bütün şekillerini terketmeye gücün yetiyor ise ve bu hâl sende bir tabiat hâlini almışsa ki bu sıfatın elde edilmesi çok uzak bir ihtimâldir o zaman farz-ı kifâye olan ilimlerle meşgul olabilirsin. Fakat bu ilimlerde yine de tedricî bir şekilde yürümeyi unutma!

İşe önce Allah'ın Kitabı'ndan başla. Allah'ın Kitabı'nı öğrendikten sonra Rasûlü'nün sünnetini öğrenmeye çalış. Daha sonra Kur'an'ın nâsih, mensuh, mevsul, mefsul, muhkem ve müteşâbih ilimlerini öğren. Aynı minval üzere sünnet-i seniyeyi de öğrenmeye çalış. Bütün bunları öğrendikten sonra fıkıh ilminin bir dalı olan mezheb ilminin teferruatı ile uğraş. Sakın üzerinde ihtilâf olan konularla meşgul olma. Bunu da öğrendikten sonra usûl-ü fıkıh ilmine dal. Böylece ömrün müsaade ettiği nisbette diğer ilimlere de el atmaya bak. Bütün ömrünü ilmin bir dalma ve o ilmin zirvesine çıkmak için sarfetme; zira ilim çok, ömür ise kısadır. Bu ilimlerin hepsi birer âlet ve başlangıçtır. Bunların biz zat kendileri amaç değildir. Bunların herbiri başka ilimlerin basamaklarıdır. Bu nedenle başka ilimlere basamak olan herhangi bir ilimle meşgul olarak esas amacı unutup, ihmal etmek doğru bir hareket olmaz.
O halde lugat ilmini meramını arapça anlatacak kadar öğrenmeye çalış. Kelimelerden ancak Kur'an'ı ve Sünnet-i anlaya cak miktarını öğren yeter...

Daha doğrusu, Kur'an ve Sünnet'te ge çen garib kelimeleri anlayabilecek kadar Arap dilini bilmek kâfi dir. Daha ilerilere gitmek için vakit kaybetmemelidir. Nahiv il minden Kur'ân ve Sünnet-i çözecek miktarını öğren! Çünkü hiçbir ilim yoktur ki onda üç vasıf bulunmasın.
1. İktisar (lüzumlu miktardan az)
2. İktisad (ne ifrat ve ne de tefrit, tam ortası)
3. İstiksa (normalin üzerine çıkmak, en fazlasını bilmeyeçalışmak)

Diğer ilimleri kıyaslamak imkânının elde edilebilmesi için ha dîs, tefsir, fıkıh ve kelâm ilimlerinin bu üç mertebesine işaret ede lim. Tefsir ilminde iktisar, Kur'ân'ın iki misli olmak demektir. Nitekim böyle bir tefsiri Ali el-Vâhidî en-Nisaburî155 yapmış ve isim olarak da el-Veciz ismini vermiştir.

Tefsir ilminde iktisad mertebesi, Kur'an'm üç misli bü yüklüğünde olan tefsirdir. Nitekim böyle bir tefsiri el-Vasit adı ile yine adı geçen şahıs yazmıştır. Bundan daha büyük tefsir ise, pek de lüzum olmadığı halde bir ömrü bitirir, fakat kendisi bitmez.

Hadîste gelince, hadîs ilminde iktisar derecesi Buhârî ve Müslim'in hadîslerinden birer nüshayı, hadîs metninin ilmine vâkıf olan bir kişinin yanında okuyarak tashih ve tahsil etmektir.

Hadîs ricalinin ismini ezberlemek hususunda, daha önceki hadîs âlimlerinin bu sahada yaptıkları çalışmaları tâkip etmek ye ter de artar bile. O âlimlerin kitaplarına her bakımdan güvenilebi lir. Müslim'in veya Buharî'nin metinlerini ezberlemek zaruri değildir. Ancak bu iki kitabı ihtiyaç olduğu zaman, lâzım olan hadislerin bu kitapların neresinde olduğunu bilip, yerini muhatabına gösterebilecek kadar tahsil etmeniz yeterlidir.

Hadîs ilmindeki iktisad derecesine gelince; Müslim ve Buhârî'nin yanında sahih olan diğer hadîs kitaplarını okuyup, on larda fazla olarak bulunan hadîsleri Müslim ve Buharî'ye kat maktır.

Hadîs ilminde en son hadde varmak ise, bu kitapların dışında kalan hadîs kitaplarından, zayıf, kavî, sahih, sakim hadîsleri nak leden ve hadîs ilminde birçok yollar öğreten hadîs ricalinin ahva lini, isimlerini ve vasıflarını bildiren kitapları mütalaa etmektir.

Fıkıh ilmine gelince, bu ilimde iktisar derecesi İmam Müzenî'nin156 Muhtasar adlı eserinin muhtevasın-ki biz o eseri Hulâsat'ul-Muhtasar adlı kitabımızda tertibe koyduk mütalâa et mektir. Fıkıh ilminde iktisad derecesi Muhtasar isimli kitabın üç misli bir kitap okumaktır ki biz bu miktarı el-Vasit miri el-Mezâhib adlı kitabımızda bildirmiştik. Fıkıh ilminde son derece ise el-Basit isimli kitabımızı ve buna benzer uzun kitaplarda varid olan mal ûmatları okumaktır.

Kelâm 'a gelince, bu ilimden gaye ehl-i sünnetin selef-i sâlihin den naklettiği inançları korumaktır. Kelâm ilminin bundan gayrı bir vazifesi yoktur. Kelâm ilminden bu miktardan fazlasını iste mek, meselelerin sırlarını ve hakikatini başka yollarda aramak demektir.

Ehli Sünnet akâidi, Kelâm'a ait kısa bir kitap okumak suretiyle elde edilebilir. Bu miktar, Kavâid-ül-Akaid adlı eserimizde izah ve beyan ettiğimiz kadardır. Bu kitabımız îhya-i Ulûm'id-Din içeri sinde yer almaktadır.
Kelâm'da iktisad derecesi ise yüz sahifelik bir kitabın muhte vası kadardır. Biz bu miktarı el-îktisad fi'l-itikad adlı eserimizde beyan etmiştik.

Ayrıca kelâm ilmine bir de bid'at ehliyle mücadele etmek için ihtiyaç vardır. Bu bid'atlara karşı koymak için müslümanlar Kelâm ilminin savunmalarına muhtaçtır. Çünkü Kelâm ilmi
bid'atçının ortalığa yaydığı bid'atları halkın arasından çekip al maya yarar.
Fakat Kelâm ilmi, bid'atlar konusunda halk tabakası taassuba saplanmadan önce işe yarar. Bid'atçı eğer cedel ilminden bir şeyler biliyorsa, onu Kelâm ilmiyle hizaya getirmek ve bid'atını kendisine kabul ettirmek pek mümkün değildir. Siz onu sustur sanız bile, o yine kendi mezhebini terketmez, Kendisini sustur manızı nefsinin zaafına hamleder, asla fikrine zaaf düşürmeye yanaşmaz. Yine bu fikre karşı verilecek bir cevap olduğunu, fakat bu cevabı kendisinin vermeye kudreti yetmediğini düşünür. Siz kendisinden kuvvetli oluşunuzla onu teşevvüşe sürükleyen biri olursunuz onun yanında... Halk tabakası bu nevi mücadele şekliyle haktan uzaklaştırılır ise, o sapık itikadında sabitleşmeden önce ha fif bir tartışma ile sapıklıktan çevrilebilir. Fakat bâtılı tam mâ nâsıyla benimsemiş ve kalbinde bu sapıklık sabitleşmiş ise onun dönmesi imkansız değil ise de çok zor bir iştir. Artık onu Kelâm ilmiyle tedavi etmenin bir faydası olmaz. Zira taassub, telâkki ve inançları kalplere yerleştiren bir felâkettir. Esasında bu felâket kötü âlimlerin afetlerindendir. Zira sahtekâr âlimler, hak için if rata saparlar ve taassup gösterirler. Muhaliflerine istihfaf ve is tihkârla bakarlar. Onların bu hâli muhaliflerini de aynı duruma sürükler. Onlar da kendilerine kötü bakmaya başlarlar. O kadar ki mutaassıplara muhalefet etmiş olmak için bâtıla yardım ederler. Onların bu müsamahasız tutumları muhaliflerini bâtıla daha da çok sarılmaya zorlar. Eğer kötü âlimler, lütûf, merhamet ve nasi hati güzel bir şekilde yapsaydılar ve kimsenin bulunmadığı bir yerde muhaliflere hakikati güzel bir dille ifrata kaçmaksızın an latsaydılar, elbette başarı kazanabilirlerdi. Muhaliflerini hakka döndürmeye muvaffak olabilirlerdi. Fakat dünya nimetleri edine bilmesi, halk arasında kendisine çok taraftar bulmasına bağlıdır. Halkı elde edebilmek için de hasımlara şiddetle saldırması gerek mektedir. Ne kadar küfür yağdırırlarsa, halkın o kadar hoşuna gi der ve elbette bunu yapana itibar ederler. İşte bunun içindir ki kötü âlimler kendilerine taassubu meslek edinmişler ve bunu yüksel melerinin vasıtası bilmişlerdir. Bu taassuba da dini müdafaa adını takmışlardır. Şiddetli taassub halkı helâk eden bir felâkettir. Çünkü taassub, bid'atları kalbe yerleştiren en büyük vesiledir.

Son asırlarda ortaya çıkan ve hakkında sayısız kitaplar telif edilen ihtilaflara gelince ki bunların hiçbiri selef'i Sâlihîn za manında görülmemiştir bu ihtilafların yanına dahi yaklaşmaktan sakın! Seni öldürecek bir zehirden kaçındığın gibi ihtilaflardan kaçın. Çünkü bu, Ümmet-i Muhammed'in kökünü kurutan bir hastalıktır. Bu hastalığın tehlikeleri ve afetleri, ileri deki bölümlerde tafsilâtlı bir şekilde izah edilecektir.

Kendilerini temize çıkarmak için İnsanlar, bilmediklerinin düşmanıdır' darb-ı meselini söyleyenlerin sözlerine aldanma! Zira bu sahada iyice bilgi sahibi olan bir kimsenin nasihatini dinliyor sun. Sana bu nasihatları, ömrünün uzun yıllarını bu sahada tüke ten ve kendisinden önceki kelâmcılardan çok daha fazla kitap ya zan, tahkikat yapan, cedel ve beyana dalıp büyük mücadeleler ve ren biri yapmaktadır. Allah Teâlâ şu anda sana nasihat eden âciz kula, doğru yolu göstermiş ve o da Allah'ın bu lûtfuna lâyık ola bilmek için eski ve kötü âdetlerini tamamen terketmiş ve nefsinin kusurlarını gidermeye çalışan biridir.
'Fetva, şeriatın direğidir. Şeriatın gizli illetleri ise ancak ihti laflı meseleleri bilmekle bilinir' diyenlerin sözüne sakın aldanma! Zira mezheplerin incelikleri hilâfiyatla değil, bu konuda yazılmış olan kitapları okumakla bilinir. Sözünü ettiğimiz bu kitaplar mez hepler hakkında en küçük meselelere değin malûmat vermekte dirler. Bu kitaplardan fazlası ise cedele dayanır. Selef-i Sâlihîn ve sahabe devrinde fetva ilminin incelikleri çok daha iyi bilindiği halde, hilâfiyata ait hiçbir bilgi sahibi değildi onlar. Cedel sanatını da bilmiyorlardı. Bu hilâfiyat bilgilerinin mezhep ilmine hiçbir fayda temin etmedikleri bir yana, fıkhın da zevkini öldürürler ve ifsad edici bir özellik taşırlar. Çünkü fetva ilminin şartları içinde hareket etmesi mümkün değildir. Gedele meyleden kimsenin zihni cedelin isteklerine boyun eğer. Dolayısıyla Fıkh'ın zevki böyle bir insandan uzaklaşır.
Cedel ilmiyle sadece şöhret olmak isteyen kişiler meşgul olur lar. Bu kimseler mezhebin inceliklerini bilmek için cedele girdik lerini iddia ederler. Halbuki ömürleri bittiği halde, kendilerini ce del ilminden kurtarıp bir türlü mezhep ilmine verememişlerdir.

Ey hak arayıcısı! Cin şeytanlarını belki de kolaylıkla yener ve onların şerrinden emin olabilirsin. Fakat ins şeytanlarından ken dini şiddetle koru! Zira ins şeytanları insanları ifsad etme işini, cin şeytanlarından devralmış ve onları bu zahmetten kur tarmışlardır.

Akıllı insanların indinde makbul olan hâl, insanın kendisini dünyada Allah ile beraber başbaşa kalmış farzetmesidir. Önünde ölümün, Allah'ın mahkemesine varışın, hesabın, cennetin, ce hennemin olduğunu düşünüp zihninde canlandırmalısın. Sana yardım eden ve saadetini temin edecek olan şeyler üzerinde düşünmeli ve ötesini büsbütün terketmelisin!

Ermiş insanlardan biri rüyasında başka bir âlimi görür ve o âlimden sorar: 'Dünyada iken tartışmalar yapıp münazaralara daldın. Bunlardan elde ettiğin şey ne oldu?' Âlim elini açarak avu cuna üfler ve der ki: 'Bütün o ilimler bir kasırganın önündeki toz gibi uçup gittiler. Bize sadece gecenin geç saatlerinde ihlâs ile kıldığımız iki rek'ât namaz fayda verdi...'

Bir hadîste şöyle buyurulmuştur:
Bir kavmin hidayetten dalâlete sapması, cedel yapmasından ileri gelmiştir.157

Bu hadîsi söyledikten sonra Hz. Peygamber şu ayeti okudu: '(Ey Rasûlüm! Hakikati anlamak için değil) bunu sana sırf bir müca dele olsun diye (ve seni cevap vermekten âciz bırakmak için) misal veriyorlar. Doğrusu onlar çok tartışmacı kimselerdir'. (Zuhruf/58)

İşte kalplerinde şüphe bulunanlar, fitne aramak ve te'vile gitmek için Kur'an'ın müteşabih ayetlerine uyarlar' (Âlû İmrân/7) ayetini yorumlayan Allah'ın Rasûlü şöyle buyurmuştur:

'Onlar cedel ehlidirler, onlardan sakınınız' demekle Allah Teâlâ bizi onlardan sakındırıyor.158

Selef'ten bir âlim şöyle demiştir: 'Âhir zamanda bir kavim ge lecek ve o kavme amel etmek için bütün kapılar kapanacak, yalnız cedel kapıları açık kalacaktır.

Bir kısım haberlerde şöyle vârid olmuştur:
Öyle bir zamandasınız ki, size amel etmek ilham olunuyor. Sizden sonra öyle bir kavim gelecektir ki onlara sadece cedel yapmak ilham olunacaktır.159

Allah'ın en çok buğzettiği kul, cedelde en sedid olan kül dur.160

Hangi kavme cedel verilmişse, mutlaka o kavim amel et mekten menedilmiştir.161

Allah Teâlâ herşeyi bütün insanlardan daha iyi bilir!
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,043
Puanları
113
Yaş
42
Allah razı olsun güzel paylaşım için
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt