EHL-İ BEYT
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 21 Mar 2009
- Mesajlar
- 731
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 46
Bir Güneş Doğuyor, İmamet Semasında
Rebiyülevvel ayının 17. günü, Ehl-i Beyt dostları için pek kutlu ve mübarek bir gündür. Bundan 14 asır önce bu mübarek günde, Allah’ın son elçisi, nebiler ve resullerin efendisi, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a.) dünyaya gözlerini açmıştı…
Aradan 2 asra yakın bir zaman geçtikten sonra da, aynı günde, o yüce zatın pâk ve mutahhar soyundan bir yüce zat daha dünyaya gözlerini açıyordu…
O gün, zamanın imamı ve asrın hidayet meşalesi İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s.) evi neşeyle doluydu…
Ceddi Resulullah’ın (s.a.a.) yüce dinini tüm insanlık âlemine tebliğ edecek, Allah’ın has kullarını eğitip yetiştirecek mübarek bir bebek geliyordu dünyaya…
Medine, yeni bir güneşin daha doğuşuna şahit olmadaydı, insanlık âleminin ufkunda…
Güneş soyundan olan bu güneş çocuğun adını "Câfer" koydular, ceddi Resulullah’ın (s.a.a.) bildirdiği gibi tıpkı...
Künyesi "Ebu Abdullah", lakabı "Sadık" idi.
Babası, müminlerin beşinci imamı, İmam Muhammed Bâkır (a.s.); annesi, çağının nadide müminelerinden olan Ümmü Ferve’dir. İmam (a.s.), annesini anlatırken; "Yaşadığı devrin en takvalı, en mümin ve en iyiliksever kadınlarındandı." buyurmuştur.
İmam Câfer Sadık (a.s.), Hicrî 83 yılının rebiyülevvel ayının 17. günü dünyaya gözlerini açmış, 65 yıl yaşamış, H. 114’te başlayan imameti, H. 148’de noktalanan ömrüyle 34 yıl sürmüştür. Bu müddet zarfında Hişam bin Abdulmelik, Velid bin Yezid, Yezid bin Velid, İbrahim bin Velid ve Mervan-ı Himar gibi zalim Emevî halifelerinin, keza Seffah ve Mansur Devaniki gibi Abbasî halifelerinin zulüm ve gaspla dolu iktidarlarına şahit olmuştur.
Kendisinden sonra imamet meşalesini, oğlu İmam Musa Kâzım (a.s.) taşımıştır.
Yedi oğlu, üç kızı olmuştur.
İmam Sadık (a.s.), sevgili dedesi İmam Zeynelabidin’in (a.s.) hayatta bulunduğu dönemde dünyaya geldi; geceleri aziz dedesi ve sevgili ninesinin Kur’an tilaveti, duaları ve münacatlarına şahit olarak yetişti.
Babası İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s.) türlü hadiseler ve zorluklarla geçen hayatında ona daima destek verip yardımcı oldu. Babasıyla birlikte defalarca hacca gitti. Şam yolculuğu sırasında ve gaddar Emevî halifesi Hişam’ın zulüm sarayında da babasını yalnız bırakmadı.
İmam Sadık (a.s.) çok oruç tutar, çok namaz kılar, sürekli Allah’ı anardı.
Malik bin Enes, bu gerçeği belgeleyen insanlardan biridir;
"Onu ne zaman gördüysem ya oruçluydu, ya namazdaydı, ya da zikirle meşguldü." der ve şöyle ekler:
"İmam Sadık (a.s.), çağının en çok ibadet eden zahitlerindendi.
Pek çok hadis naklederdi; çok güzel konuşurdu, konuşmaları pek faydalıydı. ‘Resulullah buyurur ki…’ derken hali değişiverirdi. Bir hac yolculuğunda onunla birlikteydim, ihrama bürünürken hali öyle değişti ki artık ‘lebbeyk’ diyemiyordu, neredeyse bineğinden düşecekti; "Ey Resulullah’ın oğlu! Lebbeyk deyiniz, demezseniz olmaz ki…" dedim. İçinde bulunduğu o ulvî manevî haliyle; "Nasıl lebbeyk diyeyim?! Ya karşılık olarak ‘La lebbeyk! La sa’deyk!’ derse, ne yaparım?!" dedi."
Ehl-i Beyt İmamları, babaları Hz. Resulullah’ın (s.a.a.) yüce ahlakına sahiplerdi.
Etraflarını saran müminlere daima; "İslam’ı dilinizle değil, amelinizle tebliğ edin." buyurur ve herkesten önce bizzat kendileri bu prensibe uyuyorlardı.
İslam’ın emrettiği her konuda herkesten öndeydiler onlar; amel etmedikleri hiçbir mâruf, uzak durmadıkları hiçbir münker yoktu. İnsanları dâvet ettikleri her iyiliği önce kendileri yaparlar, insanları men ettikleri hiçbir işi kendileri yapmazlardı.
Bu ilahî insanlar, taşıdıkları ihlas, iman, ilim ve diğer insanî erdemlerden dolayı müminlerin gönlüne taht kurmuş, aradan geçen asırlara rağmen onlara duyulan ilgi ve sevgide zerre kadar azalma olmamış, hatta zaman geçtikçe kişiliklerinin boyutları daha iyi anlaşıldığından sevgileri gönüllerde daha bir yer etmiştir.