Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?

Imam Ebu Hanife Ve Hadis Ilmindeki Mevkii (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ebubekir SİFİL
“Ebû Hanîfe'nin aleyhinde bulunmak, üzerinde ulemanın icma ettiği bir husustur. Çünkü Basra'nın imamı Eyyûb es-Sahtiyânî'dir ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur; Kûfe'nin imamı es-Sevrî'dir ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur; Hicaz'ın imamı Mâlik'tir ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur; Mısır'ın imamı el-Leys b. Sa'd'dır ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur; Şam'ın imamı el-Evzâ'î'dir ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur; Horasan'ın imamı Abdullah b. el-Mübârek'tir ve Ebû Hanîfe'nin aleyhinde konuşmuştur..." (1)
Müçtehid İmamlar arasında İmam Ebû Hanîfedışında, pek çok güvenilir isim tarafından cerh, taz'if ve ta'n edilen ikinci bir isim mevcut değildir. Yukarıya aldığım pasaj, bu konuda rastlanacak en "yunmuş-yıkanmış" ifadelerden oluşmaktadır. Tarih boyunca tek kanallı beslenmenin, önyargının, tarafgirliğin ve taassubun vücut verip yaşattığı "Ebû Hanîfe aleyhtarlığı", Sünnet'e bağlılık, Selefe saygı, hamiyet-i diniye... gibi gerekçelere sığınılarak köpürtülüp yaşatılmıştır; ne yazık ki günümüzde de bazı çevreler tarafından olanca şiddetiyle devam ettirilmektedir.
İşte benzer bir "tesbit" daha: İmam Ebû Davud'un oğlu Ebû Bekr b. Ebî Dâvûd soruyor:
"Üzerinde Mâlik ve ashabının, eş-Şâfi'î ve ashabının, el-Evzâ'î ve ashabının, el-Hasan b. Salih ve ashabının, Süfyân es-Sevrî ve ashabının ve Ahmed b. Hanbel ve ashabının ittifak ettiği bir mesele hakkında ne dersiniz?" Muhatapları, "Ey Ebû Bekr! Bundan daha sahih bir mesele olmaz" karşılığını verince taşı gediğine koyuyor: "İşte bunların hepsi, Ebû Hanîfe'nin tadlili (dalalette olduğu tesbiti) üzerinde ittifak etmiştir!"(2) Ve benzeri bir "tesbit" de îbn Hibbân'dan: "Bütün İslam merkezlerinde ve diğer bölgelerde bulunan imamlar ve vera ehli onu cerh ve zemmetmişlerdir. Sadece tek-tük bazı kimseler bundan istisnadır..."(3)

Günümüzde durum
Geçmişte şu veya bu sebeple vuku bulmuş olan bu "Ebû Hanîfe aleyhtarlığı”nın her şeye rağmen ısrarla ve inatla devam ettiriliyor oluşu, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir "arıza" durumuna işaret etmektedir. Zira tarihte İmam hakkında vuku bulmuş bu itham, cerh ve taz'ifler, sadece Hanefî ulema tarafından değil, diğer mezheplere mensup insaf ve tahkik ehli ulema tarafından da gerekli biçimde cevaplandırılmış bulunmaktadır. Mâliki mezhebine mensup îbn Abdilberr'in el-întikâ'sını, Şafiî mezhebine mensup ez-Zehebî'nin Menâkıb'ı, Muhammed b. Yusuf es-Sâlihî'nin Ukûdu'l-Cümân'ı, es-Süyûtî'nin Tebyîdu's-Sahîfe'si, îbn Hacer el-Mekkî'nin el-Hayrâtu'l-Hısân'ı, Hanbelî mezhebine mensup Cemâluddîn Yusuf b. Abdilhâdî'nin Tenvîru's-Sahîfe'si.. bu meyanda ilk akla gelenlerdir.
Bütün bu çalışmalara rağmen Ebû Hanîfe aleyhtarlığının bir "dindarlık" ve "Sünnet/Hadis taraftarlığı" göstergesi olarak yaşatılması ve terviç edilmesi bizatihi din adına ve Sünnet/Hadis adına kaygı vericidir, îmam Ebû Hanîfe'nin çağdaşlarından ünlü zahid Mekkeli Abdülazîz b. Ebî Ravvâd'ın şu tesbitine katılmamak mümkün değildir: "Ebû Hanîfe imtihan vesilesidir. Kim onu severse sünnîdir; kim de ona buğz ederse bid'atçidir." (4)
Söz gelimi M. Nâsıruddîn el-Albânî, "Ebû Hanîfe aleyhdarları" arasında hayli "ılımlı" bir görüntü verdiği halde, mesleğini icra için ayağına gelmiş fırsatı tepmeyi "ilmî objektiflik" anlayışıyla bağdaştıramamakta ve Nasbu'r-Râye'ye düşülen bir dipnotu vesile edinerek îmam Ebû Hanîfe'nin kimler tarafından taz'if edildiğini şöyle sıralamaktadır:
"Evvela îmam Ebû Hanîfe'nin taz'ifinde ed-Dârekutnî yalnız değildir. Aksine bu konuda imamların büyükleri ondan önce davranmışlardır ki, herhangi bir taassup sahibinin, imamlıkları ve büyüklükleri sebebiyle onların taz'ifinde kusur bulması mümkün değildir. Onlardan birisi Abdullah b. el-Mübârek'tir. îbn Ebî Hatim sahih bir senedle onun şöyle dediğini nakletmiştir: "Ebû Hanîfe Hadis'te miskin idi." Yine İbn Ebî Hatim şöyle der: "İbnu'l-Mübârek Ebû Hanîfe'den rivayette bulunmuş, ancak son zamanlarında onu(n hadisini) terk etmiştir. Babamı böyle derken işittim."
"Yine onlardan bir diğeri İmam Ahmed'dir. el-Ukaylî ed-Du'afâ'da sahih bir senedle onun şöyle dediğini nakletmiştir: "Ebû Hanîfe'nin hadisi zayıftır."
"Yine onlardan bir diğeri, es-Sahîh sahibi İmam Müslim'dir. el-Künâ isimli eserinde şöyle demiştir: "Hadisi muzdaribdir. Çok fazla sahih hadisi yoktur."
"Yine onlardan bir diğeri İmam en-Nesâî'dir. ed-Du'afâ ve'l-Metrûkîn'de şöyle demiştir: "Hadis'te kuvvetli değildir."
(...)
"Ebû Hanîfe'nin (rh.a) Hadis'te taz'if edilmiş olması, şöhret sahibi olduğu ilimdeki ve şöhret sahibi olduğu Fıkıh'taki kadrini ve büyüklüğünü mutlak olarak alçaltmaz. Onun Fıkıh ilmindeki üstünlüğü ve kendini ona vermesi, Hadis'te hıfzının zayıflamasına yol açmış olmalıdır. Malumdur ki, bir âlimin bir ilme yönelmesi ve onda ihtisas sahibi olması genellikle diğer ilim dallarında hafızasını zayıflatan hususlardandır. En iyisini Allah Teala bilir." (5)
İmam Ebû Hanîfe hakkındaki bu iddia ve ithamlar ne yazık ki sadece onun hadisçilik yönüyle sınırlı kalmamış, itikadı sahaya da uzanarak küfürle itham edilmesi noktasına kadar vardırılmıştır. Ancak bu yazı sadece ona İlm-i Hadis nokta-i nazarından yöneltilen tenkitleri konu edineceği için konunun diğer boyutlarına değinilmeyecektir. (6)
İmam Ebû Hanîfe'ye Hadis ilmi bağlamında yöneltilen tenkit ve taz'ifleri iki grupta toplamak mümkündür:
1. Hadis müktesebatının yetersiz ve Hadis'te güvenilmez/zayıf olduğu, hafızasının yeterince güçlü olmadığı gerekçesiyle yapılan tenkitler.
2. Hadislerle amel konusuna gereken ihtimamı göstermediği, re'yi çok kullandığı ve hadislere muhalefet ettiği gerekçesiyle taz'ifi.
Yukarıdaki iki başlık altında toplanabilecek "Ebû Hanîfe cerhleri" meyanında mütekaddimundan nakledilen ne varsa eserlerine doldurarak İmam'ı cerh edenler kervanına katılan İbn Adiyy(7), el-Ukaylî(8), İbn Kuteybe(9), îbn Ebî Hâtim(10) ve Hatîbu'l-Bağdâdî (11), İbnu'l-Cevzî (12), gibi daha birçok müellif bulunduğunu ve burada zikredilen örneklerin, münhasıran Hadis sahasıyla sınırlı olmalarına dikkat edildiğini belirtmek gerekir. Bunun dışında Kur'an'ın mahlûk olduğu, cennet ve cehennemin son bulacağı, irca (mürciîlik) vb. konulardaki görüşleri sebebiyle tekfir edildiği, tevbeye davet edildiği... konusunda birçok şey nakledilmiştir. Muhammed Zâhid el-Kevserî merhum
Te'nîbu'l-Hatîb adlı muhalled eserinde bütün bu iddiaları büyük bir vukufiyet ve dirayetle cevaplandırmış ve îmam'ıa bu ithamların tamamından beri olduğunu mukni delillerle ortaya koymuştur.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
2.

2.

İddiaların ilmî kıymeti
Yukarıda örnek olarak zikredilen ve tamamı kitap hacmini dolduracak kemiyette olan cerh, taz'if ve tenkitlerin ilmî kıymeti hakkında şunları söyleyebiliriz:
İmam Ebû Hanîfe üzerinde yoğunlaşan tenkitler, dönemin fotoğrafını yansıtması bakımından hayli önemlidir. Öncelikle Irak (Bağdat ve Basra) merkezli "i'tizal" hareketi, itikadî sahada derin sarsıntılar meydana getirmektedir. Cedelci kişilikleri dolayısıyla Mu'tezilîler, konuştukları sıradan insanları kolaylıkla etki altına alabilmektedirler. Toplumsal doku için hayli tehlikeli olan bu akım karşısında topluma önderlik edenler, insanları onlarla konuşmaktan, bir araya gelip oturmaktan titizlikle sakındırma gayreti içinde olmuşlardır. Büyük imamlardan Kelam ilmiyle iştigalden veya Kelamcılar'la hemhal olmaktan sakındırma babında nakledilen sözleri bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
Tam karşı cephede yer alan Hadisçiler dönemin fotoğrafındaki ikinci aslî unsur olarak temayüz etmektedir. Aralarında rivayetlerin ihtiva ettiği anlamlara ve Fıkhu'I-Hadis'e fazla ihtimam göstermeyen, bütün mesaisini rivayetleri olabildiğince fazla tarikten toplama işine sarf eden "nakale-i ahbar" ve "zevamil-i esfar"ın da bulunduğu Ehl-i Hadis, re'y, kıyas vb. kavramlardan hazzetmeyen, bunları ve temsil ettikleri çizgiyi hep "tekinsiz" bulan bir anlayışı temsil eder durumdadır.
Ne var ki itikadî bakımdan bunlar arasında da en az Mu'tezile kadar tehlikeli istikametlere gidenler bulunduğu bir vakıadır. Ehl-i Hadis içinde teşbih ve tecsim inancına meyledenlerin, hatta fiilen bu inancı benimseyenlerin bu tutumunun temelinde rivayetlerin manalarına nüfuz edememe, bir de rivayetlerin mana ile nakli bulunmaktadır. Bilhassa itikadî sahaya taalluk eden müteşabihat türü rivayetleri Şer'î prensipler ve İslamî akıl süzgecinden geçiren Sünnî Kelamcı çizgiyi Sünnet'e/Hadis'e ittiba ve "teslimiyet" adına en acımasız ithamlarla zemmedenler, elbette bu Ümmet'in yarısının, hatta üçte ikisinin (13)metbuu durumundaki İmam Ebû Hanîfe'nin üstünü çizmekte de bir beis görmeyecek, hatta bunu dinî bir sorumluluk addedecektir!
İşin ilginç yanı, bu Ümmet'in ta'zim ve tebcil ettiği büyük şahsiyetlere atfen İmam'ın Hadisçiliğine yöneltilen iddiaların kahir ekseriyetinin güvenilmez senedlerle gelmiş olmasıdır. el-Kevserî merhumun Te'nîbu'l-Hatîb'de, ondan önce el-Melikü'l-Muazzam İsa b. Ebî Bekr'in es-Sehmu'l-Musîb'de ortaya koyduğu bu gerçeğe rağmen Ebû Hanîfe aleyhdarlığının hala yaşıyor, daha doğrusu "yaşatılıyor" olması, üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gereken bir husustur.
Nu'aym b. Hammâd, İbn Ebî Hatim, Abdullah b. Ahmed... ve emsali "Re'y fobisi" taşıyan kimselerin, aşağıda örnekleri zikredilecek olan ta'dil ve övgülere karşı gözünü yumarak tek taraflı ve önyargılı hareket etmeleri neticesinde yukarıda zikredilen türden cerh ve tenkitler ne yazık ki kitapları doldurarak ebedileştirilmiştir.

Cerh-Tadil kitaplarının tarafsızlığı meselesi
Söz konusu iddialar içinde, sened bakımından herhangi bir kusur taşımayanlar yok mudur? Elhak, vardır. Ancak bunlar da ya aslen "cerh/taz'if' ve "tenkid" unsuru taşımayan tesbitlerdir, yahut taassup/önyargı kaynaklıdırlar, ya da sahipleri hakikat-i hale vakıf olduktan sonra bu görüşlerinden rücu etmişlerdir. En niyahet bunlar arasında bu kategorilerden birine girmeyenler var ise de, kemiyet ve keyfiyet olarak bu türlü tenkitlerden yakasını kurtarabilmiş insan sayısı hemen hemen yok gibidir.
Bu gerçeğe parmak basan İbn Cerîr et-Taberi şöyle der: "Şayet bozuk mezheplerden birine nisbet edilen kimselerin her biri hakkında bu durum sabit ve bu sebeple o kimselerin adaleti sakıt, şahitlikleri batıl olacak olsaydı, İslam merkezlerindeki muhaddislerin çoğunluğunun terk edilmesi gerekirdi. Çünkü bir grup, onlardan her birini hoşa gitmeyen şeylere nisbet etmişlerdir..." (14)
Söz gelimi İmam Ebû Hanîfe aleyhine nakillerde bulunmakla maruf olan İbn Ebî Hatim, İmam el-Buhârî' hakkında şöyle demektedir: "... Kendisinden babam (Ebû Hatim) ve Ebû Zür'a Hadis dinlemişlerdir. Daha sonra Muhammed b. Yahya en-Nîsâbûri, el-Buhâri'nin kendilerine "Benim Kur'an'ı telaffuzum mahluktur" dediğini yazınca İkisi de el-Buhârî’nin hadisini terk ettiler." (15)
Hatırdan çıkarılmaması gereken husus şudur: Cerh-Ta'dil alimleri de insandır. Her insana arız olan izafilikler şüphesiz ki onlara da arız olmuştur. Bazıları bundan kurtulmasını bilmiş, ancak bu arıza diğer bazılarında mevcudiyetini devam ettirmiştir. İmam eş-Şâfi'î'nin hocası ve kendisinden çokça rivayette bulunduğu İbrahim b. Muhammed b. Ebî Yahya el-Eslemî hakkında İbn Adiyy, "Hadisini çokça inceledim. Rivayetlerinde münker bir şeye rastlamadım..." der. (16)
el-Kevserî'nin bu ifadelere itirazı oldukça dikkat çekicidir: "Ahmed (b. Hanbel) ve İbn Hibbân gibi Hadis tenkitçilerinin bu zat hakkındaki sözlerini biliyorsun, el-Iclî onun hakkında söyle der: "Medineli, Rafızî, Cehmî, kaderi. Hadisi yazılmaz." Hatta Hadis tenkitçilerinin birçoğu bu zatı tekzib etmiş (Hadis'te yalancı olduğunu belirtmiş) tir. Eğer eş-Şâfi'î bu zattan, Mâlik'ten rivayet ettiği kadar çok hadis rivayet ediyor olmasaydı, İbn Adiyy onun durumunu takviyeye çalışmazdı...(17)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
3.

3.

Gerçeği görenler
Şam fakihi İmam el-Evzâ'î, Abdullah b. el-Mübârek ile karşılaştığında, İmam Ebû Hanîfe'yi kastederek, "Kûfe'den çıkan şu bid'atçi kimdir?" diye sorar. İbnu'l-Mübârek herhangi bir şey söylemez. Kaldığı eve gider ve üç gün içinde İmam Ebû Hanîfe'nin güzel çözümlerden oluşan meselelerini derleyerek küçük bir kitap oluşturur. Bundan sonrasını kendisinden dinleyelim:
"el-Evzâ'î o sıralar oranın mescidinde imamlık ve müezzinlik yapıyordu. Elimdekinin ne olduğunu sordu. Kitabı kendisine verdim. Açtı ve içindeki meselelerden birini inceledi. O meselenin üzerine, "Bu, en-Nu'man'ın görüşüdür" diye yazmıştım. Ezan sonrasına kadar -ayakta olduğu halde- kitabın baş tarafından bir miktar okudu. Sonra kitabı cübbesinin cebine koydu. Ardından, kamet getirerek namazı kıldırdı. Namazdan sonra kitabı tekrar çıkardı ve inceledi. Bir süre sonra bana dönerek, "Ey Horasanlı! Bu en-Nu'man b. Sabit kimdir?" diye sordu. "Irak'ta karşılaştığım bir üstat" diye cevap verdim. "Bu zat belli ki üstatlar arasında seçkin birisi. Git ve ondan daha fazla ilim almaya bak" dedi. Bunun üzerine kendisine, "Bu, kendisinden sakındırdığın Ebû Hanîfe'dir" dedim. Aradan bir süre geçtikten sonra el-Evzâ'î ile Mekke'de karşılaştık. O meselelerde Ebû Hanîfe'ye taraftarlık ettiğini gördüm. Ayrılacağımız zaman kendisine, "Ebû Hanîfe'yi nasıl buldun?" diye sordum. "İlminin çokluğu ve aklının mükemmeliyeti sebebiyle ona gıpta ettim. Onun hakkındaki eski görüşümden dolayı da Allah Teala'dan bağışlanma diledim. Zira ben eskiden onun hakkında açıkça hatalıydım. O adamdan ilim öğrenmeye devam et. Zira o, kendisi hakkında kulağıma gelen şeylerden uzaktır." (18)
Bir diğer örnek de İmam Muhammed el-Bâkır'dır. Bir hac mevsiminde karşılaştığı İmam Ebû Hanîfe'ye, dedesi Hz. Peygamber (s.a.v)'in dinini ve sünnetini değiştirdiği yolunda bazı duyumlar aldığını ve işin aslının ne olduğunu sorduğunda İmam, işin aslını kendisine örnekleriyle izah eder. Bunun üzerine İmam Muhammed el-Bâkır, İmam Ebû Hanîfe'ye sarılarak alnından öper ve kendisine dua eder. (19)
Ve nihayet İbn Adiyy'in durumu bu hususta ibretamiz bir vesika oluşturmaktadır. el-Kâmil isimli eserinde İmam Ebû Hanîfe aleyhinde menkul ne kadar söz varsa yer vermeye çalışan İbn Adiyy, İmam et-Tahâvî ile karşılaşıp işin gerçeğini kavrayınca fikirleri değişmiş, hatta İmam Ebû Hanîfe'nin rivayetlerinden oluşan bir Müsned kaleme, almıştır. (20)

Tenkitlerin sebebi
Mâliki mezhebinin büyük Hadis ve Fıkıh âlimi İbn Abdilberr şöyle der: "Hadisçiler Ebû Hanîfe'nin zemminde ifrata gitmiş ve bu hususta haddi aşmışlardır. Onlara göre bunu gerektiren sebep, rivayetlere re'y ve kıyası sokması ve bu iki unsura itibar etmesidir. (...) Onun bazı ahad haberleri reddi, makul tevile dayanıyordu ve bunların birçoğunda daha önceki ulema aynı şeyi yapmıştır. Ebû Hanîfe gibi re'y ile hüküm verenler de bu hususlarda daha evvelki ulemanın izinden gitmiştir. (...)
"Hiçbir ilim ehli bilmiyorum ki bir Kur'an ayeti konusunda tevil yapmamış veya bir Sünnet(in anlaşılması) konusunda bir mezhep benimsemiş ve o mezhep sebebiyle başka bir Sünnet'i reddetmiş olmasın. Bu şekilde bir sünneti reddederken da makul bir tevile veya nesh iddiasına dayanmışlardır. Şu kadar ki Ebû Hanîfe'nin bu tarz davranışı başkalarına göre daha fazladır.
"Yahya b. Selâm şöyle demiştir:"(...) el-Leys b. Sa'd şöyle dedi: "Mâlik b. Enes'in, hepsi de Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine muhalif olan 70 meselesini tesbit ettim. Mâlik bu meselelerde re'yi ile hüküm vermiştir. Kendisine nasihat babından bu meseleleri ona yazdım."
"Bu Ümmet'in alimlerinden hiç kimse, herhangi bir hadisin Hz. Peygamber (s.a.v)'den sabit olduğunu kabul ettikten sonra, kendisi gibi bir rivayet veya icma yahut kendisine teslim olmak gereken bir asla dayanan uygulama tarafından nesh edildiğini iddia etmeden yahut senedinde bir kusur bulunduğunu ileri sürmeden onu reddetmemiştir. Eğer bir kimse böyle yapacak olursa, imam ittihaz edilmesi şöyle dursun, "adalet" sıfatı düşer; fasık sınıfına girer. (...)
"Ebû Hanîfe'den rivayette bulunanlar, onu tevsik eden (güvenilir olduğunu söyleyen) ler ve onu meth-u sena edenler, aleyhinde konuşanlardan fazladır. Ehl-i Hadis'ten onun aleyhinde konuşanlann kendisini en fazla ayıpladıkları noktalar re'y ve kıyasa çokça dalması ve irca akidesini benimsemesidir..." (21)
Bu satırları okuduktan sonra "keşke mesele, İbn Abdilberr'in son derece dikkatli seçilmiş ifadelerle anlattığından ibaret olsaydı" demekten kendimizi alamıyoruz. Ehl-i Hadis'in imam Ebû Hanîfe'yi tenkit ve taz'if ettiği meseleler incelendiğinde şu üç noktada toplandıkları görülür:
1. Akaid. Bu sahada İmam Ebû Hanîfe'nin irca akidesini benimsemesinden, Cennet ve Cehennem'in yok olacağına kadar birçok hususta kabul edilemez görüşler benimsediği nakledilmiştir.
2. Hadis müktesebatının azlığı, hafızasının zayıflığı. Bu hususta ileri gelen Hadis imamlarından Abdullah b. el-Mübârek'ten İmam eş-Şâfi'î'ye, Ahmed b. Hanbel'den Sütfyân es-Sevrî ve İbn Uyeyne'ye kadar pek çok isimden naklen pek ağır cerh ve taz'if ifadeleri nakledilmiştir.
3. Sahih hadislere muhalefeti, kendisine hatırlatıldığı halde hadis doğrultusunda hüküm vermekten imtina etmesi, re'ye dayalı hüküm vermeyi Hadis ve rivayete dayalı hüküm vermeye tercih etmesi. (22)
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
4.

4.

Hakikat-i hal
Eğer mesele sadece ileri gelen birçok Hadis imamının İmam Ebû Hanîfe'yi cerh etmesi, bunun karşılığında da Hanefiler'in onu müdafaaya yönelik çabalarından ibaret olsaydı, yukarıdaki üç maddenin oluşturduğu manzara gayret-i diniyyesi ağır basan herkes tarafından aynı tepkiyle karşılanırdı. Ancak bu yazının başlarında isimlerini saydığım -farklı mezheplere mensup- insaf ve tahkik ehli ulemanın İmam'ı müdafaa eden çalışmalara imza atmış olması işin rengini değiştiriyor.
Mesele sadece daha sonraki ulemanın tevsik ve tebcilinden ibaret değildir elbette. Gerek aynı dönemde, gerekse daha sonra yaşamış olan birçok mutedil Hadis imamı İmam Ebû Hanîfe hakkında adaletten ve gerçekten ayrılmamış, başkalarının sözlerine iltifat etmeksizin gerçeği olduğu gibi dile getirmiştir.
İmam Ebû Hanîfe'yi metheden isimler arasında örnek olarak şunları sayabiliriz:
1. İmam el-Buhâri'nin önde gelen hocalarından olan Mekkî b. ibrahim: "Ebû Hanîfe zamanının en alimi idi." (23)
2. Ahmed b. Hanbel ve daha başka büyüklerin kendisinden rivayette bulunduğu Yezîd b. Harun: "Bin kişiye yetiştim; çoğundan hadis yazdım. Aralarında 5 kişiden daha fakih, vera sahibi ve alim görmedim. Bu beş kişinin başında Ebû Hanîfe gelir."
3. Abdullah b. el-Mübârek: "Kûfe'ye geldim ve "Sizin şu memleketinizin en alimi kimdir?" diye sordum. Hepsi de "Ebû Hanîfe" diye cevap verdi." Yine İbnu'l-Mübârek'in İmam Ebû Hanîfe'yi ta'zim ve tebcil ettiği ve kendisine meth-u senada bulunduğu bilinen bir husustur. (25)
4. Süfyân es-Sevrî: İmam Ebû Yusuf şöyle demiştir: "Süfyân es-Sevrî, Ebû Hanîfe'ye mütabaatta benden ileridir.” (26)
5. Süfyân b. Uyeyne: "Beni Kûfe'de Hadis (rivayet etmem) için ilk oturtan Ebû Hanîfe'dir. Beni camide oturttu ve talebeye "Bu, Amr b. Dinar'ın hadisini en sağlam bilen kişidir" dedi. Bunun üzerine onlara hadis rivayet ettim." (27)
6. İbn Cüreyc: Ravh b. Ubâde anlatıyor: "150 senesinde İbn Cüreyc'in yanında idim. Kendisine, "Ebû Hanîfe vefat etti" denildi. Bunun üzerine şöyle dedi: "Allah ona rahmet eylesin. Pek çok ilim onunla beraber gitti.” (28)
7. îmam eş-Şâfî'î: "Ebû Hanîfe, Fıkıh'ta sözü kabil ve teslim edilen biriydi." Yine şöyle dediği malum ve meşhurdur: "Kim Fıkıh öğrenmek isterse, Ebû Hanîfe'ye muhtaçtır.” (29)
8. Cerh-Ta'dil otoritelerinin hocası durumundaki Vekî’ b. el-Cerrâh: Yahya b. Ma'în şöyle demiştir: "Vekî' gibisini görmedim. Kendisi Ebû Hanîfe'nin re'yi ile fetva verirdi."(30)
9. Cerh-Ta'dil ilminin imamlarından Yahya b. Sa'îd el-Kattân: Yahya b. Ma'în şöyle demiştir: "Yahya el-Kattân'ı şöyle derken işittim: "Allah Teala'ya karşı yalan söyleyemeyiz. Ebû Hanîfe'nin re'yinden daha güzel bir re'y duymadık. Onun görüşlerinin ekserisini esas almışızdır." (31)
10. Yahya b. Ma'în: "Ebû Hanîfe sika idi. Sadece ezberlediğini rivayet eder, ezberlemediğini ise rivayet etmezdi.” (32)
Vakıa en doğru şahittir
Yukarıdan beri nakledilenler, Hadis ve Cerh-Ta'dil ilminin tartışmasız otoritelerinin İmam Ebû Hanîfe hakkındaki hüsn-i şahadetlerinden seçilmiş örneklerdir, îmam Ebû Hanîfe'yi cerh ve tenkit edenler bu ifadeleri nasıl değerlendirir, bu onların meselesidir: ancak yukarıdaki gerçeklere eklenecek bir gerçek daha var:
İmam'ın meşhur iki talebesinin bugün elimizde bulunan Kitâbu'l-Âsâr isimli eserleri. Her ikisi de matbu ve mütedavel olan bu eserler, İmam'ın az hadis bildiği ve hadise itibar etmediği iddialarını boşa çıkaran en canlı şahit konumundadır. Fıkıh bablarının dayandığı ve İmam'ın kendi senedleriyle nakledilmiş rivayetlerden oluşan bu eserler ortadayken hala bazı çevrelerin "Ebû Hanîfe Hadis'te zayıftı, az hadis biliyordu, hadise itibar etmiyordu" gibi asılsız ithamları tekrar edip durması, akla önyargı ve taassup illetlerini getirmektedir.
Ebu'l-Müeyyed el-Havârizmî'nin yukarıda sözü edilen Câmi'u Mesânîdi'l-İmâm Ebî Hanîfe isimli derlemesi de bu meyanda anılmalıdır. İki cilt halinde matbu bulunan bu eserin ilmî kıymeti, İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'in Âsâr'larına oranla ikinci sırada gelmektedir. Zira Bu eserde yer alan rivayetlerin İmam'a aidiyeti, rivayetlerin senedlerinde ondan sonra yer alan ravilerin güvenilirliğiyle doğrudan ilişkilidir. Ancak bu durum Asâr'lar için söz konusu değildir. Onların mezhebin iki büyük imamına aidiyeti konusunda herhangi bir şüphe söz konusu değildir.
Bütün bu söylenenlere bir de Hanefi mezhebine mensup Hadisçilerin varlığı ilave edilmelidir. Mezhebin Tabakât kitaplarında onların isimlerine ve Hadis sahasında verdikleri eserlere yer verilmiştir. el-Kevserî merhum, mezhebin Hadis hafızlarından Cemâluddîn ez-Zeyla'î'nin Nasbu'r-Râye’sine yazdığı takdim yazısında (33) Hanefî mezhebinin Hadisçilerini liste halinde zikretmiştir. Onun zikrettiği 110 isme, Muhammed Yusuf el-Bennûrî 40 isim daha ilave etmiştir.
Kendisine yöneltilen haksız, taassup kaynaklı ve yanlı tenkitlere karşın, İmam Ebû Hanîfe'nin Hadis ilmindeki haklı şöhreti, sadece Hanefî mezhebine mensup ulema tarafından değil, farklı mezheplerin müntesibi ulema tarafından da teslim edilmiştir. Bunun bir göstergesi olarak imam'ın adının, Hadis hafızlannın zikredildiği eserlere dere edildiğini görüyoruz. Bunların başında Şafiî mezhebinden Hafız ez-Zehebî gelmektedir. (34) Onu izleyen kuşaklardan Hanbelî mezhebine mensup Hadis hafızı Şemsuddîn Muhammed b. Ahmed İbn Abdilhâdi el-Makdisî, el-Muhtasar fi Tabakâti Ulemâi'l-Hadîs isimli eserinde, ardından aynı mezhebe mensup "Îbnu'l-Mibred" adıyla maruf hafız Cemâluddîn Yusuf b. Hasan ibn Abdilhâdî, Tabakâtu'l-Huffâz'ında (35) ve nihayet Şafii mezhebine mensup hafız Celâluddîn es-Süyûtî Tabakâtu'l-Huffâz isimli eserinde (36) aynı tavrı sürdürmüşlerdir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
5.

5.

Reddiyeler
İmam Ebû Hanîfe'nin Hadis'e muhalefet ettiği söylemi sadece kuru iddia seviyesinde kalmamış, fiili olarak da gösterilmeye çalışılmıştır.
1. Bu cümleden olarak zikredilmesi gereken ilk ve en önemli çalışma el-Buhârî ve Müslim gibi Hadis imamlarının hocası durumundaki Ebû Bkr b. Ebî Şeybe tarafından yapılmıştır. el-Musannef isimli meşhur eserinin bir cildinde "Kitâbu'r-Redd alâ Ebî Hanîfe" adını verdiği özel bölümde "Bu, Ebû Hanîfe'nin Hz. Peygamber (s.a.v)'den Gelen Rivayete Muhalefet Ettiği Hususlar(ı ihtiva eden bölümdür) diyerek 125 bab zikretmiş, her bir babda birkaç rivayet zikrettikten sonra İmam Ebû Hanîfe'nin o rivayetlere aykırı hüküm verdiğini söylemiştir. (37)
Bu 125 meseleye, tarih içinde çeşitli cevaplar verilmiş ise de, bunlardan günümüze kadar gelebilen olmamıştır. Muhammed Zâhid el-Kevserî merhumun muhalled eserlerinden en-Nüketu't-Tarîfe’de el-Kevserî(38), bu iddialara eldeki en kapsamlı cevabı oluşturmuştur. Müellif merhum, vardığı sonucu eserinin giriş kısmında şöyle özetlemektedir:
“İmam Ebû Hanîfe'nin çözüme bağladığı meselelerin adedi konusunda zikredilen en küçük rakam 83 bin'dir. İbn Ebî Şeybe'nin zikrettiği 125 meselenin tamamında İmam'ın hata ve hadise muhalefet ettiği bir an için kabul edilse bile, bunun, toplama oranı 664'te 1'dir.Bu
İbn Ebî Şeybe'nin zikrettiği 125 meselenin % 50'sinde muhalifi rivayet söz konusudur. Yani İmam Ebû Hanîfe ayrı bir rivayeti, İbn Ebî Şeybe ayrı bir rivayeti esas almıştır. Geriye kalan % 50'yi 5'e ayırırsak, ilk 5'te l'lik kısımda haber-i vahid'in Kur'an ayetiyle çatışma arz etmesi söz konusu olduğu için İmam, Kur'an ayetini esas almış hadisi ise tevil etmiştir, ikinci 5'te 1'lik kısımda ahad haberden daha güçlü ("meşhur" gibi) rivayetler sebebiyle ahad haberin terk edildiği durumları anlatmaktadır. Üçüncü 5'te 1'lik kısımda aynı rivayetten farklı anlam/hüküm çıkarma söz konusudur. Yani İbn Ebî Şeybe de İmam Ebû Hanîfe de aynı hadise dayanmaktadır. Ancak anlayış ve yaklaşım tarzlarındaki farklılık sebebiyle çıkardıkları hükümler farklıdır. Dördüncü 5'te 1'lik kısımda 1 İbn Ebî Şeybe, hadise muhalif olarak gördüğü hükmü İmam Ebû Hanîfe'ye nisbette hatalı davranmıştır. Yani mezhep kitapları esas alındığında, İmam Ebû Hanîfe'nin, İbn Ebî Şeybe'nin kendisine nisbet ettiği görüşü benimsemediği anlaşılmaktadır. Nihayet en fazla son 5'te 1'lik kısımda İmam'ın hadise muhalif hüküm verdiği söylenebilir. Bu demektir ki, İbn Ebî Şeybe'nin imam Ebû Hanîfe'nin çözüme bağladığı meselelerin adedi konusunda zikredilen en küçük rakam 83 bin'dir. İbn Ebî Şeybe'nin zikrettiği 125 meselenin tamamında İmamın hata ve hadise muhalefet ettiği bir an için kabul edilse bile, bunun, toplama oranı 664'te 1'dir. 125 olarak takdim ettiği "hadise muhalif içtihadların adedi 12 civarındadır.
2. İmam'ın hadislere muhalefet ettiğini Örnekleriyle gösteren diğer bir çalışma da İmâmu'l-Haremeyn el-Cüveynî'nin Muğîsu'l-Halk isimli çalışmasıdır. el-Kevserî merhum bu çalışmaya da İhkâku'l-Hakk bi İbtâli'l-Bâtıl fî Muğîsi'l-Halk isimli çalışmasıyla cevap vermiştir. Orada zikredilen meseleler Ibn Ebî Şeybe'nin çalışmasında olduğu gibi sırf hadis kaynaklı değildir. Böyle olanlar yanında mezhebin usul ve kavaidi doğrultusunda verilmiş hükümler de tartışma konusu yapılmıştır.
3. İmam el-Buhârî, Sahîh'inin birçok yerinde (39) "insanlardan birisi demiştir ki..." diyerek, kasdettiği kişinin hadise muhalefet ettiğini ileri sürmüştür. Her ne kadar bu ifadeyi kullandığı her yerde kasdettiği kişi İmam Ebû Hanîfe değilse de(40) onu kasdettiği yerler bulunduğu kesindir.
el-Buhâri'nin mezkûr ifadeyi kullanarak İmam Ebû Hanîfe'yi hedeflediği yerler hakkında da muhtelif çalışmalar yapılmıştır. Bedruddîn el-Aynî'nin Umdetu'l-Karî isimli şerhi ile Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî'nin Feydu'l-Bârî'si, bizzat Sahîhu'l-Buhârî üzerine yazılan şerhler olmak haysiyetiyle iddiaları ilk elden cevaplandırmışlardır. Bunlardan başka Abdülganî el-Guneymî el-Meydânî'nin Keşfu'l-İltibâs amma Evredehû'l-lmâmu'l-Buhârî alâ Ba'di'n-Nâs isimli eseri, konu hakkında yapılmış müstakil eserlerdendir ve matbudur.
Bunlar dışında tarihte İmam Ebû Hanîfe'nin mezhebini diğerlerine tercih ve tenkitlere cevap mahiyetinde pek çok çalışma yapılmıştır ki, İmam Ebû Yusuf un er-Redd alâ Siyeri'l-Evzâ'î'sinden, İmam Muhammed'in Kitâbu'l-Hücce alâ Ehli'l-Medîne'sine, Sirâcuddîn el-Gaznevî'nin el-Gurretu'l-Münîfe'sinden, Sıbtu İbni'l-Cevzî'nin el-lntisâr li İmâmi Eimmeti'l-Emsâr'ına ve Muhammed Murtaza ez-Zebîdî'nin Ukûdu'l-Cevâhîri'l-Münîfe'sine kadar -hepsi de matbu olan- pek çok eser örnek olarak zikredilebilir.

Sonuç
İmam Ebû Hanîfe, Abdullah b. Mes'üd başta olmak üzere Kûfe'de tavattun etmiş bulunan Sa'd b. Ebî Vakkas, Huzeyfe b. el-Yemân, Ebû Musa el-Eş'ari, Ammâr b. Yâsir, Selmân el-Fârisî... gibi büyük sahabîlerin (Allah hepsinden razı olsun) sahabîlerden sadece İbn Mes'ûd'un ve talebelerinin Kûfe'de yetiştirdiği alim sayısının 4 bin olduğunu kaydediyor, (41) el-lclî, Küfe'ye yerleşen sahabî sayısını 1500 olarak vermektedir. el-Kevseri merhum, Hz. Ali ve Abdullah b. Mes'ûd (r.anhuma) tarafından Kûfe'de yetiştirilen Tabiun kuşağına mensup alimlerden ileri gelen bazılarının listesini zikretmiştir ki(42), vd. İmam Ebû Hanîfe'nin, ilmî müktesebatını nasıl bir ilmî servet üzerine kurduğu hakkında fikir edinmek isteyenler için oldukça doyurucudur.
er-Rahemürmüzî, İbn Şîrîn'in şöyle dediğini nakleder: "Kûfe'ye geldim. İmam el-Buhârî de Hadis toplama faaliyeti (er-Rihle fî Talebi'l-Hadîs) esnasında Kûfe'ye kaç kere gittiğini saymadığını söylemiştir.” (44) Bütün bunlar, Kûfe'nin Hadis ilimleri bakımından bulunduğu mevkiyi gösteren anekdotlardan cüz'î bir kısmıdır.
Böyle bir ortamda yetişmiş bulunan, üstelik de 40 adet yetişmiş öğrencisi ile birlikte kollektif bir içtihad faaliyeti yürüten İmam Ebû Hanîfe'nin Hadis müktesebatının yetersiz olduğunu yahut Hadisleri kale almadığını söyleyebilmek için bu ortamı ya hiç bilmemek veya dikkate almamak gerekir.
işin özü o ki, lmam'ın mezhebi de, talebeleri de, mezhebin uleması ve onların yaptığı çalışmalar da ortadayken bizim onları bir şeylerden tebrie etmek durumunda kalmamız hayli travmatik bir durumdur. Gözünü kapatmakta ısrar eden kimseye kim neyi gösterebilir?
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Son

Son

------------------------------------------------------------------------------------------------------
1-İbn Adiyy, el-Kâmil. VII. 10.
2-elHatîbu'l-Bağdâdi. Târihu Bağdâd. XIII. 382-3.
3-İbn Hibbân, Kitâbu'l-Mecrûhin. III. 64.
4-el-Kevseri, Te'nîb'IHatib, 276.
5-elAlbâni. Irvâu'l-Ğalil. II. 277-9.
6-İbnu'l-Cevzi'nin de el-Muntazam'da (V, 188) belirttiği gibi, İmama yönelik tenkitler ûç ana noktada toplanmaktadır 1. Akaid/Usulüddin, 2. Hadis müktesebatının azlığı, hafızasının zayıflığı. 3. Sahih hadislere muhalefeti ve re'yi çok kullanması. Bu yazının çerçevesi doğrudan Hadis sahasına taalluk eden tenkitlerle sınırlandırılmıştır.
7-Bkz. el-Kâmil fi Du'afâi'r-Ricâl, VII. 5 vd.
8-Bkz. ed-Du'afâu'l-Kebîr, IV, 268 vd.
9-Bkz. Te'vilu Muhtelifi'l-Hadîs, 54 vd.
10-Bkz. Kitâbu'l-Cerh ve't-Ta'dîi, VIII, 449-50.
11-Bkz. Târîhu Bağdâd. XIII. 365 vd.
12-Bkz. Kitâbu'd-Du'afâ ve'l-Metrûkin, III. 1634.
13-el-Kevserî, Te'nibu'l-Hatib. 31.
14-lbn Hacer, Hedyu's-Sâri (Mukaddimetu Fethi'l-Bâri), 428.
15-Ibn Ebi Hatim, Kitâbu'l-Cerh ve't-Ta'dîl. VII. 191.
16-lbn Adiyy, el-Kâmil. I, 220.
17-el-Kevseri, Fıkhu Ehli'l-Irâk ve Hadîsuhum. 83.
18-Hatibu'l Bağdâdi, Târihu Bağdâd, XIII, 338; es-Saymeri, Ahbâru Ebî Hanife, 78. Daha kısa bir varyantı için bkz. İbn Hacer el-Mekkî, el-Hayrâtu'l Hısân, 46.
19-el-Muvaffak el-Mekki, Menâkıbul-lmâm Ebi Hanife, 143.
20-El-Kevseri, Tenîbu'l-Hatib, 329.1. Hakkı Ünal. Ebu'l-Müeyyed el-Havârizmi'nin derlediği Câmiu'l Mesânid'de Ibn Adiyy'in tek bir rivayetinin bile olmadığını -Şâkir Zîb'e dayanarak- söylemektedir. {Bkz. İmam Ebû Hanîfe'nin HadisAnlayışı..., 63, dpnt 99) Bu ifadelerin hemen öncesinde de -yine aynı müellife dayanarak- Câmi'u'l Mesânid içinde Ebû Nu'aym Müsned'inin sadece iki rivayet bulunduğunu söylemektedir. Bu durum Ebû Nu'aym'ın ayrıca basılmış bulunan (Mektebetu'l- Kevser, Riyad-1415/1994) Mûsned'i ile uyum arz etmemektedir. Zira sadece metin kısmı 260 sayfa civarında tutmuş olan bu baskıda çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Dolayısıyla Câmiu'lMesânid'de İbn Adiyy Müsnedi'nden bir tek rivayetin dahi bulunmadığı tesbiti eğer doğruysa, diğer Müsned'lerle mükerrer rivayetler ihtiva etmesi gibi bir sebepten olabilir. Vallahu alem.
21-lbn Abdilberr. Câmi'u Beyâni'l-İlm, 497 vd.
22-Bkz. lbnu'l-Cevzi, el-Muntazam, V, 188.
23-lbn Hacer. Tehzibu't-Tehzib, X. 451.
24-lbn Abdilberr. el Intikâ. 206.
25-Ibn Abdilberr, el-lnükâ. 206.
26-Ibn Abdilberr. a.g.e.. 198.
27-es-Saymerî, Ahbâru Ebi Hanîfe. 75; Ibn Abdilberr, a.g.e., 199.
28-es-Saymeri, a.g.e.., 74-5.
29-lbn Abdilberr, a.g.e.. 210.
30-lbn Abdilberr, a.g.e., 211.
31-et-Tehânevî (Tanvî), Kavâ'id fî Ulûmi'l-Hadis, 311-2.
32-lbn Hacer. Tehzîbu't-Tehzîb, X, 450.
33-Fıkhu Ehli'i-lrâk ve Hadîsuhum adıyla Ebû Cudde merhum tarafından tahkik edilerek yayımlanmış, dilimize de -Hanefi Fıkhının Esasları adıyla- çevrilmiştir.
34-Bk2. ez-Zehebî, Tezkiretu'l-Huffâz, I, 168.
35-Bkz. Muhammed Abdürreşid en-Nu'mânî, Mekânetu'l-lmâm Ebi Hanife fi'l- Hadis, 60-1.
36-Bkz. es-Sûyûti, Tabakâtu'I-Huffâz, 80-1.
37-Bkz. Ibn Ebî Şeybe. el-Musannef, V1H. 363 vd.
38-en-Nüketu t Tarife fi't-Tahaddûs an Rudûdi Ibn Ebî Şeybe alâ Ebi Hanife, Kahire-1365/1945.
39- Değişik itibarlara göre 22, 24 veya 25 yerde.
40-el-Keşmîri, Feydu'l-Bâri'de (III, 54) şöyle den 'Bil ki, musannifin (imam el-Buhâri) bu ifadeyi kullandığı ilk yer burasıdır. Her ne kadar burada kasdettiği kişi o ise de, iddia edildiği gibi bu ifadeyi kullandığı her yerde Ebû Hanife'yi kasdetmemiştir. Bazı yerlerde kasdettiği kişi Isa b. Ebân. bazı yerlerde eş-Şâfi'i, bazı yerlerde ise Muhammed (b. el-Hasan)'dir. Öte yandan musannif bu ifadeyi her zaman red amacıyla kullanmaz. Aksine, onun, bu ifadeyi kullandığı kişinin görüşünü paylaştığını da gördüm. Bazen de sahibi hakkında bu ifadeyi kullandığı görüş konusunda tereddüt göstermektedir...' el-Keşmîri, Sünenu't-Tirmizî şerhi el-Arfu'ş-Şezî'de (H. 118) daha ayrıntılı bilgi verir ve şöyle der: "Şâfîîler, "Ba'du'n-Nâs" ifadesinin kullanıldığı her yerde' kastedilen kişinin Ebû Hanîfe olduğunu ve elBuhâri'nin bu ifadeyi kullandığı her yerde üzerinde durduğu görüşü reddettiğini söylemişlerdir. Ben derim ki, bu iddia doğru değildir. Zira elBuhâri'nin bu ifadeyi kullandığı halde üzerinde durduğu görüşü tercih ettiği de vakidir. er-Rahmân süresindeki tutumu böyledir. Oradaki ifadesinin siyak ve sibakı bunu göstermektedir. es-Sahih'i inceleyenler bu durumu açıkça görürler. Keza bazen "Ba'du'n-Nâs" ifadesini kullanır ve onunla Muhammed b. el-Hasan'ı, bazen onun talebesi Isa b. Ebân'ı. bazen Züfer b. el- Hüzeyl'i, bazen de eş-Şâfi'i'yi kasteder..."
41-Bkz. el-Kevseri, Fıkhu Ehli'l-lrâk, 41-2.
42-el-Kevseri, a.g.e., 43
43-4 bin kişinin Hadis tahsil ettiğini gördüm." er-Râmehürmüzi, el-Muhaddisu'l-Fâsıl, 408.
44-d-Kevseri, FıkhuEhlilIrâk ve Hadîsuhum, 52.
 

nesrin_77

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
527
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
48
Konum
istanbul
Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun paylaşımınız için.
O kadar doğru ki
"Gözünü kapatmakta ısrar eden kimseye kim neyi gösterebilir ? "
Allah ( cc ) her daim gözümüzüde gönlümüzüde açık etsin inşallah.
Allah' a ( cc ) ısmarladık.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun paylaşımınız için.
O kadar doğru ki
"Gözünü kapatmakta ısrar eden kimseye kim neyi gösterebilir ? "
Allah ( cc ) her daim gözümüzüde gönlümüzüde açık etsin inşallah.
Allah' a ( cc ) ısmarladık.

Ve aleyna aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhu...Duayla kalınız.
84 - Huzeyfetu'bnu'l-Yemân (radiyallahu anh) anlatiyor:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmustu. Ben bunlardan birini gördüm, digerini de bekliyorum. Buyurmustu ki:

Emanet (din, adalet duygulari) insanlarin kalplerinin derinliklerine (yaratilislarinda, fitrî meyiller olarak) konmustur. Sonradan Kur'ân-i Kerîm indi. (Insanlar kalplerine konmus olan bu fitrî temâyüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasindan da bahsetti ve buyurdu ki:

"Kisi uykuda imis gibi farkinda olmadan kalbinden emanet alinir. Geride, benek izi gibi bir iz kalir. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imiscesine, kisi farkinda olmadan kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alinir. Bunun da, kalpte bir kabarcik izi gibi bir izi kalir, yâni söyle ki, ayagin üzerinden bir kor parçasini yuvarlayacak olsan degdigi yerleri kabarmis görürsün. Ne var ki, içinde ise yarar bir sey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakil tanesi aldi, onu ayaginin üzerinde yuvarladi.

(Ve sözüne devam etti:)

"Emanet bu sekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artik) alis verise giden insanlarda (itimad, güven, dogruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler "falanca kabilede dürüst insanlar varmis" diye parmakla gösterilirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akilli kisi" diye övüldügü olur."

(Huzeyfe devam etti:)

-Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alis veris yaptigima aldirmazdim. Muhâtabim Müslüman idiyse, bana karsi hile yapmasina dindarligi mâni olurdu. Muhatabim Yahudi veya Hiristiyan idiyse, onu da, âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alikoyardi. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alis veris yapabilirim."

Buhârî, Rikak 35, Fiten 13; Müslim, Iman 230, (143); Tirmizî, Fiten 17, (2180); Ibnu Mâce, Fiten 27, (4053
 

nesrin_77

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
527
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
48
Konum
istanbul
Ve aleyna aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhu...Duayla kalınız.
84 - Huzeyfetu'bnu'l-Yemân (radiyallahu anh) anlatiyor:

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmustu. Ben bunlardan birini gördüm, digerini de bekliyorum. Buyurmustu ki:

Emanet (din, adalet duygulari) insanlarin kalplerinin derinliklerine (yaratilislarinda, fitrî meyiller olarak) konmustur. Sonradan Kur'ân-i Kerîm indi. (Insanlar kalplerine konmus olan bu fitrî temâyüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasindan da bahsetti ve buyurdu ki:

"Kisi uykuda imis gibi farkinda olmadan kalbinden emanet alinir. Geride, benek izi gibi bir iz kalir. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imiscesine, kisi farkinda olmadan kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alinir. Bunun da, kalpte bir kabarcik izi gibi bir izi kalir, yâni söyle ki, ayagin üzerinden bir kor parçasini yuvarlayacak olsan degdigi yerleri kabarmis görürsün. Ne var ki, içinde ise yarar bir sey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakil tanesi aldi, onu ayaginin üzerinde yuvarladi.

(Ve sözüne devam etti:)

"Emanet bu sekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artik) alis verise giden insanlarda (itimad, güven, dogruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler "falanca kabilede dürüst insanlar varmis" diye parmakla gösterilirler. Bazan da, kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akilli kisi" diye övüldügü olur."

(Huzeyfe devam etti:)

-Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alis veris yaptigima aldirmazdim. Muhâtabim Müslüman idiyse, bana karsi hile yapmasina dindarligi mâni olurdu. Muhatabim Yahudi veya Hiristiyan idiyse, onu da, âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alikoyardi. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alis veris yapabilirim."

Buhârî, Rikak 35, Fiten 13; Müslim, Iman 230, (143); Tirmizî, Fiten 17, (2180); Ibnu Mâce, Fiten 27, (4053



Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun.

Emanet (din, adalet duygulari) insanlarin kalplerinin derinliklerine (yaratilislarinda, fitrî meyiller olarak) konmustur. Sonradan Kur'ân-i Kerîm indi. (Insanlar kalplerine konmus olan bu fitrî temâyüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasindan da bahsetti ve buyurdu ki:

"Kisi uykuda imis gibi farkinda olmadan kalbinden emanet alinir.

Bu konuyu ben idirak edemedim. Emaneti kalbimizde daim tutmak için ne yapmamız gerekiyor.

Allah' a ( cc ) ısmarladık.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun.

Emanet (din, adalet duygulari) insanlarin kalplerinin derinliklerine (yaratilislarinda, fitrî meyiller olarak) konmustur. Sonradan Kur'ân-i Kerîm indi. (Insanlar kalplerine konmus olan bu fitrî temâyüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasindan da bahsetti ve buyurdu ki:

"Kisi uykuda imis gibi farkinda olmadan kalbinden emanet alinir.

Bu konuyu ben idirak edemedim. Emaneti kalbimizde daim tutmak için ne yapmamız gerekiyor.

Allah' a ( cc ) ısmarladık.


Ve aleyna aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berekatuhu...

Dünya hayatı geçicidir. bir Müslüman için en güzel son, imanla vefat etmiş olmaktır. Zira, bir insanın ahirette işe yarayacak en önemli mal varlığı, imanıdır. bu sebeplebir Müslüman, son nefesine kadar imanını katbetmemelidir.
"Peki, nelere dikkat edelim ki imanımızı yitirmemiş olalım?"
Öncelikle,imansız olarak ölmekten korkmamak, imanı tehlikeye sokar. Çünkü dinimizin bildirdiği bir ölçü vardır. Daima "havf ve reca" arasında bulunmak gerekir. Yani korku ve ümit arasında olmak en doğru yoldur. Bunu Hazreti Ömer şu cümleyle özetler: "Cennete yalnız bir kişi girecek deseler ümitlenirim. Cehenneme de yalnız bir kişi girecek deseler korkarım!"
"Ben Müslüman oldum, artık son nefesimde imanla gideceğime eminim" demek yoktur. Tehlike her zaman vardır.
  • Nitekim İblis, yaratıldıktan sonra tam 200 bin sene salihlerin ibadeti gibi ibadet etmişken, Allahü tealânın bir emrine karşı geldiği için yüzgeri edilmiştir.
  • Hazreti Musa döneminde, Filistin'de Bel'amı Baura isimli çok ibadet edeb ve her duası makbul olan birsi varmış. Mala tamah ederek, Allahü tealânın kendisine ihsan ettiği dua nimetini mal kazanmak için kullanmış ve helak olmuş.
  • Musa Aleyhisselam'ın akrabalarından Karun isimli birinin dillere destan zenginliği vardı. Zekat vermeyi redettiği için helak oldu ve imansız gitti.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. İmanı kaybetme tehlikesi her insan için her zaman vardır. Dolayısıyla Müslüman ne son nefesinden tamamen emin olacak, "Ben kurtardım" diyecek, ne de "Mahvoldum, perişan oldum, bir daha kurtulamayacağım" diyecek. İkisinin ortası olacak.
Bir kişi iman ettikten sonra Peygamber Efendimiz'in bildirdiği şekilde değil de, kafasına göre İslam'ı yaşamaya kalkarsa bidat sahibi olur. iman ve amelde bidat, Peygamber Efendimiz ve ilk Müslümanlarda görülmemiş uygulamalara denir ki, kişinin son nefesinde imansız gitmesine sebeptir.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Muhterem Kardeşim; mevzuu, mü’minin kalbindeki iman nurunu zayıflatacak olan ve hatta tamamen söndürüp yok edecek derecede tehlike arz eden söz,inanç ve fiiller hakkındadır.
Cenab-ı Hakk’ın biz mü’min kullarına lutfettiği ni’metlerin en büyüğü şüphesiz iman ni’metidir.Ancak bir ni’meti elde tutup muhafaza etmek,en az ona sahip olmak kadar zordur.Bu sebeple her mü’min,sahip olduğu bu ni’metin kadr-ü kıymetini bilip,son nefesine kadar onu elde etmenin gayreti içerisinde olmalıdır. Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hakk mealen:”Ey iman edenler!Allah’a, Peygamberine,Peygamberine indirdiği kitaba, ve daha önce indirdiği kitaba imanda sebat ediniz. Kim Allah’ı,Meleklerini, Kitablarını,Peygamberlerini ve Kıyamet gününü inkar ederse, tam ma’nasıyla sapıtmıştır.” buyurmaktadır.Peygamber Efendimiz(S.A.V.)’de bir Hadis-i Şeriflerinde mealen: “Kimin (hayatta söylediği) en son sözü La ilahe illAllah olursa Cennet’e gider.”buyurmaktadırlar. Burada Lailahe illAllah Kelime-i Tevhıd’i ile maksad imandır. Buradanda anlaşılacağı üzere bir mü’min için mühim olan hatime yani son nefesdir.
Muhterem ve Aziz Kardeşim,Hal böyle olunca; imanın kıymetini bilen her mü’min i’tikadına, kalbinde gönlünde bir meşale misali parlayan iman nuruna zarar verecek söz,inanç ve fiillerden a’zami derecede kaçınmak mecburiyyetindedir. İman nuru aynen hafif rüzgardan müteessir olan bir mum gibi, hassasiyyet arzeden bir husus olması hasebiyle, yanlış konuşmalardan ve İslam Dininin esaslarına ters düşen davranışlardan hemen zarar görür. Üzülerek müşahede etmekteyizki, zamanımızda birçok gâfil müslüman bilerek yada bilmeyerek, kalblerindeki iman nuruna zarar verecek söz ve davranışlarda bulunmaktadır. Şimdi bu hususu belli başlı birkaç misal ile izah etmeye çalışalım. Her şeyden evvel Allah-ü Teala’nın haram kıldığı şeyleri helal olarak kabul etmek İman nurunu söndüren ve insanı küfre götüren amillerin başında gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’in sarih ayetleri ile yasaklanmış bulunan ve aklın çirkin bulduğu bir şeyi işlemekte bir mahzur yokmuş gibi bir inanç taşımak Cenab-ı Hakk’ı yalanlamak ma’nasına gelir. Dini hükümleri eğlenceye almak ve islami vazifelerle alay etmek de insanı küfre iten sebeblerdendir. Çünki böyle bir şeye cüret etmek, Rabbimizin emrettiği ve güzel gördüğü şeyleri küçümsemek olacağından tehlikeli bir davranıştır.
Dini esasların bazısını kabul edip bazısını red etmek de iman nurunu söndüren sebeplerdendir. İnanmış bir şahıs hangi zaman ve mekanda olursa olsun, Kur’an-ı Kerimin ayetlerini keyfi bir te’vile kalkışmadan kabul etmek mecburiyyetindedir
Mü’minleri inkar safhasına getiren sebeplerden biride Allah’ın rahmetinden ümid kesmek veya kendini Cenab-ı Hakk’ın azabından emin saymaktır. Halbuki kamil bir müsliman korku ile ümid arasında yaşayacak, günahlarına baktığı zaman zayıflayan ümidini Rabbimizin hudutsuz rahmeti ile takviye edecek, ısyana cüret ettiğinde azab-ı ilahi’yi düşünerek kendini firenleyecektir.Duayla kalınız.
 

nesrin_77

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
527
Tepki puanı
1
Puanları
16
Yaş
48
Konum
istanbul
Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun değerli paylaşımlarınız için.
Hakkınızı helal edin.
Cenabı hak cümlemize hakkı ile kul olabilmeyi habibine ümmet olabilmeyi nasip etsin.
Kalbimizi sevgisiz, dilimizi zikirsiz, ahirette ve dünyada imansız bırakma ya rabbim.
Yarabbi. İslâm’ın ulu önderi, peygamberler peygamberi, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (S.a.v) hürmetine bizleri; hakkın, adaletin, iyiliğin, güzelliğin yolunda ilerleyen mümin kullarının zümresine ilhak buyur.
Dua ile.
Allah' a ( cc ) emanet olun.
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Selam aleyküm.
Allah ( cc ) razı olsun değerli paylaşımlarınız için.
Hakkınızı helal edin.
Cenabı hak cümlemize hakkı ile kul olabilmeyi habibine ümmet olabilmeyi nasip etsin.
Kalbimizi sevgisiz, dilimizi zikirsiz, ahirette ve dünyada imansız bırakma ya rabbim.
Yarabbi. İslâm’ın ulu önderi, peygamberler peygamberi, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa (S.a.v) hürmetine bizleri; hakkın, adaletin, iyiliğin, güzelliğin yolunda ilerleyen mümin kullarının zümresine ilhak buyur.
Dua ile.
Allah' a ( cc ) emanet olun.


Ve aleyna Aleyküm Selam ve Rahmetullahi ve Berkekatuhü..Rabb2im sizdende iştiraklarınızdan dolayı razı olsun..Dualarım bildiklerinizle amel etmeniz doğrultusunda,paylaşmanız ümidiyle..Es-Selamun Aleyküm.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt