ferahhfeza
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 18 Ağu 2007
- Mesajlar
- 10,922
- Tepki puanı
- 8
- Puanları
- 0
- Yaş
- 47
- Web Sitesi
- ferahhfeza.blogcu.com
İblis'in tekmesi
Toprak buyruğu işitir işitmez ayağa kalktı. Kudretin eline koştu bütün bereketiyle. Şekillendi balçık. Çamurdan eller, ayaklar, omuzlar; çamurdan dudaklar, gözler, kulaklar...
"Ahsen-i takvîm" için kırk gece ruhunu bekledi Âdem Cennet'te. Fakat ruhundan önce melekler geldi yanına. Geldiler ve ruhsuz bedenini görünce korktular; işte insan! Bilmediklerini bilenin iradesiyle karşılarında. İblis de korktu Âdem'den, durmadı fakat. Etrafında dolaşmaya başladı, "Sen büyük bir iş için yaratılmışsındır," diye soluklanarak. Kesilerek soluğu hasetten. Duramadı, kudurmuştu yangın, yaratılsa da ateşten. Dişlerini geçirmişti ateş ateşe. Duramadı ve bütün gücüyle bir tekme attı insana. İblis'in tekmesiyle çınladı insan. Bir testi gibi çınladı tepeden tırnağa. Çınlayan sesine karıştı şeytanın sesi: "Bir testi gibi ses vermek için değilsin burada. Biliyorum, ne için yaratıldıysan onun için varsın!" Sonra döndü meleklere, "Bu, size üstün tutulacak olursa, ne yaparsınız siz?" Melekler, "Biz Rabbimize itaat ederiz," dediler. İblis sarsıldı ve can çekişen bir çığlık bıraktı evrene: "Ateşten üstün tutulursa çamur, isyan ederim ben!" İblis cini haset yüzünden İblis oldu. Melekler hasetten korundukları için melek kaldılar.
Ve Allah ruh üfledi Âdem'e. Başından girdi ruh, aydınlandı tünel, bedeni kanla doldu. Henüz tamamlamadan ruh yolculuğunu, henüz göbeğindeyken nefes, doğrulmaya çalıştı yerinden hayretle, yetmese de gücü. Nefesini tuttu kâinat. "İnsan çok aceleci yaratılmıştır!" (Enbiya, 37) buydu. Acelesi vardı insanın. Doğrulmalıydı ki çocuklarına kavuşsun. Doğrulmalıydı ki, yarışsın Âdem'in çocukları. O da ne, çizgiyi geçti, kardeşini öldürmeye çalışıyor Kâbil. "Seni elbette öldüreceğim!" diye bağırıyor yürürken üzerine. Öldürmek istiyor, çünkü üstün tutuldu kurbanı. Çünkü kıyasladı kendini Habil'le, tutuşturdu tahtını haset. Mukayese yapmasaydı doğmayacaktı. İlk cinayeti kör bir ebe doğurttu. Mukayese yapmasaydı ölmeyecekti Habil. Bir kurban yerine başka bir kurban! Mukayese yapmasaydı terbiye edilmeyecekti kargayla. İblis tekme atamayacaktı cana. "Bir karga kadar olamadım!" diye inlemeyecekti kıskanç. "Andolsun, eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbinden korkarım./ Ben isterim ki sen benim günahımı da, senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur. / Nefsi, onu kardeşini öldürmeye çağırdı, (o da nefsine uyarak) onu öldürdü, ziyana uğrayanlardan oldu." (Mâide, 28-30) Gıpta etseydi oysa kurtulacaktı hüsrandan. Aynı nimete kendisinin de sahip olmasını istemesiydi "Gıpta". Halbuki "Haset" bir eşkıyaydı yolları kesen. Nimeti çalmaya çalışan kardeşinden. Bu yüzden söylüyor belki el-Ezherî, "Hased"in "Hasdel"den geldiğini sözlüğünde. Devenin cildine yapışan bir kurtçuk "Hasdel" kanını emen. "Haset" de kalbe yapışıp emiyor ruhu, çürütene kadar âdemi. Deve yaşamaya devam etti emilse de kanı. Nefes alabildi mi bir kez rahatça. Hasetle yaşayabildi mi insan! İblis, ateşler yakıyor düşlerde. Kuruntularımızın küllerini karıştırıyor hayalden maşasıyla. Başkalarının yükselişini alçalışımız olarak satmaya çalışıyor bize. Ballarını kovanlarından çalıp kaşık kaşık sunuyor dudaklarımıza. Fakat neden dilimiz tatlı değil? Neden yeşil dudaklarımız? Duyguların en tedirgininin kafesini mi açtı yoksa. Dirençsiz ruhlarımızı önüne mi attı evcilleştirdiği hayvanın. Fıtrat saatini ters yönde işletebilmek için kadranın kuyusuna mı indi? Yılanlar mı devşirdi o kuyudan? Karanlığın kapağını açıp, Ovidius'a şu mısraları mı yazdırdı: "Bir meşaleyi, başka bir meşalenin ışığıyla tutuşturmayı engelleyen ne?/ Durmadan verebilirler, diptekiler asla azalmaz." Evet azalmıyor, çoğalıyor kalabalık. Cüzdanlarını açıp kapıyorlar, açıp kapatırken kepenkleri. Yardım istiyor İblis müşterilerinden, alevli tezgâhının önünde. Bir an önce sıra gelsin herkese. Herkes dağlasın dostunun gözlerini. Kör olan elini İblis'e uzatıyor; kârlı ticaret. İflas etti İblis. Dayanaklarını kaybetti bir bir. Ümitsizliğe kapıldı. Cevapları tükendi. Ucuzlattı mallarını bu yüzden. Yığın yığın bastonlar, tıkırtılarını damarlarımıza bırakabilmek için itişiyor tezgâhta. İlk hangisi dokunacak ele? İlk hangisi yol gösterecek? Yetişin! İblis baston satıyor, taksiti ölünce biten. Hatta devam eden öldükten sonra. Kârlı alış veriş! Öldükten sonra da ödeyebiliyorsun borcunu!
A.ALİ URAL ...
Toprak buyruğu işitir işitmez ayağa kalktı. Kudretin eline koştu bütün bereketiyle. Şekillendi balçık. Çamurdan eller, ayaklar, omuzlar; çamurdan dudaklar, gözler, kulaklar...
"Ahsen-i takvîm" için kırk gece ruhunu bekledi Âdem Cennet'te. Fakat ruhundan önce melekler geldi yanına. Geldiler ve ruhsuz bedenini görünce korktular; işte insan! Bilmediklerini bilenin iradesiyle karşılarında. İblis de korktu Âdem'den, durmadı fakat. Etrafında dolaşmaya başladı, "Sen büyük bir iş için yaratılmışsındır," diye soluklanarak. Kesilerek soluğu hasetten. Duramadı, kudurmuştu yangın, yaratılsa da ateşten. Dişlerini geçirmişti ateş ateşe. Duramadı ve bütün gücüyle bir tekme attı insana. İblis'in tekmesiyle çınladı insan. Bir testi gibi çınladı tepeden tırnağa. Çınlayan sesine karıştı şeytanın sesi: "Bir testi gibi ses vermek için değilsin burada. Biliyorum, ne için yaratıldıysan onun için varsın!" Sonra döndü meleklere, "Bu, size üstün tutulacak olursa, ne yaparsınız siz?" Melekler, "Biz Rabbimize itaat ederiz," dediler. İblis sarsıldı ve can çekişen bir çığlık bıraktı evrene: "Ateşten üstün tutulursa çamur, isyan ederim ben!" İblis cini haset yüzünden İblis oldu. Melekler hasetten korundukları için melek kaldılar.
Ve Allah ruh üfledi Âdem'e. Başından girdi ruh, aydınlandı tünel, bedeni kanla doldu. Henüz tamamlamadan ruh yolculuğunu, henüz göbeğindeyken nefes, doğrulmaya çalıştı yerinden hayretle, yetmese de gücü. Nefesini tuttu kâinat. "İnsan çok aceleci yaratılmıştır!" (Enbiya, 37) buydu. Acelesi vardı insanın. Doğrulmalıydı ki çocuklarına kavuşsun. Doğrulmalıydı ki, yarışsın Âdem'in çocukları. O da ne, çizgiyi geçti, kardeşini öldürmeye çalışıyor Kâbil. "Seni elbette öldüreceğim!" diye bağırıyor yürürken üzerine. Öldürmek istiyor, çünkü üstün tutuldu kurbanı. Çünkü kıyasladı kendini Habil'le, tutuşturdu tahtını haset. Mukayese yapmasaydı doğmayacaktı. İlk cinayeti kör bir ebe doğurttu. Mukayese yapmasaydı ölmeyecekti Habil. Bir kurban yerine başka bir kurban! Mukayese yapmasaydı terbiye edilmeyecekti kargayla. İblis tekme atamayacaktı cana. "Bir karga kadar olamadım!" diye inlemeyecekti kıskanç. "Andolsun, eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbinden korkarım./ Ben isterim ki sen benim günahımı da, senin günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur. / Nefsi, onu kardeşini öldürmeye çağırdı, (o da nefsine uyarak) onu öldürdü, ziyana uğrayanlardan oldu." (Mâide, 28-30) Gıpta etseydi oysa kurtulacaktı hüsrandan. Aynı nimete kendisinin de sahip olmasını istemesiydi "Gıpta". Halbuki "Haset" bir eşkıyaydı yolları kesen. Nimeti çalmaya çalışan kardeşinden. Bu yüzden söylüyor belki el-Ezherî, "Hased"in "Hasdel"den geldiğini sözlüğünde. Devenin cildine yapışan bir kurtçuk "Hasdel" kanını emen. "Haset" de kalbe yapışıp emiyor ruhu, çürütene kadar âdemi. Deve yaşamaya devam etti emilse de kanı. Nefes alabildi mi bir kez rahatça. Hasetle yaşayabildi mi insan! İblis, ateşler yakıyor düşlerde. Kuruntularımızın küllerini karıştırıyor hayalden maşasıyla. Başkalarının yükselişini alçalışımız olarak satmaya çalışıyor bize. Ballarını kovanlarından çalıp kaşık kaşık sunuyor dudaklarımıza. Fakat neden dilimiz tatlı değil? Neden yeşil dudaklarımız? Duyguların en tedirgininin kafesini mi açtı yoksa. Dirençsiz ruhlarımızı önüne mi attı evcilleştirdiği hayvanın. Fıtrat saatini ters yönde işletebilmek için kadranın kuyusuna mı indi? Yılanlar mı devşirdi o kuyudan? Karanlığın kapağını açıp, Ovidius'a şu mısraları mı yazdırdı: "Bir meşaleyi, başka bir meşalenin ışığıyla tutuşturmayı engelleyen ne?/ Durmadan verebilirler, diptekiler asla azalmaz." Evet azalmıyor, çoğalıyor kalabalık. Cüzdanlarını açıp kapıyorlar, açıp kapatırken kepenkleri. Yardım istiyor İblis müşterilerinden, alevli tezgâhının önünde. Bir an önce sıra gelsin herkese. Herkes dağlasın dostunun gözlerini. Kör olan elini İblis'e uzatıyor; kârlı ticaret. İflas etti İblis. Dayanaklarını kaybetti bir bir. Ümitsizliğe kapıldı. Cevapları tükendi. Ucuzlattı mallarını bu yüzden. Yığın yığın bastonlar, tıkırtılarını damarlarımıza bırakabilmek için itişiyor tezgâhta. İlk hangisi dokunacak ele? İlk hangisi yol gösterecek? Yetişin! İblis baston satıyor, taksiti ölünce biten. Hatta devam eden öldükten sonra. Kârlı alış veriş! Öldükten sonra da ödeyebiliyorsun borcunu!
A.ALİ URAL ...