Peygamber Mutfağında Çekilen Sıkıntılar ve Sofra Tarzı:
Vazifelerin en ağırıyla görevlendirilen Hz. Muhammed (sav) ve dolayısıyla O’nun ailesi sık sık geçim sıkıntısı içine düştüler. Büyük dâvânın tebliği, Hz. Peygamber’e şahsen geçim peşinde koşma imkânı vermiyordu. Aynı dâvâda O’na yardımcı olanlar da başlangıçta bu sıkıntıları çektiler. Sıkıntıların en başında şüphesiz ki yeterli rızkı temin edememe geliyordu. Hz. Peygamber kıt imkânlar ile ailesinin nafakasını sağlamaya çalışıyordu.
Rasûlullah’ın ailesinin yiyecek bakımından çektikleri sıkıntılar ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hz. Peygamber’in açlıktan karnına taş bağlaması da bunlar arasındadır. Hâne-i Saadet hakkında bizlere geniş bilgiler sunan Hz. Âişe, Rasûlullah’ın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder:
“Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.”
Şüphesiz ki, bir defada çok çeşitli şeyler yememek sıhhat bakımından gereklidir. Fakat, Hz. Peygamber’in burada sadece tek şey yemesi, gıda maddeleri azlığından kaynaklanmaktadır. O’nun ekmek kalitesi hakkında ise Enes (r.a.) bize şu bilgiyi veriyor:
“Rasûlullah, Allah’a kavuşuncaya kadar ince undan yapılmış ekmek ve kızarmış koyun eti yememiştir.”
Bir kısım hadislerden ailede kepekli ekmek yenildiği ve fakat Peygamber’in hanımlarının, elekleri olmaması sebebiyle, ekmeklik una üfleyerek onu kısmen kepekten arındırdıkları ve böylece biraz daha has bir ekmek yaptıkları anlaşılıyor. Bu dönemlerde Kur’ân-ı Kerîm’de geçen; zeytin, nar ve incir gibi yiyeceklerin yetiştiği bölgelere daha henüz Müslümanların erişemedikleri anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber’in mutfak hizmetlerine gelince, O’nun hanımları yemekleri kendileri pişiriyorlardı. Meselâ: Safiyye’nin (r.a.) yemek pişirmesi meşhurdur. Hz. Âişe; “O’nun gibi yemek pişireni görmedim” diyor. Kaynaklarda Rasûlullah’ın mutfağında çalıştırılan herhangi bir hizmetçi câriyeye rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber’in eline sonradan hepsini âzâd ettiği bazı köleler ve câriyeler geçmiştir. Bunlar kısa sürelerde bağ-bahçe ve hayvan gütme işlerinde istihdam edilmişlerdir. Ev haricindeki işlerde istihdam edildiği anlaşılan bu köleleri Rasûlullah, çok kısa sürelerle elinde tutmuş olmalı ki kaynaklar onların gördükleri hizmetler hakkında fazla bir mâlûmat vermezler. Rasûlullah’ın aşçısının olmamasına karşılık ashaptan bazılarının aşçıları-ekmekçileri olmuştur. Meselâ: O’na on yıl hizmet etmiş olan Enes’in (r.a.) sonradan bile olsa bir ekmekçisi olmuştur.
Muhtemelen Hz. Peygamber’in hanımları, ekmeklik unlarını, el değirmenlerinde kendileri öğütüyorlardı. Bizi bu düşünceye iten şey, kızı Fatımâ’nın (r.a.) babasından; ellerinin un değirmeninden nasırlaştığını öne sürerek kendisine bir hizmetçi köle verilmesini yahut satın alınmasını isteyip de O’nun bu talebinin, muhtaçların ihtiyaçları yüzünden, yatağa, Allah’ı tesbih edip yorgun gitmenin daha hayırlı olacağı düşüncesiyle geri çevirilmesidir.
Altın ve gümüş kap-kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullah’ın sofra biçimini, O’na küçük yaşta 10 yıl hizmet etmiş olan Enes’ten (r.a.) dinleyelim:
“Ben Hz. Peygamber’in küçük sahanlarda yemek yediğini, O’na ince undan ekmek pişirildiğini ve O’nun masada yemek yediğini bilmiyorum. (hadisi rivâyet eden Katâde’ye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevâben; (yer) sofralarında yiyorlardı, dedi.”
Peygamber’in evinde hurma dal ve yapraklarından örülmüş hasırlar üzerinde yemek yenirdi. Ekseriyetle ağaçtan yapılmış eşya sandıkları, tabaklar, maşraba ve diğer mutfak eşyaları kullanılıyordu. Yemekten sonra Hz. Peygamber’in bir tavsiyesi olarak elleri kurulamada peçete ve havlu kullanılırdı Prof.Dr.Celal Yeniçeri
Vazifelerin en ağırıyla görevlendirilen Hz. Muhammed (sav) ve dolayısıyla O’nun ailesi sık sık geçim sıkıntısı içine düştüler. Büyük dâvânın tebliği, Hz. Peygamber’e şahsen geçim peşinde koşma imkânı vermiyordu. Aynı dâvâda O’na yardımcı olanlar da başlangıçta bu sıkıntıları çektiler. Sıkıntıların en başında şüphesiz ki yeterli rızkı temin edememe geliyordu. Hz. Peygamber kıt imkânlar ile ailesinin nafakasını sağlamaya çalışıyordu.
Rasûlullah’ın ailesinin yiyecek bakımından çektikleri sıkıntılar ile ilgili çok sayıda hadis vardır. Hz. Peygamber’in açlıktan karnına taş bağlaması da bunlar arasındadır. Hâne-i Saadet hakkında bizlere geniş bilgiler sunan Hz. Âişe, Rasûlullah’ın yiyecekleri idareli tüketimi hakkında da şöyle bir tutumundan bahseder:
“Hz. Peygamber’in midesine bir günde iki ayrı çeşit yiyecek girmemiştir. Eğer O, et yemişse ona başka bir şey katmaz, hurma yediyse ona başka bir şey katmaz, ekmek yediyse ona başka bir şey ilave etmezdi.”
Şüphesiz ki, bir defada çok çeşitli şeyler yememek sıhhat bakımından gereklidir. Fakat, Hz. Peygamber’in burada sadece tek şey yemesi, gıda maddeleri azlığından kaynaklanmaktadır. O’nun ekmek kalitesi hakkında ise Enes (r.a.) bize şu bilgiyi veriyor:
“Rasûlullah, Allah’a kavuşuncaya kadar ince undan yapılmış ekmek ve kızarmış koyun eti yememiştir.”
Bir kısım hadislerden ailede kepekli ekmek yenildiği ve fakat Peygamber’in hanımlarının, elekleri olmaması sebebiyle, ekmeklik una üfleyerek onu kısmen kepekten arındırdıkları ve böylece biraz daha has bir ekmek yaptıkları anlaşılıyor. Bu dönemlerde Kur’ân-ı Kerîm’de geçen; zeytin, nar ve incir gibi yiyeceklerin yetiştiği bölgelere daha henüz Müslümanların erişemedikleri anlaşılmaktadır.
Hz. Peygamber’in mutfak hizmetlerine gelince, O’nun hanımları yemekleri kendileri pişiriyorlardı. Meselâ: Safiyye’nin (r.a.) yemek pişirmesi meşhurdur. Hz. Âişe; “O’nun gibi yemek pişireni görmedim” diyor. Kaynaklarda Rasûlullah’ın mutfağında çalıştırılan herhangi bir hizmetçi câriyeye rastlanmamaktadır. Hz. Peygamber’in eline sonradan hepsini âzâd ettiği bazı köleler ve câriyeler geçmiştir. Bunlar kısa sürelerde bağ-bahçe ve hayvan gütme işlerinde istihdam edilmişlerdir. Ev haricindeki işlerde istihdam edildiği anlaşılan bu köleleri Rasûlullah, çok kısa sürelerle elinde tutmuş olmalı ki kaynaklar onların gördükleri hizmetler hakkında fazla bir mâlûmat vermezler. Rasûlullah’ın aşçısının olmamasına karşılık ashaptan bazılarının aşçıları-ekmekçileri olmuştur. Meselâ: O’na on yıl hizmet etmiş olan Enes’in (r.a.) sonradan bile olsa bir ekmekçisi olmuştur.
Muhtemelen Hz. Peygamber’in hanımları, ekmeklik unlarını, el değirmenlerinde kendileri öğütüyorlardı. Bizi bu düşünceye iten şey, kızı Fatımâ’nın (r.a.) babasından; ellerinin un değirmeninden nasırlaştığını öne sürerek kendisine bir hizmetçi köle verilmesini yahut satın alınmasını isteyip de O’nun bu talebinin, muhtaçların ihtiyaçları yüzünden, yatağa, Allah’ı tesbih edip yorgun gitmenin daha hayırlı olacağı düşüncesiyle geri çevirilmesidir.
Altın ve gümüş kap-kacağın kullanılmadığı ve yasaklandığı Rasûlullah’ın sofra biçimini, O’na küçük yaşta 10 yıl hizmet etmiş olan Enes’ten (r.a.) dinleyelim:
“Ben Hz. Peygamber’in küçük sahanlarda yemek yediğini, O’na ince undan ekmek pişirildiğini ve O’nun masada yemek yediğini bilmiyorum. (hadisi rivâyet eden Katâde’ye ) Peki onlar neyin üzerinde yerlerdi, diye soruldu da cevâben; (yer) sofralarında yiyorlardı, dedi.”
Peygamber’in evinde hurma dal ve yapraklarından örülmüş hasırlar üzerinde yemek yenirdi. Ekseriyetle ağaçtan yapılmış eşya sandıkları, tabaklar, maşraba ve diğer mutfak eşyaları kullanılıyordu. Yemekten sonra Hz. Peygamber’in bir tavsiyesi olarak elleri kurulamada peçete ve havlu kullanılırdı Prof.Dr.Celal Yeniçeri