Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
İçimizde Saklı Muhabbet
Dünyaya gönderilişimizin sebebi kulluktur.
Yani Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına itaat etmektir.
Tealâ’nın rızasına ermenin bundan başka da yolu yok.
İtaat ilâhi rızaya, rıza cennet ve Cemalullah’a vesiledir.
Kalbi uyanık, tefekkür sahibi bir insanın Cenab-ı Hakk’a itaati sevgiyle boyun eğiştir.
Zaten sevgi olmadan itaat tatsız ve ağır gelir insana.
Kılınan namaz, tutulan oruç, verilen sadaka, sevgi varsa zevk verir,
adeta kalbi kanatlandırır.
Değilse zahmet ve meşakkate dönüşür.
Aslında
sevgisi her insanın fıtratında mevcuttur.
Fakat bu fıtrî özellik hakkı verilmediği, beslenmediği için bozulmuş,
bu da itaati etkilemiştir. Ancak arınmış kalpler bu sevgiyi yeniden kazanmıştır.
Bu yüzden kalbin durumuna bağlı olarak insanların sevgisi ve itaati de farklılık gösterir.
İmam Gazali rh.a.
“Bilmiş ol ki, diyor, ahirette en çok mesut olanlar (dünyadayken)
’ı
en çok sevenlerdir. Çünkü ahiret demek,
Tealâ’ya yönelmek, O’na
kavuşma saadetine ermek demektir. Uzun bir bekleyişten sonra gelen ebedi vuslattan
daha güzel ne olabilir? Ancak bu nimetler, sevginin derecesiyle ölçülür.
Sevgi ne kadar kuvvetli olursa, saadet de o nispette artar.
Kul,
sevgisini ancak dünyada kazanır.”
(İhya, 4/568)
Ne var ki dünyalık arzu ve ihtiraslarının esiri olan azgın nefse bu durumu anlatmak,
onu
Tealâ’ya gereği gibi itaat etmesi hususunda ikna etmek hayli çetin bir iştir.
Zira o sanki başını toprağa gömmüş, heva ve hevesine neredeyse tapacak kadar düşkünleşmiş ve ahmaklaşmıştır.
Onun gerçeği görmesini beklemek,
ağustos sıcağında kar yağmasını beklemek olur.
Mademki nefs hakikate böyle göz yumup kulak tıkamaktadır,
o halde ilâhi tecellilerin yeri olan kalbe yönelerek onu nefsin elinden kurtarmak,
arındırmaya çalışmak lazımdır.
Kalp nefsin tozundan toprağından temizlendiğinde,
nefse söz geçirmek mümkün hale gelir. Bir başka ifadeyle, kalp teslim alınırsa, tasavvuf erbabının söylediği gibi nefs mecazi anlamda ölür.
Nefsin ölmesi demek onun ortadan kalkması değildir; tezkiye olması,
yani hor ve hakir görülen kötü sıfatlarından arınıp, övülen ve istenilen sıfatlarla donanmasıdır.
Gavs-ı Hizanî k.s. Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“Nefsin ölümü ve öldürülmesi, ilâhi emirlere boyun eğerek
sıfatlarının değişmesinden ibarettir.” (Minah)
Kur’an-ı Kerim’de de
“Gerçek kurtuluş bulmuştur onu temizleyip parlatan, ziyan etmiştir
onu kirleten ve gömen…” (Şems, 9-10) diye nefsin arındırılmasına işaret buyrulur.
Bütün bunlar büyük nimetlerdir ve büyük nimetler her zaman büyük külfetlerden sonra
elde edilir. Dünyevî bir aşk için onlarca zorluğa katlanan insanın,
aşkların en büyüğü olan
aşkına ermek adına
bu kadar külfeti göze alması çok değildir.
Kürşat Salih Yama
Dünyaya gönderilişimizin sebebi kulluktur.
Yani Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına itaat etmektir.
İtaat ilâhi rızaya, rıza cennet ve Cemalullah’a vesiledir.
Kalbi uyanık, tefekkür sahibi bir insanın Cenab-ı Hakk’a itaati sevgiyle boyun eğiştir.
Zaten sevgi olmadan itaat tatsız ve ağır gelir insana.
Kılınan namaz, tutulan oruç, verilen sadaka, sevgi varsa zevk verir,
adeta kalbi kanatlandırır.
Değilse zahmet ve meşakkate dönüşür.
Aslında
Fakat bu fıtrî özellik hakkı verilmediği, beslenmediği için bozulmuş,
bu da itaati etkilemiştir. Ancak arınmış kalpler bu sevgiyi yeniden kazanmıştır.
Bu yüzden kalbin durumuna bağlı olarak insanların sevgisi ve itaati de farklılık gösterir.
İmam Gazali rh.a.
“Bilmiş ol ki, diyor, ahirette en çok mesut olanlar (dünyadayken)
en çok sevenlerdir. Çünkü ahiret demek,
kavuşma saadetine ermek demektir. Uzun bir bekleyişten sonra gelen ebedi vuslattan
daha güzel ne olabilir? Ancak bu nimetler, sevginin derecesiyle ölçülür.
Sevgi ne kadar kuvvetli olursa, saadet de o nispette artar.
Kul,
(İhya, 4/568)
Ne var ki dünyalık arzu ve ihtiraslarının esiri olan azgın nefse bu durumu anlatmak,
onu
Zira o sanki başını toprağa gömmüş, heva ve hevesine neredeyse tapacak kadar düşkünleşmiş ve ahmaklaşmıştır.
Onun gerçeği görmesini beklemek,
ağustos sıcağında kar yağmasını beklemek olur.
Mademki nefs hakikate böyle göz yumup kulak tıkamaktadır,
o halde ilâhi tecellilerin yeri olan kalbe yönelerek onu nefsin elinden kurtarmak,
arındırmaya çalışmak lazımdır.
Kalp nefsin tozundan toprağından temizlendiğinde,
nefse söz geçirmek mümkün hale gelir. Bir başka ifadeyle, kalp teslim alınırsa, tasavvuf erbabının söylediği gibi nefs mecazi anlamda ölür.
Nefsin ölmesi demek onun ortadan kalkması değildir; tezkiye olması,
yani hor ve hakir görülen kötü sıfatlarından arınıp, övülen ve istenilen sıfatlarla donanmasıdır.
Gavs-ı Hizanî k.s. Hazretleri şöyle buyurmuştur:
“Nefsin ölümü ve öldürülmesi, ilâhi emirlere boyun eğerek
sıfatlarının değişmesinden ibarettir.” (Minah)
Kur’an-ı Kerim’de de
“Gerçek kurtuluş bulmuştur onu temizleyip parlatan, ziyan etmiştir
onu kirleten ve gömen…” (Şems, 9-10) diye nefsin arındırılmasına işaret buyrulur.
Bütün bunlar büyük nimetlerdir ve büyük nimetler her zaman büyük külfetlerden sonra
elde edilir. Dünyevî bir aşk için onlarca zorluğa katlanan insanın,
aşkların en büyüğü olan
bu kadar külfeti göze alması çok değildir.
Kürşat Salih Yama