HUSEYIN SASMAZ
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 11 Eyl 2009
- Mesajlar
- 1,204
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 61
İdari Bölümler
Bu bölümler, idare açısından yapılan düzenle-melerdir. İdari bölümler, esas itibariyle idarenin gerçek hayattaki durumundan alınmıştır. Çünkü idarenin gerçek yapısını incelediğimizde, bizzat Halife’nin veya yardımcılarının ifa ettiği bir takım işlerden ibaret olduğunu görürüz. İster yönetim, yani şeriatın uygulanması bakımından olsun, ister idare yani insanların bir takım fer'i iş ve menfaatlarının yerine getirilmesi bakımından olsun durum aynıdır. Bunların ise bir takım belli üslûp ve araçlara ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, sorumluluklarını yerine getirebilmesi için gerek duyulan işlerin idaresini yürütmek üzere Halife’nin özel bir yapı oluşturması kaçınılmazdır. Yine bu inceleme sonucunda, insanların, yerine getirilmesini istedikleri bir takım iş ve menfaatlarının bulunduğunu görürüz. Bunlar ise raiyye ile ilgilidir. Bu işlerin görülmesi için de belli bir takım üslûp ve araçlara gerek vardır. Bu açıdan da insanların ihtiyaçlarının görülüp yerine getirilmesi için özel bir yapının bulunması kaçınılmazdır.
Sözü geçen bu yapı; genel müdürlüklerden, dairelerden ve idarelerden oluşur. Genel müdürlük, devlet işlerinde herhangi bir kimsenin üstlendiği en üst idari makamıdır. Öğretim, sağlık, ziraat, sanayi ve benzerleri gibi. Genel müdürlük makamı, bizzat bu işin idaresini ve buna tabi olan diğer daire ve idarelerin yönetimini üstlenir. Daireler ise, bizzat dairenin işlerini ve buna bağlı diğer idarelerin işlerini üstlenir. İdare; bizatihi idarenin işlerini üstlendiği gibi ona bağlı diğer bölüm ve kısımların işlerini de idare eder.
Genel müdürlük, daire ve idareler; devlet işlerinin ve insanların ihtiyaç duyacakları işlerin yerine getirilmesi için kurulur.
Genel müdürlük, daire ve idarelerin işlerini yürütmek üzere sorumlular atamak kaçınılmaz bir şeydir. Bu nedenle her genel müdürlüğe, işleri idare edecek bir genel müdür atanır. Bu genel müdür, kendi müdürlüğüne bağlı bütün daire ve dairleri kontrol eder. Müdürlüğü kapsamına giren her daire ve idareye bir müdür tayin eder. Bunlar, tayin edildikleri dairelerden, idarelerden ve bağlı bölümlerinden doğrudan doğruya sorumludurlar.
Bu açıklamalar, genel müdürlükler ya da devlet daireleri diye adlandırılan kurumların gerçek yapısına dair bir açıklamadır. Çünkü bunlar tüm raiyye ve devletin egemen olduğu alan içerisinde yaşayan herkese ait organlardır. Geçmişte bunlar "divan" olarak isimlendirilmiştir. Bu gibi genel müdürlükler ya da divanlar, Rasulullah (s.a.v) döneminde özel bir düzenleme ile mevcut değillerdi. Bunun yerine Allah'ın Rasulü, her bir genel müdürlük için bir katip tayin ederdi. İşte müdür de, katip de, her şey de o kişiydi.
İslâm'da divanı ilk kuran kişi, Ömer b. El-Hattab (r.a.)'dır. Onun divan oluşturmasının sebebi şudur: Ömer, bir kafile göndermişti. Yanında da Hürmüzan bulunuyordu. Hürmüzan, Ömer (r.a.)’a şöyle dedi: "Bu kafilede bulunanlara sen, bir takım mallar vermiş bulunuyorsun. Şayet onlardan biri geri gelmez ve olduğu yerde kalıp gecikecek olursa senin bu iş için tayin ettiğin görevli, bunu nereden bilecektir? Sen, onlar için bir divan tespit et.” Ömer, ona divanın ne olduğunu sorunca; o da Ömer'e divanın ne olduğunu açıkladı.
Abid b. Yahya el-Haris b. Nüfeyl'den şu olayı rivayet eder: Divanları tertiplemek hususunda Ömer (r.a.), Müslümanlarla danıştı. Ali b. Ebi Talib (r.a.), ona şöyle dedi: “Her sene elinde toplanan bütün malı paylaştırırsın ve ondan hiç bir şeyi elinde tutmazsın.” Osman bin Afvan (r.a.) da şöyle dedi: “Ben, insanların eline çok mal geçeceği görüşündeyim. Kimin alıp, kimin almadığı kaydedilmeyecek olursa, işin karışacağından korkarım.” Bunun üzerine Velid b. Hişam bin Muğire şöyle dedi: "Ben, Şam'da bulunuyordum. Oranın hükümdarlarının divanlar tertip edip askerler ve ordular hazırladıklarını gördüm. Sen de bir takım divanlar tertip et. Askerleri ordular halinde düzenle. Ömer, onun bu tavsiyesini kabul etti ve Kureyş'in gençlerinden. Akîl bin Ebu Talib, Mehreme b. Nevfel ve Cübeyr b. Mut'im'i çağırdı ve onlara şöyle dedi: "İnsanları mevkilerine göre yazınız."
İslâm’ın Irak'ta egemen oluşundan sonra, tahsilatın tespit edildiği divanlar ile, toplanan malları gösteren divanlar daha önce oldukları hal üzere bırakıldı. Şam divanları Rumcaydı. Çünkü önceden oralar Rumların toprakları içerisinde kalıyordu. Irak divanı ise Farsça olarak yazılıydı. Çünkü orası da önceden Farsların egemenliği altında bulunuyordu. H. 81 yılında Abdülmelik b. Mervan zamanında Şam divanı Rumca'dan Arapçaya nakledildi. Daha sonraları ise ihtiyaca göre ve raiyyenin maslahatları gerektirdikçe yeni yeni divanların oluşturulması birbirini takip etti.
Ordu mensuplarının isimlerinin ve maaşlarının belirtildiği orduya ait özel divanlar oluşturuldu. Ayrıca, vergilere ve haklara, valilerin ve amillerin görevlendirilmelerine ve azledilmelerine, beytülmalın gelir ve giderlerine ve diğer işlere ait özel divanlar oluşturulmuştur. Duyulan ihtiyaca göre divanlar oluşturuluyordu. Üslûp ve araçların değişmesi nedeniyle divanların üslûbu da çağdan çağa değişebiliyordu.
Divana bir başkan tayin edilir, onun da emri altına bir takım memurlar atanırdı. Bu başkana, bazen kendi memurlarını atama yetkisi verildiği de oluyordu. Kimi zaman da başka makamlar tarafından bu memurlar atanıyor, emri altına veriliyordu.
Buna göre genel müdürlükler yahut divan adı verilen kurumların kurulmasına olan gereksinim, bu ihtiyacın gereklerini karşılayacak çalışma, üslûp ve onu ifa edecek araçların bulunmasına bağlıdır. Her asırda bunların farklı olması, her bir vilayette değişiklik arz etmesi, her beldede bunları farklı şekillerde olması da mümkündür.
Genel müdürlüklerin veya divanların kurulması açısından durum budur. Bu memurların sorumluluklarına gelince: Bunlar, aynı zamanda hem ücretle çalıştırılan kimselerdir, hem de raiyyenin fertlerindendirler. Bunlar ücretli, yani işlerini ifa eden kimseler olmaları bakımından idarede başkanlarına karşı yani daire müdürüne karşı sorumludurlar. Raiyyeden olmaları bakımından ise valiler ve yardımcılar gibi yöneticilere karşı sorumludurlar. Halifeye karşı da sorumludurlar. Aynı zamanda şer’î hükümlere, idari tüzük ve düzenlemelere bağlı kalmakla da kayıtlıdırlar.
Bu bölümler, idare açısından yapılan düzenle-melerdir. İdari bölümler, esas itibariyle idarenin gerçek hayattaki durumundan alınmıştır. Çünkü idarenin gerçek yapısını incelediğimizde, bizzat Halife’nin veya yardımcılarının ifa ettiği bir takım işlerden ibaret olduğunu görürüz. İster yönetim, yani şeriatın uygulanması bakımından olsun, ister idare yani insanların bir takım fer'i iş ve menfaatlarının yerine getirilmesi bakımından olsun durum aynıdır. Bunların ise bir takım belli üslûp ve araçlara ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, sorumluluklarını yerine getirebilmesi için gerek duyulan işlerin idaresini yürütmek üzere Halife’nin özel bir yapı oluşturması kaçınılmazdır. Yine bu inceleme sonucunda, insanların, yerine getirilmesini istedikleri bir takım iş ve menfaatlarının bulunduğunu görürüz. Bunlar ise raiyye ile ilgilidir. Bu işlerin görülmesi için de belli bir takım üslûp ve araçlara gerek vardır. Bu açıdan da insanların ihtiyaçlarının görülüp yerine getirilmesi için özel bir yapının bulunması kaçınılmazdır.
Sözü geçen bu yapı; genel müdürlüklerden, dairelerden ve idarelerden oluşur. Genel müdürlük, devlet işlerinde herhangi bir kimsenin üstlendiği en üst idari makamıdır. Öğretim, sağlık, ziraat, sanayi ve benzerleri gibi. Genel müdürlük makamı, bizzat bu işin idaresini ve buna tabi olan diğer daire ve idarelerin yönetimini üstlenir. Daireler ise, bizzat dairenin işlerini ve buna bağlı diğer idarelerin işlerini üstlenir. İdare; bizatihi idarenin işlerini üstlendiği gibi ona bağlı diğer bölüm ve kısımların işlerini de idare eder.
Genel müdürlük, daire ve idareler; devlet işlerinin ve insanların ihtiyaç duyacakları işlerin yerine getirilmesi için kurulur.
Genel müdürlük, daire ve idarelerin işlerini yürütmek üzere sorumlular atamak kaçınılmaz bir şeydir. Bu nedenle her genel müdürlüğe, işleri idare edecek bir genel müdür atanır. Bu genel müdür, kendi müdürlüğüne bağlı bütün daire ve dairleri kontrol eder. Müdürlüğü kapsamına giren her daire ve idareye bir müdür tayin eder. Bunlar, tayin edildikleri dairelerden, idarelerden ve bağlı bölümlerinden doğrudan doğruya sorumludurlar.
Bu açıklamalar, genel müdürlükler ya da devlet daireleri diye adlandırılan kurumların gerçek yapısına dair bir açıklamadır. Çünkü bunlar tüm raiyye ve devletin egemen olduğu alan içerisinde yaşayan herkese ait organlardır. Geçmişte bunlar "divan" olarak isimlendirilmiştir. Bu gibi genel müdürlükler ya da divanlar, Rasulullah (s.a.v) döneminde özel bir düzenleme ile mevcut değillerdi. Bunun yerine Allah'ın Rasulü, her bir genel müdürlük için bir katip tayin ederdi. İşte müdür de, katip de, her şey de o kişiydi.
İslâm'da divanı ilk kuran kişi, Ömer b. El-Hattab (r.a.)'dır. Onun divan oluşturmasının sebebi şudur: Ömer, bir kafile göndermişti. Yanında da Hürmüzan bulunuyordu. Hürmüzan, Ömer (r.a.)’a şöyle dedi: "Bu kafilede bulunanlara sen, bir takım mallar vermiş bulunuyorsun. Şayet onlardan biri geri gelmez ve olduğu yerde kalıp gecikecek olursa senin bu iş için tayin ettiğin görevli, bunu nereden bilecektir? Sen, onlar için bir divan tespit et.” Ömer, ona divanın ne olduğunu sorunca; o da Ömer'e divanın ne olduğunu açıkladı.
Abid b. Yahya el-Haris b. Nüfeyl'den şu olayı rivayet eder: Divanları tertiplemek hususunda Ömer (r.a.), Müslümanlarla danıştı. Ali b. Ebi Talib (r.a.), ona şöyle dedi: “Her sene elinde toplanan bütün malı paylaştırırsın ve ondan hiç bir şeyi elinde tutmazsın.” Osman bin Afvan (r.a.) da şöyle dedi: “Ben, insanların eline çok mal geçeceği görüşündeyim. Kimin alıp, kimin almadığı kaydedilmeyecek olursa, işin karışacağından korkarım.” Bunun üzerine Velid b. Hişam bin Muğire şöyle dedi: "Ben, Şam'da bulunuyordum. Oranın hükümdarlarının divanlar tertip edip askerler ve ordular hazırladıklarını gördüm. Sen de bir takım divanlar tertip et. Askerleri ordular halinde düzenle. Ömer, onun bu tavsiyesini kabul etti ve Kureyş'in gençlerinden. Akîl bin Ebu Talib, Mehreme b. Nevfel ve Cübeyr b. Mut'im'i çağırdı ve onlara şöyle dedi: "İnsanları mevkilerine göre yazınız."
İslâm’ın Irak'ta egemen oluşundan sonra, tahsilatın tespit edildiği divanlar ile, toplanan malları gösteren divanlar daha önce oldukları hal üzere bırakıldı. Şam divanları Rumcaydı. Çünkü önceden oralar Rumların toprakları içerisinde kalıyordu. Irak divanı ise Farsça olarak yazılıydı. Çünkü orası da önceden Farsların egemenliği altında bulunuyordu. H. 81 yılında Abdülmelik b. Mervan zamanında Şam divanı Rumca'dan Arapçaya nakledildi. Daha sonraları ise ihtiyaca göre ve raiyyenin maslahatları gerektirdikçe yeni yeni divanların oluşturulması birbirini takip etti.
Ordu mensuplarının isimlerinin ve maaşlarının belirtildiği orduya ait özel divanlar oluşturuldu. Ayrıca, vergilere ve haklara, valilerin ve amillerin görevlendirilmelerine ve azledilmelerine, beytülmalın gelir ve giderlerine ve diğer işlere ait özel divanlar oluşturulmuştur. Duyulan ihtiyaca göre divanlar oluşturuluyordu. Üslûp ve araçların değişmesi nedeniyle divanların üslûbu da çağdan çağa değişebiliyordu.
Divana bir başkan tayin edilir, onun da emri altına bir takım memurlar atanırdı. Bu başkana, bazen kendi memurlarını atama yetkisi verildiği de oluyordu. Kimi zaman da başka makamlar tarafından bu memurlar atanıyor, emri altına veriliyordu.
Buna göre genel müdürlükler yahut divan adı verilen kurumların kurulmasına olan gereksinim, bu ihtiyacın gereklerini karşılayacak çalışma, üslûp ve onu ifa edecek araçların bulunmasına bağlıdır. Her asırda bunların farklı olması, her bir vilayette değişiklik arz etmesi, her beldede bunları farklı şekillerde olması da mümkündür.
Genel müdürlüklerin veya divanların kurulması açısından durum budur. Bu memurların sorumluluklarına gelince: Bunlar, aynı zamanda hem ücretle çalıştırılan kimselerdir, hem de raiyyenin fertlerindendirler. Bunlar ücretli, yani işlerini ifa eden kimseler olmaları bakımından idarede başkanlarına karşı yani daire müdürüne karşı sorumludurlar. Raiyyeden olmaları bakımından ise valiler ve yardımcılar gibi yöneticilere karşı sorumludurlar. Halifeye karşı da sorumludurlar. Aynı zamanda şer’î hükümlere, idari tüzük ve düzenlemelere bağlı kalmakla da kayıtlıdırlar.