İBNİ ABiDİN kimdir
Şam´da yetişen âlimlerin en büyüklerinden velî. Osmanlıların en meşhûr fıkıh âlimlerinden olan İbn-i Âbidîn´in ismi Seyyid Muhammed Emîn bin Ömer bin Abdülazîz´dir. 1784 (H.1198) senesinde Şam´da doğdu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sohbeti ile şereflenerek kemâle geldi.İbn-i Âbidîn küçük yaşta Kur´ân-ı kerîmi ezberledi. Bir müddet babası ile birlikte ticâretle meşgûl oldu. Bu sırada bir taraftan da Kur´ân-ı kerîmi okumaya devâm ediyordu. Bir gün dükkânlarının önünde Kur´ân-ı kerîm okurken oradan geçen biri; "Burada bu şekilde Kur´ân-ı kerîm okuman uygun değildir. Hem okumanı düzelt." dedi. Bunun üzerine babasından izin alarak o zaman Şam´daki meşhûr kırâat âlimlerinden Şeyh-ül-Kurrâ Saîd-ül-Hamevî´ye gitti. Ondan tecvîd ilmine dâir Meydâniyye Cezeriyye ve Şâtibiyye kitaplarını okudu ve ezberledi. Kur´ân-ı kerîmin doğru ve tam okunmasını bildiren kırâat ilmini iyice öğrendikten sonra sarf nahiv ve Şâfiî fıkhını öğrendi. Bu ilimlere dâir ana metinleri de ezberledi.Bundan sonra o zamânın en meşhûr âlimlerinden olan Seyyid Muhammed Şâkir Sâlimî´nin derslerine devâm etti. Fen ve sosyal ilimlerin yanısıra tefsîr hadîs ve fıkıh ilimlerini de öğrendi. Hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´nin tavsiyesi üzerine Hanefî mezhebine geçti. Daha on yedi yaşındayken fıkıh kitapları üzerine hâşiye ve şerhlerle açıklama ve îzâhlar yaptı. Kıymetli eserler yazmaya başladı.Hadîs ilminde de Şam´da bulunan muhaddis Kuzberî´den icâzet diploma aldı. İlimde o kadar yükseldi ki daha hocaları hayattayken büyük bir şöhrete kavuştu.
İbn-i Âbidîn zâhir ilimlerini öğrendikten sonra kelâm ve tasavvuf ilimlerini de zamânın en büyük âlimi ve tasavvuf ehli Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´den öğrendi. Onun sohbeti ile şereflenerek kemâle geldi. İbn-i Âbidîn´in ilimdeki üstün derecesini ahlâkını ve hizmetlerini oğlu Alâeddîn Muhammed şöyle anlattı: "Babam uzun boylu heybetli ve vakârlı idi. Yüzünde nûr parlardı. Vaktini devamlı ilim öğretmek ve talebe yetiştirmekle ibâdet ve tâatla geçirirdi. Geceleri devamlı kitap yazar az uyurdu. Gündüzleri ders okutur ve sorulan sorulara cevap (fetvâ) verirdi. Ramazanda her gece hatim okur ve göz yaşı dökerdi. İnsanlara faydalı olmak husûsunda çok titiz davranır hiç abdestsiz durmaz ve vaktini boşa geçirmezdi."İbn-i Âbidîn hazretlerinin dîne uymaktaki hâlleri meşhûrdur. Haram mekruh ve şüphelilerden kesinlikle uzak durur mübahları çok az kullanır ibâdetlerinde sünnetlere müstehaplara edeplere uymakta son derece titiz davranırdı. Beş vakit namazda tahiyyâtı okurken Resûlullah efendimizi baş gözü ile görürdü. Göremediği zaman o namazı yeniden kılardı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´nin kıymetli talebelerinden olan İbn-i Âbidîn ondan ders aldığı sıralarda bir gece rüyâda Resûlullah efendimizin üçüncü halîfesi hazret-i Osman´ın vefât ettiğini ve Câmi-i Emevî´de namazını kendisinin kıldırdığını gördü. Sabahleyin derse gidip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine bu rüyâyı olduğu gibi anlatınca o da; "Senin rüyânın tâbiri Allahü teâlâ bilir ki şöyledir: "Ben yakında vefât ederim sen benim cenâze namazımı Câmi-i Emevî´de kıldırırsın. Çünkü ben hazret-i Osman´ın torunlarındanım." buyurdu. Aradan birkaç gün geçince Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tâûn vebâ hastalığından şehîd olarak vefât etti. Namazını İbn-i Âbidîn kıldırdı.İbn-i Âbidîn hazretleri fakirlere pekçok sadaka verir akrabâsını ziyâret eder annesine babasına çok iyilik ve hürmet ederdi.Onun meclisinde boş söz konuşulmazdı. Şam´da ve diğer şehirlerdeki şer´î mahkemelerde ihtilaflı hüküm verilse derhal ona mürâcaat olunarak düzeltilirdi. En mühim ve zor meseleler ona sorulurdu. İhtilaflı bir şey hakkında ona mürâcaat edilmeden hüküm verilmezdi. İlim kitapları üzerine kendi güzel yazısıyla öyle açıklamalar kordu ki böylece en zor meseleler kolaylıkla anlaşılırdı. Kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları güzel bir üslupla yazardı. Birçok talebe yetiştirip icâzet diploma vermiştir.İbn-i Âbidîn fıkıh âlimlerinin yedinci tabakasındandır. Yâni önceki tabakalarda bulunan fıkıh âlimlerinden doğru olarak nakil yapanlar derecesindedir.İbn-i Âbidîn 1836 (H.1252) senesinde elli dört yaşında Şam´da vefât etti. Vefât haberini duyan müslümanlar böyle büyük bir âlimi kaybetmelerinden dolayı çok üzülüp göz yaşı döktüler. Cenâzesine gelenler görülmemiş bir kalabalık teşkil etti. Cenâze namazı Sinân Paşa Câmiinde kılındıktan sonra Şam´da "Bâb-üs-sagîr" denilen yerdeki kabristana götürüldü. Vefâtından yirmi gün önce hocalarının ve büyük zâtların kabirlerinin yanında kendisi için kazdırmış olduğu kabre defnedildi.
İbn-i Abidîn´in en meşhûr eseri Redd-ül-Muhtâr´dır. Bilhassa bu eseriyle tanınmıştır. Bu eseri Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlisi ve en faydalısıdır. Fukahâ (fıkıh âlimleri) tarafından üzerinde söz edilmiş her meselenin hülâsası bütün İslâm âlimlerinin kabûl ve takdir ettiği bir şekilde bu kitapta toplanmıştır. Hanefî mezhebinde kendi zamânına kadar yazılmış fıkıh kitaplarının sanki bir özetidir.
Dört mezhebin inceliklerine vâkıf derin âlim kâmil velî Seyyid Abdülhakîm Efendi; "Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlisi en faydalısı İbn-i Âbidîn´dir. Her sözü delîl her hükmü senettir..." buyurdu.İbn-i Âbidîn buyurdu ki:"Âdem aleyhisselâmdan beri her dinde bir vakit namaz vardı. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak bize farz edildi. Namaz kılmak îmânın şartı değil ise de namazın farz olduğuna inanmak îmânın şartıdır. Namaz duâ demektir. Dînin emrettiği bildiğimiz ibâdete namaz "salat" ismi verilmiştir. Mükellef olan yâni âkil ve bâliğ olan her müslümanın her gün beş vakit namazı kılması "Farz-ı ayn"dır. Farz olduğu Kur´ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir. Mîrâc gecesinde beş vakit namaz emrolundu. Mîrâc hicretten bir yıl önce Receb ayının yirmi yedinci gecesinde vukû buldu. Mîrâcdan önce yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.""Kur´ân-ı kerîm Kadir gecesinde inmeğe başlamış ve hepsinin inmesi yirmi üç sene sürmüştür. Tevrât İncil ve bütün kitaplar ve sahifeler ise hepsi birden bir defâda inmişti. Hepsi insan sözüne benziyordu ve lafzları mûcize değildi. Onun için çabuk bozuldu değiştirildiler. Kur´ân-ı kerîm ise Muhammed aleyhisselâmın mûcizelerinin de en büyüğüdür ve insan sözüne benzememektedir.
Şam´da yetişen âlimlerin en büyüklerinden velî. Osmanlıların en meşhûr fıkıh âlimlerinden olan İbn-i Âbidîn´in ismi Seyyid Muhammed Emîn bin Ömer bin Abdülazîz´dir. 1784 (H.1198) senesinde Şam´da doğdu. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerinin sohbeti ile şereflenerek kemâle geldi.İbn-i Âbidîn küçük yaşta Kur´ân-ı kerîmi ezberledi. Bir müddet babası ile birlikte ticâretle meşgûl oldu. Bu sırada bir taraftan da Kur´ân-ı kerîmi okumaya devâm ediyordu. Bir gün dükkânlarının önünde Kur´ân-ı kerîm okurken oradan geçen biri; "Burada bu şekilde Kur´ân-ı kerîm okuman uygun değildir. Hem okumanı düzelt." dedi. Bunun üzerine babasından izin alarak o zaman Şam´daki meşhûr kırâat âlimlerinden Şeyh-ül-Kurrâ Saîd-ül-Hamevî´ye gitti. Ondan tecvîd ilmine dâir Meydâniyye Cezeriyye ve Şâtibiyye kitaplarını okudu ve ezberledi. Kur´ân-ı kerîmin doğru ve tam okunmasını bildiren kırâat ilmini iyice öğrendikten sonra sarf nahiv ve Şâfiî fıkhını öğrendi. Bu ilimlere dâir ana metinleri de ezberledi.Bundan sonra o zamânın en meşhûr âlimlerinden olan Seyyid Muhammed Şâkir Sâlimî´nin derslerine devâm etti. Fen ve sosyal ilimlerin yanısıra tefsîr hadîs ve fıkıh ilimlerini de öğrendi. Hocası Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´nin tavsiyesi üzerine Hanefî mezhebine geçti. Daha on yedi yaşındayken fıkıh kitapları üzerine hâşiye ve şerhlerle açıklama ve îzâhlar yaptı. Kıymetli eserler yazmaya başladı.Hadîs ilminde de Şam´da bulunan muhaddis Kuzberî´den icâzet diploma aldı. İlimde o kadar yükseldi ki daha hocaları hayattayken büyük bir şöhrete kavuştu.
İbn-i Âbidîn zâhir ilimlerini öğrendikten sonra kelâm ve tasavvuf ilimlerini de zamânın en büyük âlimi ve tasavvuf ehli Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´den öğrendi. Onun sohbeti ile şereflenerek kemâle geldi. İbn-i Âbidîn´in ilimdeki üstün derecesini ahlâkını ve hizmetlerini oğlu Alâeddîn Muhammed şöyle anlattı: "Babam uzun boylu heybetli ve vakârlı idi. Yüzünde nûr parlardı. Vaktini devamlı ilim öğretmek ve talebe yetiştirmekle ibâdet ve tâatla geçirirdi. Geceleri devamlı kitap yazar az uyurdu. Gündüzleri ders okutur ve sorulan sorulara cevap (fetvâ) verirdi. Ramazanda her gece hatim okur ve göz yaşı dökerdi. İnsanlara faydalı olmak husûsunda çok titiz davranır hiç abdestsiz durmaz ve vaktini boşa geçirmezdi."İbn-i Âbidîn hazretlerinin dîne uymaktaki hâlleri meşhûrdur. Haram mekruh ve şüphelilerden kesinlikle uzak durur mübahları çok az kullanır ibâdetlerinde sünnetlere müstehaplara edeplere uymakta son derece titiz davranırdı. Beş vakit namazda tahiyyâtı okurken Resûlullah efendimizi baş gözü ile görürdü. Göremediği zaman o namazı yeniden kılardı. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî´nin kıymetli talebelerinden olan İbn-i Âbidîn ondan ders aldığı sıralarda bir gece rüyâda Resûlullah efendimizin üçüncü halîfesi hazret-i Osman´ın vefât ettiğini ve Câmi-i Emevî´de namazını kendisinin kıldırdığını gördü. Sabahleyin derse gidip Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî hazretlerine bu rüyâyı olduğu gibi anlatınca o da; "Senin rüyânın tâbiri Allahü teâlâ bilir ki şöyledir: "Ben yakında vefât ederim sen benim cenâze namazımı Câmi-i Emevî´de kıldırırsın. Çünkü ben hazret-i Osman´ın torunlarındanım." buyurdu. Aradan birkaç gün geçince Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî tâûn vebâ hastalığından şehîd olarak vefât etti. Namazını İbn-i Âbidîn kıldırdı.İbn-i Âbidîn hazretleri fakirlere pekçok sadaka verir akrabâsını ziyâret eder annesine babasına çok iyilik ve hürmet ederdi.Onun meclisinde boş söz konuşulmazdı. Şam´da ve diğer şehirlerdeki şer´î mahkemelerde ihtilaflı hüküm verilse derhal ona mürâcaat olunarak düzeltilirdi. En mühim ve zor meseleler ona sorulurdu. İhtilaflı bir şey hakkında ona mürâcaat edilmeden hüküm verilmezdi. İlim kitapları üzerine kendi güzel yazısıyla öyle açıklamalar kordu ki böylece en zor meseleler kolaylıkla anlaşılırdı. Kendisine sorulan sorulara verdiği cevapları güzel bir üslupla yazardı. Birçok talebe yetiştirip icâzet diploma vermiştir.İbn-i Âbidîn fıkıh âlimlerinin yedinci tabakasındandır. Yâni önceki tabakalarda bulunan fıkıh âlimlerinden doğru olarak nakil yapanlar derecesindedir.İbn-i Âbidîn 1836 (H.1252) senesinde elli dört yaşında Şam´da vefât etti. Vefât haberini duyan müslümanlar böyle büyük bir âlimi kaybetmelerinden dolayı çok üzülüp göz yaşı döktüler. Cenâzesine gelenler görülmemiş bir kalabalık teşkil etti. Cenâze namazı Sinân Paşa Câmiinde kılındıktan sonra Şam´da "Bâb-üs-sagîr" denilen yerdeki kabristana götürüldü. Vefâtından yirmi gün önce hocalarının ve büyük zâtların kabirlerinin yanında kendisi için kazdırmış olduğu kabre defnedildi.
İbn-i Abidîn´in en meşhûr eseri Redd-ül-Muhtâr´dır. Bilhassa bu eseriyle tanınmıştır. Bu eseri Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlisi ve en faydalısıdır. Fukahâ (fıkıh âlimleri) tarafından üzerinde söz edilmiş her meselenin hülâsası bütün İslâm âlimlerinin kabûl ve takdir ettiği bir şekilde bu kitapta toplanmıştır. Hanefî mezhebinde kendi zamânına kadar yazılmış fıkıh kitaplarının sanki bir özetidir.
Dört mezhebin inceliklerine vâkıf derin âlim kâmil velî Seyyid Abdülhakîm Efendi; "Hanefî mezhebindeki fıkıh kitaplarının en kıymetlisi en faydalısı İbn-i Âbidîn´dir. Her sözü delîl her hükmü senettir..." buyurdu.İbn-i Âbidîn buyurdu ki:"Âdem aleyhisselâmdan beri her dinde bir vakit namaz vardı. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak bize farz edildi. Namaz kılmak îmânın şartı değil ise de namazın farz olduğuna inanmak îmânın şartıdır. Namaz duâ demektir. Dînin emrettiği bildiğimiz ibâdete namaz "salat" ismi verilmiştir. Mükellef olan yâni âkil ve bâliğ olan her müslümanın her gün beş vakit namazı kılması "Farz-ı ayn"dır. Farz olduğu Kur´ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir. Mîrâc gecesinde beş vakit namaz emrolundu. Mîrâc hicretten bir yıl önce Receb ayının yirmi yedinci gecesinde vukû buldu. Mîrâcdan önce yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.""Kur´ân-ı kerîm Kadir gecesinde inmeğe başlamış ve hepsinin inmesi yirmi üç sene sürmüştür. Tevrât İncil ve bütün kitaplar ve sahifeler ise hepsi birden bir defâda inmişti. Hepsi insan sözüne benziyordu ve lafzları mûcize değildi. Onun için çabuk bozuldu değiştirildiler. Kur´ân-ı kerîm ise Muhammed aleyhisselâmın mûcizelerinin de en büyüğüdür ve insan sözüne benzememektedir.