Hikmet ehli zatlar buyuruyor ki:
* Öyle iki ilaç var ki, bir tanesi ebedi Cehennemden kurtarır, bir tanesi de hesapsız Cennete götürür.
1- La ilahe illallah Muhammedür resulullah: Bu kelime-i tevhidi söyleyen ve inanan Cehennemde ebedi olarak yanmaz.
2- İstiğfar: İstiğfar her derde devadır. Fakirliğe de, vücuda da, borca da, geçimsizliğe de şifadır. Bir de ölürken son nefeste imanla gitmeye ve de hesapsız kitapsız Cennete gitmeye sebep olur.
Allahü teâlâ tevbe ve istiğfar etmek nasip eylesin. Ama tevbe nasıl olacak? Tevbenin esas iki ana unsuru var:
1- Yaptığının suç olduğunu kabul etmelidir. Suçunu kabul etmediği müddetçe bin kere tevbe etsin faydası olmaz. Benim kabahatim var, ben hata işledim diyerek bu suçu kabul etmeli, itiraf etmelidir.
2- Pişman olmalı, günahı terk etmelidir. Suçunu kabul etmiyor, pişman da olmuyor, ellerini açmış beni affet ya Rabbi diyor. Böyle tevbe olmaz.
* Ben haklıyım diyen herkes ahirette pişman olacaktır. Peygamber efendimiz, haklı olduğu halde, ben haksızım diyenin Cennete gireceğine, buna köşk verileceğine, ben kefilim buyuruyor. Haksız olup da haklıyım demekse, büyük felakettir. İki felaket vardır ki; bu kötü huylar kimde varsa çok fenadır. Bu iki felaket yüzünden Peygamberimizi gördüğü halde iman nasip etmedi Allahü teâlâ. Biri inat, biri de kibirdir. Ben haklıyım demek ve kendini başkasından üstün görmek. Bunlar, hakiki mümin olmaya engeldir, son nefeste imansız gitmeye sebeptir. Bu iki kötü huy hangi Müslümanda varsa akıbeti çok tehlikelidir. İnadından, kibrinden, ben haklıyım diyor. Ahirette kim haklı, kim haksız, belli olacak.
İnsanın kendi hakkında verdiği hüküm, hükümsüzdür. İnsan kendine nasıl hüküm verebilir, başkasının hüküm vermesi gerekir. İnsan kendini evliya ilan etsin, gülerler buna. Bir zat evliya olmaya karar vermiş, olur ya, dağa çıkmış yemiyor, içmiyor, zikrediyor, bir şeyler yapıyor falan. Yine samimiymiş ki, Allahü teâlâ acımış ona, indirin şu adamı, gitsin kendine bir rehber bulsun buyurmuş. Kendine tabi olan, hiçbir zaman Allah dostu olamaz.
Onun için, hiç kimse kendi hakkında hiçbir şey söyleyemez, bir başkasının söylemesi gerekir. Rüyalara ve hayallere inanmamak lazım, dinimiz ne derse ona inanmak ve uymak lazımdır. İnsanların çektiği en büyük sıkıntı, kendi hakkında, kendi konuşmasıdır! Bu çok tehlikelidir, Allah muhafaza etsin.
Dini korumak, avuçta ateş tutmak gibi zordur. Bunun da tek bir yolu vardır. O da, yalnız olmamakla, kendi kendine konuşmamakla, kendine tabi olmamak iledir. Çünkü kendi demek, nefsi demektir. Nefsi de Allah’ın düşmanıdır.
www.dinimizislam.com
* Öyle iki ilaç var ki, bir tanesi ebedi Cehennemden kurtarır, bir tanesi de hesapsız Cennete götürür.
1- La ilahe illallah Muhammedür resulullah: Bu kelime-i tevhidi söyleyen ve inanan Cehennemde ebedi olarak yanmaz.
2- İstiğfar: İstiğfar her derde devadır. Fakirliğe de, vücuda da, borca da, geçimsizliğe de şifadır. Bir de ölürken son nefeste imanla gitmeye ve de hesapsız kitapsız Cennete gitmeye sebep olur.
Allahü teâlâ tevbe ve istiğfar etmek nasip eylesin. Ama tevbe nasıl olacak? Tevbenin esas iki ana unsuru var:
1- Yaptığının suç olduğunu kabul etmelidir. Suçunu kabul etmediği müddetçe bin kere tevbe etsin faydası olmaz. Benim kabahatim var, ben hata işledim diyerek bu suçu kabul etmeli, itiraf etmelidir.
2- Pişman olmalı, günahı terk etmelidir. Suçunu kabul etmiyor, pişman da olmuyor, ellerini açmış beni affet ya Rabbi diyor. Böyle tevbe olmaz.
* Ben haklıyım diyen herkes ahirette pişman olacaktır. Peygamber efendimiz, haklı olduğu halde, ben haksızım diyenin Cennete gireceğine, buna köşk verileceğine, ben kefilim buyuruyor. Haksız olup da haklıyım demekse, büyük felakettir. İki felaket vardır ki; bu kötü huylar kimde varsa çok fenadır. Bu iki felaket yüzünden Peygamberimizi gördüğü halde iman nasip etmedi Allahü teâlâ. Biri inat, biri de kibirdir. Ben haklıyım demek ve kendini başkasından üstün görmek. Bunlar, hakiki mümin olmaya engeldir, son nefeste imansız gitmeye sebeptir. Bu iki kötü huy hangi Müslümanda varsa akıbeti çok tehlikelidir. İnadından, kibrinden, ben haklıyım diyor. Ahirette kim haklı, kim haksız, belli olacak.
İnsanın kendi hakkında verdiği hüküm, hükümsüzdür. İnsan kendine nasıl hüküm verebilir, başkasının hüküm vermesi gerekir. İnsan kendini evliya ilan etsin, gülerler buna. Bir zat evliya olmaya karar vermiş, olur ya, dağa çıkmış yemiyor, içmiyor, zikrediyor, bir şeyler yapıyor falan. Yine samimiymiş ki, Allahü teâlâ acımış ona, indirin şu adamı, gitsin kendine bir rehber bulsun buyurmuş. Kendine tabi olan, hiçbir zaman Allah dostu olamaz.
Onun için, hiç kimse kendi hakkında hiçbir şey söyleyemez, bir başkasının söylemesi gerekir. Rüyalara ve hayallere inanmamak lazım, dinimiz ne derse ona inanmak ve uymak lazımdır. İnsanların çektiği en büyük sıkıntı, kendi hakkında, kendi konuşmasıdır! Bu çok tehlikelidir, Allah muhafaza etsin.
Dini korumak, avuçta ateş tutmak gibi zordur. Bunun da tek bir yolu vardır. O da, yalnız olmamakla, kendi kendine konuşmamakla, kendine tabi olmamak iledir. Çünkü kendi demek, nefsi demektir. Nefsi de Allah’ın düşmanıdır.
www.dinimizislam.com