Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İhlası Kıran Maniler (1 Kullanıcı)

Kenz-i mahfî

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2008
Mesajlar
29
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Risale-i Nur Külliyatı’nda “ihlas” meselesi üzerinde çok durulmaktadır. Çünkü bütün ibadetlerin ruhu ihlastır. İhlassız ibadet makbul olmuyor. İhlasın zıddı, riya, gösteriş demektir.

“İbadetin ruhu, ihlastır. İhlas ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir faide ibadete illet gösterilse, o ibadet batıldır. Faideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.” (İşarat-ül İ’caz, s.85)

Bir amelin makbuliyetinin alameti çokluğunda değil, bilakis o ibadetin ihlaslı yapılıp yapılmadığındadır. Cenab-ı Hakk, ancak ihlaslı ibadeti kabul eder. İhlassız ibadet, ruhsuz cesede benzer. Sırf Cenab-ı Hakk’ın emri olduğu için yapılmalı ve neticesinde dünyevi ve uhrevi bir menfaat beklenilmemelidir.
Yine Lem’alar kitabında: “Ubudiyet, emr-i İlâhiye ve rıza-yı İlâhîye bakar. Ubûdiyetin dâîsî, emr-i İlâhî ve neticesi, rıza-yı Haktır.” (Lem’alar, s.131) İbadetin sebebi, Cenab-ı Hakk’ın emri olması ve neticesi ise yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızası olmalıdır. Aksi taktirde ibadet ihlaslı olmayacağından dolayı makbul olmayacaktır. Herhangi bir dünyevi ve uhrevi menfaat beklenilmemelidir.

İhlasın bu kadar ehemmiyetinden dolayıdır ki ihlası kazanmak çok zor olduğu gibi ihlası muhafaza edebilmek de zordur.

Peygamberimiz (ASM): “"İnsanlar helâk oldu-âlimler müstesna. Âlimler de helâk oldu-ilmiyle amel edenler müstesna. Amel edenler de helâk oldu-ihlâs sahipleri müstesna. İhlâs sahiplerine gelince, onlar da pek büyük bir tehlike ile karşı karşıyadırlar." buyurmuşlardır.

İhlası kazanmak bu kadar mühim ve ihlası kıracak sebepler pek çok olduğuna göre burada ihlası kıran sebepler üzerinde duracağız.
 

Kenz-i mahfî

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2008
Mesajlar
29
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
İhlası kıran sebepler:
1. Menfaat-i maddiye: İhlası kıran en büyük sebeplerden birisi “menfaat-i maddiye”dir. Hizmetinin mukabilinde maddi bir menfaat beklemektir. Maddi bir menfaat beklemek ise ihlası kırar ve netice-i hizmeti de zedeler.
“Hakiki ihlaslı Nurcular, menfaat-i maddiyeye ehemmiyet vermedikleri gibi; bir kısmı, âzamî iktisat ve kanatla ve fakirül-hâl olmalarıyla beraber, sabır ve insanlardan istiğna ile ve hizmet-i Kur’aniyede hakiki bir ihlas ve fedakarlıkla; ve çok kesretli ve şiddetli ehl-i dalâlete karşı mağlûp olmamak için ve muhtaçları hakikata ve ihlasa davet etmekte bir şüphe bırakmamak için ve rızâ-yı İlâhîden başka o hizmet-i kudsiyeyi hiçbir şeye alet etmemek için, bir cihette hayat-ı içtimaiye faidelerinden çekiniyorlar.” (Emirdağ Lahikası II, s.170)

Peygamberimiz (ASM): “Dünya sevgisi, bütün hataların başıdır” buyurmuştur.

Ahirzamanda ehl-i ilmin mağlubiyeti menfaat-i maddiye cihetinden gelecektir. Dini ve dinî hizmetleri dünyaya ve dünya menfaatine alet edecekler ve bu yüzden dinsizlerin ittihamına maruz kalacaklardır. Buna dair:
“Ahir ömrümde Risale-i Nur gibi sırf îmânî ve uhrevi bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menâfi-i şahsiyeye vesile yapmamak için o makbul âdete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr ve zarureti kabul edip elini insanlara açmamak hâleti verilmişti ki, Risale-i Nur’un hakiki bir kuvveti olan hakikî ihlâs kırılmasın. Ve bunda bir işaret-i mânevî hissediyordum ki: Gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlûbiyeti bu ihtiyaçtan olacaktır.” (Emirdağ Lahikası II, s.75)

Osmanlıca Lem’alar’da Hazret-i Ali (RA), maaş ve tama yüzünden bidalara fetva veren hocaları “O ahirzamanın fena adamları, bir kısım ulema-üs su’dur ki, hırs sebebiyle batınlarını haramla doldurmak için, bid’alara yardım ve fetva verenlerdir” (Osm.Lem’alar, s.287) sözleriyle şiddetle tokatlamıştır.

Ahirzamanda Müslümanların mağlubiyeti bu maddi menfaat ve dünyevi faide ve geçim sıkıntısından olacağından dolayı üstadımız, bu meselenin üzerinde çokça durmuştur. Hediyeleri kabul etmediğinin hikmetlerini beyan ederken çok mühim hususlara dikkat çekmektedir. Bunlar:
“Ehl-i dalâlet, ehl-i ilmi, ilmi, vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar. “İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar” deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzib lâzımdır.” (Mektubat, s.13)

Risale-i Nur’un bu kadar galibane hizmet etmesinin en mühim sebebi, maddi ve manevi hiçbir şeye alet edilmemesidir. Gönüller üzerindeki tesirinin en büyük sebebi şüphesiz onun hiçbir maddi ve manevi bir gayeye alet edilmemesidir.

Maddi menfaati beklemeden hizmet etmek peygamberlerin ahlakıdır. Peygamberler “Benim mükâfâtımı vermek ancak 'a aittir." Yunus Suresi, 72.ayet) diyerek, insanlardan istiğna göstermişlerdir. Hem Yasin Suresi’nde: “Doğru yolda olan ve sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere tâbi olun” (Yasin Suresi, 21.ayet) buyurularak Kur’an ve iman hizmetinde bulunanların hiçbir maddi ücret ve mukabele beklemeden sırf rızası için hizmet etmeleri gerektiği beyan edilmiştir. Bu tarz hareket düsturu Nur Talebelerinin bir şiarıdır. Onlar hizmetleri mukabilinde maddi ve manevi bir ücret ve mukabele beklemezler. İhlası kazanmanın en mühim sebebi de budur.

İnsanların en zayıf damarı derd-i maişet yani geçim derdi ile tama’ yani mal sevgisidir.
“Sonra insanın bir zaif damarı, derd-i maişet ve tama’ cihetinde çok soruşturdular. Nihayetinde, o zaif damardan bir şey çıkaramadılar. Sonra onlarca tahakkuk etti ki: Onlar mukaddesatını feda ettikleri dünya malı, nazarımızda hiç ehemmiyeti yok ve çok vukuatlarla onlarca da tahakkuk etmiş.” Emirdağ Lahikası I, s.244)
 

Kenz-i mahfî

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2008
Mesajlar
29
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
2. Mani “Teveccüh-ü ammeyi kazanmaya çalışmak”
Teveccüh-ü amme: Kulların sevgisine, alkışına, takdirine kapılıp, dünyaya geliş gayesinden sapma hastalığı, kendisi gibi zavallı bir başka insandan medet bekleme gafletidir. Riyanın davetçisi, rızaya giden yolun en büyük engelidir. İnsanların medih ve senalarını, şahsımıza karşı yönelmelerini istemek. Buna “teveccüh-ü nâs” da denilir. Yaptığı bir iyiliğe karşı insanlardan tebrik, takdir ve alkışlanma bekleme hastalığıdır. Kalbin ve ruhun en müthiş hastalıklarındandır. Teveccüh-ü ammeyi arzu etmek aynı zamanda amelimize riya karıştırmaktır. Riya ise ihlasın zıddıdır.

“… teveccüh-ü nâsı müraat eden, ihlâs-ı tâmmı bulamaz.” (Lem’alar, 146)

“…ekser ehl-i gafletçe matlub olan teveccüh-ü nas ve hüsn-ü kabul-ü halk dahi mühim bir sırra binaen benim menfurumdur; onlardan kaçıyorum.” (Lem’alar, s.172)

“… teveccüh-ü ammeye mazhar olmak ve halkların nazarında şöhret kazanmak, benim gibi adamlara zarardır zannederim. Benim ile temas edenler beni bilirler ki; şahsıma karşı hürmet istemiyorum, belki nefret ediyorum. Hattâ kıymettar mühim bir dostumu, fazla hürmeti için belki elli def’a tekdir etmişim.” (Mektubat, s.65)

Tanınmak ve bilinmek, kendisinden bahsedilmek insanlara büyük haz veren bir duygudur. "Teveccüh-ü amme"ye mazhar olmak, umumun tanıdığı, sevdiği bir konumda olabilmek herkesin arzusudur. Oysa benliği okşayan bu duygu, insanın yasak meyvesi gibidir. 15 günde 1 defa okunması tavsiye edilen 21. Lem’ada bu meselede şu ibare geçer.

“Hubb-u câhdan gelen şöhretperestlik sâikasiyle ve şan ü şeref perdesi altında teveccüh-ü âmmeyi kazanmak, nazar-ı dikkati kendine celbetmekle enâniyeti okşamak ve nefs-i emmâreye bir makam vermektir ki, en mühim bir maraz-ı rûhî olduğu gibi “şirk-i hafî” tabir edilen riyakârlığa kapı açar, ihlası zedeler.” (Lem’alar, s.165)

Şahsına karşı insanların hürmetini ve teveccühünü istemek ciddi bir ruh sefaletinin ifadesidir.

Yine İhlas Risalesi olan 20. Lem’a’da teveccüh-ü amme yani diğer manasıyla teveccüh-ü nâs hakkında şu ibare vardır.

“Teveccüh-ü nâs istenilmez, belki verilir. Verilse de onunla hoşlanılmaz. Hoşlansa ihlâsı kaybeder, riyâya girer. Şan ve şeref arzusuyla teveccüh-ü nâs ise, ücret ve mükâfat değil, belki ihlâssızlık yüzünden gelen bir itab ve bir mücazattır. Evet, amel-i salihin hayatı olan ihlâsın zararına teveccüh-ü nâs ve şan ve şeref, kabir kapısına kadar muvakkat olan bir lezzet-i cüz'iyeye mukabil, kabrin öbür tarafında azâb-ı kabir gibi nâhoş bir şekil aldığından, teveccüh-ü nâsı arzu etmek değil, belki ondan ürkmek ve kaçmak lâzımdır. Şöhretperestlerin ve şan ve şeref peşinde koşanların kulakları çınlasın!” (Lem’alar, s.149)
 

Kenz-i mahfî

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
2 Eki 2008
Mesajlar
29
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
“… ihlası kıran ve en mühim bir maraz-ı ruhi olup şirk-i hafiye yol açan "teveccüh-ü amme"den şiddetle kaçmayı ve bu gibi marazlara ehemmiyet verilmemesini ehemmiyetle emreder.” (Lem’alar, s.400)

“Mesleğimizin esası, âzamî ihlâs ve terk-i enaniyettir. İhlâslı bir dirhem amel, ihlâssız yüz batman amele müreccahtır. İnsanların maddî mânevî hediyelerinden, hürmet ve teveccüh-ü âmmeden, şöhretten şiddetle kaçıyorum.” (Tarihçe-i Hayatı, s.699)

“… teveccüh-ü âmmeyi kat’iyyen –mesleğimize ve ihlâsımıza muhalif olduğu için- şahsıma kabul etmiyorum ve reddediyorum.” (Emirdağ Lahikası, s.77)

“Hâlik-ı Rahîm’ime hadsiz şükür olsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş, nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş ve o nefs-i emareyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış.” (Emirdağ Lahikası, s.69)

“Hem bu Yeni Said, Eski Said gibi kendine hürmet ve teveccüh kazanmak ve şan u şeref bulmak, kat’iyyen aleyhindedir; kat’iyyen kabul etmez.” (Emirdağ Lahikası, s.127)

“Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, her şey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez. İnsanların takdiri, istihsanı, eğer böyle işte, böyle amel-i uhrevide illet ise, o ameli ibtal eder; eğer müreccih ise, o ameldeki ihlâsı kırar; eğer müşevvik ise saffetini izale eder; eğer sırf alâmet-i makbuliyet olarak istemiyerek Cenab-ı Hakk ihsân etse, o amelin ve ilmin insanlardaki hüsn-ü te’siri namına kabul etmek güzeldir ki, “Vecallî lisâne sıdkın fi’l ahirîn” buna işarettir. (Barla Lahikası, s.78)
 

cigdem

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
21 May 2006
Mesajlar
548
Tepki puanı
0
Puanları
0
Allahu Zülcelal razı olsun kardeşim.Her 15 günde okunması gereken ihlas risalesini inşaallah anlayarak okuyanlardan oluruz.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt