Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ilahi yol (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0

Bu bahiste nice nükteler vardır. Bu Allah yolu, ulvîdir. Âhirete yükseliş yoludur. Bu yol, yer yolu, dünya geçidi gibi beden kuvveti veya hayvan gücü ile kat edilmez - geçilmez. Bunda uzak mesafe, uzun zamani gibi şeyler de düşünülemez. Bu, ma'nevî ruhi bir yoldur. İnsan kalbi onu, doğru ikrar, ince ve derin düşünmez; temiz iman ve basiretle (kalb gözü ile) görür ve geçer. Bu yolun aslı ,semavî (göğe ait) bir nur, ilahî bir nazar (bakış) dır. Sâliklerin kalbinde doğan bu nurla bazan meleküt âlemini bilirler, Bazan öyle olur ki bir bakışla bütün Ceberutî hallere ve Meleküt âleminin sırlarına (gizliliklerine) vâkıf olurlar; Kâinatın bütün zerrelerini görürler. Âlemin yaratıcısı Cenab-ı Hakkın isimlerine mazhar olur, varlıkların hakikatlerini ibret gözü ile seyrederler. Allah'ın büyüklüğünü, kudretinin kemâlini, yerde ve gökte her ne varsa hepsinin onun kudret elinde ve iradesinde olduğunu, ondan başka hiç bir kimsenin bu âlemde tasarruf yetkisine sahip olmadığını görür ve O zaman tek yaratıcının ve insanın tek dayanağının Allah olduğunu bilir ve kesin bir imana varırlar. Her ne yaparlarsa onun için yaparlar. Her ne ümid. ederlerse ondan umarlar. Onun yanında canlıların yaradılışı ile yok edilişlerinin bir olduğunu bilirler.

Fakat bu yola sülük eden, bu ilahî nuru bulup o mertebeye varmak isteyen bazı kimseler var ki himmetlerinde kısır, içtihadlarında, gayretlerinde eksik; davranışlarında câhil ve hatalı hareket ettikleri için yetmiş yıl çalışır bu denizden bir damla, bu manevî âlemden bir zerre almak onlara nasip olmuyor. Bazı kimseler de var ki elli yıl cehdeder, çalışır sonunda bu nurdan ışıklanır karanlık perdeleri kaldırırlar. Bazı kişiler, bir yıl içinde bu mertebeyi bulurlar. Bazıları bir saatte, bazıları bir anda bu dileklerine erişirler (Allah'ın lütuf ve inayetiyle). Gerçi hidayet, lütuf ve ihsan Allah'tandır. Fakat âbidlerinde ibadetlerine devam etmeleri ve bu yolda gayret göstermeleri şarttır. Ötesini Cenab-ı Hakkın takdirine bırakmak lâzımdır. Çünkü mülkünde dilediğini yapan odur. Ne isterse onu yapar.

Görülüyor ki bu yol çetin ve zor, tehlikesi büyük, elemi kuvvetlidir. Çalışmaya, içtihade güven yok. Kul zayıf, düşmanları da çok. Üstelik Cenab-ı Hakkın inayeti yardımı olmazsa gayeye varılamaz.

O halde bu şartlar içinde çalışmak, bunca zorluklara katlanıp bu amelleri yapmaktan ne elde edilebilir sorusuna cevabımız şu olur;

Hakikaten bu yolun tehlikesi, çekinilecek tarafları haddi aşkındır. Dileneni elde etmek zor. insan yapmak ister. Fakat takdir ve tedbir Allah'tandır. Hüküm ve tedbir Allah'tandır. Hüküm ve irade onundur. Bununla beraber gerçek imanlılar bu yolda çalışmak ve gayret sarfetmeğe memurdurlar. İşin gerisini Cenab-ı Hakka havale ederler. O bilir ve ne dilerse o olur.
Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: "Allah dilediğini yapar ve istediği şekilde hükmeder"
Yine buyuruyor: "Biz insanı, andolsun, meşakkat içinde yarattık"
ve yine buyuruyor: "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettikte onlar bunu yüklenmekten çekindiler. Bundan endişeye düştüler, insan (a gelince, tuttu) bunu sırtına yükledi. Çünkü o çok zulümkâr, çok cahildir"

Bu âyet-i Kerimenin açıklanması şu;
Yâni Cenab-ı Hak buyuruyor ki "Biz göklere, yere, yüksek dağlara ve büyük cisimlere farzları teklif ve şeriat hükümlerini arzettik ve onlara dedik ki: Her kim kabul edip hukukunu, gereğini yerine getirirse ona büyük sevap veririz yapamazsa ona elim azab veririz" Bunlar kabul etmediler.

Sofi;başımız üstüne itaat eder ve hükmüne razı oluruz.Fakat bu emaneti götürmeğe ve hukukunu yerine getirmeğe takatimiz gücümüz yetmez. Bize ne sevâb ne de azab ver.

Ondan sonra Âdemi yarattım. Bu emaneti ona vermeği teklif ettim. Sevabına tama' (tutkulu istek) etti. Emaneti kabul etti. Sonunu düşünmedi. Nefsine zahmet vermeği arzu ettiği için cahillik yaptı. Hukukuna riayet etmediği için zulümkâr oldu.

Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor: Eğer benim bildiklerimi siz bilseydiniz çok ağlar, az gülerdiniz.

Derler ki: Gökte bir melek hep şöyle sesleniyor: Ne olaydı bu insanlar yaratılmasaydı. Ne olurdu niçin yaratıldıklarını bilseler ve ona göre amel etselerdi.

Hz. Ebu Bekir (R.A.) der ki: Bir yeşil ot olaydım ne olurdu. Hayvanlar beni yeseydi de azap korkusunu çekmiyeydim.

Bir gün Hz. Ömer (R.A.) in yanında "Gerçekten İnsan üzerine devirden öyle bir zaman gelip geçti ki, o vakit insan anılır. İnsanlıkta tanınır bir şey değildir" âyet-i okununca ne olurdu tamam olaydım buyurmuş.
Bu âyet-i Kerimenin manası: Gerçekten denirde ; bir zaman vardır ki insan, beşeriyetle mezkûr ve meşhur değildi. Belki o zaman bir unsur ve nutfe idi.

Ebu Ubeyde (R.A.) der ki: Ne olurdu bir koyun olsa idim. İnsanlar beni kesip yiyeydi de insan olarak dünyaya gelmeseydim.

Veheb bin Menûye der ki: Bu insanlar ahmaktır. Eğer ahmak olmasalardı korkularından, yedikleri yemekleri sindiremezlerdi.

Fadıl der ki: Ben, Allah'a yakın meleklere, Peygamberlere ve sâlih kişilere imrenmem, gıpta etmem. Çünkü onlar kıyamet gününü göreceklerdir. Fakat ben, yaratık olmayanlara imrenirim. Çünkü onlar kıyamet gününün korkusunu çekmezler.

Ata Seîmi der ki: Eğer bir ateş yakıp "Bu ateşe kendini atan kimseden hiç bir şey sorulmaz ve Kıyamet gününün dehşetini görmez" deseler hemen kendimi o ateşe atar ve acele ederdim kibirden ateşe düşeyimde hemen öleyim ve o mertebeden mahrum olayım.

İşte bu hallerin zahmeti ve bu korkuların şiddeti o derecedir ki Peygamberler, veliler, takva sahipleri, erenler bu manayı tasavvur ettikleri ve bu hali düşündükleri zaman hayrette kalır, kalbleri, nefesleri darlaşır; acı duyar. Çünkü bu; öyle bir iş, öyle bir emirdir ki Cenab-ı Hakkın ebedî ve sonsuz ilminin, kuvvetli tedbirlerinin sonucudur.

Bu belâyı savmanın ve kazayı defetmenin çaresi şudur;
Aciz ve biçare olan kul, Rabbına bol bol ibadet edecek, tâat ve hizmetinde bulunacak, onun kuvvetli ipine tutunacak (Kur'an-ı Kerime sarılacak) içten gelen bir duygu sâf ve temiz bir kalble Rabbına yalvarıp yakaracak ki ancak bu suretle onun rahmet ve mağfiretine, inayet ve keremine mazhar olur.

Fakat hatıra gelen şu gaflet dolü sözü ki açıklamış ve anlatmıştık; Cenab-ı Hakkın inayeti olmazsa, ilim öğrenmek ve ibadet etmekten ne elde edilebilir?

İşte böyle manasız bir şey'i düşünmek, büyük bir gaflet ve bayağı bir ahmaklıktan ileri gelir. Bu durumda insana yakışan ve kulların edeplerine yaraşan budur, bunu düşünmeli ve yapmalısın. Her bakımdan zayıf olan kulun az ibadeti ve değersiz hizmeti, bunca dileklerinin yerine getirilmesine nasıl vesile olabilir ki kulun Rabbından dilediği şeylerin en azı, en küçüğü iki türlüdür.

Biri iki Cihanın (dünya ve âhiretin bütün bela ve âfetlerinden salim olmak. Diğeri dünya ve âhirette saltanat tacını giymek ve keramet payesini bulmaktır.

1 - Dünya selameti, esasında büyük bir mertebedir. Çünkü bu zâlim dünya, öyle aldatıcıdır ki Allah’a yakın melekler bile onun aldatışlarından emin değillerdir.

Rivayet ederler ki ölen bir kişinin ruhu, göğe çıkarken semadaki melekler şaşırıp şöyle derler: Bu şer dolu dünyadan, bu ruh nasıl selâmetle kurtuldu.
Ahiret selâmeti, Allah'ın büyük bir mevhibesi bir vergisidir ki dünyanın selâmeti onun yanında bir hardal tanesinden daha aşağıdır. Çünkü âhiretin şiddetleri ve kıyametin korkulan o derecedir ki Peygamberler veliler, sâlih zatlar o hesap görme meydanının heybetini, dehşetini gördüklerinde her biri "nefsim nefsim. Bugün nefsimden başka hiç kimseyi düşünemem diye söyler"


Hz. Peygamber (S.A.V.) buyurur ki: Kişinin, yetmiş Peygamberin ibadeti kadar ibadeti olsa Kıyamet gününde salim çıkacağına ve kurtulacağına inanamaz.

Şimdi bir kişinin, biraz ibadeti kolay ve önemsiz hizmetiyle dünyanın felâketlerinden, belâlarından nefsini selâmetle kurtarması şaşılacak bir iş ve garip bir hal değil midir?

İşte akıbetin (sonucun) bu büyük zorunluluğunu görenler derler ki: Cenab-ı Hakkın inayeti olmadıktan sonra şartları yerine getirmekten ve amelleri tamamlamaktan ne elde edilebilir?

Lâkin kulun, iki âlemde de saltanat ve keramet isteyişinin sebebi velayet mertebesine sahip olmak dileğidir. Çünkü bu dünyada Allah’ın velileri birer padişahtır. Cenab-ı Hakkın kaza ve kaderine razı ve hikmetine teslim olan velilere kara, ve denizlerin bütün mesafesi bir adımdır. Yakınlık ve uzaklık bunlar için birdir. Ağaçlar, taşlar bunların yanında altınla beraberdir, (eşittir). Cinler insanlar; hayvanlar (evcil veya yabancı olsun) kuşlar bunların emrindedir. Hatır ve hayallerine ne gelirse, neyi dilerlerse derhal önlerine gelir. Çünkü bunlara Cenab-ı Hakkın dilediği yetiştiği için elbette her diledikleri derhal yerine gelmektedir. Bu veliler, Allah'tan başka hiç kimseden korkmazlar. Fakat, cenab-ı Hak bunlara bir mehâbbet (saygılı korku) vermiştir ki bütün halk onlardan korkuyor. Onlar, yalnız Allah'tan korkar ve yalnız ona hizmet ederler. Dünya padişahları sıkışıp, dara düşünce bu velilerden yardım isterler. Fakat kendileri; Cenab-ı Haktan başka hiç kimseden yardım istemezler. Dünya padişahları hiçbir zaman bu mertebeye erişemezler. Çünkü padişahlar yardımcılara muhtaçtır. Dünya malına istekli ve yer hazinesine heveslidirler. Kendilerinden kuvvetli düşmanlardan korkarlar. Şirretli ve kötü insanları okşayarak, bahşişler 'vererek idare ederler. Etrafındakileri beslemezlerse saltanatlarında yaşayamazlar.

Rivayet ederler ki İbrahim bin Ethem saltanatını terk edip gittikten sonra onun vezirleri, beyleri toplandılar ve kendisini aramaya gittiler. Nihayet onu bir denizin kenarında buldular. Hırkasını dikmekle meşguldü. Tahtına dönmesi için ona çok yalvardılar. İbrahim, elindeki iğneyi denize attı. Vezir ve beylerine dedi ki: İğneyi denizden çıkarıp elime vermek şartıyla teklifinizi kabul edeceğim. Onlar da, buna gücümüz yetmez deyince İbrahim; o anda balıklara seslendi. Bütün balıkların reisi bir sürü balıkla hemen deniz kıyısına geldi ve buyurunuz Şeyh ne emrederseniz yapalım dedi ve iğneyi alıp kıyıya attı. İbrahim, vezir ve beylere döndü da'vet ettiğiniz (çağırdığınız) saltanat mı yoksa bu saltanat mı daha iyi? Vezir ve beyler, bu kerameti görünce İbrahim'in ayağına kapandılar, duasını dilediler ve hepsi ağlayıp sızlayarak yerlerine döndüler.

Bundan da anlıyoruz ki dünyanın gerçek padişahları velilerdir. Ahirette de saltanat sürdükleri delili şu;

Cenab-ı Hak buyuruyor;"Orada her hangi bir yeri gördüğün zaman (büyük) bir ni'met bol bir (ihtişam ve) saltanat görürsün."

Cenab-ı Hak Ahiret mülküne büyük demekle dünya mülkünü hakir, aşağı görüyor. İşte buna göre bu iki mülk arasındaki farkı sen düşün. Demek ki bütün dünya mülkü esasen çok azdır. Bu çok azdan insana nasip olan azın azıdır. Dünya kişilerinden biri bu azın azı olan şey'i elde etmek için öyle zaman olur ki malını, mülkünü verir. Bütün gücünü, kıymetli ömrünü harcar. Bu azından kendisine bir şey verilsin diye. Verildiği zaman da etrafındakiler onu çok görür. Bu uğur da verdiği bunca mal ve mülkünü, harcadığı aziz ömrünü düşünmezler. Ancak verilen şey'i çok görürler.İnsanların bir kısmı gıpta eder , Bir kısmı da kıskanırlar.

Şimdi bu ufak ise, bu küçük kazanca bu kadar emek ve zahmetle kavuşan o kimse, Âhirette büyük mülk ve yüksek makam ebedi saltanat elde etmek için iki rek'at namaz kılsa, bir kaç kuruş sadaka verse, iki üç gün oruç tutsa veya iki üç gece uykusunu feda edip teheccüt namazı eda etse çok mudur?

Haşa!
Şöyle ki bir kişinin bin kerre nefsi olsa ve her nefiste bin kerre ruhu bulunsa ve her ruhun bin kerre ömrü olsa ve hepsini bu hayırlı, şerefli ve mutlu isteğin yerine gelmesi uğruna feda etse ve bunu elde etmek için türlü zahmet ve belâlara katlansa ondan sonra muradına (dileğine) nail olsa (erse) bu büyük ni'mete ve bu yüksek mertebeye oranla esasında küçük bir iş ve gayet az bir emektir.


Çünkü din âlimleri der ki: Cenab-ı Hakka ihlasla hizmet ve takva ile itaat eden kalbleri Allah, kırk kerametle mükerrem kılar. Bu kerametlerin yirmisini dünyada, yirmisini Âhirette verir. Ayrıca bu kerametlerin altında nice gizli şeyler vardır.

 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
DÜNYADA VERÎLEN KERAMETLER:

1 - Hâlis , temiz kul, dâima Cenab-ı Hakkı zikr ve sena etmekte, anmaktadır. Allahda o kulu dâima anar, sena eder. Eğer dünya padişahları seni öğseler, sevincinden dünyaya sığmazsın. Cenab-ı Hak, seni öğ-düğü zaman sevincinden nasıl ruhunu ona feda etmezsin?

2 - Cenab-ı Hak, senden razı olur. Seni büyütür. korur ve ikramlarda bulunur.

3 - Cenab-ı Hak, senin vekilin olur. Bütün "işlerinin tedbirini o verir ve yerine gelmesini sağlar. '

4 - Cenab-ı Hak, seni sever. Eğer şehrin reisi seni sevse onunla iftihar eder. öğünürsün. Nice yerde ve nice işlerde bu sevginin faydasını görürsün. Halbuki seni kâinatın yaratıcısı olan Cenab-ı Hak sevse âlemin isteklisi ve insan kablerinin sevgilisi…

5 - Cenab-ı Hak, bütün işlerinde rızkının kefili olur. Her şeyin güzelini, iyisini sana verir.

6 - Cenab-ı Hak, sana yakın olur. Teselli eder. Yabancılığını, ruhî sıkıntın, yok eder. Değişmekteı. ssni korur. .

7 - Cenab-ı Hak, senin için zafer sağlayan bir padişah olur. Düşmanların zararından seni korur.

8 - Cenab-ı Hak, sana izzet ye şeref verir. Dünya zilletini, aşağılığını sana lâyık görmez. Senin dünya padişahlarına, beylerine hizmetkâr olmana razı olmaz.

9 - Yüksek ni'metlere seni sahip kılar. Dünyanın .aşağılık işlerine iltifat etmezsin. Nitekim akıllı ve onurlu erkek, çocuk oyuncaklarına ve kadın süsüne iltifat etmez.

10 - Allah seni, kalben, halktan zengin ve aileden "müstağını kılar. Kalbine genişlik (ferahlık), geçimine bolluk, verir. Dünyanın varlığından sevinç, yokluğundan üzüntü duymazsın.

11 - Cenab-ı Hak, kalbine hidayet nurunu, hikmet marifetini, bilgisini verir. Öyle ki uzun zaman riyazet çekenler ve ömürlerinin çoğunu o yolda harcıyanlar bile o mertebenin onda birini elde edemez ve tamamlayamazlar.

12 - Cenab-ı Hak, kalbine sevinç, göğsüne açıklık verir. Öyle ki ne dünya musibet ve felâketleri, ne insanların kınamaları, ne de Şeytanın kuruntuları hiç birisi seni sıkıp üzmez.

13 - Cenab-ı Hak, sana heybet (saygılı korku) verir. Bütün şirretli, kötü adamlar; kabadayılar, dostlar sana hürmet eder, izaz ve ikramda bulunurlar. Senin karşında Firavunların, diktatörlerin kalelerine heybet ve korku düşer.

14 - Kalblerin sevgisi olursun, Bütün insanların kalbine senin sevgin düşer. Hepsinin sana meylettiklerini ve sevdiklerini görürsün.

15 - Nefsinden, sözlerinden, hareketlerinden, musahabelerinden; ve oturduğun yerden halka bereket, bolluk (Allah) verir.

16 - Yer ve gök ve onların içindeki bütün varlıklar, senin emrinde olur. Dilersen denizin yüzünde gezersin. Dilersen havada uçarsın. Dilersen tayyı mekân (yer mesafe kısalması) edersin yâni yüz yıllık yolu bir saat içinde geçersin. Dilersen Tayyı zaman edersin yâri yüz yılda yapılacak bir işi bir anda bitirirsin.

17 - Bütün hayvanlar senin emrinde olur. Vahşi hayvanlar, kuşlar, sürüngenler hep sana itaat eder ve dileğine bağlı olurlar. Vahşiler seninle oynaşır. Kuşlar ve sürüngenler emrine göre hareket ederler.

18 - Dünyanın anahtarı senin eline verilir. Dilersen ayağını yere vurur gizli hazine çıkarırsın. Dilersen su çıkarır. Ne dilersen hepsi olur. Nereye inersen sana bir sofra tepsisi önüne konur.

19 - Hakla halk arasında bağlantı kurarsın. Sen Cenab-ı Haktan ilimleri öğrenirsin. Halk da senden öğrenir. Sen Allah'tan yardım alırsın. Halkda senden yardım alır. Senin hürmetine Cenab-ı Hak'ın yanında halkın dilekleri kabul olunur.

20 - Senin duaların kabul olunur. Her ne dua yaparsan Cenab-ı Hakkın yanında uygun görülerek kabul olunur ve yerine getirilir. Kime şefkat edersen Allah onu bağışlar. Vakit olur ki bir dağa işaret edersin yerinden sarsılır. Vakit olur ki hatırına gelip de söylemediğin ve işaret etmediğin şeyler o saatte meydana gelir. Bütün bu söylediklerimiz hep dünyaya ait kerametlerdir.


ÂHÎRETE AÎT KERAMETLER:

1 - Sekerâtül mevt (ölüm, koma hali) kolay geçirirsin. Sekerâtül mevt, öyle dehşet verici bir haldir ki Peygamberler, veliler, onun şiddetinden korkup Cenab-ı Hakka yalvarırlar ve Ya Rabbi bizim sekera tül mevti kolaylaştır diye dua ederler.
Cenab-ı Hak, dilediği kuluna bu koma halini öyle kolaylaştırır ki ruhunu teslim ederken saf bir su içmek gibi kolay olur.
Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: "Ki bunlar meleklerin pak ve rahat olarak canlarını alacakları kimselerdir. "Selam (ve selâmet) size, işlemekte olduğunuz (iyi hareketlerin amellerin) karşılığı olmak üzere girin Cennete" derler."

2 - İman üzerine ölürsün. Bu, o kadar önemlidir ki Allah'ın hâs kulları bile bundan çok korkarlar. Gece gündüz ağlar ve imanlı olarak âhirete göçmeleri için Allah'a yalvarır, yakarırlar. Cenab-ı Hak, bunlara bakar ve şöyle buyurur: “ Allah iman edenleri hem dünyada, hem de ahirette değişmeyen sözle sağlamlaştırır. Haksızlık edenleri ise şaşırtır ve Allah, ne isterse onu yapar.”.

3 - Cenab-ı Hak, sana ruh ve reyhan gönderir. Cennet melekleriyle müjdeler verir ve sevindirir.
Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: "Hakikat (Rabbımız Allah'tır) deyip de sonra doğruluğu iltizam edenler (yok mu) onların üzerlerine (korkmayın, tasalanmayın, va'd olunduğunuz Cennetle sevinin) diye diye melekler inecektir."

4: - Atâ melekleri, senin temiz ruhunu izzet ve ikramla şefkat ve hürmetle makam-ı mahmude, va'd edilmiş olan yere alır götürürler.

5 - Senin cesedini, akraba ve dostların teçhiz ve tekfin eder, namazını kılarlar. Bu hizmeti kendilerine büyük bir şeref ve Üstün bir fazilet bilirler.

6 - Kabir azabından emin olursun.

7 - Mezarını genişletir. Cennet bahçelerinden bir bahçe şekline sokarlar. Dimağın Cennetin hoş ve güzel kokularını kıyamete" kadar duyar.

8 - Allah'ın latif rüzgarlariyle ruhunu oyalarsın. Onun kokuları içinde ihvan-ı safa ile birlikte oturur, Cenab-ı Hakkın türlü ni'metlerinden faydalanırsın.

9 - Haşır gününde, tacın, elbiselerin, bineğin hazır olur.

10 - Sevinçli ve güler yüzün ay gibi nurlu olur. Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor.
"O gün yüzler vardır, pırıl pırıl parlayıcıdır. Gülücüdür, sevinçlidir."

11 - Kıyamet gününün korkularından emin olursun. Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor:"Bizim, âyetlerimiz hakkında sapıklığa düşenler, şüphesiz bize gizli kalmazlar. O halde ateşin içine ,tıkılacak olan kimse mi hayırlıdır. Yoksa kıyamet günü korkusuzca gelecek olan kişi mi? Siz dilediğinizi yapın. Çünkü o, ne yaparsanız hakkiyle görendir."

12 - Hesabını, kolaylıkla verirsin. Bazılarında da hiç bir hesap sorulmaz.

13 - Kıyamet gününde amel defterini sağ eline verirler.

14 - Terazide, iyiliklerin, hata ve günahlarından çok fazla olur; onları bastırır. Hatta bazı kişiler için bu tartı işi bile olmaz.

15 - Kevser havuzundan şerbet içirirler ondan, sonra ebediyyen susamazsın.

16 - Sırat, köprüsünü kolayca geçersin.

17 - Kıyamet gününde, Peygamber gibi.şefaat etme hakkına sahip olursun.

18 - Cennet içinde ebedi olarak kalırsın. Bir melek gibi rızasını kazanmış.

19 - Cenab-ı Hakkın sevgili kulu olursun.

20 - Kem ve keyfiyetten münezzeh olarak tecelli eden Cenab-ı Hakkı görürsün.


Bu anlattığımız 40 keramet ve fazilet en ünlü ve saadet verici olanlarıdır. Bunların cüzlerini ve daha, küçüklerini anlatmaya bu yazı yetmez.

Meselâ Cennette ebedî kalmak ve bir melek gibi olmak. Bu öyle bir keramettir ki bunun altında nice ni'metler yatar. Mesela; Cenab-ı Hakkın, sâlih kullarına ihsan ettiği Huriler, elbiseler, yiyecek ve içecekler, hizmetçiler gibi sayısız daha nice ni'metler vardır.

Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor;” Allah iman edenleri hem dünyada, hem de ahirette değişmeyen sözle sağlamlaştırır. Haksızlık edenleri ise şaşırtır ve Allah, ne isterse onu yapar”

Hz. Peygamber (S.A.V.) buyuruyor."Cennette, gözlerin görmediği kulakların işitmediği, hatır ve hayale gelmeyen nice ni'metler yaradılmıştır."

Ve yine Cenab-ı Hak buyuruyor: " De ki: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsaydı, kesinlikle Rabbimin sözleri tükenmeden deniz tükenirdi, bir misli de yardımcı getirsek bile. "

Bazı müfessirlere göre bu âyetteki sözler; "Cenab-ı Hakkın, Cennet ehline, lütuf ve keremiyle birlikte" söylediği sözlerdir.
.
Bu ni'metler o kadar çok ve o kadar nefistir ki vasıflarını belirtmeğe, sayılarını bildirmeğe imkân yoktur. Binde birini bile ifade edemediğiniz bu ni'metler; Cenab-ı Hakkın müminlere verdiği ni'metler o kadar bereketlidir ki onun şanına lâyık ve lütfuna uygun olarak hediyeleri ihsanlan, haddi aşkın, çeşitleri ve vasıfları şaşılacak niteliktedir".

Bu takdirde zâhidler zümresinin ve bütün müminilerin çalışıp yerine getirdikleri tâat ve ibadetler, iyi ameller, bu ni'metlerin sayı ve vasıfların, büyüklüklerine oranla denizin yanında bir damla; güneşin ziyası önünde bir zerre gibidir.
Allah yoluna, saadet yoluna girmiş olanların şu dört şey'i tahsil etmeleri şart ve vaciptir.

îlim, amel, ihlas, korku ve haşyet.

1 - İlim Başlangıcını, sonunu; dünyadaki hallerini öğrenmeye çalışmaktır.

2 - Amel: İlimle amel edilmezse hiç bir mânevi kazanç sağlanamıyacağı gibi sonu de mahcubiyettir.

3 - İhlas: İhlas ile ve sırf Allah için yapılmayan ibadet ve iyiliklerin hiç bir değeri olmaz.

4 - Korku ve haşyet: Akıbetini (sonunu) düşünüp Allah'tan korkanlar amelleriyle mağrur olmaz, alçak gönüllü olurlar.


Nitekim Zünun Mısri der ki:
Bütün insanlar ölüdür. Âlimlerden başkası. Yâni yalnız âlimler diridir.
Bütün âlimler de uykudadır. İlmiyle âmil olanlardan başkası. Yâni yalnız ilmiyle âmil olanlar uyanıktır.
İlmiyle âmil olanlar da mağrurdurlar. ihlâs sahibi olanlardan başkası yâni yalnız ihlâs sahipleri mağrur olmazlar.
İhlâs sahipleri de her zaman büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır.


Bazı âlimler der ki: Şu dört kimseye teaccüp ederiz şaşarız;
Birincisi: Şu akıllı olup da âlim olmayana. Bu kimse, başlangıcını, sonunu; dünyadaki hallerini ve bu âleme geliş sebebini niçin öğrenmeğe çalışmıyor, neden düşünmüyor, kıyametin dehşetini düşünüp ona göre tedârikini yapmıyor.

Nitekim Cenab-ı Hak buyuruyor: “Bunlar göklerin, yerin ve Allah'ın yarattığı her hangi birşeyin tedbir ve tasarrufu hakkında hiçbir fikir yürütemediler mi? Ve bir de şu ecellerinin yaklaşmış olması ihtimalini hiç düşünmediler mi? O halde buna inanmadıktan sonra hangi söze inanırlar. “

Ve yine Cenab-ı Hak buyuruyor: "Sahiden onlar (öldükten sonra) diriltileceklerini sanmıyorlar mı? O büyük gün için."

İkincisi: Şu âlim olup da ilmiyle âmil olmayana. Bu kimse neden ilmiyle amel etmez. Neden akıbetini göz önüne getirmez. Yolunda karşılaşacağı (dinin haber verdiği) büyük tehlikeleri ve sonunun ne olacağı üzerinde hiç düşünmez?

Üçüncüsü:Şu İlmiyle âmil olup da ihlaslı olmayana.Bu kimse niçin basiret gözü ile bakıp bu âyet-i kerimeye göre amel etmiyene

"De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. (Şu kadar ki) bana yalnız Tanrınızın bir tek tanrı olduğu vahyediliyor. Artık kim Rabbıma kavuşmayı ümit (ve arzu) ediyorsa güzel bir amel işlesin ve Rabbına ibadette hiç bir kimseyi ve hiç birşey'i ortak tutmasın."

Dördüncü : Şu ihlas sahibi olup da âkibetinden (sonundan) korkusu olmayana ve onun öfkesinden haşyet duymayana. Bu kimse, Cenab-ı Hakkın, velileriyle ve sâlih kullariyle muamelesi üzerinde niçin düşünmüyor, onlara nasıl hitap edip kınadığını, kendilerini nasıl tehdid ettiğini neden görmüyor?

Nitekim Cenab-ı Hak, habibi Hz. Peygamber (S.A.V.) efendimize bile şöyle hitap etmiştir. "Andolsun ki (Habibim sana da, senden evvelki (Peygamber)lere de şu vahyolunmuştur! Eğer (bilfarz Allah'a) ortak tanırsan, Celâlim hakkı için (bütün) amel (ve hareketler) in boşa gider ve muhakkak hüsrana düşenlerden olursun."

Hz. Peygamber (S.A.V.), bu hitaptan sonra şöyle buyuruyor: Hûd süresiyle bu mealdeki diğer süreler beni ihtiyarlattı. Ve devam ediyorlar.- Mü'minler, Cenab-ı Hakkın indirdiği Hûd süresiyle benzerlerindeki şu dört âyeti niçin okumuyor ve üzerinde imân fikr edip düşünmüyorlar?

1 - (Mü'minun S.A. 115) "Ya sizi ancak boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten bize döndürülmiyeceğinizi mi sandınız?"

2 - (Haşr S.A.18) "Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah, ne yaparsanız hakkiyle haberdardır."

3 - (Ankebut S.A. 69) "Bizim uğrumuzda mücâhede edenler(e gelince), biz onlara elbette yollarımızı gösteririz. Şüphesiz ki Allah, her halde ihsan erbabiyle beraberdir."

4 - (Ankebut S.A. 6) "Kim savaşırsa ancak kendisi için savaşmış olur. Zira Allah, elbette (bütün) alemlerden gani (müstağni) dir."


SON;
Bu yazıda vaki olan hata ve noksanlardan dolayı Cenab-ı Hakkın afv ve merhametine sığınırız. Amellerimize ve hallerimize uymayan sözlerden ve doğru yolu gösterirken yaptığımız kusurlardan ve bu yazının ifadesindeki düşüklük ve eksikliklerin hepsinden Allah'a istiğfar eder, bağışlamasını dileriz. Bizi ve bütün din kardeşlerimizi, ilmiyle âmil, ıhlâs ile kâmil rızasına tâli; ve likasına . (Allah'ı görmeye) istekli olanlardan eylesin. Kıyamet gününde ibadetimizi yüzümüze ,gözümüze vurmasın. Bizi Zebaniler eline vermesin. Fazl-u-keremiyle birlikte bize rahmet eylesin. Âmin.
Esselâmu aleyküm ve Rahmetullâhi ve berekâtühû ...​
 

mürmüdük

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Tem 2009
Mesajlar
6,952
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
53
Web Sitesi
anadoluhaber.blogcu.com
Şöyle ki bir kişinin bin kerre nefsi olsa ve her nefiste bin kerre ruhu bulunsa ve her ruhun bin kerre ömrü olsa ve hepsini bu hayırlı, şerefli ve mutlu isteğin yerine gelmesi uğruna feda etse ve bunu elde etmek için türlü zahmet ve belâlara katlansa ondan sonra muradına (dileğine) nail olsa (erse) bu büyük ni'mete ve bu yüksek mertebeye oranla esasında küçük bir iş ve gayet az bir emektir.
Alahcc razı olsun...
BESMELE...SELAM...DUA...
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Şöyle ki bir kişinin bin kerre nefsi olsa ve her nefiste bin kerre ruhu bulunsa ve her ruhun bin kerre ömrü olsa ve hepsini bu hayırlı, şerefli ve mutlu isteğin yerine gelmesi uğruna feda etse ve bunu elde etmek için türlü zahmet ve belâlara katlansa ondan sonra muradına (dileğine) nail olsa (erse) bu büyük ni'mete ve bu yüksek mertebeye oranla esasında küçük bir iş ve gayet az bir emektir.
Alahcc razı olsun...
BESMELE...SELAM...DUA...


*ALLAH için bizi uyaran, hatalarımızı gösteren ve bizlere hayır dua desteği veren kardeşlerimizden ALLAH razı olsun.
Son Söz ;
Dünya üç günlüktür. Dün geçmiştir.Bir daha ele, geçmez.Yarın gelecektir. Ona kavuşabilecekmiyiz? şüphelidir. O halde yaşadığın bugünü ganimet bil ve Değerlendir.
Esselâmu aleyküm ve Rahmetullâhi ve berekâtühû ...​
 

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Güzel ve anlamlı uğraşların dostlarını, Allah’ın selâmıyla selâmlarım.
Güncelleme...!
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt