nakşibendi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 12 Mar 2006
- Mesajlar
- 1,946
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
[FONT=Times New Roman, Times]İLK SÖZ VE SON SÖZ[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]LÂİLÂHE İLLALLAH OLSUN![/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]LÂİLÂHE İLLALLAH OLSUN![/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Bismillâhir rahmânir rahîm...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Elhamdü lillâhi rabbil âlemîn... Ves salâtü ves selâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ ve mevlânâ muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahüm biihsânin ilâ yevmil cezâ...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Muhterem Kardeşlerim!..[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Peygamber SAS Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden bazılarını okuyarak zamanımızı Rabbimiz'in rızasına uygun geçirmeğe gayret edeceğiz. Râmûz el-Ehâdîs isimli kitaptan, alfabetik sırayla peşpeşe bazı hadis-i şerifleri okuyacağım. Konuları değişik olarak gelebilir. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]İbn-i Abbas'tan rivâyet olunduğuna göre, Peygamber SAS Hazretleri:[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times](İftehû alâ sıbyâniküm evvele kelimetin bi lâ ilâhe illallah, ve lakkunûhüm indel mevti lâ ilâhe illallah. Fe innehû men kâne evvele kelâmihî lâilâhe illallah ve âhiru kelâmihî lâ ilâhe illalah, sümme âşe elfe seneten mâ süile an zenbin vâhidin)[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Açılan sayfadaki hadis-i şeriflerden birincisinde, Peygamber SAS Efendimiz, İbn-i Hibbân'ın rivâyet ettiğine, Hâkim'in Müstedrek'te de kaydettiğine göre, buyurumuş ki: [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Çocuklarınıza konuşmada ilkönce, ilk konuşma olarak lâ ilâhe illallah'ı öğretin!.. İlkönce onlar lâ ilâhe illallah demeyi öğrensinler! Sonra, vefât etmek üzere olan müslümanlara da, ölmek üzere olan müslüman kardeşinize, yakınlarınıza da lâ ilâhe illalah sözünü telkin edin!.. Çünkü, kimin ilk sözü lâ ilâhe illalah diyerek başlar, ondan sonra da son sözü lâ ilâhe illalah olur da öyle kapanırsa; bin sene yaşasa, herhangi bir günahtan sorgu suali olmaz!"[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Peygamber SAS Efendimiz, ilkönce çocuklarımıza lâ ilâhe illallah'ı öğretmemizi tavsiye etmiş oluyor. Tabii, çocuk lâ ilâhe illallah'ın şuuruna daha sonra gelecek. Belki büyüyecek, büluğa erecek, aklı başına gelecek; lâ ilâhe illallah'ın ne demek olduğunu o zaman anlayacak. Ama, küçükten telkin etmeyi tavsiye ediyor. Çünkü, insanlar her şeyi derinlemesine tefekkürlerle, mukayeselerle; eğrisiyle doğrusuyla görüp, karşısına bütün gerçekleri sıralamakla; onları sıraladıktan sonra da isabetli bir şekilde en doğrusunu seçmekle tercihlerini yapmıyorlar hayatta... Maalesef böyle değil... [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Böyle olsa, bu bilimsel çalışmadır, bu ilmî çalışmadır, ilmi rehber edinmektir. Ön fikri yok, sadece bir konuyu araştırıyor. Bu araştırdığı konuyu çeşitli yöntemlerle, çeşitli alimlerin kanıtlarıyla inceliyor. Falanca şöyle demiş, filânca da böyle demiş... Ötekisi de şöyle söylemiş. Onun delili ne, bunun delili ne?.. Bu araştırma, muazzam bir şey... Bu ictihad, bilimsel çalışmanın en yükseği, en güzeli... Temennî edilir ki, her insan böyle olsun, her kararımız böyle alınsın!.. Ama, maalesef pratik hayatta böyle değildir. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Meselâ Peygamber SAS buyuruyor ki:[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times](Küllü mevlûdin yûledü alâ fıtratil islâm) "Her doğan çocuk, fıtrat-ı asliyye, fıtrat-ı İslâmiyye, fıtrat-ı imâniyye üzere doğar." Her çocuk mâsumdur, zavallıdır, günahsızdır suçsuzdur. Temiz olarak, sayfası düz olarak, kirlenmemiş olarak, karalanmamış olarak doğar. Hepsi böyle doğar. Bütün çocuklar; kâfirin çocuğu da, müşriğin çocuğu da, Hintli'nin, Çinli'nin, Rus'un çocuğu da, zencinin çocuğu da, böyle doğar. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times](feebevâhü yühavvidânihî) Sonra, ana-babası yahudi ise, çocuğunu yahudileştirir. (ev yünassırânihî) Hristiyan ise, hristiyanlaştırır. (ev yümeccisânihî) Mecûsî ise, ateşperest ise, ateşperest çocuk haline getirir. Temizdi, kirlenmeye başladı. Düz idi, eğrilmeye başladı. Pak idi, karalanmaya başladı. İyi idi, bozulmaya başladı. Anne-babanın, terbiyenin, telkinin, eğitimin tesiri...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Meselâ: Osmanlılar, fethettikleri araziden fevkalâde mâsum küçük çocukları alıyorlarmış, müslüman ailelerin yanına veriyorlarmış. Onlar müslüman olarak büyüyorlarmış. Sonra da istediği mesleğe girmesi için önünü açıyorlarmış; paşa oluyormuş, vezir oluyormuş, komutan oluyormuş... [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Meselâ, Köse Mihâl dediğimiz birisi, ya İnegöl tekfuru, veya Bursa civarında bir yerin hristiyan kale komutanı... Sonra, müslüman olmuş, komutanlık vermişler, salâhiyet vermişler; öyle yaşamış. Mihâloğulları Balkanlar'da asırlarca İslâm'ı temsil etmişler, yaymak için çalışmışlar. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Mahmud Paşa; İstanbul'da cami yaptırmış, külliye yaptırmış, hamam yaptırmış; İslâm'a hizmet etmiş. Aslen bir yabancı... Birçok kimse de böyle... Barboros Hayreddin; annesi Midilli'li bir Rum kızı, babası sipâhi...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Malzemeyi aldığın zaman, güzel eğitirsen, güzel şeyler öğretirsen, kazanıyorsun, insanlığa faydalı bir insan haline getiriyorsun... Mü'min, vicdanlı, insaflı bir kimse haline, ömür boyu hayır işleyen bir insan haline getiriyorsun. Kaybedersen, bir alimin çocuğu zâlim oluyor. Asil bir ailenin çocuğu rezil oluyor. Mü'min bir ailenin çocuğu imandan çıkıyor... Kaybedilirse, komünist, dinsiz, imansız oluyor.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Bu eğitimle mümkün oluyor tabii... Mâdem onlar çocukları böyle fıtrat-ı asliyyesinden, yaratılışının temizliğinden çıkarıp yanlış kalıplara döküyorlar; mü'minler niye boş dursun?.. Mü'minlerin de onları has halis yetiştirmek için, gayret etmesi lâzım!.. Bu işin en bereketli şekli, çocuklara ilkönce lâ ilâhe illallah'ı öğretmekten başlar. Çocuk peltek peltek söylesin, yavaş yavaş söylesin!.. O sonra, onun şuuruna varır. Şuuruna varmadan, annesinin babasının yanında namaz kılmaya başlasın, şuuruna sonra varır. Namaz kılarken ağlamaya sonra varacak... Gözyaşı döke döke, "Allahu ekber!" dediği zaman tüyleri diken diken olarak namaz kılmaya sonra başlayacak... [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Sen küçükten alıştır!.. Küçükten alıştırmadın mı, çocuk delikanlı olduğu zaman, karşısına geçersin, iknâ edersin; yine de gel dediğin halde gelemez. Yine de pantolonunun ütüsünü fedâ edemez, yine de işini bırakamaz. Alışmamıştır, utanır, sıkılır, camiye gelmez, namaza gelmez, ibadete gelmez. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"Ağaç yaş iken eğilir." demiş büyüklerimiz... Yâni, henüz daha kurumamış iken kalıba alırsın, eğersin, ne yapacaksan ona göre yaparsın. Bambu koltuk diyorlar; bambu filân değil... Kestane ağaçlarını kesiyorlar, ince dalları kıvırıyorlar, güzel yazlık koltuk yapıyorlar. Bambu kamışı değil kestane ama, tam ona benzetiyorlar. Yaş iken eğiyorlar. Yusyuvarlak, istediği kalıba giriyor; sarıyorlar. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Sonra derelerde ayıt denilen çalılar vardır; ince, uzun, böyle uzayıp giden... Onları keserler, sepet örerler. Kamış örülür, sepet olur. Yaşken her türlü kalıba girer. Kuruduktan sonra olmaz, kırılır. Demek ki ağaç yaş iken eğilir. Küçükten yapacaksın.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Sonra, demir tavında döğülür. Demiri sert iken döğdün mü, "Tann... Tunn..." ses çıkartır. Ama, ateşe koydun mu, erittin mi, yumuşattın mı; ondan sonra, üstüne çekici vurdukça, erimiş olduğu için kalıba girer. Nal yapacaksan nal, kılıç yapacaksan kılıç, bıçak yapacaksan bıçak, alet yapacaksan alet yaparsın. Tavına geldiği zaman, demir döğülür, o kalıba, kılığa girer. O kalıbı o zaman verebiliyorsun. Onun için, çocukların eğitimi fevkalâde önemli oluyor.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Fakat ben burada, hadis-i şerifte zikredilmeyen bir şeyi daha öncelikle söylemek istiyorum: Çocuğa insan merhamet ediyorsa, ilkönce helâl lokma ile besleyecek çocuğu!.. Çocuğunu seviyorsa, çocuğunun cennetlik olmasını istiyorsa, hayırlı insan olmasını istiyorsa, ilk işi çocuğa helâl lokma yedirmesi!.. Ne zamandan?.. Daha annesinin karnında iken... Daha annesinin karnında iken, eve helâl lokma gelecek; hanımı helâl lokma yiyecek, çocuğu helâl süt ile beslenecek. İlkönce oradan başlıyor. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Hattâ evliliği helâl olacak, düğünü helâl olacak... Besmeleli olacak, bismillâhir rahmânir rahîm'li olacak... Allah adıyla olacak... Nikâh camide olacak... Bereket ordan başlıyor. Yâni, bereketin nereden başladığını düşünecek olursak, biraz gerilere gitmek gerekiyor. Bir kere kızı seçerken, düşünce tarzı Allah'ın rızâsına uygun olacak... Kızın annesi babası, kızını vereceği kimseyi seçerken, düşünce tarzı Allah'ın rızâsına uygun olacak... Dindar, mü'min, ahlâklı, takvâ ehli kimseyi seçecek!..[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Çok meşhur bir hikâye vardır. İmâm-ı Azam için derler, veya evliyâullahtan bir büyük zât için... Ekseriyet bilir ama, yeri gelmişken bir kere daha anlatalım: Babası âbid zâhid bir insanmış, ibadet ehli bir insanmış. Çayırda, derenin kenarında ders çalışıyormuş. Kitabı açmış, ders çalışacakmış. Ağacın altında, çimenin üstünde, derenin kenarında, rahat... Bakmış, dereden bir elma gidiyor. --Bize büyüklerimiz bunu anlatırdı. Biz bu hikâye ile büyüdük.-- Elma suyun üzerinde gidiyormuş; uzanmış, almış. Bakmış, taptâze bir elma... Yıkamış, "Hart..." diye ısırmış. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Isırır ısırmaz, daha koparmadan aklına gelmiş: "Ben bu elmayı yemeye haklı mıyım. salâhiyetli miyim?.. Salâhiyetim var mı benim, bu elmayı yemeye?.. Bu benim elmam değil ki!.. Bir insanın kendi helâlinden kazanmış olmadığı bir malı yemeye hakkı var mı?.." demiş. "Ben bunun sahibini bulayım!" demiş. [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Bırakmış kitabı, kapatmış, koltuğunun altına almış. Dere boyunca yukarı doğru gitmiş. Elmaya bakmış, "Bu elma hangi ağaçtan düşmüş olabilir?" diye araştırmış. Bulmuş ağacı... Dalları derenin üstüne doğru eğilmiş, bir elma ağacı görmüş. Bakmış, elmanın cinsi oradaki elmalara benziyor, başka bir elma ağacı yok... Tamam bu elma... Tarlanın sahibini sormuş: [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Kimdir bu tarlanın sahibi?.." [/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Onu da bulmuş. Adamın yanına gitmiş.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Selâmün aleyküm!.."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Aleyküm selâm..."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Sakalı yeni çıkmış, genç bir molla, sarıklı cübbeli... Gelmiş adamın karşısına...[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Evlâdım buyur, bir isteğin mi var?.."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Demiş ki:[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Amca, kusura bakma! Ben özür dilemye geldim, helâllik istemeğe geldim senden..."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Nedir?.." demiş.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Ben ders çalışıyordum derenin kenarında... Bu elma kopmuş, suyun üstünde gidiyordu. Aldım, hiç düşünmeden 'Hart...' diye ısırdım amma, sonra aklım başıma geldi, 'Bu elmayı yemek bana helâl mi?' diye... Aradım, sizin ağaçtan düşmüş bu elma suya... Kusura bakmayın! Gençlikten, düşünmeden ısırıvermişim; hakkınızı helâl edin!.."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Adam, şöyle bir bakmış. "Alllah, Allah!.. Böyle insanlar da var dünyada..." diye düşünmüş. Şöyle bakmış, aklına ne geldiyse, demiş ki:[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]"--Yoook, öyle yağma yok!.. Öyle kolay olmaz o iş!.. Ben hemen hakkımı helâl etmem!.."[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Aslında şunu da düşünüyorum ben: Zâten dereye düşmüş elma, zâten ağaçtan gitmiş... Olsun!.. Yere düşmüş bile olsa, demek ki, yere düşmüşün bile bir hükmü var İslâm'da... Yere düşmüş, yerde bulunmuş bir malı, belki sahibi arayacak!.. Belki bulacak onu... Belki dereye daha aşağıda bir ağ germiştir, orda toplayacaktır. Onun için, insan kendi kendine helâl etmeyecek.[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Meselâ, şurdaki döşemenin bir parçasını, bir iki gün biz namazda kullandık. Sonra benim aklıma geldi. Dedim ki: "Bunlar kesmiş, atmış olabilirler; rubbish, atılmış olabilir. Atılmışsa, atacaklarsa veya müsâadeleri varsa kullanırız ama, kendi kendimize kullanamayız! Çünkü, döşemeyi yapar, bir merdivenlik yeri boş kalır; belki onu kullanacaktır. Bir küçük köşe, bir girinti boş kalır; belki onu kullanacaktır. Onu bize vermedikçe, bizim almaya hakkımız olmaz!"[/FONT]
[FONT=Times New Roman, Times]Yerde bulunan bir şey de böyledir. Titiz olmamız lâzım!.. Bizim olmayan bir şeyi alamayız!.. [/FONT]