abdulkerim
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 27 Ağu 2006
- Mesajlar
- 6
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
İbadet Kavramı
Aladdin PALEVİ
İbadet kelimesi, "abede" fiilinin mastarı olup "itaat etmek, boyun eğmek, tevazu göstermek, bağlanmak ve hizmet etmek" anlamlarına gelir. İbadet kelimesinin türediği "abd" kökü, şu anlamlara gelir:
a- Hürün karşıtı olan köle,
b- Boyun eğmek ve itaat etmek,
c- Kulluk etmek, ilah tanımak, tapmak,
d- Bir şeye bağlanıp, ondan ayrılmamak.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere ibadet kelimesinin ifade ettiği esas manalar; "kişinin yüksek ve üstün birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, kendi hürriyetinden feragat ederek onun karşısında her türlü isyanı terk etmesi, tam bir bağlılıkla ona boyun eğmesidir." İşte bu durum, kulluk ve itaattir. İbadet, itaat etmenin bir çeşididir. Bu itaata müstahak olan da, hiç şüphesiz gerçek ma'bud olan Allah'tır. Çok ibadet edene âbid; kendisine ibadet edilene de ma'bud denir.
Dinî bir terim olarak ibadetin genel anlamdaki tanımı şudur: "Yapılması sevap olan, Allah'a yakınlık ifade eden, yalnız O'nun emirlerini yerine getirmiş olmak ve rızasını kazanmak niyetiyle yapılan, her türlü harekete ibadet denir."
Kur’anî kavramların içerisinde en önemlilerinden bir tanesi de hiç şüphesiz ibadet kavramıdır. Zira ancak ve ancak Allah’a ibadet etmek insanın temelde yaratılış gayesidir. Nitekim Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51 Zariyat/56)
Bu önemine binaen ibadet kavramı Kur’an’ı Kerim’de isim, fiil ve mastar şeklinde 256 defa geçmektedir. Bununla beraber ne üzücüdür ki, ibadet kavramı da tahrif edilen, içi boşaltılan kavramlar kervanına katılmıştır. Özellikle Mürcie akîdesinin günümüzde yaygınlaşmasından sonra ibadet denilince ilk akla gelen namaz, oruç, hacc gibi fiili ibadet türleri akla gelmekte, ibadet kavramı oldukça sınırlı bir alanda tutulmaktadır. Halbuki Kur’an’ı Kerim’de ibadet kavramının en önemli içeriklerinden bir tanesi de hiç şüphesiz itaat etmek, tevazu göstermek ve boyun eğmektir. Kur’an’ı Kerim’de ibadet kelimesinin itaat kelimesi ile eş anlamlı kullanıldığı bir çok ayet vardır. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey Adem oğulları, Ben size şeytana ibadet etmeyin, o size açık bir düşmandır, diye and vermedim mi?” (Yasin Suresi: 36/60)
Bu ayette Allahu Tealâ, dünyada şeytana ibadet yani itaat eden, şeytanın yolundan gidip ona tabii olan kimselere seslenmektedir. Bu ayete ilişkin Eb’ul Ala El’Mevdudi “Kur’an’a Göre Dört Terim” isimli muhteşem eserinde şöyle demektedir:
“Açıkça görülen şudur ki: Hiç kimse bu dünyada şeytanı ilah tanımaz. Bilakis, bütün gücüyle ona lanet eder ve onu kendisinden uzaklaştırmaya gayret eder. Bunun için Allahu Tealâ’nın kıyamet gününde insanoğluna yükleyeceği suç, dünya hayatında şeytana ibadet etmeleri değil, onun emrine itaat etmeleri, hükmüne tabii olmaları ve gösterdiği yollara da süratle koşmaları olacaktır.”
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Kesir şöyle demektedir:
“Bu ifade şeytana tabii olan insanoğlundan kafir olanlara şiddetli bir seslenmedir. Halbuki şeytan insanoğluna karşı çok açık bir düşmandır.”
Yine Kurtubi bu ayette geçen “ibadet etmeyin…” nehiy ifadesini çok açık bir şekilde itaat ile ilişkilendirmiştir:
“-Ey ademoğulları! Şeytana ibadet etmeyin- Yani bana isyanı gerektiren hususlarda ona itaat etmeyin-”
Bu konuda diğer bir ayet ise, Mü’minun Suresi’nde geçmektedir. Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
“Onun için: ‘Biz, kavimleri bize ibadet ederken, bizim gibi bu iki insana inanır mıyız?’ dediler.” (Mü’minun Suresi: 23/47)
Bilindiği üzere Firavun İsrailoğullarına karşı büyük bir zulümle muamele ediyordu. Allahu Tealâ Firavun’un İsrailoğullarına karşı bu zulmüne dair şöyle buyurmaktadır:
“Hem hatırlayın ki, bir zaman sizi Firavun'un ailesinden kurtardık. Size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor ve kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.” (Bakara Suresi: 2/49)
Bu şartlar altında İsrailoğulları’nın Firavun’a karşı sevgi beslemeleri, O’na kıyam ve secde etme şeklinde bir ibadet sunmalarını düşünmek mümkün değildir. Bilakis burada Firavun’un “…kavimleri bize ibadet ederken…” sözü, İsrailoğullarının isteyerek ya da istemeyerek itaatini ifade etmektedir. Nitekim İmam Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“-Biz kavimleri bize ibadet ederken…- Yani itaat ediyorlar, Firavun’a karşı zillet gösteriyorlar, emrini harfiyen yerine getiriyorlar, O’na boyun eğiyorlar. Araplar arasında hükümdara itaat eden herkes hakkında hükümdarın kulu sözü kullanılır.”
Aladdin PALEVİ
İbadet kelimesi, "abede" fiilinin mastarı olup "itaat etmek, boyun eğmek, tevazu göstermek, bağlanmak ve hizmet etmek" anlamlarına gelir. İbadet kelimesinin türediği "abd" kökü, şu anlamlara gelir:
a- Hürün karşıtı olan köle,
b- Boyun eğmek ve itaat etmek,
c- Kulluk etmek, ilah tanımak, tapmak,
d- Bir şeye bağlanıp, ondan ayrılmamak.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere ibadet kelimesinin ifade ettiği esas manalar; "kişinin yüksek ve üstün birine karşı baş eğmesi, itaat etmesi, kendi hürriyetinden feragat ederek onun karşısında her türlü isyanı terk etmesi, tam bir bağlılıkla ona boyun eğmesidir." İşte bu durum, kulluk ve itaattir. İbadet, itaat etmenin bir çeşididir. Bu itaata müstahak olan da, hiç şüphesiz gerçek ma'bud olan Allah'tır. Çok ibadet edene âbid; kendisine ibadet edilene de ma'bud denir.
Dinî bir terim olarak ibadetin genel anlamdaki tanımı şudur: "Yapılması sevap olan, Allah'a yakınlık ifade eden, yalnız O'nun emirlerini yerine getirmiş olmak ve rızasını kazanmak niyetiyle yapılan, her türlü harekete ibadet denir."
Kur’anî kavramların içerisinde en önemlilerinden bir tanesi de hiç şüphesiz ibadet kavramıdır. Zira ancak ve ancak Allah’a ibadet etmek insanın temelde yaratılış gayesidir. Nitekim Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51 Zariyat/56)
Bu önemine binaen ibadet kavramı Kur’an’ı Kerim’de isim, fiil ve mastar şeklinde 256 defa geçmektedir. Bununla beraber ne üzücüdür ki, ibadet kavramı da tahrif edilen, içi boşaltılan kavramlar kervanına katılmıştır. Özellikle Mürcie akîdesinin günümüzde yaygınlaşmasından sonra ibadet denilince ilk akla gelen namaz, oruç, hacc gibi fiili ibadet türleri akla gelmekte, ibadet kavramı oldukça sınırlı bir alanda tutulmaktadır. Halbuki Kur’an’ı Kerim’de ibadet kavramının en önemli içeriklerinden bir tanesi de hiç şüphesiz itaat etmek, tevazu göstermek ve boyun eğmektir. Kur’an’ı Kerim’de ibadet kelimesinin itaat kelimesi ile eş anlamlı kullanıldığı bir çok ayet vardır. Allahu Tealâ şöyle buyurmaktadır:
“Ey Adem oğulları, Ben size şeytana ibadet etmeyin, o size açık bir düşmandır, diye and vermedim mi?” (Yasin Suresi: 36/60)
Bu ayette Allahu Tealâ, dünyada şeytana ibadet yani itaat eden, şeytanın yolundan gidip ona tabii olan kimselere seslenmektedir. Bu ayete ilişkin Eb’ul Ala El’Mevdudi “Kur’an’a Göre Dört Terim” isimli muhteşem eserinde şöyle demektedir:
“Açıkça görülen şudur ki: Hiç kimse bu dünyada şeytanı ilah tanımaz. Bilakis, bütün gücüyle ona lanet eder ve onu kendisinden uzaklaştırmaya gayret eder. Bunun için Allahu Tealâ’nın kıyamet gününde insanoğluna yükleyeceği suç, dünya hayatında şeytana ibadet etmeleri değil, onun emrine itaat etmeleri, hükmüne tabii olmaları ve gösterdiği yollara da süratle koşmaları olacaktır.”
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Kesir şöyle demektedir:
“Bu ifade şeytana tabii olan insanoğlundan kafir olanlara şiddetli bir seslenmedir. Halbuki şeytan insanoğluna karşı çok açık bir düşmandır.”
Yine Kurtubi bu ayette geçen “ibadet etmeyin…” nehiy ifadesini çok açık bir şekilde itaat ile ilişkilendirmiştir:
“-Ey ademoğulları! Şeytana ibadet etmeyin- Yani bana isyanı gerektiren hususlarda ona itaat etmeyin-”
Bu konuda diğer bir ayet ise, Mü’minun Suresi’nde geçmektedir. Allahu Tealâ şöyle buyuruyor:
“Onun için: ‘Biz, kavimleri bize ibadet ederken, bizim gibi bu iki insana inanır mıyız?’ dediler.” (Mü’minun Suresi: 23/47)
Bilindiği üzere Firavun İsrailoğullarına karşı büyük bir zulümle muamele ediyordu. Allahu Tealâ Firavun’un İsrailoğullarına karşı bu zulmüne dair şöyle buyurmaktadır:
“Hem hatırlayın ki, bir zaman sizi Firavun'un ailesinden kurtardık. Size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor ve kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı.” (Bakara Suresi: 2/49)
Bu şartlar altında İsrailoğulları’nın Firavun’a karşı sevgi beslemeleri, O’na kıyam ve secde etme şeklinde bir ibadet sunmalarını düşünmek mümkün değildir. Bilakis burada Firavun’un “…kavimleri bize ibadet ederken…” sözü, İsrailoğullarının isteyerek ya da istemeyerek itaatini ifade etmektedir. Nitekim İmam Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle demektedir:
“-Biz kavimleri bize ibadet ederken…- Yani itaat ediyorlar, Firavun’a karşı zillet gösteriyorlar, emrini harfiyen yerine getiriyorlar, O’na boyun eğiyorlar. Araplar arasında hükümdara itaat eden herkes hakkında hükümdarın kulu sözü kullanılır.”