Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İkiyüzlülüğün İki Çaresi (1 Kullanıcı)

serranur27

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Mar 2009
Mesajlar
383
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
İkiyüzlülüğün İki Çaresi


"Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" şeklinde bir söz var.



İçimizin ve dışımızın bir olması, iki yüzlülüğü ortadan kaldır*mak anlamına gelen bu sözü daha iyi hazmetmek ve hayatımı*za da yansıtabilmek için önce "Olduğumuz gibi görünmek" kavramını açmaya çalışalım. Olduğumuz gibi görünmek halini Mevlânâ Hazretlerinin şu sözüyle daha iyi anlayabiliriz.



"Testinin içinde ne varsa, dışarıya o sızar."



Bedenimizde kalbimiz bir komutan, bir su kaynağı gibi. Bir testiye benzeyen kalbimizde bulunan her şey, düşüncelerimiz, hislerimiz, kalbimizden bedenimize yayılıyor ve bedenimizden de davranışlar ve hareketler olarak dışarıya aksediyor. Bedeni*mizi bırakın, sırf yüz ifadelerimize bile baksak sevinçli bir insa*nın yüz şekli, öfkeli bir insanın yüz şekli, üzüntülü bir insanın yüz şekli ya da düşünen bir insanın yüz şekli...





Gönülde bulunan her şey bedene aksediyor. Ancak şu var ki, kalbimize bazen ruhumuz direktifler verdiği gibi, çoğu zaman da nefsimiz olmadık fısıltılarda bulunuyor. Ruhumuzun ibadet etmek isteğini nefsimiz çoğu zaman engelliyor.





Yani şunu söyleyebiliriz: bedenimize yayılan davranışlarımız bazen ruhani, bazen de nefsani davranışlar oluyor. Bu yüzden*dir ki bir insanı bir gün çok hayırlı bir amel işlerken görüyoruz, bir gün de bakıyoruz o insan ya bir günah ya da bir hata işli*yor. Bizim için de aynı şey geçerli. O halde ilk önce testimizdeki suların, yani gönlümüzün ve orada yerleşen tüm duygu ve dü*şüncelerimizin temizlenmesi, arınması gerekiyor.



Bunun için de Öncelikle kendimizi kötülüklerden ve kötü arkadaştan alıkoy*man, sonra da iyilikleri gönlümüze almalı ve iyi insanlar arayı*şına çıkmalıyız. İşte bu noktada Özümüze bir dönüş, bir yöneliş yaşıyoruz.





Olduğumuz gibi görünmemiz için, ilk önce ne olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Bunun için de hatalarımızı, günahlarımızı tüm çıplaklığıyla kendimize itiraf etmeli, elimizdeki zararların, içimizdeki kötülüklerin farkına varmalıyız. Yani kendimizi, "İyi bir insanım" diye kandırmacalarla avutmak yerine, kendimize karşı dürüst davranmalı ve eksikliklerimizi belirlemeliyiz. Ne olduğumuzu belirledikten sonra da, ne olmamız gerektiğini be*lirlememiz gerekiyor. Bu da, "Ben kimim? Niçin varım?" soru*larının cevabını bulup, hayatımızda yaşamakla mümkündür, içimizde ruhumuzun ibadet çığlıklarını duyuyorsak, nefsimizin habire bize kötülükleri fısıldayışını hissediyor ve onunla bir mücadele içine giriyorsak kendimizi tanımaya başlıyoruz de*mektir. Kendimizi, nefsimizi, duygu ve düşüncelerimizi tanı*mamız bizim için çok önemli. Çünkü yaşadığımız bir olay, ya da yaptığımız bir davranış nefsânî mi yoksa manevî mi ancak o zaman anlayabiliriz.





Olduğumuz gibi görünmek, içimizle dışımızın bir olması de*mek, içimizdeki nefse göre dışımızı yönlendirmek değil, gönlü*müzü, maneviyatımıza göre yönlendirmek anlamındadır. Yani hayırlı bir insan, lâyık bir kul olmamız gerekiyor. Bu bizim için bir hedef olmalı. "Hayırlı bir insan" imajını, kıyafetimize kadar hayalimizde bir canlandıralım.





İşte o olmamız gereken hedefi içimize nakşedip, dışımıza da yansıtma mücadelesine girmeli*yiz. "Öyle olmam gerekiyor" deyince, devamında da öyle olma mücadelemiz başlıyor. Olduğumuz gibi görüneceğiz, içimiz neyse dışımız o olacak. Doğru olanı bu. Ama önce içimizi güzelleştirelim ki, böylece içimiz de dışımız da güzel olsun. Çün*kü ancak içinden aydınlanan insan dışına ışık verir. Ve testimi*zin içindekiler berrak olmalı ki, dışarıya sızdırdıklarımızdan gün gelip de pişman olmayalım.





Olduğumuz gibi görünmezsek bir riyakârlık, bir iki yüzlülük yaşıyoruz ve içimiz dışımız arasında derin bir uçurum, büyük bir çelişki baş gösteriyor. Böylece iki farklı âlem, farklı bir iç âlem ve farklı bir dış âlem yaşarız ki, bu da kişilik çatışmasın*dan başka birşey değildir.





Diyelim ki testimin içi çamurlu, bulanık sularla doludur. Siz haliyle benim içimi görmüyorsunuz. Ama dışım, testimin dışı öyle güzel ki üzerinde oymalar, çok güzel desenler var. Gören hayran oluyor. Testimi öyle bir güzelleştirmişim ki, öyle bir dikkat çekiyor ve alkış alıyor ki, içimdeki bulanıklığı hiç kimse farketmiyor ve ben de bu yolla gizliyorum. Şimdi ya olduğum gibi görünmeliyim ya da göründüğüm gibi olmalıyım. Ya içim*deki bulanıklığı tüm çıplaklığıyla ortaya sermeli, "ben buyum" diye gerçek yüzümü göstermeliyim ya da dışımdaki kabımı, o güzel testime lâyık olan berrak bir su sahibi olmalıyım. Hiç ol*mazsa o güzel kabım benim içime güzellik getirmeli. Tabii su kötüyse testi ne yapsın? Testi suya bir şey yapamaz normalde ama davranışlarımız, ibadetlerimiz, hattâ kıyafetimiz de güzel bir testi, bir kap bizim için...





Mesela diyelim ki, hiç kimseye iyilik yapmak, cömert olmak, ikram etmek gibi güzel bir yanım yok. Ama sırf beni iyi biri bil*sin diye içimdeki cimriliği gizlemeye çalışarak isteyene bir şey veriyorum. Çünkü az sonra beni methedeceğini, bana teşekkür edeceğini ve ne kadar cömert bir insan olduğumu söyleyeceğini

biliyorum. Şimdi ya gerçek yüzümü göstermeliyim, olduğum gibi görünmeliyim, ikiyüzlülüğümü ortadan kaldırarak vermek istemediğimi ona bildirmeliyim. Ya da göründüğüm gibi olma*lıyım. O cömert davranışım bende bir şeyler uyandırmalı ve be*ni cömert bir insan haline getirmeli. Yani ya "Ben aslında cimri*yim, bana boşuna teşekkür etme, vermiyorum" demeliyim ya da "Madem ki teşekkür ettin, beni iyi biri bildin,,senin bu zannını boşa çıkarmayacağım ve gerçekten cömert biri olacağım" demeliyim.





Önemli olan, aradaki çelişkiyi, içimle dışım arasındaki zıtlığı ve derin uçurumu yok etmektir. Ama daha da önemlisi başta da söylediğimiz gibi, ilk önce ne olduğumuzu iyi belirlememiz ve sonra da ne olmamız gerektiğine karar vermemiz gerekiyor. Ol*duğumuz gibi görünmeliyiz. Ya da madem ki etraftan, dışardan bakılınca iyi biri biliyorlar, o şekilde görüyorlar o halde görün*düğümüz gibi iyi olmalıyız.



"Göründüğümüz gibi olma" olayını, şimdi de kıyafetimiz, ya*ni görünüşümüz, giyinişimiz açısından inceleyelim.





Bir kere şu kesin bir gerçektir ki, dış görünüşümüz, kıyafetimiz hâlet-i ruhîyemizi, düşündüğümüz olayları, yaptığımız davranışları, girdiğimiz ortamları da dolaylı olarak etkiliyor. İnsan giydiği kıyafet hangi kesime hitap ediyorsa, o kıyafeti giyen insanların ortamında buluyor kendisini. Ve zaten girmek istediği ortam hangisiyse, ilk yaptığı şey o ortamın kıyafetini giymek oluyor. Nedeni ne? Kendisini o değer verdiği insanlardan biri gibi his*setmek için ve onların arasında kabul görmek için, "Ben de siz*denim" diyebilmek için. Mesela camiye gitmeye hazırlanan bir insanın kıyafetiyle, diskoya gitmek isteyen insanın kıyafeti elbetteki girdikleri ortama göre şekillenir. Bu noktada o ortamın insanları bizi yönlendiriyor. Ama kıyafetlerimiz de düşünceleri*miz doğrultusunda değer verdiğimiz insanların yönlendirişi doğrultusunda değişiklik gösteriyor.





Meselâ diyelim ki, bir pop şarkıcısına değer veren bir insan onun giydiği bir şeyi giyer, onun taktığı bir şeyi takar.

Amacı onun gibi olabilmektir. Çünkü hedef olarak onu belirlemiştir. Ama diyelim ki, Peygamberimizi (a.s.m.) sürekli düşünen, ona değer veren bir insan bu kez Peygamberimizin (a.s.m.) giydiği bir şeyi giymek, onun taktığı bir şeyi takmak ister. Çünkü hedef olarak onu belirlemiştir. ' - '





O halde kimlere değer veriyor olduğumuz, neleri daha çok düşünüyor ve yaşıyor olduğumuz bizim için çok önemlidir. Çünkü düşüncelerimiz kıyafetimize yansıyor. Kıyafetimiz de ruh halimizi etkiliyor.





Kıyafetimiz neyse onun gereği olan şeyleri yaşarız. Mesela ta*kım elbise giyen bir adamın daha kibar, daha nazik davranışlar sergilediğini görürken, aynı adamın kot pantolon ya da eşof*man, spor ayakkabı giydiğinde hareketlerinin de ona göre daha rahat ve sportif davranışlara dönüştüğünü görürüz.





İlk önce içimizde hayırlı bir insan imajı belirledik. Ne olma*mız gerektiğine karar verdik. Sonra gün geldi, başardık ve öyle olduk. Olduğumuz gibi görünmek böylece devreye girdi ve te*settüre girmeyi başardık.





Giydiğimiz kıyafet halimizi ve hare*ketlerimizi etkiliyor ve onun gereği olan şeyleri yaşıyoruz, de*miştik.





Madem ki bu böyle, tesettür de bir heybeti, bir ulaşılmazlığı, bir dokunulmazlığı, daha bir olgunluğu ve mütevaziliği ve da*ha bir ağırbaşlılığı getirir. Bu durumda, tesettürlü bir insanın hoplayıp zıplaması, aşırı davranışlar sergilemesi o kıyafetle ruh hali arasındaki çelişkidir. Bu noktada insan bir kişilik çatışması yaşıyor demektir. Çünkü giyimi ruha hitap ediyorken, bu du*rumda hareketler nefis komutasında yön buluyor. Bunu yalnız*ca hanımlar için söylemiyorum, genel anlamda durum böyle. O halde göründüğümüz gibi olmamız da, giydiğimiz kıyafetin, hakkını vererek giymemizden geçiyor.





Neticede şunu diyebiliriz ki, göründüğümüz gibi olmamız için de önce görünüşümüzü düzeltmemiz gerekiyor.





Önce içi*mizi güzelleştireceğiz, sonra da dışımıza yansıtacağız. Hem olduğumuz gibi görünelim, hem de göründüğümüz gibi olalım. Eksiklerimizi tamamlamaya, kusurlarımızı gidermeye çalışalım. Hakkımızda iyi şeyler düşünen insanların zanlarını boşa çıkar*mayalım. Ancak o zaman içimizle dışımız arasındaki derin uçu*rumlar, çelişkiler, ikiyüzlülük söz konusu olmayacak. Ve nefsi*mizi yenmemize, kendimiz olmaya kapı açacaktır.





Yazar: Hülya Kartal
Okunma: 57
Kategori: Hayatın İçinden
Etiketler: Hülya Kaartal-Kendini Okuyan Kadın , İkiyüzlülüğün İki Çaresi | 09-Haziran-2010
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt