Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Içerideki karışıklıkların tamamen giderilmesi (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
İÇERİDEKİ KARIŞIKLIKLARIN TAMAMEN GİDERİLMESİ

Müslümanlar, Kureyş'le harbe girdiler ve ilk büyük savaşlarını da Kureyş'le yaptılar. O da Bedir Harbi'dir. Bu harbde müslümanlar nusret buldular ve kuvvetlendiler. Bu harbde müslümanların nusret elde etmelerinin tesirinden, Kureyş büyük bir sarsıntı ile sarsılmıştı. Öyle ki sanki bilinçlerini kaybettiler. Medine'de de bazılarını sürgüne göndermekle ve bazılarıyla da muahede/anlaşma yapmakla, Yahudilerinin vesvesesinden ve fitnesinden temizlenmişti. Böylece müslümanların kuvvetleri gittikçe artmıştı.

Ancak Kureyş'in bu halleri, onları rahat bırakmadı. Müslümanlarla savaşmak ve intikam almak için Bedir Harbinden sonra günleri sayıp duruyorlardı. Bedir günü gibi bir gün olmasını bekliyorlardı. Ve derken Uhud (harbi) oluverdi. Kureyş, bu harbde yener gibi oldular. Bu harbde Kureyş'in üstünlük elde etmelerinin sebebi, müslüman okçuların liderliğin emirlerine muhalefet etmeleri olmuştur. Uhud'da müslümanlar bozguna uğradılar. Bunun üzerine Kureyş, Bedir Harbinin kendilerine verdiği utancı giderdiklerinden dolayı Uhud'dan nefisleri gıbta ve sevinçle dolu olarak döndüler. Müslümanlar da Medine'ye hezimete uğramış olarak döndüler. Hamra-ul Esed denilen yere kadar varıp düşmanlarını kovalamalarına rağmen yine de müslümanların üzerinde hezimetin eseri görünüyordu.

Müslümanların bozguna uğramalarıyla birlikte Medine'de bulunanların bir çokları, onları ayıplayıp kötülediler. Aynı şekilde bazı Arap kabileleri, müslümanları kötülediler ve küçümsemeye başladılar. Bedir zaferinden ve müslümanların onlara karşı şiddetli olmalarından sonra Medine'deki Yahudi ve münafıklar, müslümanların sultasına boyun eğip müslümanlara yaklaşıyorlardı. Medine dışında bulunan Arap kabileleri de böyle yapıyorlardı. Müslümanlardan korktukları için müslümanların nüfuzu altına giriyorlardı. Lâkin bunların hepsi Uhud harbinden sonra değişti. Medine'nin haricinde olan Araplar da, Muhammed (sas)'e karşı çıkmaya, kin beslemeye düşünmeye başladılar. Medine'de olan Yahudiler ve münafıklar da müslüman olmayan Araplar gibi müslümanlara meydan okumaya ve karşı çıkmaya başladılar.

Bütün bunlardan dolayı Resulullah (sas), gerek Medine halkının ve gerekse Medine'nin dışındaki Arap kabilelerinin haberlerinin durdurulmasını çok istiyordu. Müslümanların otoritelerinin ve nefislerindeki heybetlerinin geri gelmesinin mümkün kılınmasını çok istiyordu. Müslümanlardan bu hezimetin tesirinin giderilmesi için çok sıkı bir şekilde çalışmaya başladı. Ve onlara hakaret eden herkesi sert bir şekilde yakalatıyordu.

Uhud Harbinden bir ay sonra Esad Oğullarının Medine'ye hücum edip Medine'nin etrafında yayılmakta olan müslümanların koyunlarını yağma edip götürmek istedikleri haberi Resulullah'a ulaştı. Resulullah da, onlar ona hucum etmeden önce evlerinde iken onlara hucum etmeyi istedi. Onun için Eba Seleme İbni Abdil Esed’i çağırdı. Sayıları 150'ye ulaşan seriyyenin (küçük ordunun) Livasını (sancağını) Eba Seleme'ye verdi. Bu seriyyede, müslümanların ileri gelenlerinden ve güçlü kuvvetli olanlarından çok kimseler vardı. Ebu Ubeyde İbni Cerrah, Saad İbni Ebi Vakkas, Useyd İbni Hudeyr ve daha başkaları da bu seriyyede idiler. Hiç kimsenin bunlardan haberdar olmaması, düşmanı ansızın bastırmaları için, Resulullah müslümanlara geceleri yürümelerini, gündüzleri saklanmalarını ve değişik yoldan gitmelerini emretti. Ebu Seleme aldığı emre göre yürüdü, ta ki Esed oğullarının yurtlarına geldi. Sabahın karanlığında onları kuşattı, onlara saldırdı. Adamlarını cihada teşvik etti, onlara çeşitli yönlerden korku saldı ve böylelikle onları hezimete uğrattı. Müslümanlar, onların üzerine nusret buldular ve onların mallarını ganimet olarak aldılar, muzaffer olarak Medine'ye döndüler. Böylelikle müslümanlar, nefislerindeki heybete ve kuvvetlerine tekrar döndüler.

Daha sonra Arne'de yahutta Nahle'de yerleşmiş olan Halid İbni Huzeliy'in, Medine'yi vurmak (harbetmek) için insanları topladığı haberi Resulullah'a ulaştı. Bunun üzerine Resulullah, Abdullah İbni Uneys'i çağırarak. Bu haberin aslının ne olduğunu araştırıp öğrenmesi için gönderdi. Abdullah gitti ve Halid'le karşılaştı. Halid, "Bu adam kimdir?" diye sordu. Abdullah, "Ben Araplardan bir adamım" dedi. "Muhammed (sas) için insanları topladığını duydum, bunun için sana geldim." Halid, Medine'ye harb etmek için asker toplamakta olduğunu gizlemedi. Abdullah, Halid'in insanlardan ayrı tenha bir yerde kalması için fırsat gözlüyordu. Nihayet bu fırsatı buldu ve kılıcıyla ona saldırdı ve onu öldürdü. Oradan Medine'ye döndü. Olup bitenleri Resulullah'a haber verdi. Halid'in öldürülmesiyle, Huzeyli'den Lihyan oğullarının hareketleri, harbe hazırlanmaları durdu. Kıtal yapmaları için Arapları toplamaları ve müslümanlara karşı savaş yapmaları şerrinden Resulullah da rahat ve emin kaldı.

İşte böylece Nebi (sas) Medine'nin dışındaki Arap kabilelerine galip geldi, onlardan gelecek sorunları çözdü. Fakat bu çözüm Arapların ihanetlerini tamamen yok etmedi.

Huzeyle kabilesi civarında bulunan kabilelerden bir bölük (altı ya da yedi kişi) Resulullah'a gelerek dediler ki: "Bizden müslümanlar vardır. Ashabından bize bizimle beraber bir takım kimseler gönder. Bize Şeriat'ı öğretsinler ve bize Kur'an okusunlar." Resulullah da ashabın büyüklerinden 6 kişi gönderdi. Bunlar, birlikte Huzeyl kabilesine aid bir suya vardılar. Orada müslümanlara hainlik ettiler. Müslümanlar Huzeyl'den yardım istediler. Adamları ellerinde kılıçlarıyla altı müslümanın yanına geldiler. Müslümanlara ihanet ettiler, etrafını sardılar. Müslümanlar da kılıçlarını aldılar, onlarla savaşmaya başladılar. Onlar, müslümanları öldürmeye başladılar, hatta müslümanlardan üçünü öldürdüler ve diğer üç müslümanı da esir edindiler. Onları satmak için Mekke'ye gitmek üzere yola çıktılar. O üç kişiden biri Abdullah b. Târik, yolda bir ara kavmin gafletini fırsat bulup esirlik bağından ellerini çözdü. Onlar ile dövüşmek için kılıcını aldı fakat onlar buna imkan vermediler ve onu da öldürdüler. Diğer ikisini esir alıp Mekke ehline sattılar. Onlardan biri Zeyd b. Desinne'dir. Bunu, babası Umeyye b. Halef'in yerine öldürmek üzere Safvan b. Umeyye satın aldı. Zeyd (ra) öldürmek için getirildiğinde Ebu Sufyan ona sordu. "Allah aşkına ey Zeyd, şu anda Muhammed'in bizim yanımızda senin yerine olup onun boynunu vurmamızı ve senin de ailen yanında olmanı ister misin?" Zeyd, şöyle cevab verdi: "Vallahi, şu anda Muhammed (sas)'e eziyet veren bir diken isabet ettiği haldeyken bile ehlimin yanında bulunmayı istemem." Ebu Sufyan, bu hale taaccüb edip dedi ki: "İnsanlar arasında Muhammed'in ashabının Muhammed'i sevdikleri gibi arkadaşını öylesine seveni görmedim." Sonra Zeyd katledildi.

Esir edilenlerden ikincisi Hubeyb'tir. Onu bir müddet hapis ettiler, sonra asmak için çıkardılar. Hubeyb, onlara dedi ki: "İki rekat namaz kılmak için beni bırakır mısınız?" Onlar da onu bıraktılar. İki rekat namazını tamamlayasıya kadar ona müsaade gösterdiler. Hubeyb de güzel bir şekilde iki rekat namaz kıldı ve tamamladı. Sonra onlara karşı döndü ve dedi ki: "Vallahi, eğer sadece öldürülmekten korkarak uzattığımı zannetmeniz olmasaydı elbette namazı çok kılardım." Hubeyb'i bir ağaca bağlamak için kaldırdılar ve onu ağaca bağladıklarında, Hubeyb onlara gadablı gadablı bakarak yüksek sesle şöyle dedi: "Allah'ım! Biz Rasulü’nün risaletini tebliğ etmeye çalıştık. Bugün bize reva görülenleri ona bildir. Onların (Kureyş müşriklerinin) hepsini mahfet, topluluklarını dağıt, birer birer canlarını al ve onlardan hiç birini sağ bırakma." Oradakiler Hubeyb'in yüksek sesinden ve bedduasından şiddetli ürperdiler. Sonra onu da öldürdüler.

Bu altı kişinin öldürülmesine Resulullah (sas) çok üzüldü ve müslümanlar da çok üzüldüler. Huzeyl'in böyle hainlik yapmaları ve müslümanların şeref ve haysiyetlerini hafife almaları Resulullah'ın ve ashabının üzüntüsünü daha da artırdı. Resulullah, bu işi çok düşündü. Resulullah, Huzeylilerin haince yaptıkları o hadiseyi düşünme esnasında Ebu Bera, Amr b. Malik, Mülab-ül Esinne Resulullah'a geldi. Resulullah, ona İslâmîyeti arzetti. O İslâmîyeti kabul etmedi. Lâkin İslâm'a düşman olduğunu da açığa vurmadı. O, Resulullah'a şöyle dedi: "Necid ehline İslâm davetçileri gönderirsen onlar senin davetine icabet ederler ve kabul ederler." Lâkin Resulullah, Huzeylilerin hainlik yaptıkları gibi Necidlilerin de ashabına hainlik yapmalarından endişe etti de Ebu Bera'nın isteğine cevab vermedi. Fakat Ebu Bera davet için gidenleri koruyacağına Resul (sas)'i ikna etti. Ve Resulullah'a şöyle dedi: "Onlara kefil benim. Onlara gönder de senin buyruğuna davet etsinler." Ebu Bera, sözü dinlenir bir adamdı. Himayesi altına aldığı kimseye hiç bir kimsenin hainlik etmesinden korkulmazdı.

Bu teminatlar neticesi Resulullah, Münzir b. Amr'ı müslümanların seçkinlerinden kırk kişi ile gönderdi. Bunlar yürüdüler, hatta Bi'ri Naûne denilen yere indiler. Oradan içlerinden birini mektubla Amir b. Tufeyl'e (Resul'ün mektubuyla) gönderdiler. Amir mektuba hiç bakmadı, gelen elçiyi öldürdü ve davetçi müslümanları öldürmek için Amir oğullarından yardım isteme çığlıkları kopardı. Amir oğulları bundan kaçındılar, zimmetlerinde olanları korumaya ve Ebu Bera'nın himayesine vefa gösterdiler. Fakat Amr diğer kabilelerden yardım aldı ve müslümanları yolculukları esnasındayken kuşattı. Müslümanlar da onları görünce kılıçlarını alıp savaştılar ve en sonuncusuna varıncaya kadar öldürüldüler. İki kişiden başka müslümanlardan kurtulan olmadı.

Resulullah ve müslümanlar bu şehid edilenlere çok üzüldüler. Bu olay müslümanları şiddetli şekilde etkiledi. Resulullah (sas) bu olay hakkında da çok düşündü. Müslümanların nefislerindeki heybetlerinin iadesi için Araplara galip gelme yolunu araştırdı. Lâkin gördü ki; bu faaliyetler, Medine'nin içine tesir etmiştir. Önce içteki duruma çare bulmak lazım. İçteki kötü hallere çare bulunup itminan sağlandıktan sonra Arap meselesine ve harici işlere de çare bulacağını gördü.

İçte meydana gelen olayları gelince; Uhud, Reci ve Bi'ri Meûne hadiseleri, müslümanların heybetini Yahudi ve münafıkların nefislerinde zayıflattı. Onlar, Peygamberin başına bir felâket gelmesini bekleyip duruyorlardı. Resul (sas) onların arzularıyla niyetlerinin ne olduğunu keşfetti. Ta ki onların Resulullah'ın aleyhinde görüşleri açığa çıktı. Bunun üzerine Resulullah (sas), Muhammed b. Mesleme'yi onlara gönderdi. Ona dedi ki:

"Beni Nadir (Nadir Oğulları) Yahudilerine git ve onlara de ki : Resulullah beni size gönderdi, size diyor ki: Ülkemden çıkın gidin. Yapmaya karar verdiğiniz şey üzerine sizinle yapmış olduğum ahdi bana gaddarlık (hainlik) yaparak bozdunuz. Size on gün mühlet veriyorum. Ondan sonra sizden bana görünen kişinin boynunu vururum."

Bunun üzerine Nadir Oğulları çıkıp gitmek üzere iken, Abdullah b. Ubeyy onları kalmaları için tahrik ve teşvik etti. Ve Huyey b. Ahtab onları kalelerinin içinde kalmalarına teşvik edip cesaretlendirdi. On gün geçti, ülkelerinden çıkıp gitmediler. Bunun üzerine Resul (sas) onlara savaş açtı ki onlara baskı yapsın. Böylece onlar Resul (sas)'den kendilerine, malları, canları ve çoluk-çocukları için eman vermesini istediler ki çıkıp gitsinler. Onlardan her üç kişiye bir deve düşüyordu. Ona yiyecek ve içeceklerden istediklerini yüklüyorlardı. Devlerinin kaldırabileceği kadar yükleyip çıkıp gittiler. Arkalarında arazilerinden, hurmalardan, mahsullerden ve silahlardan sahip oldukları her şeyi müslümanlara ganimet olarak terk ettiler. Resulullah da onları ilk muhacirlere dağıttı. Fakat onlardan Ensar'a hiç bir şey vermedi. Ancak Ensar'dan muhacirler gibi fakir olan iki kişiye de o ganimetten verdi. O iki kişi şunlardı: Sehl b. Huneyf ve Ebu Dücane.

Nadir Oğulları’nın sürgün edilmesi ve cezalandırılmalarıyla Resul (sas) dahilî siyaset işini tamamladı. Ve müslümanların heybeti geri geldi. Sonra da haricî siyasete yöneldi. Nitekim son Bedir Gazvesinde Kureyş'e meydan okudu. Fakat Kureyş, onunla karşılaşmaya cesaret edemedi. Bu gazve, Uhud'dan bir yıl sonra vukuu buldu. Zira Resulullah, Ebu Süfyan'la olan "Gelecek sene buluşma yerimiz Bedir'dir" sözleşmesini ve onunla karşılaşmasının zaruretini hatırladı. Abdullah b. Selül'ü Medine üzerine vali tayin etti. Müslümanlarla birlikte Bedir'e gelinceye kadar yürüdü. Orada onlarla savaş için hazır olarak Kureyş'i bekliyordu. Kureyş, Ebu Süfyan'la birlikte Mekke'den çıktılar. Oniki binden fazla adamları vardı. Fakat çok geçmeden Ebu Süfyan geri dönmeyi uygun buldu ve döndü. Resul (sas), orada Kureyş'i bekleyerek sürekli sekiz gün kaldı. Onlar gelmediler. Daha sonra onların geri döndükleri haberi ona ulaştı. Bedir'de kaldıkları sürede yapmış oldukları ticaretlerinde kazanç elde ettikten sonra müslümanlarla birlikte Resulullah (sas) Medine'ye geri döndü. Savaşmadıkları halde muzaffer olarak geri döndüler.

Daha sonra Resul (sas), Necid'de Gatafân'a saldırdı. Onların hepsi de bir tarafa kaçtılar. Mallarını ve kadınlarını terk ettiler. Müslümanlar da onları ganimet olarak alıp Medine'ye döndüler.

Daha sonra o Devmet-ül Cendel'e doğru kafileleri cezalandırmak için gazveye çıktı. Fakat onlar Resulullah'a karşı koymadılar. Resulullah onları yakaladı. Onları çok korkuttu. Onlar da geriye döndüler. Mallarını terk ettiler. Müslümanlar da onların mallarını alıp Medine'ye muzaffer olarak döndüler.

Bu haricî gazveler ve Medine'deki dahilî düzenlemelerle, cezalandırmalarla Resulullah (sas), İslâm Devleti’nin heybetini tekrar Arap ve Yahudilerin nefilerinde etkili kılmaya ve Uhud'un hezimet tesirlerini tamamen yok etmeye muktedir oldu.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt