Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

İBRET (PARA HIRSI) (1 Kullanıcı)

-Esmani-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2006
Mesajlar
2,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Web Sitesi
islamtarihim.com
GÖKTEN PARA YAĞARSA

Bir varmış, bir yokmuş; âhirzaman içinde, modern çağların birinde, para hırsı

kalplere hükmediyormuş. “Bu zamanda parasız hiçbir şey olmaz” veya “Mutluluğun sırrı

paradadır” gibi sözler herkesin dilindeymiş. Arkadaşlar bir araya geldiklerinde hep

paradan konuşurlar ve şöyle derlermiş:

“Şu gömleği şu kadar paraya aldım, nasıl güzel mi?”

“Gözlüğün ne kadar güzel! Kaça aldın?”

“Geçenlerde son model bir araba gördüm. Fiyatını duysan şaşar kalırsın!”

Anneler-babalar evde aynı şeyi yaparlar, yatana kadar hep paradan ve parayla

alabilecekleri şeylerden konuşurlarmış:

“Ah! Şu kadar param olsa o lüks arabayı alırdım; inan başka bir şey istemem!”

“Hayır, benim o kadar param olsa tek yapacağım şey dün mücevhercide gördüğüm o

elmas gerdanlığı almak olurdu.”

Çocuklar para sohbetini duyarda başka türlü mü konuşurlar! Onlar da:

“Baba, bana şu kadar para versene. Arkadaşımla gördüğüm bir oyuncaktan almak

istiyorum...” derlermiş.

Zenginlerin durumu daha da kötüymüş, çünkü onlar çok daha fazla paraya

muhtaçmış. Yeni fabrikalar açmak, yeni bir uçak almak veya filan ticareti yapmak için

ne kadar paraya gerek olduğunu konuşur dururlarmış. Fakirlik ihtiyaç duyulan paranın

miktarıyla ölçülecek olsa, zenginler fakirlerden daha fakirmiş.

Kimileri, “Çok param olsa fakirlere dağıtır, açları doyurur, kimsesizlere kucak

açardım” diyormuş, ama ellerine para geçtiğinde bu sözü hep unutuyorlarmış.

Aslına bakarsanız o çağda insanların yüreğinde paradan daha güçlü bir isteği bulmak

mümkün değilmiş. Her kıtada, her ülkede, her şehirde...

Bir sonbahar sabahı, fakir-zengin, büyük-küçük, kadın-erkek herkesin yüreğinden

göğe yükselen bu dilekler kabul edilmiş. Uyanıp da pencerelerinden dışarıya bakan

insanlar hayret ve sevinç içinde kalmışlar.

Gökten para yağıyormuş çünkü! Ardı ardına süzülüp yere konuyormuş paralar.

Sokaklar, bahçeler ve damlar paralarla kaplanmış. Paralar, sadece bir beldeye veya

ülkeye değil, dünyanın her köşesine yağmur gibi yağıyormuş.

İnsanlar ilk şaşkınlıklarını üzerlerinden atınca dışarıya fırlamışlar ve yerdeki

paralara dokununca bunun rüya değil, gerçek olduğunu anlamışlar. Mutluluktan

dansetmeye, birbirlerine sarılmaya ve şarkılar söylemeye başlamışlar. Öyle ki, onları

gören, birkaç şişe içki içmiş de sarhoş olmuş zannedermiş.

Oysa, para sarhoşluğuymuş yaşadıkları. Yerden avuçladıkları gıcır gıcır paraları

havaya atıyorlar ve avazları yettiği kadar:

“Yağdır Allahım, yağdır! Daha çok yağdır!” diye bağırıyorlarmış. “Zenginiz, hepimiz

zengin olduk!”

Daha sonra da gönüllerinde ne yatıyorsa onu gerçekleştirmeye koyulmuşlar.

Yerlerden topladıkları paralarla, çocuklar marketlere ve oyuncakçı dükkanlarına;

kadınlar kuyumculara, alışveriş merkezlerine; erkekler ise araba galerilerine koşmuş.

Herkes canı ne istiyorsa onu satın almış. “Cennet bu olmalı” diyorlarmış

birbirlerine. O gün dünyanın her yanında tam bir “alışveriş” çılgınlığı yaşanmış...

İnsanlar gece evlerine dönüp de yataklarına girdiklerinde “Ya para yağmuru yarın

devam etmezse” diye endişelenmişlerse de, yersiz bir endişeymiş bu. Para yağmuru

ertesi sabah da devam etmiş. Kimi zaman sağanak, kimi zaman çisir çisir, gökten para

yağmaya devam etmiş. Sonraki gün de, daha sonraki gün de... Bir gün yağmasa ertesi

gün mutlaka yağıyormuş. Tıpkı Yağmurdan önceki gibi koyu gri bulutlar toplanıyor, kimi

zaman şimşekler çakıyor, ama yağmur yerine para yağıyormuş yere. Sonbahar yağmur

mevsimi olduğundan, insanlar para yağmurunun böyle devam edeceğine ikna olunca,

rahatlamışlar.

Bu arada, bazı problemler baş göstermiş. İşçiler fabrikaları terk etmiş, memurlar

devlet dairelerine gitmez, iş adamları da işlerine bakmaz olmuş. Kimsenin “geçim” veya

“daha fazla para” derdi kalmadığından, çalışmaya da gerek duymamışlar. Bu durum,

kısa süre içinde alışverişi ve diğer hizmetleri kötü yönde etkilemiş. Ama ülkelerin

parlamentoları devreye girip yasalar çıkartmış ve herkesin eskiden yaptığı işi belli

bir ölçüde de olsa devam ettirmesi mecburi kılınmış.

İnsanlar “Sen çalışmazsan, ben çalışmazsam, hep beraber hayattan nasıl zevk

alabiliriz ki?” diyerek haklı bulmuşlar bu yasaları ve mecburiyeti.

“Herkes çalışınca sistem yürüyecek ve eskiden hayal ettiğimiz şeylere kolayca

kavuşabileceğiz. Böylece hepimiz mutlu olacağız.”

Haftalar, aylar böyle geçmiş. Paranın düzenli olarak böyle yağdığını gören

kimileri:

“Bak gördün mü? Tabiat kanunları nasıl da değişti! Bulutlar eskiden yağmur

yağdırırdı, şimdi para yağdırıyorlar. Demek ki, bu da tabiatın yeni bir kanunu haline

geldi” demişler.

Ancak, bu sahte cennetin içine bir haber bomba gibi düşmüş. Hemen hemen aynı

günlerde, bütün ülkelerin televizyonunda şu haber yayınlanmış:

“Sayın seyirciler, bakanlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre, ülkemizin ve bütün

dünyanın gıda stokları tükenmek üzeredir. Yetkililer, halkımızın bundan sonra temel

gıda maddelerini daha idareli tüketmelerini istemektedir.”

Aslında, yetkililer haftalar öncesinden un, şeker, yağ, kuru bakliyat vs. gibi

gıdaların gittikçe azaldığının farkındaymış. Ama, büyük karışıklıklar ve izdihamlar

çıkar korkusuyla daha önce açıklayamamışlar. Buzhanelerdeki sebze ve meyve stokları da

günler öncesinden bitmiş aslında, ama insanlar yaşadığı para sarhoşluğundan bunu fark

etmemiş ve “Meyve yoksa tatlı yeriz” diyerek geçiştirmişler. Ancak, temel gıda

maddelerinin tükenme noktasına gelmesiyle kaç haftadır ne meyve ne de sebze

yiyemediklerini fark etmişler.

Aylardır bir damla bile yağmur yağmamasıymış bunun nedeni. Çiftçiler çorak

arazilere ne buğday, arpa, şeker pancarı veya pirinç yetiştirebiliyorlar; ne de sebze

ve meyve üretebiliyorlarmış.

“Sebze olmazsa et yeriz” diyecek olanlar da hüsrana uğramış, çünkü kaç aydır

otlaklara ve yaylalara bir damla bile yağmur düşmediğinden, dahası her tarafı

hayvanların yemesi mümkün olmayan kağıt parçaları kapladığından besi hayvanların

neredeyse tamamı açlıktan çoktan ölmüş.

Öte yandan, deniz suyu sürekli buharlaştığı ve buna karşılık hiç yağmur yağmadığı

için deniz suyu öylesine tuzlu hale gelmiş ki, balıklar yaşayamaz olmuş.

En korkuncu ise, yine yağmursuzluk nedeniyle, dünya üzerindeki tatlı su kaynakları

azalmaya başlamış. Bilim adamları, nehirleri ve gölleri besleyen yer altı

kaynaklarının kurumaya yüz tuttuğunu, mevcut tatlı su kaynaklarının ise su yüzeyini

kaplayan paralarla kirlendiğini ve kullanılamadığını haber veriyormuş.

Dünya yüzünü kaplayan tonlarca kağıt paranın neden olduğu çevre kirliliği de bir

başka problemmiş...

Ve kağıt paralar yağmaya devam etmiş gökten! Kimi zaman sağanak, kimi zaman

tane tane... Ne çare ki insanlar eskisi gibi sevinememiş. Kucak kucak toplayıp

evlerine taşımışlar. Aksine kederlenmişler. Gözlerini göğe çevirip acı acı

gülümseyebilmişler sadece.

“Keşke artık yağmur yağsa para yerine!” diye geçirmişler içlerinden. Yüreklere

açlık korkusu çöreklenmiş. Marketler teker teker kapanmış. Çoğu insanın evinde ancak

birkaç gün – o da azar azar yemek şartıyla – yetecek kadar gıda kalmış.

“Ne olurdu artık şu saçma sapan kağıtlar yerine birkaç damla yağmur yağsaydı!”

diyormuş insanlar birbirlerine.

Ama gökten para yağmaya devam etmiş.

Evinde biraz daha fazla un, pirinç, şeker gibi gıdalar bulunanlara, tonlarca para

teklif edenler çıkmış! Ama onlarda farkındaymış tekliflerinin anlamsızlığının. Paranın

“satın alma gücü” tam anlamıyla sıfıra inmiş. Daha bir-iki hafta önce odalar dolusu

parasıyla övünenler, şimdi başkalarından yarım kilo un dilenir hale gelmiş.

Bir ara ümit bağlanan bilim adamları çaresizliklerini ilân etmişler:

“Bilimin bu konuda elinden gelen birşey yok. Milyonlarca, milyarlarca insanı

besleyebilecek yapay gıda üretmemiz imkânsız.”

İnsanlar ellerini göğe açıp yalvarıyorlarmış artık:

“Allahım! Para istemiyoruz, yağmur istiyoruz, yiyecek istiyoruz, rahmetini

istiyoruz. Lütfen!”

İçten içe hissettiklerini artık yüksek sesle konuşmaya başlamışlar:

“Bütün bunlara para hırsımız neden oldu. İşte, Allah istediğimizden fazla fazla

gönderdi, ama bizi yağmurundan, rahmetinden mahrum etti. Şu halimize bakın” diyen

birisine yanındaki:

“Bunu hakkettik. Bir yağmur damlası için ne kadar şükretmemiz gerekiyormuş

aslında!” diye cevap veriyormuş. “Para olmadan değil, Onun rahmeti olmadan

yaşayamazmışız meğer.”

Birkaç gün sonra, tüm dünya yüzünde insanlar açlıktan kıvranmaya başlamış. Kimsenin
elinde ne un, ne şeker, ne pirinç, ne de başka bir gıda kalmamış. Ne katlardan, ne

yatlardan, ne de son model arabalardan konuşuyorlarmış artık:

“Şöyle zeytinyağlı bir dolma, yanında bir de ayran. Vallahi başka bir şey istemem!”

“Bir tabak patates kızartmasını canım nasıl çekiyor bilemezsin.”

Ertesi günde aynı sözlerin sahipleri kuru bir dilim ekmeğe razı olacak hale

gelmişler.

Dünyanın her tarafında, çocukları ve yaşlıları önlerine alarak yüksek tepelere

çıkmış insanlar. Toplu halde, Allah’tan kendilerini, hırslarını, nankörlüklerini

affetmesini istemişler. Ellerini açıp dua etmişler. Paranın değil rahmetin gücüne

inanacaklarına, nimetlerin parayla değil Onun rahmetiyle geldiğini unutmayacaklarına

söz vermişler. Samimi gözyaşları dökmüşler.

Tam o sırada, saatlerdir devam eden para yağmuru birden kesilmiş. Herkes, yağmur

yağacağını zannederek sevinmiş. Fakat yağmur yağmamış. Başları önlerinde, mahzun

ve kederli bir halde evlerine geri dönmüşler.

Ama ertesi sabah, nicedir duymaya hasret kaldıkları bir sesle uyanmışlar. Çatılara

“pıt pıt” diye düşen yağmur taneleriymiş bu. Herkes haykırmaya başlamış:

“Yağmur! Yağmur yağıyor. Ne büyük mucize!”

Yağmur yağmış, yağmış, yağmış. Anneler, babalar ve çocuklar sevinçle, mutlulukla

birbirlerine sarılmışlar.

“Teşekkür ederiz Allahım!” diye bağırmışlar. “Bizi rahmetinden mahrum etmediğin

için teşekkür ederiz.”

Dışarıya çıktıklarında kendilerini daha büyük bir sürpriz bekliyormuş. Daha düne

kadar kuru dalları göğe uzanan meyve ağaçları yemyeşil yapraklarla bezeliymiş ve

dallarında olgun meyveler asılıymış. Doyuncaya kadar yemişler ve birbirlerine ikram

etmişler. Hata şakalaşmışlar:

“Elindeki elma ne kadar büyük ve güzel. Kaç paraya aldın onu bakayım?” Sonra da

kahkahalarla gülmüşler ve şöyle demişler:

“Dünyanın bütün paraları bir araya gelse, tek bir elmayı satın almaya güç

yetiremez.”

Bu arada, daha önce yığdıkları paraları soracak olursanız, onlar çoktan yağmur suyu
olup nehirlere karışıp gitmişler. Arkalarında sadece buruk bir ıslaklık kalmış.


Murat Çiftkaya - Ahirzaman Masalları - Zafer Yayınları
 

zerrin

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Tem 2006
Mesajlar
2,172
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İBRET (PARA HIRSI)

s.a. abim. çok güzel ibretlik bir hikaye.
Allah (c.c.) razı olsun...
 

m_muaz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Eki 2006
Mesajlar
7,359
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İBRET (PARA HIRSI)

ALLAH RAZI OLSUN.
 

tsunami

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2006
Mesajlar
4,691
Tepki puanı
15
Puanları
36
Yaş
39
RE: İBRET (PARA HIRSI)

s.a
allah c.c. razı olsun.aeo;)
 

tebessumd

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
25 Tem 2006
Mesajlar
1,010
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İBRET (PARA HIRSI)

EMEĞİNİZE SAĞLIK.ALLAH CC RAZI OLSUN.B)B)B)
 

-Esmani-

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Eki 2006
Mesajlar
2,169
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
Web Sitesi
islamtarihim.com
RE: İBRET (PARA HIRSI)

S.A
HİKAYE ESKİLERDEN BAHSEDİYOR GÖRÜNÜŞTE AMA GÜNÜMÜZE NE KADARDA BENZİYOR.GÜN GELİPTE GÖKTEN PARA YAĞARSA ŞAŞIRMAMAK GEREKLİ.PARA HIRSI İLİKLERİMİZE İŞLEMİŞ AMA BİR DAMLA YAĞMURU SATIN ALABİLMEK,PARAYLA DEĞER BİÇMEK NE MÜMKÜN.
BEN SADECE SİZLERLE PAYLAŞTIM ESERİN SAHİBİNDEN ALLAH RAZI OLSUN.
SELAM VE MUHABBETLE...B)B)B)
 

makinaci06

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Kas 2006
Mesajlar
966
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: İBRET (PARA HIRSI)

ABİ O NE YAA OKU OKU BİTMİYO.GERÇEKTEN İBRETLİK Bİ HİKAYE.ALLAH RAZI OLSUN.
 

erdal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Nis 2006
Mesajlar
3,212
Tepki puanı
1
Puanları
38
RE: İBRET (PARA HIRSI)

GÖZLERİM YORULDU ....AMA İBRET ALINACAK HUSUSLARI İÇERİYOR..
ALLAH RAZI OLSUN ...ELLERİNE SAĞLIK.. selam ve dua ile........
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt