HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
İLLET
--------------------------------------------------------------------------------
İllet, hükmün kendisinden dolayı var olduğu şeydir. Ya da başka bir ifade ile illet; hükme sevk eden husustur. Yani hükmün yapılmasına ve ortaya çıkartılmasına değil. Hükmün teşri’ine sevk edendir. Buradan anlaşılıyor ki; illetin, uygun bir vasıf yani anlaşılır bir vasıf olması kaçınılmadır. Bu şu demektir: O vasıf, hükmün konulmasında Şeriat koyucuya ait maksat olmaya uygun bir manayı kapsar olması kaçınılmazdır. İllet, uygun bir vasıf olmasaydı, yani Şeriat koyucunun hükmün konulmasındaki maksadı olmaya uygun bir manayı kapsamasaydı da sadece bir işaret olsaydı, o vasıfla illetlendirmek imkânsız olurdu. Çünkü o zaman o, hükme bir emare yani bir işaret olurdu. Dolayısıyla hükmün bilinmesi dışında onda bir fayda yoktur. Asıl hakkındaki hüküm, hitapla bilinmiştir, hitaptan çıkartılmış illet ile değil. Onun için illetin; “hükmü belirleyen” olarak tarif edilmesi hatadır. Çünkü bu, illetin sadece emare olması demektir. Hâlbuki illetin vakıası, onun emare olmadığıdır. Bilakis o, hükmün konulmasına sevk edendir.
İllet, her ne kadar hükmün delili olsa da, onunla hitabın delil olması arasında fark vardır. Zira hitap; hükme delildir, hükme alâmettir ve onu belirleyendir. İllet de, hükme delildir, ona alâmettir ve onu belirleyendir. Fakat illet, bunun yanısıra hükme sevk eden husustur. Zira illet, hükmün kendisinden dolayı konulduğu husustur. Dolayısıyla illette, belirleme yanısıra “illiyet” de vardır. Yani hükmün kendisinden dolayı konulduğu şeye delâlet de vardır, onun için illet, nâssın akledilenidir. Nâss illeti kapsamıyorsa, onun mantuku vardır, mefhumu vardır fakat ma’kulu yoktur. Dolayısıyla nâssa, başkası kesinlikle ilhak olunmaz. Fakat nâss, içindeki hükümle anlaşılır bir vasfı birleştirerek bir illeti kapsıyorsa, o zaman onun mantuku olur, mefhumu olur, ma’kulu olur. Dolayısıyla ona başkası ilhak edilir.
Böylece illetin varlığı; nâssı, olaylardan başka fertleri ve başka çeşitleri kapsar kılar. Bunu da mantuku ve mefhumu ile değil de, olayların nâssta geçenle birlikte illette ortak oluşlarından dolayı ilhak yoluyla yapar. Buna göre illette, hükme delaletine ilaveten yeni bir şey vardır. O da bu hükmün konulmasına sevk eden husustur. Dolayısıyla illetin, “hükmü belirleyen” olarak tarifi doğru değildir. Çünkü bu tarif, illetin mahiyetine delâleti tam ifade etmiyor. Bunun için illet, “hükme sevk eden” olarak tarif edildi. Bu tariften, onun hükmü belirleyen olduğu da anlaşılır.
Ayrıca illet, hükmün delili hakkında gelebilir. Zira hükme delâlet eden hitap, hitabın içerdiği illete de delâlet etmiş olabilir. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ “Allah’ın (fethedilen) ülkeler halkından Rasulü’ne verdiği fey’ (silah kullanmadan elde edilen ganimet) Allah, Rasul, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizde yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın diye.”[1] Sonra da şu sözü geliyor: لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ “...fakir muhacirler içindir.”[2] Böylece ayet, fey’in fakir muhacirlere verilmesi hükmüne delâlet etti. Onun için Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hakkında bu ayetin indiği o fey’i –ki o, Nadiroğulları fey’i idi- fakir olan iki adam dışında Ensar’a vermeksizin sadece muhacirlere verdi. Aynı şekilde ayette geçen illete delâlet etti. O da Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ “Mallar sadece içinizde zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın.”[3] Yani, devlet/mal ve imkânın sadece zenginler arasında kalmasın, bilakis başkalarına da geçsin diye, demektir. Böylece bu illet de, hükmün konuluşuna sevk eden olarak hükme delâlet etmektedir.
Şu da bir başka örnektir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den taze hurmanın kuru hurma ile satışının caiz oluşu hakkında kendisine sorulduğunda şöyle dediği rivayet edildi: أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمْ فَنَقال النبي فلا إذن هل “Taze hurma, kuruduğunda noksanlaşıyor mu?” Dediler ki; “Evet.” Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi ki; “O halde hayır.”[4] Hadis, taze hurmanın kuru hurma ile takasının caiz olmadığı hükmüne delâlet etmektedir. Aynı şekilde hadiste geçen, taze hurmanın kuruduğunda noksanlaşıyor olması illeti de, hükmün konuluşuna sevk eden olarak hükme delâlet etmektedir.
http://www.rasidihilafet.org/kitaplar/Islam_Sahsiyeti_Cilt_3/045.htm
--------------------------------------------------------------------------------
İllet, hükmün kendisinden dolayı var olduğu şeydir. Ya da başka bir ifade ile illet; hükme sevk eden husustur. Yani hükmün yapılmasına ve ortaya çıkartılmasına değil. Hükmün teşri’ine sevk edendir. Buradan anlaşılıyor ki; illetin, uygun bir vasıf yani anlaşılır bir vasıf olması kaçınılmadır. Bu şu demektir: O vasıf, hükmün konulmasında Şeriat koyucuya ait maksat olmaya uygun bir manayı kapsar olması kaçınılmazdır. İllet, uygun bir vasıf olmasaydı, yani Şeriat koyucunun hükmün konulmasındaki maksadı olmaya uygun bir manayı kapsamasaydı da sadece bir işaret olsaydı, o vasıfla illetlendirmek imkânsız olurdu. Çünkü o zaman o, hükme bir emare yani bir işaret olurdu. Dolayısıyla hükmün bilinmesi dışında onda bir fayda yoktur. Asıl hakkındaki hüküm, hitapla bilinmiştir, hitaptan çıkartılmış illet ile değil. Onun için illetin; “hükmü belirleyen” olarak tarif edilmesi hatadır. Çünkü bu, illetin sadece emare olması demektir. Hâlbuki illetin vakıası, onun emare olmadığıdır. Bilakis o, hükmün konulmasına sevk edendir.
İllet, her ne kadar hükmün delili olsa da, onunla hitabın delil olması arasında fark vardır. Zira hitap; hükme delildir, hükme alâmettir ve onu belirleyendir. İllet de, hükme delildir, ona alâmettir ve onu belirleyendir. Fakat illet, bunun yanısıra hükme sevk eden husustur. Zira illet, hükmün kendisinden dolayı konulduğu husustur. Dolayısıyla illette, belirleme yanısıra “illiyet” de vardır. Yani hükmün kendisinden dolayı konulduğu şeye delâlet de vardır, onun için illet, nâssın akledilenidir. Nâss illeti kapsamıyorsa, onun mantuku vardır, mefhumu vardır fakat ma’kulu yoktur. Dolayısıyla nâssa, başkası kesinlikle ilhak olunmaz. Fakat nâss, içindeki hükümle anlaşılır bir vasfı birleştirerek bir illeti kapsıyorsa, o zaman onun mantuku olur, mefhumu olur, ma’kulu olur. Dolayısıyla ona başkası ilhak edilir.
Böylece illetin varlığı; nâssı, olaylardan başka fertleri ve başka çeşitleri kapsar kılar. Bunu da mantuku ve mefhumu ile değil de, olayların nâssta geçenle birlikte illette ortak oluşlarından dolayı ilhak yoluyla yapar. Buna göre illette, hükme delaletine ilaveten yeni bir şey vardır. O da bu hükmün konulmasına sevk eden husustur. Dolayısıyla illetin, “hükmü belirleyen” olarak tarifi doğru değildir. Çünkü bu tarif, illetin mahiyetine delâleti tam ifade etmiyor. Bunun için illet, “hükme sevk eden” olarak tarif edildi. Bu tariften, onun hükmü belirleyen olduğu da anlaşılır.
Ayrıca illet, hükmün delili hakkında gelebilir. Zira hükme delâlet eden hitap, hitabın içerdiği illete de delâlet etmiş olabilir. Allah’u Teâla’nın şu sözünde olduğu gibi: مَا أَفَاءَ اللَّهُ عَلَى رَسُولِهِ مِنْ أَهْلِ الْقُرَى فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي الْقُرْبَى وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينِ وَابْنِ السَّبِيلِ كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ “Allah’ın (fethedilen) ülkeler halkından Rasulü’ne verdiği fey’ (silah kullanmadan elde edilen ganimet) Allah, Rasul, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizde yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın diye.”[1] Sonra da şu sözü geliyor: لِلْفُقَرَاءِ الْمُهَاجِرِينَ “...fakir muhacirler içindir.”[2] Böylece ayet, fey’in fakir muhacirlere verilmesi hükmüne delâlet etti. Onun için Rasulullah SallAllah’u Aleyhi VeSSellem hakkında bu ayetin indiği o fey’i –ki o, Nadiroğulları fey’i idi- fakir olan iki adam dışında Ensar’a vermeksizin sadece muhacirlere verdi. Aynı şekilde ayette geçen illete delâlet etti. O da Allah’u Teâla’nın şu sözüdür: كَيْ لاَ يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الآغْنِيَاءِ مِنْكُمْ “Mallar sadece içinizde zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın.”[3] Yani, devlet/mal ve imkânın sadece zenginler arasında kalmasın, bilakis başkalarına da geçsin diye, demektir. Böylece bu illet de, hükmün konuluşuna sevk eden olarak hükme delâlet etmektedir.
Şu da bir başka örnektir: Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem’den taze hurmanın kuru hurma ile satışının caiz oluşu hakkında kendisine sorulduğunda şöyle dediği rivayet edildi: أَيَنْقُصُ إِذَا يَبِسَ قَالُوا نَعَمْ فَنَقال النبي فلا إذن هل “Taze hurma, kuruduğunda noksanlaşıyor mu?” Dediler ki; “Evet.” Bunun üzerine Nebi SallAllah’u Aleyhi VeSSellem dedi ki; “O halde hayır.”[4] Hadis, taze hurmanın kuru hurma ile takasının caiz olmadığı hükmüne delâlet etmektedir. Aynı şekilde hadiste geçen, taze hurmanın kuruduğunda noksanlaşıyor olması illeti de, hükmün konuluşuna sevk eden olarak hükme delâlet etmektedir.
http://www.rasidihilafet.org/kitaplar/Islam_Sahsiyeti_Cilt_3/045.htm