her keze merhaba
size hz.yusufun kıssasını anlatıcam
Hazreti Yakup, on iki oğlundan en küçüğü olan Yusuf aleyhisselâmı
ileride kendisine peygamberlik rütbesi verileceğini bildiği ve onda bu
sebeple üstün meziyetler gördüğü için daha çok seviyor ve ayrı bir alâka
gösteriyordu.
Bir gün Yusuf aleyhisselâm babasına dedi ki:
— Ey babacığım, ben rüyada on bir yıldız ile Güneş'i ve Ay'ı gördüm.
Gördüm onları ki, bana secde ediyorlar!
Yakub aleyhisselâm ise şöyle dedi:
— Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar.
Çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. Ve işte böyle rüyada gördüğün
gibi o yüksek ve parlak Semâ varlıklarının sana secde etmeleri misâline
benzer eşsiz bir seçiş ile Rabbin seni derleyip toplayıp ayırarak halkın
en şereflilerinin en yüksek makamında bulunan zatların üstünde parlak bir
makama getirecek. Yani rüya, istikbalin bir misâlini görmektir. O misâl
âleminde o büyük büyük yüksek cisimlerin sana secde eder halde görünmesi
temsil ve teşbih yoluyla şuna delâlet eder ki, ileride Rabbin sana
Peygamberlik verecek ve büyük büyük insanları senin emrinde kılacak,
onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana gelen ve meydana geliş
cihetiyle alâkası gizli bulunan sözlerin hadisedeki meallerini tâyin
etmek, rüya tabir eylemek veya vahiy ve ilâhî işaretlerin kolay
anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut onlardan ileride varacağı
hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse verecek ve binaenaleyh sen de
benim bu söylediklerimin hak olduğuna muttali olacaksın ve kesbî ilimle
değil vehbî ilimle böyle tâbirler tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana
hem Yakub Oğullarına nimetini tamamlayacak ki, daha önce iki atan ibrahim
ve Ishak'a tamamladığı gibi. Rabbin seni böylece peygamberliğe muvaffak
kılmış Dünya ve Ahiret'te tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şüphe
yok ki Rabbin bir Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da
bilir, olacağı da bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun için
kimin seçilmeye lâyık olduğunu da bilir.
İşte rüyanın kısaca tevili bu idi. Tafsilâtlı olarak tevili ise
ileride meydana gelecek hâdiselerdi.
Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi
Bünyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu on
kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf ile
Bünyamin'i kendilerinden adetâ kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi» diye
tâbir ederek onlardan bahsederlerdi.
Yusuf aleyhisselâmın üvey kardeşleri bir gün toplanıp dediler ki:
— Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise birbirimizi
çok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki yanılıyor. Yusuf'u
öldürün yahut bir yere atın ki, babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra
iyi bir kavim olasınız.
İçlerinden bir söz sahibi:
— Yusuf'u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri
onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın! dedi.
Bu teklifi uygun gören kardeşler, Yakub aleyhisselâm'a vardılar ve:
— Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu
bize güvenmiyorsunuz? Cidden biz onun için ricacıyız ki, yarın onu bizimle
beraber gönder, gezsin, oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz. Kendisine bir
şey olmaz! dediler.
Yakub aleyhisselâm:
— Beni, onu götürmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer
de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:
— Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu
kurt yerse, böyle bir şey oluverse, biz o durumda çok hüsran çekeriz, diye
cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselâmı beraberlerinde götürmeye babalarını
razı ettiler.
Bunun üzerine vaktâ ki, onu götürdüler ve kuyunun dibine koymaya karar
verdiler. Fakat âlemlerin sahibi Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselâma şöyle
vahyetti:
— Yemîn olsun ki, sen onlara hiç farkında değiller iken, bu işlerini
haber vereceksin!
Böylece kardeşleri Yusuf aleyhisselâmı kuyunun dibine bıraktılar ve
yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselâm'ın yanına geldiler,
dediler ki:
— Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın yanında
bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek
sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselâmın gömleğinin üzerinde yalan
bir kan getirmişlerdi.
Yakub aleyhisselâm:
— Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş. Artık
bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin bu
söylediklerinize karşı, diye söyledi.
Yusuf aleyhisselâm bu halde kuyu içerisinde beklerken, öteden bir
kafile gelmiş, kuyuya sucularını göndermişlerdi. Sucu geldi, kovasını
kuyunun içine saldı:
— A... Müjde, bu bir oğlan! diye bağırdı.
Kafile Yusuf aleyhisselâmı tuttular, ticaret için gizlediler. Sonunda
değersiz bir bahâ ile onu bir kaç dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz
davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi
Yani veziri İtfir idi. Kendisinin zürriyeti olmayıp zevcesi Züleyha
ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselâmı zevcesine getirip:
— Buna güzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlât
ediniriz kendisini, diye söyledi.
Yusuf aleyhisselâm kemal çağına erdiği zaman Allahü Teâlâ kendisine
hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, öyle erişti, derken hanesinde
bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip:
— Haydi seninim! dedi.
Yusuf aleyhisselâm ise bu teklif karşısında:
— Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana güzel baktı. Allah
korusun o iyiliğe karşı böyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah bulmaz.
Döşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kötülük, ihsana nankörlük zulümdür.
Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.
Yusuf aleyhisselâmın efendisinin hanımı Züleyha ise cidden ona
niyetini kurmuş, ona tamamen gönlünü vermiş, bütün gayretiyle ona
kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselâm da ona kasdedip gitmişti amma
Râbbinin âyetini görmeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat
etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi tabiatından
bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini yani bu işin
haram olduğunu, çirkinliğini bütün hakikatiyle o anda bile müşahede
ediyordu da kaçınıyordu. Yoksa bu helâl olsa idi, o da ona azmetmiş
gitmişti.
Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Züleyha Yusuf
aleyhisselâmın gömleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Züleyha'nın
beyine rastgeldiler ve Züleyha hemen:
— Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan,
veya elîm bir azâbdan başka nedir? diye suçu Yusuf aleyhisselâmın üzerine
atmaya kalkıştı.
Hazreti Yusuf bu itham karşısında:
— O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.
Hâdisenin böyle gelişmesinden sonra kimin suçlu olup olmadığı
araştırılmaya başlanınca, Züleyha'nın yakınlarından bir şahid de şöyle
şahidlik etti:
— Eğer Yusuf'un gömleği önden yırtılmış ise, Züleyha doğru söylüyor da
Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmış ise, Züleyha
yalan söylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.
Zira odadan önce Yusuf aleyhisselâm kaçmak istemiş, Züleyha ise onun
gömleğini arkadan tutarak çekiştirmiş ve çıkmasını önlemek istemiş idi. Bu
çekişme sırasında da gömlek yırtılmıştı.
Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselâmın gömleği arkasından yırtılmış:
— Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin
hileniz çok büyük. Yusuf, sakın bundan hiç bahsetme, sen de kadın,
günahına istiğfar et. Cidden sen büyük günahkârlardan oldun! diye söyledi.
size hz.yusufun kıssasını anlatıcam
Hazreti Yakup, on iki oğlundan en küçüğü olan Yusuf aleyhisselâmı
ileride kendisine peygamberlik rütbesi verileceğini bildiği ve onda bu
sebeple üstün meziyetler gördüğü için daha çok seviyor ve ayrı bir alâka
gösteriyordu.
Bir gün Yusuf aleyhisselâm babasına dedi ki:
— Ey babacığım, ben rüyada on bir yıldız ile Güneş'i ve Ay'ı gördüm.
Gördüm onları ki, bana secde ediyorlar!
Yakub aleyhisselâm ise şöyle dedi:
— Yavrum! Rüyanı kardeşlerine anlatma, sonra sana bir tuzak kurarlar.
Çünkü Şeytan insana belli bir düşmandır. Ve işte böyle rüyada gördüğün
gibi o yüksek ve parlak Semâ varlıklarının sana secde etmeleri misâline
benzer eşsiz bir seçiş ile Rabbin seni derleyip toplayıp ayırarak halkın
en şereflilerinin en yüksek makamında bulunan zatların üstünde parlak bir
makama getirecek. Yani rüya, istikbalin bir misâlini görmektir. O misâl
âleminde o büyük büyük yüksek cisimlerin sana secde eder halde görünmesi
temsil ve teşbih yoluyla şuna delâlet eder ki, ileride Rabbin sana
Peygamberlik verecek ve büyük büyük insanları senin emrinde kılacak,
onları sana boyun eğdirecek. Ve sana kişide meydana gelen ve meydana geliş
cihetiyle alâkası gizli bulunan sözlerin hadisedeki meallerini tâyin
etmek, rüya tabir eylemek veya vahiy ve ilâhî işaretlerin kolay
anlaşılmayan inceliklerini anlamak veyahut onlardan ileride varacağı
hakikati anlamak ilminden şanlı bir hisse verecek ve binaenaleyh sen de
benim bu söylediklerimin hak olduğuna muttali olacaksın ve kesbî ilimle
değil vehbî ilimle böyle tâbirler tefsirler yapıp şan alacaksın. Hem sana
hem Yakub Oğullarına nimetini tamamlayacak ki, daha önce iki atan ibrahim
ve Ishak'a tamamladığı gibi. Rabbin seni böylece peygamberliğe muvaffak
kılmış Dünya ve Ahiret'te tam bir şeref ve şana mazhar kılmıştır. Şüphe
yok ki Rabbin bir Alîm'-dir, bir Hakîm'dir. Her şeyi bilir, olmuşu da
bilir, olacağı da bilir ve yaptığını ilim ve hikmetle yapar. Onun için
kimin seçilmeye lâyık olduğunu da bilir.
İşte rüyanın kısaca tevili bu idi. Tafsilâtlı olarak tevili ise
ileride meydana gelecek hâdiselerdi.
Hazreti Yusuf'un ana ve baba kardeşi olan bir kardeşi vardı ki, ismi
Bünyamin idi. Diğer on kardeşi ise yalnız baba bir kardeşleri idi. Bu on
kardeş de kendileri ile ana ve baba bir kardeş olmayan Hazreti Yusuf ile
Bünyamin'i kendilerinden adetâ kardeş saymayarak «Yusuf ve biraderi» diye
tâbir ederek onlardan bahsederlerdi.
Yusuf aleyhisselâmın üvey kardeşleri bir gün toplanıp dediler ki:
— Yusuf ve biraderi babamıza bizden daha sevgili, biz ise birbirimizi
çok iyi tutan bir kuvvetiz. Doğrusu babamız, belli ki yanılıyor. Yusuf'u
öldürün yahut bir yere atın ki, babanızın yüzü size kalsın ve ondan sonra
iyi bir kavim olasınız.
İçlerinden bir söz sahibi:
— Yusuf'u öldürmeyin de bir kuyu dibinde bırakın ki, kafilenin biri
onu bir buluntu olarak bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın! dedi.
Bu teklifi uygun gören kardeşler, Yakub aleyhisselâm'a vardılar ve:
— Ey bizim pederimiz! Sen neden Yusuf hakkında bize inanmıyor, onu
bize güvenmiyorsunuz? Cidden biz onun için ricacıyız ki, yarın onu bizimle
beraber gönder, gezsin, oynasın. Şüphesiz biz onu gözetiriz. Kendisine bir
şey olmaz! dediler.
Yakub aleyhisselâm:
— Beni, onu götürmeniz her halde mahzun eder. Korkarım ki onu kurt yer
de haberiniz olmaz! diye endişesini anlattı. Onlar:
— Allah'a yemin olsun ki, biz birbirimize bağlı bir kuvvet iken, onu
kurt yerse, böyle bir şey oluverse, biz o durumda çok hüsran çekeriz, diye
cevap verdiler ve Yusuf aleyhisselâmı beraberlerinde götürmeye babalarını
razı ettiler.
Bunun üzerine vaktâ ki, onu götürdüler ve kuyunun dibine koymaya karar
verdiler. Fakat âlemlerin sahibi Allahü Teâlâ, Yusuf aleyhisselâma şöyle
vahyetti:
— Yemîn olsun ki, sen onlara hiç farkında değiller iken, bu işlerini
haber vereceksin!
Böylece kardeşleri Yusuf aleyhisselâmı kuyunun dibine bıraktılar ve
yatsı vakti ağlayarak babaları Yakup aleyhisselâm'ın yanına geldiler,
dediler ki:
— Ey pederimiz, biz gittik yarış ediyorduk, Yusuf'u eşyamızın yanında
bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz doğru da söylesek
sen bize inanmazsın. Bir de Yusuf aleyhisselâmın gömleğinin üzerinde yalan
bir kan getirmişlerdi.
Yakub aleyhisselâm:
— Yok, dedi. Nefisleriniz sizleri aldatmış ve bir işe sevketmiş. Artık
bir sabr-ı cemil ve Allah'dır ancak yardımına sığınılacak, sizin bu
söylediklerinize karşı, diye söyledi.
Yusuf aleyhisselâm bu halde kuyu içerisinde beklerken, öteden bir
kafile gelmiş, kuyuya sucularını göndermişlerdi. Sucu geldi, kovasını
kuyunun içine saldı:
— A... Müjde, bu bir oğlan! diye bağırdı.
Kafile Yusuf aleyhisselâmı tuttular, ticaret için gizlediler. Sonunda
değersiz bir bahâ ile onu bir kaç dirheme sattılar. Hakkında rağbetsiz
davranıyorlardı. Onu satın alan kimse ise Mısır Azizi
Yani veziri İtfir idi. Kendisinin zürriyeti olmayıp zevcesi Züleyha
ise bakire bulunuyordu. Itfır, Yusuf aleyhisselâmı zevcesine getirip:
— Buna güzel bak! Umulur ki, bize faydası olacaktır. Yahut evlât
ediniriz kendisini, diye söyledi.
Yusuf aleyhisselâm kemal çağına erdiği zaman Allahü Teâlâ kendisine
hikmet ve peygamberlik ilmi bahşetti. O, öyle erişti, derken hanesinde
bulunduğu hanım onun nefsinden murad almak istedi ve kapıları kilitleyip:
— Haydi seninim! dedi.
Yusuf aleyhisselâm ise bu teklif karşısında:
— Allah'a sığınırım! Doğrusu o benim efendim, bana güzel baktı. Allah
korusun o iyiliğe karşı böyle şey mi olur? Doğrusu zalimler felah bulmaz.
Döşeğe hainlik etmek, iyiliğe karşı kötülük, ihsana nankörlük zulümdür.
Senin dediğini yaparsak ikimiz de felah bulmayız.
Yusuf aleyhisselâmın efendisinin hanımı Züleyha ise cidden ona
niyetini kurmuş, ona tamamen gönlünü vermiş, bütün gayretiyle ona
kavuşmaya azmetmişti. Yusuf aleyhisselâm da ona kasdedip gitmişti amma
Râbbinin âyetini görmeseydi. Hazreti Yusuf hanımın arzusuna muvafakat
etmedi amma bu onun erkeklik his ve kuvvetinin eksikliği gibi tabiatından
bir noksanlık olduğundan dolayı değil, Rabbinin delilini yani bu işin
haram olduğunu, çirkinliğini bütün hakikatiyle o anda bile müşahede
ediyordu da kaçınıyordu. Yoksa bu helâl olsa idi, o da ona azmetmiş
gitmişti.
Vuslat olmayınca ikisi bir kapıya koştular, Züleyha Yusuf
aleyhisselâmın gömleğini arkasından yırttı. Kapının yanında Züleyha'nın
beyine rastgeldiler ve Züleyha hemen:
— Senin ehline fenalık yapmak isteyenin cezası zindana konulmaktan,
veya elîm bir azâbdan başka nedir? diye suçu Yusuf aleyhisselâmın üzerine
atmaya kalkıştı.
Hazreti Yusuf bu itham karşısında:
— O kendisi, benim nefsimden arzu almak istedi, diye bunu reddetti.
Hâdisenin böyle gelişmesinden sonra kimin suçlu olup olmadığı
araştırılmaya başlanınca, Züleyha'nın yakınlarından bir şahid de şöyle
şahidlik etti:
— Eğer Yusuf'un gömleği önden yırtılmış ise, Züleyha doğru söylüyor da
Yusuf yalancılardandır. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmış ise, Züleyha
yalan söylemiş de Yusuf doğrulardandır, dedi.
Zira odadan önce Yusuf aleyhisselâm kaçmak istemiş, Züleyha ise onun
gömleğini arkadan tutarak çekiştirmiş ve çıkmasını önlemek istemiş idi. Bu
çekişme sırasında da gömlek yırtılmıştı.
Aziz baktı ki Yusuf aleyhisselâmın gömleği arkasından yırtılmış:
— Anlaşıldı, dedi. O, siz kadınların hilenizden, her halde sizin
hileniz çok büyük. Yusuf, sakın bundan hiç bahsetme, sen de kadın,
günahına istiğfar et. Cidden sen büyük günahkârlardan oldun! diye söyledi.